Türkiye'nin
büyük bir çoğunluğu 08.00-17.00 arası çalışan bordro mahkumudur. Giriş ve çıkış
saatleri olan milyonları geçen öğrencimiz var. Acaba öğrenci ve çalışanlar
arasında kaçta kaçı evden ayrılırken kahvaltı yaparak çıkıyor? Bu konuda
yapılmış bir araştırma var mı bilmiyorum.
Kimin
kahvaltı yapıp yapmadığı beni ilgilendirmez. Kimseye de kahvaltının faziletleri
hakkında bahsedecek değilim. Gözlemlerime göre bu ülkenin çalışanlarının ve
okullu öğrencilerinin ekseriyeti her sabah kahvaltı yapmadan apar topar yollara
düşmektedir. Kimi yolda gördüğü bir simitçiden veya simit sarayından aldığı
simit, poğaça ile atıştırarak kahvaltısını yapmaktadır. Bazısı yolda, bazısı
araçta, bazısı da işyerine vardıktan sonra işine başlamadan önce kahvaltısını
yapmaktadır. Öğrenciler ilk teneffüste kantin önünde sıraya giriyor. Kalabalık
içinde kahvaltılığını alacak ve öğretmen derse girmeden iyice çiğnemeden
abur-cubur 3-5 dakika içerisinde, bulduğu bir köşede yiyebildiği kadar yiyecek.
Yiyemediğini de ya gizli gizli yiyecek,
ya da diğer teneffüse kadar sırasının altında nezih bir ortamda bekletecek.
Eğer buna kahvaltı yapmak denirse...
Niçin
böyle oluyor? Kahvaltı yapmanın başka yolu yok mu? Bu şekil kahvaltıya
insanımız mecbur mu? Ya da böylesi kahvaltı sağlıklı mı? Bu şekil kahvaltı
çalışana ve öğrenciye bir verim getirir mi? Soruları çoğaltabiliriz. Bir defa bu şekil kahvaltı baştan savmadır.
Dostlar alışverişte görsün türünden yapılan bu kahvaltı sağlıklı değildir.
Obeziteye davetiye çıkarır. Okullarda sağlıklı ders dinlenmez, kurumlarda verimli
iş yapılmaz.
Kahvaltı
yapmadan yola çıkanlara niçin evde kahvaltı yapmadan geldiğini o değilden bir
sorsan; mazeret, gerekçe, bahane ardı arkasına sıralanır. Sorduğuna soracağına
pişman olursun: "Efendim! Zamanla yarışıyoruz…uykumu alamıyorum...erken
kalkamıyorum...uykulu uykulu, sabah sabah kahvaltı yapasım gelmiyor...Kahvaltı
yapıncaya kadar biraz daha uyurum...kahvaltıyı kim hazırlayacak...elimi, yüzümü
ancak yıkayıp yola çıkıyorum...çocuğumu kreşe, anneme, bakıcıya bırakmam
gerekiyor...gece geç yatıyorum...gibi plansızlığımızı bir tarafa bırakarak
haklı-haksız gerekçeleri sıralayabiliriz. İnsanoğlu yeter ki yaptığına mazeret
arasın. Dili sağ olsun. Hemen imdadına yetişir.
Öğle
yemeği de bu şekil atıştırmalık olarak geçer. Kahvaltı ve öğle yemeğini baştan
savma yapanlar bütün iştahlarını akşam yemeğine saklar. Akşam eve gelince de
‘Abbas’ın kör gazı gibi yemek’ sadedinde ne bulursa mideye indirir. Yemekten
sonra istirahate çekilip vücut durağanlaştığı esnada yenilen ve içilen nasıl
eritilecek. Bu da düşünülmesi gereken bir durum. Akşam
yediğimizi eritmek için sabaha kadar mide ne kadar mücadele edecek? Bunu en iyi
çeken mide bilir. Bugünlerde pek konuşulmayan, çok da ön plana çıkmamış eski
bir atasözü var: “Sabah kahvaltısını
kendin için yap, öğle yemeklerini sevdiklerinle birlikte ye, akşam yemeğini ise
düşmanına yedir..!” şeklinde. Aslında sabah ve öğle yemeleri için yaptığımız
atıştırmalığı akşam yemeği için yapmamız gerekirken biz her konuda olduğu gibi yine tersini yaptık.
Atasözünün gereğini yerine getirmedik. Düşmanımıza yedirmemiz gereken akşam
yemeğini kendi midemize indirdik. Bu şekil dengesiz beslenme maalesef kilo
sorunuyla karşı karşıya getirmektedir bizi.
Anlatmaya çalıştığım kimse kahvaltıya düşman değil. Düşman oldukları evde kahvaltı yapmadır. Kim bilir, belki de bereketsizliğin temelinde evde birlikte kahvaltı yapmama vardır. İnşallah kahvaltıyı bu şekilde baştan savanlar işlerini de baştan savmazlar... 19/08/2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder