Ana içeriğe atla

Komşuluk hukukuna riayet önemli elbet!

Araba kullanmayı ve sürmeyi pek sevmem. Şoförlüğüm de iyi değil zaten. Hele arka arkaya gitmek ve aracı park etmek işkence mi işkence benim için. Bugüne kadar nizami bir şekilde park ettiğim hiç vaki değil. Bu yüzden zorunlu olmadıkça gideceğim yere aracımla gitmem. Ya yürür, ya toplu taşıma araçlarını kullanır, ya da gideceğim yöne gidecek olan eş-dost olursa onların himmetine sığınırım.

Arabayı garaja koyduğum zaman günlerce içeride kalır, çıkardığım zaman da kolay kolay içeriye koymam. Çünkü girdirmek ayrı bir dert. Bir de iki kişi kullandığımız için ilk koyan çıkması gerektiğinde arkadaki aracı da çıkarmak gerekiyor. Tatil dönemi ara ara kullanırım diye arabayı garaja koymadım. Aracı evin önüne koyarken  kapısı duvara değmeyecek şekilde mesafeli bıraktım. 

Sabah kalktım, arabama yukarıdan baktım. Sileceklerden birinin kaldırılmış olduğunu gördüm. Acaba trafik polisi, Konya trafiğini halletti de apartmanın bahçesindeki araçları mı hale yola koymaya başladı diye düşündüm. Az sonra ekmek almaya giden çocuğum, arabanın üzerine bırakılmış aşağıdaki notu getirdi.

"Sayın araç sahibi!
Aracınızı lütfen geçişi engelleyecek şekilde park etmeyin. Garajı kullanmıyorsunuz bari kullananların giriş-çıkışını zora sokmayın.
Komşuluk hakkına riayet etmenizi rica ediyorum." Prof. Dr….

Komşum ne ara geldi? Aracını garajına koyduğuna göre demek ki geçebilmiş benim aracımın yanından. Ama yine de dikkatli geçmesine sebebiyet verdiğim için komşum yerden göğe kadar haklı. Bundan sonra içi rahat olsun. Komşuluk hukukuna titiz bir şekilde riayet ederim. Kendisine verdiğim rahatsızlıktan dolayı özür dilerim. Hakkını helal etsin. Buradan helallik diliyorum. Zira benim onda, onun da bende telefonu yok. Şimdi görsem, "Bu kimdi" diye tereddüt ederim. Suç bastırmak gibi olmasın, yaptığımı mazur gösterme gibi bir niyetim yok. Mademki komşum, komşuluk hakkına riayete önem veriyor ve bana bunu hatırlatıyor. 

Komşuluk, sadece arabanın geçişini zorlaştırmada hatırlanmaz. Komşu dediğin birbirinin külüne muhtaçtır. Bir defa komşu, baktı ki geçmekte zorlanabiliyor, “Komşu aracınızı çekebilir misiniz, geçemiyorum” diye komşusunun ziline basabilmelidir. Ayrıca komşusuna, “Sayın araç sahibi” diye hitap etmez, ismiyle hitap eder. Notun altına prof. unvanını yazmaz. Zira burası ne bilimsel bir platform, ne de üniversite kampüsü. Sadece ismini yazması, ya da yan taraftaki komşun demesi yeterli idi. Ayrıca garaja araba koymak için ortak olarak kullanılan bahçenin toz, toprak, gazel, kağıt vb nedenlerle temizlenmesi gerektiğinde bahçenin temizliğini ya sırayla yapmalı, ya da gönüllü yapana teşekkür etmeyi bilmeli. Burada amme hizmeti yapılmıyor. Ayrıca bir komşudan komşuluk hakkı bekleyen kişi, eğer o komşusu kendisinden sonra taşınmışsa evine kadar gelip “Komşu! Hoş geldiniz, benim adım şu, ben de şu yan tarafta oturuyorum, bir ihtiyacınız varsa kapımız her zaman açık” diyebilmeli. Yok, hoş geldine gelemiyorsa en azından giriş ve çıkışta karşılaştığında dilinin ucuyla da olsa “Hayırlı olsun” diyebilmeli. Yok, “Ben bir ev sahibi olarak asla bir kiracıya hoş geldin demem, üstelik üniversite hocalığıma bu işler ters, ben koskoca bir akademisyenim” diyorsa o zaman kimse komşuluk hakkına riayetten bahsetmesin. Önce komşuluk hukukunun kendisini ilgilendiren kısmını yerine getirsin.

Aslında bu yazdıklarımı ben de üşenmeyip bir kağıda yazıp komşunun arabasına sıkıştırmak istiyordum. Zira resmiyete resmiyet! Ama arabasını dışarıya park etmiyor. Bu yüzden aynıyla mukabele edemiyorum. 06/02/2018, Ramazan Yüce, Konya



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde