Ana içeriğe atla

Bizde Muktedir Olmanın Yolu


Doğu toplumlarında devlet yönetimi doldur boşalt ya da boşalt doldur şeklinde yürür. İktidara kim gelirse, kendisini zafer kazanmış ve bir yeri ele geçirmiş muzaffer bir komutan gibi görür. İktidarı ele geçiren ilk önce muktedir olmak ister. Çünkü iktidar olmak tek başına yeterli değildir. Bunun için tüm mevzilerin de ele geçirilmesi gerekir. Muktedir olmasının önünde hangi kurum, kuruluş, zihniyet, kişi ve çalışan varsa onları yolunda ayak bağı ve başarılı olmasının önünde bir engel olarak görür. Onlarla mücadele yolunu seçer. Onları istemezük ilan eder, aba altından sopa göstererek onlara mobbing uygular. İster ki bu tipler kendiliğinden çekip gitsin. Kimse gitmez. Çünkü herkes bulunduğu yerde koltuğuna yapışıktır. Kendi gitmek istese de koltuk onu bırakmaz. Bunun için B, C, D planları devreye girer. Bu tipleri halka şikayet eder. Bak, ben çalışmak istiyorum ama bana engel olan tipler çok. Halk bunları düşman beller. 

Arkasına halk desteğini alan iktidarlar mevzuatı devreye sokar. Mevcutları yerinden edecek kanun, yönetmelik ne gerekiyorsa bunun alt yapısını hazırlar. Gücü ve çoğunluğu eliyle gerekli mevzuatı çıkartır. Çıkarılan mevzuat iktidarın elini güçlendirir ve ona yürü ya kulum der. Yapmak istediklerini bir bir gerçekleştirmek ister ama bunu yaparken idari hukuk jet hızıyla mevzuata aykırılığı gerekçesiyle çıkarılan kanun veya yönetmeliği iptal eder ya da yürütmeyi durdurur. Böylesi durumlarda yeni düşman da bellidir artık. Onunla da mücadele edilmesi gerekir. Bu yargıyı da halkın önüne atar, itibarsızlaştırmaya çalışır. Yazılı ve görsel medya aracılığıyla kamuoyu oluşturur. Köşe başlarını tutmuş yazarçizer eliyle yargı mensupları mercek altına alınır. Bu yargı mensuplarının cemaziyelevvelleri bir bir ortaya dökülür, nasıl bir zihniyet yapısına sahip oldukları bir güzel işlenir. Tüm bunlardan etkilenen yargı da pes eder, iktidarın çıkarttığı mevzuata taş koymamaya başlar. Tüm kaleler bu şekil fethedildikten sonra iktidarların önünde bir engel kalmaz. Kim tutar bundan sonra onları...

Değişik yol ve yöntemleri uygulamaya koyarken halkı arkasında görmek ve desteğini almak için iktidarlar, kısaca "Kalkın ey ehli vatan" sözünün arkasına sığınır. Bu hamasetin arkasında kim durabilir ki! Bürokrasi ve yargı boyun eğer. Mevziler bir bir boşalır veya boşaltılır. Boşalan yerlere birileri nokta atış oturtulur. İktidarın yerinden ettiği insanların yerine birileri otururken halk gidene bakar, gelene pek bakmaz. Çünkü gelenler “bizdendir” ne de olsa. Ayrıca hiç kimse giden kadar kötü olamaz. Bundan sonra yerine kim gelirse gelsin fark etmez. Bunun adı kadrolaşmadır. 

İktidar değişiminde tekrar başa dönülür. Yeni gelen de kendinden olanlara yol açmak için mevcut kadrolarla uğraşmaya başlar. Çünkü devleti ele geçirmenin yolu budur. Geçmişten günümüze gelen tüm iktidarların başvurduğu yöntem böyledir. Hepsi aslında birbirinin kötü bir kopyasıdır.

Bu tür iktidar olma değişir mi bizde? Değişmez. Böyle gelmiş böyle gider. Çünkü,
"Kalkın ey ehli vatan, dediler. Kalktık. 
Herkes oturdu, biz ayakta kaldık” sözü gereği "bizden olmayan" birileri yerlerinden kaldırılacak, yerine "bizden olan" birileri oturacak.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde