Bir
toplum içinde yaşayan bireylerin içerisinde kanmaya, kandırılmaya ve aldatılmaya
müsait kişiler, namzetler ve müşteriler olduğu müddetçe o toplumda kandıranlar,
aldatanlar ve satıcılar da olacaktır. Aldatıcılar boşa kürek çekmezler.
Piyasada ne giderse onu satarlar. Yeter ki alıcısı bulunsun. Yeter ki at
koşturabilecekleri bir boşluk ve ortam bulsunlar.
Devlet
nezdinde resmiyette yok, fiiliyatta var ve merdiven altı çalışmalar var. Devlet
bunları yok kabul eder, bunlara karşı kafasını kuma gömer ve bunlara karşı tecahülüarif
sanatını icra ederse bunun sonu, hep bu merdiven altına güvenenlerin
mağduriyeti olmuştur ve yeni mağduriyetler üretmeye devam edecektir.
Bir
toplum içerisinde toplumun kendisinden oluşan devlet denen örgütlenme,
vatandaşını koruyup kollama görevini yapmaz, vatandaşına imkanlar sunmaz; kimin
eli kimin cebinde demez, gerekli denetimi yapmaz ise birileri kapalı kapılar
ardında iş çevirir ve bu ülkenin başına çorap örer.
Devlet
yönetmeye talip olan veya devleti yöneten siyasi partiler bir oy uğruna,
resmiyette kabul etmedikleri yapılara göz yumar, onlarla dirsek temasını hiç
eksik etmez ise birileri yanlamasına, diklemesine gelişir ve yayılır. Siyasiler
sayesinde bu yapılar devasa bir güç olurlar. Bu yapılar bir müddet sonra bir
başkasının emrine girerlerse bu tür yapılar okunu bu ülkenin kalbine nişan alır.
Bir
ülkenin halkı, bir konuda özellikle dini konularda yeterince ve düzgün bilgi
sahibi olmaz, dinin cahili olursa, bunlara dini öğretmek isteyen birileri daima
karşılarına çıkar. Laf cambazı, derviş görünümlü bu kişiler; Allah, peygamber,
din, iman, ayet, hadis diyerek halkasını kısa zamanda genişletirler. Halka genişledikçe
bu saadet zinciri bir şekilde devam ettirilir. Çünkü bu milletin yumuşak karnı
dindir. Birileri Allah, peygamber dedikçe kurtuluş reçetesini almak için
aklımızı ve beynimizi, vardır bir hikmeti diye teslim ederiz. Farkına varmadan
bir müddet sonra mankurtlaşırız ama ne hale düştüğümüzün farkına bile varamayız.
Aldatmaların
her türü kötüdür ama en kötüsü din ve diyanetle aldatmaktır. Çünkü bu tür
aldatmada Allah ile aldatmak vardır. Din alanında yapılan her aldatma aynı
zamanda dine de zarar vermektedir. Kalbinde zerre Allah korkusu olan ve tüm
yaptıklarının ahirette hesabının sorulacağına inanan biri, insanları Allah ile
aldatmaz. Eğer aldatıyorsa bu kişinin Allah ve ahiret hayatına dair olan inancı
problemlidir. Niyeti, cenneti bu dünyada yaşamaktır. Nitekim hep öyle oluyor.
Bu tür aldatıcılar bir eli yağda, diğer eli balda, yaşayıp gidiyorlar.
İnsanları
dinle aldatan derviş görünümlü kişilere kızıyorum. Keşke insanları aldatacak
başka argümanlar bulsalar diyorum. Ama en fazla da dinin ticaretini yapan bu
din bezirganlarına inanıp onların arkasından giden sürülere kızıyorum. Bu
konuda yazıp çizeceklerimi genç bir kalem ve düşünen bir beyin, nefis bir
şekilde ifade etmiş. Bu kardeşimin yazısının üzerine söz söylemeyeceğim. Aynen
aktarıyorum:
“Malum
sapık şeyh olayıyla ilgili çok şey yazılıp çiziliyor. Kimi, bu mesele üzerinden
dine saldırıyor, kimi neden yeterince tepki vermiyorsunuz, diyor. Genel olarak
herkes bu esfeli suçluyor. Şimdi bu adam sapık. Hepimiz hemfikiriz.
Peki,
ya bu adamı bu hale getirenlere, ona musallada yatan meyyit gibi teslim
olanlara, her dediğini ve her yaptığını hayra yoranlara, İslam’a mugayir
hareketlerini durmadan tevil edenlere, şeyhini peygamberle eşdeğer tutanlara,
bir tarafı açıkken yatıp gördüğü rüya üzerinden şeyhini uçuranlara, şeyhini
ailesinden üstün tutanlara, şeyhi zenginlik içinde yüzerken verdiği riyazet
mavallarına ağlayanlara, şeyhimin nefsi yoktur diyerek kadınlarla oturup
kalkmasına ses etmeyenlere, şeyhim her yaptığımı görüyor diyerek ona tapanlara;
hasılı şeyhlerinin sapıklıklarına sapıkça inananlar ve destek verenlere ne
demeli?
Ben
bir şey diyemiyorum. Sadece ibretle izliyorum. Bir de emin olun bu adam gibi ve
hatta daha fenasından Türkiye’de yüzlercesi var.
Bu
yazıyı okuyup ‘acaba benim şeyhim/hocam da öyle mi’ diyerek tereddüt edip ‘yok
canım, bunlar şeytanın vesveseleri’ deyip şeyhinin/hocasının peşinden gidecekler
o kadar çok ki…
Sorgulamayacaklar.
Çünkü sorgulamak onlara dinden çıkmak gibi öğretildi.
Mensuplarına
“Şeyhini zina ederken görürsen ne yaparsın” diye soruluyor bir örgütte. Tahmin
edin ideal cevap ne: Gusledecek suyunu hazırlarım.
Bir
diğer soru: En sevdiğin kim?
El
cevap: Oğlumdur.
Sorunun
devamı: Hocanın, oğlunu kestiğini görürsen ne yaparsın?
İdeal
cevap: Kanlı ellerini yıkaması için su getiririm.
Emin
olun bu yazdıklarım, aysbergin görünen yüzü. Daha neler var neler!
Rabbim
hepimizi ıslah etsin.” (Mustafa Necadettin Aktaş)
*07/09/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
*07/09/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder