18 Kasım 2020 Çarşamba

Yeniden Başa Döndük *

Malumunuz 2020 Mart’ından beri koronavirüsten korunma amacıyla bir olağanüstü dönemi yaşamaya devam ediyoruz. Salgın yayılmasın diye Bilim Kurulu’nun önerisiyle devlet, bir dizi kısıtlamalara gitti. Hazirandan önce 25 gün civarında sokağa çıkma yasağı ile müşerref olduk. Salgını tetikleme riski bulunan birçok sektör kepenk kapattı. Haziran sonrası, geçtiğimiz “Kontrollü sosyal hayat”a rağmen birçok sektör salgından etkilenmeye devam ediyor. Okullar kademeli olarak açıldı, açılıyor derken vaka sayısının iyice artması sonucu birçok şeye yasak geldiği gibi yüz yüze eğitime de yasak geldi.

Burada, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından salı akşamı açıklanan yasakları tek tek yer vermeyeceğim. Konan kısıtlılıklara göz atınca; kasım ayında, biz yeniden yasaklarla tanıştığımız mart ayına yani başa döndük. Sekiz aydır o kadar zorluğa katlandık. Aşı bulundu, inşallah bu olağanüstü durum en kısa zamanda ortadan kalkar derken sil baştan, başa dönünce nedense aklıma bir borsa fıkrası geldi: (Fıkrada geçen mide bulandırıcı kelime ve ifadelerden dolayı okuyucularımdan özür dilerim.)

“Bir borsacı, yanına yetiştirmek üzere yeni bir çırak alır. Birlikte bir parka gezintiye çıkarlar. Usta borsacı, borsanın inceliklerini anlatır çırağına ve aralarında şu konuşma geçer:

 — Bak evladım! Borsayı iyi değerlendireceksin. Fırsatları lehine çevirmeyi bileceksin. Ayağına gelen fırsatları asla geri tepmeyeceksin.

— Tamam, ustam!

(Bu arada parkın girişine gelirler. Usta, yerde bir köpek pisliği görür ve talebesine)

— İşte fırsat ayağına geldi. Şu köpek pisliğini yala ve al bir milyarı benden.
— 
Ustam olur mu öyle şey, pislik yalanır mı?

— Niye yalanmasın? Zira borsa fırsatları değerlendirme yeridir. İşte sana fırsat!

(Çırak, çaresiz köpek pisliğini yalar. Karşılığında ustasının uzattığı bir milyarı cebine koyar. Ağzı batsa da iş yapmadan kazandığı para, hoşuna gider.)

Yürürlerken parkın çıkışına gelirler. Çırak hemen ustasına seslenir:

— Ustam, aha bir köpek pisliği daha! Madem fırsatları değerlendireceğiz. Haydi, bu pisliği yala ve al bir milyarı benden.

Ustası da pisliği yalar. Çırak, az önce kendisinin verdiği bir milyarı ustasına geri verir. Az daha yürürler. Çırak şaşkınlıkla:

— Ustam! Senin bir milyar sen de benim bir milyar da bende. Köpeğin pisliği de ağzımızda kaldı. Biz bu pisliği niye yedik ve ne anladık bu işten?
— Öyle deme!
Tamam, senin bir milyar sende, benimki de bende. Köpeğim pisliği de ağzımızda ama biz böyle yapmakla borsaya iki milyarlık işlem hacmi gerçekleştirdik.

Çırak bir şey anlamasa da anlamış görünür ve yollarına devam ederler.”

Sahi, biz yeniden kısıtlama ve yasakların olduğu ilk güne döneceksek o kadar zorluğu, kısıtlama ve yasağı niye yaşadık? Koronavirüs hastalığının, ölümlerin bir gerçek olduğunu kabul etmekle beraber bunun arkasında bir oyun oynandığını, biz hiç evlerimizden çıkmasak da çıkıp kurallara harfiyen uymuş olsak da virüsün yayılmaya devam edeceğini, ülkelerin ve bizlerin de ister gönüllü ister zorunlu bu oyunun birer figürü olduğumuzu bir kenara bırakıyorum. Çünkü bizi aşan şeyler bunlar. Bu durumda ne yapılır, bilmiyorum ama en azından bu salgını zamana yayarak hafif atlatabiliriz. Böylece ekonomimiz iyice felç olmaz. Bunun için de yetkililerin koyduğu kuralarla uymaktan başka çaremiz yok. İçimizdeki kural tanımayan sorumsuzlar! Bırakıverin artık şu aymazlığı. Unutmayın ki yeni gelen bu kısıtlamalar sizin eserinizdir.

*20/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

17 Kasım 2020 Salı

“Sahibinden” Siteleri Üzerine *

Bir araba veya gayrimenkul alım-satım veya kiralama işi yapacak olanların veya alım-satım/kiralama işi olmadığı halde araç veya evinin değerini öğrenmek isteyenlerin ilk uğrak yeri, “sahibinden.com” türü sitelerdir. Birçok alım ve satım işleri de bu siteler üzerinden yapılıyor. Çünkü hem aracın hem de gayrimenkulün piyasası buralarda atıyor. Bu açıdan bakıldığı zaman “sahibinden com” siteleri hem alan hem satan, hem kiraya veren hem de kiralayan bakımından önemli bir işlev görüyor. Günde belki de binlerce araç ve ev, bu siteler aracılığıyla el değiştiriyor veya kiralanıyor.

İnsanımızın alım ve satımlarını emlak ve galeri işi yapanlardan ziyade “sahibinden” sitelerini tercih etmesinde şu sebeplerin etkili olduğunu düşünüyorum:

-Alım ve satış işlerinin daha kolay ve hızlı olması,

-Oturduğu yerden daha fazla araç veya gayrimenkul çeşidini görebilmesi, farklı alternatifleri değerlendirebilmesi ve emsalleri arasında kıyas yapabilme imkanının olması,

-Her türlü alım ve satım işlerinde komisyonun olmaması vs.

İnsanımızın her türlü kolaylığının yanında alım-satım ve kiralama işinde bu siteleri tercih etmesinin en önemli nedeninin, galerici veya emlakçiye komisyon ödemek istemeyişinin daha etkili olduğunu düşünüyorum. Çünkü daire kiralamalarda bir aylık bedelin emlakçiye ödenmesi, alım ve satım işlerinde de hem alanın hem de satanın komisyonculara % 2’lik bir komisyon ödemesi gerekiyor. Bu da önemli bir meblağ tutuyor.

“Sahibinden” siteleri hakkında bu kısa değerlendirmeden sonra bu sitelerde gördüğüm bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum. Sitelerin adı, adı üzerinde “sahibinden” olmasına rağmen bu sitelerde, “sahibinden” görünümlü galerici ve emlakçiler cirit atıyor. Hangi ilanı tıklasan genellikle karşına ya bir galerici çıkıyor ya da emlakçi. İlan versen bile seni müşteri yerine “Biz ilgilenelim” diye ilk önce ve ardı ardına komisyoncular arıyor. Güya komisyon vermeyeyim diye insanımız bu siteleri tercih ediyordu.

Burada yanlış anlaşılmasın, galerici ve emlakçilere ve bunların her türlü alım ve satım işlerinde aldıkları komisyonda gözüm yok. Zira galericilik ve emlakçilik denince akla komisyon gelir. Bunlar alıcıya ve satıcıya aracılık yapıyorlar, alıcı ve satıcı buluyorlar, onları bir araya getiriyorlar, gerekirse satılacak daireyi gösteriyorlar. Bir emek sarf ediyorlar. Bu işten ekmek yedikleri için elbette taraflardan komisyon da alacaklar. Zira bu işleri babalarının hayrına yapmıyorlar.

Burada galerici ve emlakçilere itirazım, bu sektörlerin “sahibinden” olan sitelerde ne işleri var? Çünkü bu siteler adı üzerinde ya “sahibinden kiralık” ya da “sahibinden satılık” ilanlarıyla dolu. “Sahibinden satılık” veya “sahibinden kiralık” ne demek? Alıcı ve satıcının her türlü alım ve satış işlemlerini aracısız ve komisyonsuz yapmaları demektir. Maalesef işler, hiç de adı üzerinde yazıldığı gibi değil. Çoğu “sahibinden” ilanının altından ya bir galerici ya da emlakçi çıkıyor.

Gerçekten “sahibinden.com” sitelerinde emlakçi ve galericilerin ne işi var? Bunlar galeri ve emlak ofislerinin yanında müşteriye daha kolay ulaşabilmek için “emlakciler.com” veya “galericiler.com” adıyla siteler kursalar, bunlara kim ne diyebilir? Alım, satım ve kiralama işlerinde vatandaş ister “emlakciler.com”, ister “galericiler.com”, ister “sahibinden.com” sitelerini tercih eder. Satıcı veya alıcı, hangi siteye girdiği zaman hangisine komisyon ödeyip ödemeyeceğini de böylece bilmiş ve evdeki hesabını çarşıya uydurmuş olur.

Hasılı, “sahibinden” sitelerinde “sahibinden” görünümlü emlakçi ve galerici görmek istemiyorum. Lütfen, her türlü alım ve satış işlemlerinizi, açacağınız siteler üzerinden yürütün. “Sahibinden” sitelerini de gerçek sahiplerine bırakın. İsteyen size gelsin, isteyen sahibine! Herkese hayırlı müşteriler…

*18/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

 

 

16 Kasım 2020 Pazartesi

Dualarımız Niçin Arapça? *

Dil, aramızda iletişimi sağlamak, muhatabımıza meramımızı anlatabilmek amacıyla Allah'ın bize bahşettiği bir organımızdır. Tanışalım diye farklı farklı ırk, topluluk ve milletler olarak yaratılmışız. Yabancı dil diye adlandırılan, değişik dillerde konuşmamızın bilimsel bir açıklaması olmasa da Allah'ın bir lütfü olsa gerek. Bu açıklamalar çerçevesinde düşündüğümüz zaman hiçbir dilin, ırkın ve lisanın diğerlerine bir üstünlüğü yoktur. Hepsi insanca yaşamamız, birbirimizle tanışmamız, tanışırken görgü ve göreneğimizi artırmamız için birer araçtır. 

Bu kısa açıklamadan sonra bana göre;

√ En iyi dil, dilin hakkını veren, yaratılış amacına uygun kullanılan dildir.

√ En iyi ırk ve insan, Allah'a karşı sorumluluğunu en güzel şekilde yerine getiren, insanlığın hayrına çalışan ve farkındalığını ortaya koyarak dünya ve hayata dair bir katma değer üreten ırk ve insandır.

√ En iyi lisan da birbirimizi kırmadan, dökmeden, arada tercüman olmadan anlaştığımız ve konuştuğumuz lisandır.

Bu yazdıklarımdan hareketle; nasıl ki herkesin dili, ırkı ve konuştuğu dil, kendisine ise benim dilim, ırkım ve konuştuğum Türkçe de bana aittir. İsterim ki derdimi, isteğimi, meramımı, duamı Türkçe yapabileyim. Bu isteğime zaten öyle diyebilirsiniz? Acaba öyle mi? Şimdi bazı örnekler vereceğim ki istisnalar kaideyi bozmamakla beraber hiç de öyle olmadığını göreceksiniz:

√ İbadet için camiye gidiyorum. Ezanı dinliyorum. Ezan bitince ezan duamı yapmaya başlıyorum. Bir taraftan da eda edeceğim namaza kalkmak için davranıyorum. Bu sefer ya imam ya müezzin ya da bir başka gönüllü “Allâhümme rabbe hâzihi…” diye ezan duasını okumaya başlıyor. Okunan bu ezan duasına tüm cemaat ellerini kaldırıp amin diyor.

√ Namaz kıldıktan sonra "Ayetel kürsi'yi okuyup tespih çekmeye başlıyorum. Ardından tespih çekmek için komut başlıyor.

√ Ne zaman bir nişan, nikah, düğün, gelin indirme ve güvey katma merasimi olsun, “amin” komutuyla başlayan dualar “Allâhümmec’al hâzel akde…” diye başlıyor. Biri, gözleri kapalı dua ediyor. Biz de onun her nefes alışında amin diyoruz.

√ Ne zaman bir cenaze merasimi olsa, okunan Kur’an veya indirilen hatimden sonra “amin” komutuyla eller havaya kalkar. Biri ezberinden bir şeyler okur, arada biz de amin diyoruz.

√ Umre ve hacca gidenlerden duyduğum kadarıyla, tavaf esnasında görevli hoca dualar ediyor, bizim hacılar ya amin diyor ya da hocanın okuduğu duayı tekrarlıyor.

Bu kadar örnek yeterli sanırım. Yaptığımız dua; ister ezan duası, ister tespihat, ister hatim duası, ister nikah/nişan olsun hepsi Arapça. Çoğumuz ne anlar Arapça'dan? Ne anlama geldiğini bilmeden amin diyoruz. Rab Teala, "Kulum! Benden bir şeyler istiyor ve kabulü için amin diyorsun. Ne istediğini biliyor musun" dese, ne cevap veririz? Merak ettiğim, bu dualar Arapça yapılmasa dualarımız kabul olmayacak mı?

Burada yanlış anlaşılmasın. Ne Arapça düşmanıyım ne de Türkçe hayranıyım. İsterim ki dualarımız hem dua yapan hem de duaya amin diyenler tarafından anlaşılacak şekilde Türkçe olsun. Çünkü dua, isteklerimizin yerine gelmesi ve dertlerimizin giderilmesi için Yüce Makama verilen bir nevi dilekçedir. Dilekçede yazılanlar bizzat dilekçenin sahibi tarafından ne anlama geldiği iyi bilinmelidir.

Aslında dualarımız Türkçe yapılabilir. Bunun önünde bir engel yok. Çoğunluk, duaların anladığımız dilden yapılması gerektiğini de savunuyor. Buna rağmen dualarımızı Arapça yapmaya devam ediyoruz. Çünkü daha önce Arapçasını ezberlediğimiz duayı okumak kolayımıza gidiyor. Türkçe dua için eski ezberleri bir tarafa bırakarak Türkçe dua için hazırlık yapmamız gerekiyor. Ezberimizde hazır dua varken yenisine hazırlanmak bir emek ister.

Bu konuyu açmışken duayla ilgili bir hususa daha değineceğim. Dualarımız niçin toplu yapılır? Tamam, nikah, hatim gibi dualar bir merasim esnasında yapıldığı için toplu yapılsın. Ezan duası gibi dualar niçin kişiye bırakılmaz? Bırakalım, kişi duasını içinden geldiği gibi kendi yapsın.

*21/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

 

 

 


14 Kasım 2020 Cumartesi

“Elkart Abonman İadesi” *

Haber sayfalarına göz atarken Konya Büyükşehir Belediyesinin şu açıklamasını okudum. Acaba asparagas haber mi diye yazıyı tekrar tekrar okudum, sonra başka sitelere de baktım. Haber doğru idi. İzninizle önce haberi paylaşayım:

1-) “Covid-19 Pandemisi nedeniyle 13.03.2020 tarihinde okulların tatil edilmesi sonucunda bu tarihten önce yükledikleri abonmanları kullanamayan indirimli Elkart (öğrenci, öğretmen ve genç Elkart) kullanıcılarına kullanamadıkları günler iade edilecektir. İade işlemi kartlarına abonman tanımlanması şeklinde yapılacaktır.

2-) 13.03.2020 tarihinden sonra yapılan abonman yüklemelerinin iadesi yapılmayacaktır. Ayrıca bu tarihten önce yüklenmiş olsa da tatil döneminde kullanılan günler iade edilmeyecektir.

3-) Siz de indirimli Elkart kullanıcısı iseniz bu sayfadan kaç gün iade hakkınız olduğunu öğrenebilirsiniz. Hak ettiğiniz gün kadar abonmanı seçtiğiniz tarihten sonra e-Dolum sistemi üzerinden kartınıza yükleyebilirsiniz. Abonmanın aktif olması için otobüslerimiz ve turnikelerde bulunan Elkart cihazları üzerindeki yeşil butonu kullanmanız gerekecektir.” (https://t.co/HGtl1vqpaw?amp=1)

Haberin doğruluğunu araştırırken bir şey daha dikkatimi çekti. Okulların tatil edildiği 13 Mart günü, Sayın İbrahim Uğur Altay sosyal medya paylaşımında, “‪Son 1 hafta içinde Elkart Abonman yükleyen öğrencilerimizin kaybını önlemek için tatil bittiğinde gerekli açıklamayı yapacağım. Gençler sizi mağdur etmeyiz merak etmeyin.”açıklamasını sıcağı sıcağına yapmış bile. Görüyorum ki Başkanın bu paylaşımı havada kalmamış ve belediye tarafından uygulamaya konmuş.

Belediyenin uygulamaya koyduğu bu karara çok sevindiğimi ifade etmek istiyorum. İster öğrenci, ister öğretmen ister genç elkart sahibi olsun, kimsenin elkart abonman iade talebinde bulunmadığı bir ortamda, Sayın Belediye Başkanının bu yaptığı, bir inceliktir. Miktarı ne olursa olsun bir hakkın iadesi ve teslimidir. Bu, kimsenin alacağı bizde kalmaz, biz kimseyi mağdur etmeyiz demektir. Belediye Başkanı Sayın İbrahim Uğur Altay nezdinde Konya Büyükşehir belediyesini ve kararda imzası bulunan belediye yetkililerini tebrik ediyorum ve kendilerine teşekkür ediyorum.

İçinizden birileri “Ne var bunda? Zaten olması gereken bu” diyebilir. Olması gereken bu ise de daha önce hepimiz biliriz ki bu şeylerin böyle olmadığıdır. Buna bir örnek vermek istiyorum. Örneği görünce bana hak vereceksiniz. Çiller hükümeti zamanında ekonomik krizlere biraz katkı olsun diye LPG’li araçlardan alınan “Motorlu taşıtlar Vergisi”, diğer taşıtlara oranla -yanlış hatırlamıyorsam- 4 katı daha fazla idi. Uygulamaya konan bu karara kimi vatandaş uydu, zamanında gidip vergisini katlamalı yatırdı. Kimi de bu kararı Anayasa mahkemesi iptal eder” deyip yatırmadı. 4 katı ödemeyi yapan nice LPG’li araç sahibi, malmüdürlüklerine giderek “Hükümetin aldığı karar gereği şu plakalı LPG’li aracımın vergisini 4 kat olarak yatırdım. Bu karar Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği takdirde yaptığım fazla ödemenin geri iadesini veya diğer vergi dönemindeki vergi ödememe sayılmasını…” şeklinde dilekçe vermesine rağmen bu karar, Anayasa mahkemesi tarafından iptal edildi. Anayasamızdaki “Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürütülemez” maddesi gereğince, vergisini zamanında 4 kat yatıran mağdurlara herhangi bir iade yapılmamıştı. Hepsi de üzerine kaç bardak soğuk su içmişti.

Hasılı, pandemi süreciyle birlikte 65 yaş üstü büyüklerin ücretsiz toplu taşımadan yararlanma haklarını askıya almada da öncü bir rol üstlenen ve diğer şehirlere örnek olan Konya’nın, kullanılmayan elkart abonman iadesi konusunda da Türkiye’ye örnek olacağını düşünüyorum. Örneğine pek rastlamadığımız bu kararın aynı zamanda devlete ve devlet kurumlarına emsal olmasını canı gönülden arzu ediyorum. Zira benim için maddi değerinden ziyade manevi ve sembolik değeri büyüktür bu kararın.

Yazıma son verirken Belediyemizin, abonman iadesiyle ilgili aldığı bu karara şöyle bir seçenek de eklemesi mümkün olabilir mi? Elkartlara abonman iadesi şeklinde değil de kullanılmayan gün sayısının ücret olarak elkartlara yüklenmesi şeklinde. Malum olduğu üzere salgın tüm hızıyla devam ediyor. Okulların bazı sınıf kademeleri yüz yüze eğitim olarak açılmış olsa da öğrenciler ya haftada iki gün gidebiliyorlar ya da halen evlerinden eğitim alıyorlar. Kimi öğrenciler de liseden mezun oldu. Kazandıkları üniversiteler uzaktan eğitim yapıyorlar. Pandemi kalkmadan ve okullar tam kapasite açılmadan öğrenci ve öğretmenlerin abonman şeklinde alacağı iade, çok işlerine yaramayacak görünüyor.

*16/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

12 Kasım 2020 Perşembe

Kahvehane Esnafı Ne Âlemde? *

Bir dostumu ziyaretim esnasında, yanındaki birkaç kişiyle de tanışma imkanım oldu. Kahvehane işleten esnaflarmış. Gazetede yazdığım şeklinde tanıştırılınca sesimizi duyurur musunuz dediler. Nedir derdiniz demeye kalmadan "Oyun oynanmasına izin verilmeyince çok zor durumdayız. Sesimizi duyuramıyoruz. Derdimizi anlatacak bir muhatap bulamıyoruz." dediler kısaca. Abartıyorlar mı diye yüzlerine baktım. Rol yapar bir halleri yoktu. Umutsuz bir vaka idi bakışları.

Bir gün kıraathane çalıştıran esnafı yazı konusu edineceğimi hiç düşünmemiştim. Zira ne çalışma şartlarını bilirim ne de ortamlarını. Kahvehaneye, televizyonun çok yaygın olmadığı geçmişte ya bir maç daha film izlemek ya  arkadaşlarımı görmek ya soğukta ısınmak ya da bulunduğum ortamda çay içecek park-bahçe ve esnaf çay ocağı yoksa çay içmek için gitmişliğim vardır. Biz bir kenarda çayımızı yudumlarken dörderli grupların oluşturulduğu ve etrafında seyircilerin olduğu masalarda oyun oynayan kişileri görürdüm. Oyuna o kadar kendilerini vermiş olurlardı ki bizim girip çıktığımızdan haberleri bile olmazdı. Oyun boyunca çay bir taraftan sigara bir taraftan ardı ardına içilirdi. Tilkiyi kovuğundan çıkaracak kadar duman kaplardı içeriyi. Sigara dumanını ve kirli havayı tahliye için kahvehanenin pervanesi durmadan çalışırdı.

30-40 yıldır bir kahvehaneye girmişliğim ve gitmişliğim olmadığı için kahvehanelerin şimdiki durumu nasıl bilmiyorum. Bildiğim tek şey, kapalı mekanlarda sigara içilmesi yasaklandığı için buraların dumandan arındırıldığıdır. Bir kahvehaneye gitmediğim için de kendimde bir eksiklik hissetmedim. Çünkü ne kahvehane kültürüm var ne de buralarda oynanan oyunları bilirim. Bildiğim tek oyun satrançtır. O da benim gittiğim zamanlarda kahvehanelerde oynanmazdı. Ben kahvehaneye gitmediğim için kahvehane esnafı da bir eksiklik hissetmez. Çünkü kahvehane esnafının çoğu müşterisi, oyun oynayan kişilerden oluşur. Bu esnafa para bırakanlar da oyun oynayan müşterilerdir.

Kahvehanede oynanan oyunları bilmediğim gibi -kahvehane esnafı ve bu oyunları oynayanlar kusura bakmasınlar- ama bu tür oyunların oynanmasını da tasvip etmiyorum. Aynı şekilde kahvehanelerin varlığını da. Çünkü bir ülkede ne kadar kahvehane ve müşterisi varsa o ülkede o kadar işsiz insan var demektir. İstisnaları olmakla beraber çoğunluk, belli ve düzenli bir işi olmayan kişilerden oluşur.

Bu yazımı okuyan kahvehane esnafı, bu adam bize destek mi veriyor yoksa köstek mi olur diye düşünebilir. Haklılar da. Şimdi sadede geleyim. Kahvehanelerde oynanan oyunları tasvip etmesem de kahvehaneler önemli bir işlev görüyor. Çünkü buralarda oyun oynanmazsa oyun oynamak için bazıları, merdiven altı diyebileceğimiz yerlerde büyük paraların döndüğü kumara yönelebilir. Bildiğim kadarıyla kahvehanelerde oynanan oyunlar çayına oynanmaktadır.

Ben çayına bile oynanan oyunu ve kahvehane diye bir sektörün olmasını tasvip etmesem de bu ülkede bir kahvehane gerçekliği vardır. Bu sektörden ekmek yiyen insanımızın sayısı da az değildir. Mart ayından beri birçok sektör gibi pandemiden en fazla etkilenen bir sektör olmuştur kahvehaneler. 1 Hazirana kadar kepenk kapatmışlar. Hazirandan itibaren buralar açık ama oyun oynamak yasak olduğu için ha açık olmuşlar ha kapalı. Çünkü oyun yoksa buralara doğru dürüst müşteri gelmez. Bura esnafı ancak sinek avlar. Durum böyle olunca mart ayından bu yana 8 ay geçmiş, bu sektörün esnafı ne yer ne içer. Hiç düşündük mü? Diyelim ki daha önce biraz birikintileri vardı, onu yediler. 8 ay dile kolay. Hazıra dağ mı dayanır.

Burada ölümcül ve yıkıcı etkileri olan salgını küçümsediğim anlaşılmasın. Salgını önemsiyorum ama salgından en fazla etkilenen esnafı da düşünmek zorundayız. Çünkü bu sektörlerde çalışan ve ekmek yiyen insanımızın sayısı az değil. Nasıl bir yol bulunur ama kahvehane, düğün salonları, kantinciler, yurt işletenler, eğlence yerleri gibi pandemiden fazlaca etkilenen sektörler için yetkililerin bir çözüm üretmesi gerekiyor.

*14/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

 

11 Kasım 2020 Çarşamba

Hz Osman ve Dönemi *

Hz Osman, İslam ile şereflenmiş ilk on Müslüman arasında kabul edilen, soyu Ümeyye oğullarına dayanan bir şahsiyettir. Cömertlik, edep, yumuşaklık ve haya sahibi olarak nam salmıştır. Her daim peygamberimizin yanında saf tutmuştur. Peygamberimizin iki kızıyla evlendiği için kendisine Zinnureyn lakabı verilmiştir.

Hz Ömer’den sonra istişare ile halife seçilen ve üçüncü halife kabul edilen, halifeliği döneminde önemli başarı ve hizmetlere imza atan Hz Osman, önemli fetihlere imza attığı gibi Hz Ebu Bekir zamanında bir araya getirilen Kur’an-ı Kerim’i çoğaltarak belli başlı İslam şehirlerine göndermiştir. Bugün Kur’an-ı Kerim dünyanın her bir köşesinde noktası, virgülüne aynı ise bunda Hz Osman’ın emeği yadsınamaz.

Şahsiyetine kimsenin bir şey diyemeyeceği Hz Osman’ın on iki yıllık halifelik dönemini İslam tarihçileri ikiye ayırırlar. İlk yedi yılına “Sükunet”, geriye kalan beş yılına da “karışıklık” dönemi olarak adlandırırlar.

Hz Osman’ın ilk yedi yılı Hz Ömer’in oluşturduğu devlet anlayışı ile sorunsuz devam ederken ikinci beş yıl ise tartışma, kargaşa ve karışıklıkların olduğu bir dönemdir. Bu ikinci dönemde Hz Osman’ın yönetim anlayışına itirazlar, yüksek sesle ifade edilmeye başlanır. Bu itirazları detaya girmeden şu ifade edebiliriz:

1.      “Hz. Osman hakkında yapılan tenkitlerin başında, onun devletin en  önemli idarî ve askerî mevkilere yakın akrabasını getirmesi gelir. Gerçekten  halife, göreve başlamasının ilk yıllarından itibaren ailesinin de telkinleriyle  çeşitli nedenlerle Mısır, Kûfe, Basra gibi önemli eyalet valilerini azlederek  yerlerine Benî Ümeyyeli şahısları tayin etmiştir.”(dergipark.org.tr)

2.      “Hz. Osman'ın tenkide uğrayan icraatından birisi de devlet hazinesinden kendi ailesine ekonomik imkanlar tahsis etmesidir.”

3.      “Halifenin tenkide uğramasının önemli nedenlerinden biri de Ümeyyeli idarecilerin icraatlarıdır.”

4.      “Hz. Osman döneminde meydana gelen karışıkların önemli sebeplerinden birisi de Hz. Peygamber'in büyük ölçüde etkisiz hale getirdiği ve Hz. Ömer'in tekrar canlanmasından endişe ettiği ve aldığı hususi tedbirlerle etkisini azaltmaya çalıştığı asabiyetin yeniden faaliyete geçmesidir. Asabiyet her şeyden önce Kureyş kabilesi içinde Emevî-Hâşimî rekabetini yeniden canlandırmıştır.” (dergipark.org.tr)

Yapılan itiraz örneklerine baktığımız zaman Ümeyyeoğullarının Hz Osman’ın etrafını kuşattığı, Emevilerin Hz Osman’ın yumuşaklık ve akrabayı görüp gözetme niyetini kötüye kullandığı, atamalarda akrabası Ümeyyeoğullarına öncelik verildiği, atanan kişilerin yeterince denetlenmediği, halkın eleştirilerine gereğince kulak verilmediği anlaşılacaktır. Hz Osman’ın halife seçilmesi Ümeyyeoğulları için bir fırsat olmuştur. Çünkü Hz Peygamber ve ilk iki halife döneminde görülmeyen Haşimi-Emevi rekabeti yeniden canlanmıştır. Emevilerin bu hırsı, maalesef Hz Osman’ın bir grup isyancı tarafından şehit edilmesine sebep olmuştur. Akan bu kan onulmaz yaralara yol açmış, Hz Ali zamanında Cemel-Sıffın vakaları cereyan etmiştir. Bu, Emevi saltanatına kapı aralamış ve onları iktidara taşımıştır. Bugün İslam dünyasının Şii ve Sünni şeklinde bölünmesinin kökleri Hz Osman’ın şahadetine kadar gider.

Son söz olarak şunu söyleyeyim. Hz Osman önemli yönetim kademelerine akrabalarını ataması, sonraları ortaya çıkacak birçok olumsuzlukların fitili gibi görünüyor. Bundan hareketle bugün bizim, önemli atamalarda yoğurdu üfleyerek yememiz lazım. Devlete alımlarda devleti veya kilit noktaları ne bir cemaate ne akrabaya ne de bir kliğe teslim edelim diyorum. Akraba, olur olmaz eleştirilere sebebiyet verirken bir cemaatin veya düşüncenin kilit noktalara getirilmesi de FETÖ tipi yapılanmalara zemin hazırlayabilir. Çünkü gücü ele geçiren bir müddet sonra devleti ele geçirmeye kalkar.

*13/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

 


10 Kasım 2020 Salı

Basın Yoluyla İstifa *

—Ahmet Bey! Hayırdır, bugün işe gelmediniz?

—Hayır hayır! Benim şerle işim olmaz.

—O zaman işe niye gelmediniz?

—Ben bundan sonra gelmeyeceğim.

—Niye? Böyle keyfilik olur mu? Bu ne sorumsuzluk!

—Orta yerde ne keyfilik var ne de sorumsuzluk. Ben bundan sonra sizinle çalışmayacağım.

—İstifa mı ediyorsun?

—Ettim bile.

—Hani nerede dilekçen? İstifa için dilekçe vermen gerekmiyor mu?

—Verdim bile.

—Kime verdin? Hani nerede ya? Bana şu gün, şu saat itibariyle ulaşmış bir dilekçen yok.

—Dilekçe illa kuruma mı verilir?

—Ya nereye verilecekti? Elbette bana verecektin.

—Amirim, istifamı sağır sultan bile duydu. Bir sizin haberiniz yok. Yabancı basın, flaş haber olarak duyurdu. Bizim basın sessiz kaldı o kadar.

—İlahi Ahmet Bey! Bunca birlikte çalıştık ama sizi anlamakta zorlanıyorum. Tamam, yabancı basın sizi duyurmuş olabilir. Sahi nerede dilekçen?

—İnstagram hesabıma bakarsanız, görürsünüz. Artık takdir sizin…

—Böyle bir istifa şekli mi var? İlk defa duydum. Eski köye yeni âdet getirmeyelim lütfen!

—İster İnstagram ister Twitter ister Facebook yoluyla duyururum. Üstelik herkes böyle yapıyor şimdi.

—Niçin böyle bir yolu seçtin?

—Bu yol ile sevenlerime de mesaj vermiş oldum. Bu arada epey beğeni de aldım. Sayfamı açmışken bir de siz beğenin.

—Dalga geçmeyelim lütfen! Ne mesajı veriyorsun bu yol ile?

—İnce ince dokundurma gibi diyelim.

—Bunu, gelip bana söyleyebilirdin. Aramızdaki hukuku biliyorsun.

—Ama o zaman kimsenin haberi olmazdı ki… Ayrıca sizin karşınıza geçip kim ne söyleyebilir ki…

—Görmediğim bir şeyle karşılaşmış oldum sayende.

—Alışacaksınız amirim! Bu arada sosyal medyayı da biraz kullan.

—Gerçekten istifayı bu yol ile yaparak ne amaçladın?

—Açıkçası, sevenlerim istifa metnimi görünce “Ahmet Bey’i sizi yedirmeyiz. Biz onu bırakmayız. O nerede ise biz de oradayız şeklinde organize olurlar diye düşünmüştüm. Çünkü daha önce böyle yaptılar ama görüyorum ki istifama yeterince destek gelmedi. Ben de sanmıştım ki kamuoyu baskısı olur, amirim de tek taraflı olan istifamı geri çevirir ve yeniden birlikte çalışırız. Gördüğünüz gibi beklediğim ilgiyi göremedim.

—Şimdi ne yapmayı düşünüyorsunuz ve benden ne istiyorsunuz?

—Yapacak bir işim yok. İstifamı kabul etmemenizi istiyorum.

—İstifanız kabul edilmiştir Ahmet Bey!

—Bana başka makam da mı vermeyeceksiniz?

—Vermeyeceğim.

—Ama ben ya istifamı kabule etmez ya da beni bir başka makama kaydırırsınız diye düşünmüştüm. Son sözünüz bu mu?

—Evet, bu.

—Peki, istifamı kabul ettiğinize dair bana yazılı bir belge verecek misiniz?

—Hayır.

—Niçin?

—İstifanızın kabul edildiğini sosyal medyadan ve basın aracılığıyla öğrenebilirsiniz. Çünkü basın ve sosyal medya aracılığıyla yapılan istifanın belgesi de basın ve sosyal medya aracılığıyla olur.

*11/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.