Ana içeriğe atla

Bir İnsan Müsveddesi *


Sosyal hayatın içinde daha önce tanışmadığınız bazı insanlarla, bir ortak tanıdığınız vasıtasıyla bir çay içimi kadar oturmuşluğunuz olur. Bu durumda ne yapılır? 

Tanışma faslından sonra birbirinize, tanışmanın memnuniyetini ifade eder, ortak tanıdıklarınız varsa onları gündeme getirir, daha iyi tanımak için sağdan soldan konu bulmaya çalışırsınız. Ya da gündeme dair konuşursunuz. Olması gereken de bu. Çünkü başka ortak noktanız yok. Yerini ve haddini bilenler böyle yapar. 

Her yeni tanıştığın böyle değildir elbet. Mevcut hali, ağırlığını ve değerini göstermiyorsa varlığını hissettirmeye çalışır. Geçmişte kiminle oturup kalktığını, kimle nasıl hovardalık yaptığını, kimlerle aşık attığını -sanki soran ve merak eden varmış gibi- anlatmaya başlar. Demek istediği “Bakmayın siz benim bugünkü halime! Beni yaşlanmış ve bir ayağı çukurda görüyor olabilirsiniz. Ben gençliğimde böyle değildim. Şunları şunları yaptım.” dercesine ne kadar kirli çamaşırı varsa bir marifetmiş gibi anlatır. 

Bugün böyle biriyle tanıştım. Bana anlatmıyor herzelerini, tanıdığıma anlatıyor. Ama aynı ortamda olduğum için maalesef dinlemek zorunda kaldım ve bu insan müsveddesi bu tipten tiksindim. Kahvemi içer içmez, tanıdığımdan müsaade alıp çıktım. Çünkü o değilden dinlediklerim tiksinti vermeyecek gibi değil.  Okuduğu okulu söylesem nutkunuz tutulur. Olur mu öyle şey dersiniz. Demek ki okuduğu okul kendisine bir şey vermemiş. Adamın mayası bozuk ise okul ne yapsın? Bu arada profiline baktım ayrıldıktan sonra. Profilinde din, iman, bayrak, hac, umre vb. konularda ne ararsan var ve her konuda bir güzel döktürmüş. Sayfası tam bir dürüstlük abidesi anlayacağınız.

Bir insanın geçmişi pislik içerisinde geçmiş, her türlü melaneti işlemiş, harama uçkur salmış olabilir. Burada ayıp olan, geçmiş pisliklerini utanmadan anlatmasıdır. Demek ki ar damarının çatlaması böyle bir şey olsa gerek. Yaptığı haramdır, günahtır demeyeceğim. Çünkü bu kavramlara riayet etmeden yaşamış belli. Zaten fayda da etmez böylesine. Allah korkusu olmayan bu tip, haliyle kuldan da utanmıyor. Geçmişe dair bir özeleştiri yapsa, pişmanlık duysa eh diyeceğim. Keşke karşımda sussaydı da kendisini adam sansaydım ya da ağızlarda bir fermuar olsaydı da ağzını kapatsaydım böylesi insan müsveddelerinin. Böyleleri için Allah ıslah etsin, bunları bildiği gibi yapsın, bunlara fırsat vermesin diyeceğim. Öbür dünyası berbat olacak böyleleri, dünyada çekebildikleri kadar çeksinler ve ölümleri de beter olsun.

Bilmeyenler için burada bir ayet mealini hatırlatayım: "Allah, zulme uğrayanlar dışında, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez. Allah işitendir, bilendir." (Nisa 148)

*17/02/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde