Ana içeriğe atla

Mağdur ve mazlumun yanında -benim bildiğim- sadece Allah'ı olur *

Bir ideal uğruna yola çıkanlar, başarıya ulaşmak için kırmadan dökmeden mücadele yolunu seçerler ve bu uğurda mağdur ve mazlum olurlarsa davalarında er geç zirveye çıkarlar. Tırnaklarıyla kazıyarak kazandıkları için geldikleri yerin değerini bilirler. Halk böylelerine mutlaka kucağını açar. Zaten Allah Teala mazlumun yardımcısıdır. Duası makbul olanlardan bir tanesidir mazlum ve mağdur olanlar.

Türkiye tarihi,  inandığı davasını siyasi arenada temsil etmek amacıyla yola çıkan bir siyasi liderin mücadelesine şahittir. Tek başına çıktığı yolda alay, hakaret, dışlanma, horlanma, azarlanmanın hepsini görmüştür. Kurduğu her bir parti “Suyumu bulandırdın” denerek birbiri arkasına kapatıldı. Her kapatılan partisinin yerine yenisini kurarak yoluna devam etti. Ne zaman ki iktidar ortağı oldu. Başına gelmedik kalmadı. Zamanın Anayasa Mahkemesi Başkanı eşinin yanında devrin başbakanına hakaret etti. Erzurum'da görev yapmakta olan sözüm ona rütbeli bir asker "şerefsiz" bile dedi. İktidarda iken partisi kapatıldı. Ne kendisi, ne üyeleri ne sevenleri silaha sarıldı. Asla şiddete başvurmadı.

Başörtüsü mücadelesi verdi. Kız öğrenciler kılık kıyafetinden dolayı ya başlarını açmak zorunda kaldı, ya da okulunu bıraktı, kimi de peruk takmak suretiyle okuluna devam etmeye çalıştı. Kimi de yurt dışında okuma yolunu seçti. Meydanlarda el ele tutuşarak antidemokratik bu uygulamayı protesto etti. Bildiri okudular, okul birincilikleri verilmedi. Haksız yere okuldan atıldı. Görev yapan resmi görevliler görevlerinden el çektirildiler. Ne birine saldırdılar, ne dövdüler. Cop yediler ama asla şiddete başvurmadılar. Ne birini öldürdüler, ne de yakıp yıktılar. Ne polise ne de askere ellerini kaldırdılar. Sabredip yılmadılar. "Mevla görelim neyler/Neylerse güzel eyler" dediler.

Sonunda tek başına çıkılan siyasi arenaya sanki bir daha gitmemek üzere yerleştiler. Savundukları fikirleri iktidar oldu. Hani demiştik ya Allah mazlumların yardımcısıdır diye.
***
Türkiye son yıllarda "Bizim bölgemiz mağdurdur, haklarından yoksundur, biz onların haklarını savunmak için çıktık" diyen bir siyasi figürün siyaset dışında şiddeti savunan diline şahit olmaktadır. Kandan besleniyorlar. Öldürmekten başka bir şey düşünmüyorlar, mağdur halkın hakkını koruruz diyenlerin kendisi kendi halklarını mağdur etmektedir. Ortalığı yakıp yıkıyorlar, canlı bomba ve terörist eylemleri vasıtasıyla ülkede ne huzur ne de dirlik bıraktılar. Ülkeye, devlete, millete hep meydan okudular. Milletin verdiği imkanları kötüye kullanarak fütursuzca hareket etmeye devam ettiler. Dokunulmazlık zırhını tepe tepe kullandılar. Her harekette halkı meydanlara çağırdılar. Tek yaptıkları şiddete başvurmak oldu.

Sonunda meclis terörle arasına mesafe koymayan siyasilerin dokunulmazlıklarını kaldırdı. Haklarında hazırlanan fezlekeler dolayısıyla çağrıldıkları mahkemeye giderek ifade vermeye yanaşmadılar. Gitmedikleri gibi meydan okumaya devam ettiler. Sabır sabır..nereye kadar? İfade almak için mahkemeye zorla getirilmeleri kararı verildi.

Tek sermayesi şiddet olanların bize siyaset yaptırılmıyor edebiyatının arkasına sığınmalarının bir anlamı yok. Kendi düşen ağlamaz. Hele şiddetten başka bir şey üretmeyenler kendi ektiklerini biçmekten öte bir kazanım elde edemezler. Bu tipler bırakın mağdur olmayı mağdur etmektedir koca bir milleti. Üstelik yalnız da değiller. Arkalarında medeni görünümlü canavarlaşmış barbar Batı var. Benim bildiğim mağdur ve mazlumun yanında sadece Allah'ı olur. Batı’nızla beraber batın gidin!

* 09/11/2016 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde