Ana içeriğe atla

Dünya Mülteciler Günü mü yoksa Utanç Günü mü?


Belirli gün ve haftaların sayısını bilmiyorum. Zira her güne mahsus bir gün var. Bazı gün ve haftaların kutlanmasını ve anılmasını anlıyorum.  Bazılarının ismini duyunca böyle de gün mü olur diyesi geliyor insanın. En azından ben öyle diyorum. Mesela Dünya Mülteciler Günü. Bugün haberleri izlerken kulağıma çaldı böyle bir gün. Cehaletime verin. 2001 yılından beri her yıl 20 Haziran gününün Dünya Mülteciler Günü olarak anılmakta olduğunu bu vesileyle öğrenmiş oldum. Az bir araştırmayla daha ne günlerimiz olduğunu -şayet siz de benim gibi bilmiyorsanız- öğrenmiş olursunuz. Neyse konum tüm günler değil. Gelelim mülteciler gününe…

“Dünyadaki mültecilerin durumunu, problemlerini kamuoyuyla paylaşmak ve bu konuda bir bilinç oluşturmak için 20 Haziran gününün Dünya Mülteciler Günü olarak belirlenmiş. Zira BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin verilerine göre dünyada mülteci sayısı 65,3 milyona ulaşmış. Rakama bakıp hizaya gelelim. Birçok ülkenin nüfusundan daha fazla bir nüfus dünyanın değişik ülkelerinde memleketlerinden uzak mülteci durumunda.

Merak ediyorum bugüne mülteciler günü mü denmeli, yoksa utanç günü mü? Bence utanç günü daha uygun, eğer böyle bir gün olacak ve anılacaksa. Sonra neyin bilinci oluşturulacak böyle bir gün vesilesiyle? Kiminle paylaşılacak mültecilerin durumu? 65 milyon insanı mülteci durumuna düşüren egemen güçler “Biz savaş vb nedenlerle bu kadar kişiyi mülteci durumuna düşürdük, daha fazlasına gücümüz yetmedi. Haydi böyle bir durumu anın” demektir bu. Eğer bir bilinç oluşacaksa bu savaşları çıkartanların, ülkeleri kaos ve iç savaşa sürükleyen egemen güçlerde böyle bir bilinç oluşturmak lazım. Çünkü halkların ne suçu var? Sonra halk bilinçlenince ne olacak? Halkların elince mültecilerin durumunu çözmek için sihirli değnek yok: Ne imkanları var, ne de güçleri! Bu işi çözecekse yine dünyayı modern kavimler göçü haline getiren süper devletler çözecek.

Ne ala dünyada yaşıyoruz. Önce ülkelerde savaş çıkartıp insanları mülteci haline getiriyor, ardından onları anmak için gün ihdas ediyoruz. İsterseniz diğer bazı gün ve haftalara da bir göz atalım. İnanın bugünden farklı değil.

10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününü ele alalım. Bugün de mülteciler günü gibi. Önce insanlara eziyet ve işkence yapıyoruz. Sonra günlerini icat ediyoruz. Tütün ve sigarayı piyasaya sürüyor, insanları bağımlı hale getiriyoruz. Sonra gelsin 31 Mayıs Dünya Sigarasız Günü. 4 Ekim’de de Dünya Hayvanları Koruma Günü olarak anılıyor. Örnekleri çoğaltabiliriz. Verdiğim birkaç örnekten anlaşılacağı gibi her türlü eziyet ve kötülüğün elebaşı insanın kendisi. Önce kendi eliyle sorun üretiyor. Sonra ihdas ettiği günler dolayısıyla laf olsun diye anma programları yapıyor, beyanatlar veriyor.

Bir an için diyelim ki bugünler vasıtasıyla kötülük ve işkence yapan insanoğlu hatalarıyla yüzleşiyor, pişmanlık duyuyor. Eğer böyle bir niyet varsa buna eyvallah derim. Ama gördüğüm kadarıyla kendi ellerimizle ürettiğimiz problemleri çözmekten ziyade sadece anıyoruz. Eğer devletler samimi ise 2001’den beri Dünya Mültecileri anlıyormuş. Bugüne kadar kaç tane mülteciyi memleketine geri gönderdik? Maalesef gönderilmediği gibi her yıl mülteci durumuna düşen insanların sayısı kartopu gibi artıyor. O yüzden bugüne bırakalım Mülteciler Günü değil de Utanç Günü denmeli…


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde