Ana içeriğe atla

Puslu Hava *

Bazıları oturduğu yerden esnafın zam üstüne zam yaptığından dert yanar. “Şu ürün dün şu kadardı, bugün bu kadar yapmış. Bunlar KDV indirimi öncesi fiyatları yükseltti. Yüzde 7 KDV indirimi de berhava oldu. Bu esnaf çok vicdansız, merhametsiz, insafsız açgözlü. Bunlarda Allah korkusu yok. Varsa yoksa ceplerini doldurmak. Devlet bunları denetlemeli. Bunlara bol cezalar yazmalı”. Hatta bazıları daha da ileriye giderek “bunların işyerlerini bir hafta kapatmalı. Bak bakalım, fiyatları yükseltebiliyorlar mı” şeklinde yazılan yazıların ve paylaşımların haddi hesabı yok.

Tüm bu yazılanlarda haklılık payı var mı, var. Esnaf veya sektörler ürünlerine zam yapıyor mu, yapıyor. Esnafın içerisinde daha fazla kazanayım diye fırsatçılık yapan var mı? Var. Bunlar kızılmayı hak ediyor mu? Ediyor. Buraya kadar eyvallah. Yalnız yağmur gibi gelen zamları sadece esnaf, firma ve sektörlerin üzerine atıp onlara kızmak ne derece doğru? Zamların müsebbibi tek başına onlar mı? Bunun böyle olmadığını hepimiz biliyoruz. Ama tüm hıncımızı, ürünlere zam yapan marketlere kızarak gidermeye ve egomuzu tatmin etmeye çalışıyoruz gibi geliyor bana.

Neden derseniz? Ticaretin doğasında olan daha fazla kazanma hırsı, önceki yıllara oranla bu yıl niçin arttı? Çünkü enflasyon var bu ülkede. Hem de öyle böyle değil, yüksek bir enflasyonla karşı karşıyayız. Sadece bizde değil, tüm dünya bu enflasyon belasıyla boğuşuyor. Diğer bazı ülkelerin yanından enflasyon teğet geçerken bizim gibi ülkeler enflasyonun göbeğinde ve depremin merkez üssü gibidir. Yani enflasyondan biz daha fazla etkileniyoruz. Ne demek enflasyon? Hayat pahalılığı demektir, Alım gücünün azalması demektir, fiyatların bir yerde durmaması, sürekli yukarıya doğru değişmesi demektir. Bırakalım esnaf ve özel sektörü, devlet bile bu enflasyonlu hayatta, zam yetkisi kendi elinde olan ürünlere kallavi zamlar yapıyor. Elektrik bunun en bariz örneğidir. Meskenlere bile yüklü miktarda yapılan zammın daha fazlası sanayi ve işyerlerine yapıldı. Bu yapılan zammı esnaf, fabrikatör, üretici vs. tüketiciye yansıtmayacak mı? Elbette yansıtacak. Ayrıca petrol ürünlerine gelen zam tüm ürünlere zam olarak yansıması demektir. Çoğu haftalarda birden fazla petrol ürünlerine zam geldi bu ülkede. Hiçbir esnaf, petrol ürünlerine geldi ama biz zam yapmayacağız demez ve hiçbir esnaf ederinden daha aşağıya ürününü piyasaya sürmez. Tüm girdilerin üzerine dükkan, işçi, enerji, yakıt vb. zammını eklediği gibi kârını ve devlete vereceği vergiyi de ekler. Tüm bunlara ilaveten fırsat bu fırsat deyip daha fazla zam yapmaya kalkan esnaf olmaz mı? Olur, niye olmasın. Alışverişin doğasında var bu. Hangi bir esnaf istemez daha fazla kazanmayı.

Hasılı, anamızı ağlatan bu zamların temelinde oluşan puslu hava var. Kurt da puslu havayı sever. Zamdan dolayı birilerine özellikle üretici, esnaf ve firmalara kızacaksak daha fazlasını bu puslu havanın oluşmasına bilerek veya bilmeyerek zemin hazırlayanlara kızmamız gerek. Piyasaya hakim olamayan, ipin ucunu kaçıran, acizliğin bir gereği olarak zamdan başka bir seçenek bırakmayan ve piyasaları yeterince denetleyemeyenlere kızalım. Bu, daha adilane olur. Yoksa piyonlarla uğraşır dururuz.

*18/02/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde