Ana içeriğe atla

Baba Ben Vekil Olacağım!


---Babacığım, hep ne olacaksın diye soruyordun ya, kararımı verdim artık!
---Hayır ola inşallah!
---Vekil olmaya karar verdim.
---Kendinde o donanımı görüyor musun?
---Elbette!
---Vekillik para ister, çevre ister, vizyon ister…Hangisi var sende?
---Para için babam sağ olsun! Çevre dersen, senin çevren benim çevrem. Vizyonun alası var. Bir defa gencim ben. Biliyorsun gençlere gün doğdu. Nasılsa bizim için gençlik kotası koyacaklar. Partiler; en genci bizde, en fazla genç bizde, diye yarışacaklar.
---Maşallah çok pozitif gördüm seni!
---Milyonlarca gencin arasından sıyrılıp nasıl aday olabileceksin? Şansın ne?
---Milli Piyangoya senin karşı olduğun gibi ben de karşıyım. Fakat piyango misali “Ya çıkarsa” modundayım. Yani parolam bu! Nasılsa birilerine gülecekse bu, neden ben olmayayım?
---Hadi her şeyden geçtim. Senin daha yaşın tutmuyor. Malum seçimleri erkene aldılar. Daha 17’indesin. Siyasete soyunduğuna göre seçilme yaşının da 18 olduğunu biliyor olmalısın.
---Biliyorum baba! Onu da düşündüm.
---Nasıl olacak bu?
---Kazai rüşt kararı alırsak olur. Yani mahkeme, ergen olduğuma dair karar verirse…
---Oğlum bu durum devlet memuru olmada geçerli! Senin gözün memurlukta değil, vekillikte. Hadi hepsini yapalım. Vekillik dediğin kolay mı sanırsın? Nasıl yapacaksın bunu? Vekillik demek sorumluluk ister.
---O dediğin sorumluluğun hepsi var bende.
---İyi de oğlum! Sen daha okula gidip gelmenin dışında daha doğru dürüst ekmek almaya bile gitmedin. Okula da servisle gidip geliyorsun. Bir gün servis gelmese okulun yolunu bulamazsın. Bu halinle Meclisin yolunu nasıl bulacaksın? Hadi buldun, yani ben götürdüm diyelim. Orası yatma yeri değil; soru soracaksın, kanun tasarısı vereceksin, gerekirse partin adına çıkıp kürsüde konuşacaksın, TV’lere çıkacaksın, miting meydanlarında konuşacaksın, Mecliste yeri geldi mi kavga edeceksin, iyi bir demagog olmak gerek belki de…
---Hepsini biliyorum baba! Belki okul derslerim iyi değil ama ben bu vekillik işine iyi çalıştım. Okulda bayramlarda az mı şiir okudum…
---Oğlum burası Meclis, şiir okuma yeri değil.
---Her şeyin bir acemiliği olur. Yapan herkes anasından vekil mi doğdu. Konuşma ve hitabette zaman zaman teklerim mutlaka. Ama bu ülkede kağıda bakarak okuyan Kenan Evren bile zamanla hatip olmuşsa ben hayli hayli olurum.
---Yapar mısın yapmaz mısın bilmiyorum ama gördüğüm kadarıyla iyi bir demagog olmada epey mesafe kat etmişsin. Haydi diyelim ki oldun; partinin verdiği görevleri yerine getirebilecek misin?
---Ooo baba, en kolayı o! Parti disiplini denen bir şey var. Genel başkanım; gel derse geleceğim, git derse gideceğim, otur oturduğu yerde derse oturacağım, gözüme görünme derse kaybolacağım, grup başkan vekilini izle derse izleyeceğim, o parmak kaldırırsa kaldıracağım, o itiraz ederse ben de itiraz edeceğim. Partime ve liderime bağlı olacağım. Bu yeterli sanırım.
---Pekiyi, genel başkanın seni demokrasinin gelişmesi için seni bir başka partiye görevli olarak gönderirse gidecek misin?
---Bu da laf mı baba? Elbette gideceğim! Dedim ya, ben parti disiplinine uyacağım diye. Görev görevdir bir defa. Sonra kutsaldır aynı zamanda.
---Senin genel başkanın baktı ki demokrasiye katkısı var; herkes konuşuyor, reklamın iyisi-kötüsü olmaz deyip seni sürekli diğer partilere bir görev icabı gönderirse bu içine sinecek mi?
---Baba! O dediğin her zaman olacak değil ya, gider görevimi ifa eder gelirim.
---Öyle deme evlat! Genel başkanın bu görev iyi ses getirdi diye seni durmadan diğer partilere gönderirse…biliyorsun bu ülkede tabela da olsa irili-ufaklı 90 civarında parti var. Seni her gün partilerin gönlü olsun, kimse küsmesin diye bir partiye gönderirse…gittiğin her partide bir gün dursan 90 gün boyunca diğer partilere gidip gidip geleceksin.
---Baba, olur mu o kadar?
---Niye olmasın oğlum! Lider bu…Yaptığı yaptık, astığı astık nasılsa. Bütün bunları düşün, içine siniyorsa dene istersen. Zaten bu kafa yapısıyla sana otur oturduğun yerde desem de vekil olma uğruna, sen baba sözü dinlemeyeceksin.
---Onay veriyorsun yani?
---Mecburen…sağlığım açısından başka çarem yok.
---Biraz zor oldu ama sonunda haklılığımı kabul ettin. Mahcup olmayacak ve oğlunla gurur duyacaksın vekil babası olacaksın, fena mı?
---Gurur duyar mıyım bilmiyorum ama sanmam. Mahcup olacağım da kesin. Hele vatandaş “Oğlun hangi partiden” dese, ne diyeceğim millete ben? Çünkü gördüğüm kadarıyla parti parti gezeceksin. Bunun adına da demokrasiye katkı diyeceksin. Bu kafayla demokrasiye katkın olur mu bilmiyorum ama demokrasinin içine edeceğin aşikar…



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde