Ana içeriğe atla

İHL'lerin Kontenjanlarının Boş Kalmasının Nedenleri

28 Şubat sürecinde imam hatipleri boğmaya çalışan zihniyetin gücü yok olup İHL'lerin önü açılınca milli eğitimin taşra teşkilatındaki yöneticilerimiz, bazı cami görevlilerimiz, bazı okul müdürlerimiz, bazı STK yetkililerimiz İHL açma/açtırma yarışına girdi. Kimi hayırsever marifetiyle kimi devlet imkanıyla sıfırdan bina yaptı, kimi  de okul dönüştürmek suretiyle İHL açtı. Öğrenciler bu okulları tercih etsin diye azami gayret gösterildi.

Bir bölgede İHL’ye ihtiyaç olup olmadığını öğrenmek için taşra teşkilatındaki yöneticiler şubat ayında ortaokul son sınıf öğrencilerine okul müdürleri vasıtasıyla  "Ortaokulu bitirince İHL'de okumak ister misin" anketi yaptırdı. Ankette İHL istendiği ortaya çıkınca belli bölgelerde bir İHL açma arayışına girdiler. Okullar açıldı. Fakat anketten çıktığı sayıda bir öğrenci bu okulları tercih etmedi. Bu durum "Mahallemize, sokağımıza doğalgaz gelsin" diye kurum, kuruluş ve firmalara imza veren mahallelinin doğalgaz geçince "Biz şimdilik düşünmüyoruz" demesine benziyor.

İHL açma yarışına girenlerin büyük bir kısmı “Yeter ki açılsın, öğrenciler buraları tercih eder, buraya gelen öğrenciler bir Allah demeyi öğrense yeter” demek suretiyle samimiyetlerini göstermesine rağmen bir kısmı, bir yerlere İHL aşığı olduğu mesajını vermek için çaba gösterdi. Kimi de “açılsın da sonu ne olursa olsun” şeklinde bir görüntü verdi. Bazı İHL'ler dışında birçoğu maalesef kaliteyi yakalayamadı.

TEOG yerleştirmesiyle bu okullar düşük puanlı öğrencileri alsa da istenilen kaliteyi yakalayamasa da yüzde 90 oranında kontenjanlarını doldurdu. 2018-2019 öğretim yılında LGS ile birlikte yeni okul tercih döneminde ise bu okulların kontenjanları dolmadı, 107 bin kontenjan boş kaldı.

Burada amacım İHL’ler açılmasın değil. İHL'ler bu ülkenin bir gerçeği ve olmazsa olmazıdır, açılmalıdır ve öğrencinin kayıt yaptırması için teşvik de edilmelidir. Buna kimsenin bir diyeceği yoktur.

1994 yılında Adıyaman Kahta İHL’de meslek dersleri öğretmeni olarak görev yaparken dersine girdiğim bazı öğrencilerin meslek derslerini başarmada zorlandıklarını görünce “Delikanlı! Bak zorlanıyorsun, üstelik bu dersten başarılı olmamak için çaba sarf ediyorsun. Burası İHL. Bu derslerin olduğunu bile bile bu okulu tercih ettin. Şimdi ne diye yapmamak için direniyorsun? İHL yerine niçin düz liseyi, Anadolu lisesini tercih etmedin? Keşke başka okullara gitseydin” dediğimde “Hocam, normalde bir Anadolu lisesini kazanmıştık. Ama Anadolu yerine İHL’yi tercih ettik. Çünkü bu okul Anadolu lisesinden daha kaliteliydi” açıklamasını yapmışlardı. Çalıştığım dönemde Kahta İHL ikili öğretim yapan bir okuldu. Anadolu Lisesi, Kahta Lisesi kendilerine verilen kontenjanlarını dolduramazken Kahta İHL yakaladığı kaliteden dolayı tercih edilen gözde bir okuldu.

Verdiğim örnekten de anlaşılabileceği gibi bu okulları açmada mantar biter gibi okul açmaktan ziyade öncelik kaliteyi yakalamak olmalıdıydı. Bunun için bu okulların peyderpey açılmasıydı. Kaliteyi yakaladıkça talep olacak ve yeni okullar açma yoluna gidilecekti. İHL’lerin ardı arkasına açıldığı dönemde “Yanlış yapılıyor, talep var diye aynı anda çok miktarda bu okul türünden açmak bu okullara yapılabilecek en büyük kötülüktür, önceliğimiz kemiyetten ziyade keyfiyet olmalıdır” demiştim. Ama beni dinleyen kişiler “Bu adam ne biçim imam hatipli, üstelik hafız, bir de ilahiyatçı. Adam imam hatip düşmanı. Bu okulların çok açılmasından şikayetçi” demişler ardımdan. Keşke yüzüme karşı söyleyebileselerdi, keşke dediklerim konusunda ben yanlış çıksaydım. Ama görünen bu okulların yüzde elliye yakın kontenjanlarının boş kalması şeklinde cereyan etti.

Bugün İHL’lerin yaşadığı, içinde bulunduğu durum “Hele bir açalım, arkası gelir, yarına Allah kerim” iyi niyetinin bir sonucudur. Yani bu okullar iyi niyet kurbanıdır. Halbuki hiçbir kalite tesadüfi değildir. Bizim bu durumumuz, “Bakkal dükkanlarında iyi para dönüyor, yanına bir de biz açalım” demeye benzer. Bir mahalde bir-iki bakkal dükkanı iyi iş yaparken yanına onlarcasının açılması hepsini birden aşağıya çekti. Şimdi hemen hemen hepsi kepenk kapattı. Kalanlar da can çekişiyor.

Zamanında hesap kitap yapmadan İHL açma yarışına girenler bugünkü durum hakkında ne der acaba? İçlerinden bir tanesi çıkıp “Bizim fazlasıyla İHL açmamız yanlış bir tercihmiş, düşünememişiz” dese problemin kaynağının kendileri olduklarını kabul etse hepsinin alınlarından öpeceğim. Ama çoğu burnundan kıl aldırmaz ve üzerine de almaz.

Amacım suçlu aramak değil. Zaten bu aşamadan sonra faydası da yok. Acizane burada İHL’lerin niçin boş kaldığını maddeler halinde ifade etmeye çalışacağım: (Çünkü tek sebep yok bu konuda)

1.   Bu okullar iyi bir hesap ve kitap yapılmadan çok miktarda açılmıştır. Hele bazı yerlerde kontenjanının dolduramayacağını bile bile birbirine yakın şekilde açılmıştır.

2.   İstenen ve beklenen kalite bu okullarda yakalanamamıştır. Çünkü bu okullar düz lise görevi yapar hale gelmiştir. Devlet zamanında düz liselerden kurtulmak için onları Anadolu statüsüne dönüştürmüştü. Şimdi bu okullar İHL’lerin başına patladı.

3.  Bu okulları merkezi sınav puanı düşük öğrenciler tercih etmişlerdir. Fen, Sosyal Bilimler ve Anadolu Liselerinin çok gerisinde öğrenciler almıştır. Bu düşük puanlı öğrencilerin diğer yüksek okul türleriyle yarışması zaten mümkün değildi. Katsayı engelinden daha beter bir durum söz konusu.

4. İHL’lerde mevcut okuyan ve İHL müfredatını kaldırmakta zorlanan öğrenciler bu okullarla ilgili olumsuz reklam yapmışlardır: Bu okullarda ezber var, Arapça zor…gibi

5.   8.sınıf öğrencileri okul tercih aşamasında İHL’leri tercihe yanaşmamıştır: “Benim ezberim iyi değil, ben o okulun derslerini yapamam…”gibi. Akıl hocaları 4.maddedeki akıl hocaları idi.

6.  Mevcut İHL’lerde çalışan öğretmenlerin özellikle İHL Meslek Dersleri Öğretmenlerinin bir kısmının öğrencilere iyi bir rehberlik yapmaması, dersleri zorlaması, çocuklara kolaylık sağlamaması. Hatta bazılarının “Sen bu okulu yapamazsın, sen bu okuldan git” şeklinde çocukları okuldan soğutma yoluna gitmesi.

7.   Bu okullara velisinin zorlamasıyla kayıt yaptıran öğrencilerin bu okullarda okumamak için direnmesi.

8.  Din Öğretimi Genel Müdürlüğünün direktifiyle bu okullarda sayısız proje, yarışma, toplantı ve etkinliğin yapılması. Bu okulların yönetimleri/öğretmenleri bu tür organizasyonları yapmaktan doğru-dürüst eğitim ve öğretime zaman ayıramamıştır. Eğitim ve öğretim dönemi etkinlikle geçen ve etkinlikten etkinliğe koşan öğrenciden sene sonunda akademik başarı beklenmesi.

9.   28 Şubat mimarlarının bu okullara getirdiği katsayı engelinin belleklerden hala silinmemesi: Bu okullar başarılı değil, buralardan mezun olanlar iyi bölümlere gidemiyor, çoğu açıkta kalıyor…gibi.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde