19 Ağustos 2016 Cuma

Kahvaltı düşmanı çalışanlar

Türkiye'nin büyük bir çoğunluğu 08.00-17.00 arası çalışan bordro mahkumudur. Giriş ve çıkış saatleri olan milyonları geçen öğrencimiz var. Acaba öğrenci ve çalışanlar arasında kaçta kaçı evden ayrılırken kahvaltı yaparak çıkıyor? Bu konuda yapılmış bir araştırma var mı bilmiyorum.

Kimin kahvaltı yapıp yapmadığı beni ilgilendirmez. Kimseye de kahvaltının faziletleri hakkında bahsedecek değilim. Gözlemlerime göre bu ülkenin çalışanlarının ve okullu öğrencilerinin ekseriyeti her sabah kahvaltı yapmadan apar topar yollara düşmektedir. Kimi yolda gördüğü bir simitçiden veya simit sarayından aldığı simit, poğaça ile atıştırarak kahvaltısını yapmaktadır. Bazısı yolda, bazısı araçta, bazısı da işyerine vardıktan sonra işine başlamadan önce kahvaltısını yapmaktadır. Öğrenciler ilk teneffüste kantin önünde sıraya giriyor. Kalabalık içinde kahvaltılığını alacak ve öğretmen derse girmeden iyice çiğnemeden abur-cubur 3-5 dakika içerisinde, bulduğu bir köşede yiyebildiği kadar yiyecek. Yiyemediğini de  ya gizli gizli yiyecek, ya da diğer teneffüse kadar sırasının altında nezih bir ortamda bekletecek. Eğer buna kahvaltı yapmak denirse... 

Niçin böyle oluyor? Kahvaltı yapmanın başka yolu yok mu? Bu şekil kahvaltıya insanımız mecbur mu? Ya da böylesi kahvaltı sağlıklı mı? Bu şekil kahvaltı çalışana ve öğrenciye bir verim getirir mi? Soruları çoğaltabiliriz.  Bir defa bu şekil kahvaltı baştan savmadır. Dostlar alışverişte görsün türünden yapılan bu kahvaltı sağlıklı değildir. Obeziteye davetiye çıkarır. Okullarda sağlıklı ders dinlenmez, kurumlarda verimli iş yapılmaz.

Kahvaltı yapmadan yola çıkanlara niçin evde kahvaltı yapmadan geldiğini o değilden bir sorsan; mazeret, gerekçe, bahane ardı arkasına sıralanır. Sorduğuna soracağına pişman olursun: "Efendim! Zamanla yarışıyoruz…uykumu alamıyorum...erken kalkamıyorum...uykulu uykulu, sabah sabah kahvaltı yapasım gelmiyor...Kahvaltı yapıncaya kadar biraz daha uyurum...kahvaltıyı kim hazırlayacak...elimi, yüzümü ancak yıkayıp yola çıkıyorum...çocuğumu kreşe, anneme, bakıcıya bırakmam gerekiyor...gece geç yatıyorum...gibi plansızlığımızı bir tarafa bırakarak haklı-haksız gerekçeleri sıralayabiliriz. İnsanoğlu yeter ki yaptığına mazeret arasın. Dili sağ olsun. Hemen imdadına yetişir.

Öğle yemeği de bu şekil atıştırmalık olarak geçer. Kahvaltı ve öğle yemeğini baştan savma yapanlar bütün iştahlarını akşam yemeğine saklar. Akşam eve gelince de ‘Abbas’ın kör gazı gibi yemek’ sadedinde ne bulursa mideye indirir. Yemekten sonra istirahate çekilip vücut durağanlaştığı esnada yenilen ve içilen nasıl eritilecek. Bu da düşünülmesi gereken bir durum. Akşam yediğimizi eritmek için sabaha kadar mide ne kadar mücadele edecek? Bunu en iyi çeken mide bilir. Bugünlerde pek konuşulmayan, çok da ön plana çıkmamış eski bir atasözü var:  “Sabah kahvaltısını kendin için yap, öğle yemeklerini sevdiklerinle birlikte ye, akşam yemeğini ise düşmanına yedir..!” şeklinde. Aslında sabah ve öğle yemeleri için yaptığımız atıştırmalığı akşam yemeği için yapmamız gerekirken biz  her konuda olduğu gibi yine tersini yaptık. Atasözünün gereğini yerine getirmedik. Düşmanımıza yedirmemiz gereken akşam yemeğini kendi midemize indirdik. Bu şekil dengesiz beslenme maalesef kilo sorunuyla karşı karşıya getirmektedir bizi.

Anlatmaya çalıştığım kimse kahvaltıya düşman değil. Düşman oldukları evde kahvaltı yapmadır. Kim bilir, belki de bereketsizliğin temelinde evde birlikte kahvaltı yapmama vardır. İnşallah kahvaltıyı bu şekilde baştan savanlar işlerini de baştan savmazlar... 19/08/2016


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder