Ana içeriğe atla

Gazetecilik mesleği

Çoğumuz çalıştığı işi ve mesleğini beğenmez. Hep başkasının mesleğine, işine gıpta ile bakarız “Davulun sesinin uzaktan hoş geldiği” sözünü unutarak. Hatta yeniden doğsam şu mesleği seçerim gibi temennilerimizi/heveslerimizi de dile getiririz çoğu zaman.

Bazı meslekler zor mu kolay mı sorusu garip bir soru aslında. Çünkü her bir mesleğin avantaj ve dezavantajları olabileceği gibi kolaylık ve zorlukları da vardır. Yani hiçbir meslek tek başına kolay değildir. Tabii kim için? Sorumluluğunu bilen için. Bir insan sorumluluğunu taşırsa, işimi en iyi yapacağım derse o meslek zordur gerçekten. Şayet bir insan işini ve mesleğini üzerine vazife edinmez, dostlar alışverişte görsün türünde yürütmeye kalkarsa onun işi hangi meslek olursa olsun kolaydır. Demek ki işlerin zorluk ve kolaylığı sorumluluk duygusuyla alakalı bir durumdur.

Çoğumuz çalıştığı işi ve mesleğini beğenmez. Hep başkasının mesleğine, işine gıpta ile bakarız “Davulun sesinin uzaktan hoş geldiği” sözünü unutarak. Hatta yeniden doğsam şu mesleği seçerim gibi temennilerimizi/heveslerimizi de dile getiririz çoğu zaman.

Bazı meslekler zor mu kolay mı sorusu garip bir soru aslında. Çünkü her bir mesleğin avantaj ve dezavantajları olabileceği gibi kolaylık ve zorlukları da vardır. Yani hiçbir meslek tek başına kolay değildir. Tabii kim için? Sorumluluğunu bilen için. Bir insan sorumluluğunu taşırsa, işimi en iyi yapacağım derse o meslek zordur gerçekten. Şayet bir insan işini ve mesleğini üzerine vazife edinmez, dostlar alışverişte görsün türünde yürütmeye kalkarsa onun işi hangi meslek olursa olsun kolaydır. Demek ki işlerin zorluk ve kolaylığı sorumluluk duygusuyla alakalı bir durumdur.

Değinmek istediğim meslek gazetecilik. Zor mu kolay mı bilmem. Çünkü mesleğin içerisinde değilim. Ama dıştan bakıldığı zaman kolay, cazip ve heyecanlı bir meslek gibi görünebiliyor. Çünkü habere ilk ulaşıp haberdar olan kişidir. Basılan haber bir de diğer meslektaşların atladığı bir haberse keyfine diyecek yoktur gazetecinin. Akşama kadar tatlı ve heyecanlı bir koşuşturmanın sonucunda baskıya verilip çıkan gazete, gazetecinin en büyük mutluluğudur. Artık bütün yorgunluğu gider. Buraya kadar her şey tıkırında. Bir de madalyonun öbür yüzüne bakalım.

Ya bir de haberde, köşe yazısında teknik ya da sehven bir hata yapılmışsa. İşte şimdi çık işin içinden. Onca kovalamanın ardından yığılır kalır insan. Çünkü bir çuval incir berbat edilmiştir. Bu hatanın telafisi için artık 24 saat geçmesi gerekir. Zira gazete abone ve bayilere dağıtıma gitmiştir. Ertesi gün haber ya da yazı düzeltilinceye kadar gazeteci hataen yapılmış yazının taraflarını arayıp gönül de alması gerekecek. Yani anlayacağınız diken üstünde bir meslek. Hata düzelinceye kadar arayan arayana. Her birine, her tarafa laf yetiştirme görevi de var aynı zamanda. Diğer mesleklerin bir çoğunda yapılan hatalar anlık düzeltilebilir. Bu meslekteki hata en erken ancak 24 saat sonrasıdır. Ya düzelteyim derken tekrar hatalar yapılırsa işte bu cazip meslek o zaman tiksinti vermeye başlar insana.

Ya bir de haber yapayım derken yapılan yanlışlıkla haber olursa. Buyurun buradan yakın şimdi...

Yine gazeteciliğini bir şantaj olarak kullanan, asparagas haber yapan ve kamuoyunu yanlış yönlendirmeyi meslek edinmiş olanlar var. Bu tipler gazeteciliği bir silah olarak kullanırlar. Ben onları gazeteci olarak saymıyorum.

Gazeteciliği dışarıdan gözlemleyen biri olarak bu şekilde değerlendiriyorum. Görüldüğü gibi içerisinde heyecan ve risk barındırıyor. Bu da bu mesleğin bir cilvesi olsa gerek.

İlk başa tekrar dönelim. Sorumluluk gerektiren hiçbir meslek kolay değil maalesef. Her bir meslek, içerisinde diken barındıran bir gül bahçesi... Mesleğini layıkıyla yapan, doğru haber veren, kamuoyunu doğru bilgilendiren gazetecilerin 10 Ocak “Çalışan Gazeteciler Gününü” tebrik ediyorum. 08/02/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde