Ana içeriğe atla

Jim Collins’in Yönetim Felsefesi Kitabından *

1.Başarıdan Doğan Hubris. Yunan mitolojisine ait bir kavram olan Hubris, “Tanrı pozu takınmak” demektir. Türkçeye “Küçük dağları yaratmak” şeklinde çevrilebilir belki. Collins’in kısa açıklaması şu: Başarı, büyük işletmeleri ortamdan yalıtır; yöneticileri mağrur ve duyarsız hale getirir. Liderler kendilerini başarıya götüren faktörleri unutuverir ve her şeyi kendi güçlerine hamlederler. Akıl ve kabiliyetlerinin etkisini abartırlar.

 

2.Disiplinsiz Daha Yok mu Arayışı. Başarının yol açtığı gurur, yöneticileri “girecekleri her işi mutlaka başaracakları yanılgısına” sürükler. Böylece esasta anlamadıkları ve başaramayacakları alanlara disiplinsiz dalışlar yaparlar. “Bir organizasyon, anahtar koltuklarını doğru insanlarla doldurma kabiliyetinin ötesinde büyüdüğü zaman, uçurumun eşiğine gelmiştir. Devlerin düşüşünü en iyi özetleyen kelime, hadsiz genişlemedir. (overreaching).”

 

3.Risk ve Felaketin İnkarı. İşletmeler bu evreye girdiklerini çoğu zaman fark etmez, ortaya çıkan sorunları “geçici”, “o kadar da kötü değil”, “çevrimsel (bütün dünya yaşıyor)” ve en kötüsü “temelde yanlış olan bir şey yok” gibi ifadelerle geçiştirirler. Liderler olumsuz verileri hafifser, olumlu birkaç veriyi şişirir ve “sorumluluğu üstlenmek yerine dış güçleri suçlarlar”.

 

4.Kurtuluş İpine Sarılmak. Üçüncü aşamadaki sorunların geçici değil de ciddi olduğu kısa zamanda görülmeye başlar. “Bu aşamada kritik soru şudur: Yöneticiler kısa vadeli hızlı çözüm peşine mi düşecek; yoksa onları başarıya götürmüş olan disiplinlere mi dönecekler?” Kısa yolu tercih edenler karizmatik liderlere, oyunun kurallarını değiştirebilecek büyük çaplı bir alım ve ittifaklara veya bunlara benzer sihirli değneklere bel bağlar. Ancak hiçbir kalıcı başarı sağlayamazlar.

 

5.Eller Yukarı (Çaptan Düşüş yahut Ölüme Teslim Olmak). Şirket dördüncü evrede ne kadar uzun süre kalır ve şipşak sonuç vereceği sanılan sihirli değnekleri denerse, aşağı düşüşü o kadar şiddetli olur. "Pahalı yanlış girişimler hem finans hem de moral gücünü o kadar aşındırır ki yöneticiler geleceğe dair bütün umutlarını yitirirler." 

*18/06/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde