Ana içeriğe atla

Bir Lawrence Uşağının Hezeyanı *

Hangi anne-babadan doğacağıma, hangi millet ve milliyetten olacağıma kendim karar vermedim. Kimsenin doğumu ve ırkı kendi elinden kaynaklanmamaktadır. Bu durum, Allah’ın kaderinde (ölçüsünde) olan biyolojik yasanın bir sonucudur. ‘Allah tanışalım diye farklı millet ve milliyetler şeklinde yaratmış.’ Bundan dolayı hiçbir ırkın diğerine karşı asla bir üstünlüğü yoktur. ‘Üstünlüğün ancak takva ile olduğunu’ belirtir Kur’an.

Müslim’de geçen bir hadiste Peygamberimiz: “Ümmetimde dört şey vardır ki, cahiliye işlerindendir, bunları   terk etmeyeceklerdir: Irkla övünme, soyu sebebiyle başkasını kötüleme, yıldızlardan yağmur bekleme, ölenin ardından matem ve ağıt yakma.”

Bu açıklamayı yapmamın sebebi Birleşik Arap Emirlikleri Dış İşleri Bakanının Iraklı bir twitter kullanıcısının tweetini paylaşması. Paylaşımda "1916 yılında Türk Fahri Paşa'nın Medinetü'l Münevvere halkının hakkına girdiğini ve onların mallarını çaldığını, onları kaçırdığını, Şam'dan İstanbul'a "Seferberlik" ilan ederek, Medine'deki el yazması eserleri çaldığını biliyor muydunuz? İşte Erdoğan'ın dedelerinin Müslüman Araplarla ilişkisi buydu."

Tweet değil, deve…Neresini düzelteceksiniz bu tweetin? Burada 'Medine Müdafaası' ile nam salmış Fahrettin Paşa hırsız tutuluyor. Bununla da yetinmemiş, işi Erdoğan'a getirerek 'Atalarının Araplarla ilişkisine' işaret etmiş. Hırsızın torunu da olsa olsa hırsız olur demek istiyor aklı sıra.

Bu tweete ancak insaf, vicdansızlık, nankörlük denir. 17-25 Aralık kumpasını düzenleyenlerin ağzı bu.  Arap ırkçılığı kokuyor bu tweette. Bunu beğenip paylaşan bir bakan. Normal biri değil. Lawrence'nin iyi bir öğrencisi, onun tohumu belli. Size Lawrence'yi anlatacak değilim. Zira hepiniz bilirsiniz bu Arap elbisesi giymiş, Arapları Osmanlı aleyhine kışkırtan kişiyi. Şerif Hüseyin'in akıl hocası. Bir olup Osmanlı'yı arkadan vuran bir kısım hainlerin nesli bu. Osmanlı, tarih sahnesinden çekildikten sonra Batı’nın kendilerini sömürdüğü yetmediği gibi hala da çanak yalamaya devam ediyorlar.

Sen hiçbir yardım almadan iki yıl yedi ay çekirge yiyerek Medine'yi müdafaa et, İngilizler çalıp çırpmasın diye o hengâmede kutsal eserleri İstanbul'a taşıt. Karşılığında kadir-kıymet bilmeyen, kendini bilmez birileri sana laf etsin. Görünüşü Arap, kendisini Müslüman olarak lanse eden bu Lawrence'nin  torunu laftan anlamaz, çünkü Osmanlı'ya ve Türkiye'ye karşı ön yargılı. Arap görünümlü bu modern Lawrence, ancak çüşten anlar. Buna laf fayda etmez. Boynundaki tasmayı asılır, ‘çüüüş’ dersen ne âlâ!

Geçmiş ihanetlerini sorgulayacakları yerde saldırı oklarını bize çevirmiş bu bedevi. Densizliktir yaptığı. Yediği ve yumurtladığı haltı hiçbir söz temizlemez.

Haydi diyelim ki Osmanlı sizi sömürdü. Böyle inandırıldınız buna. Peygamberimizin dediği gibi cahiliye adeti olan ırkçılığı devam ettireceksiniz. Müslümanlık diye bir derdiniz yok. Yanı başınızda sizinle aynı ırktan olan Filistinliler var, yüzyıldır esir hayatı yaşıyor. Bize hömereceğine git İsrail’in ağzının payını ver. Yüz yıl öncesini karıştırma! Şayet karıştırırsanız sizin ihanetiniz çıkar ortaya. Bizim utanacak bir geçmişimiz yok. En iyisi edebini takın, geçmişi karıştırma. Zira biz geçmişi çöpe attık, arşive kaldırdık. Geçmişi karıştıran kedi ve köpektir. Sen bugüne dair bir şey söyle. Gayri Allah’tan korkmuyorsunuz, bari kuldan utanın! 21/12/2017 Ramazan YÜCE



* 23/12/2017 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde