19 Ocak 2020 Pazar

Fetvalar Din Değildir *

Müslümanlar, bir şeyin dine uygun olup olmadığı konusunu hep merak etmişlerdir. Din adına söz söyleyen birini gördükleri zaman insanlar kafasına takılan veya yaptıklarının dine uygun olup olmadığını sorarlar. Uygundur veya değildir ya da caizdir veya caiz değildir görüşleri dinin o konudaki görüşünü ifade eder. Buna fetva denir. Fetva: "İslam hukuku ile ilgili bir sorunun dini hukuk kurallarına göre çözümünü açıklayan, şeyhülislam veya müftü tarafından verilebilen belge veya görüş" demektir. "Bir şeyi, gereği gibi, iyice anlayıp bilme; kişinin lehinde ve aleyhinde olan şeyleri bilmesi; İslam hukukunda din ve dünya işleri ile ilgili ana kaynaklardan yararlanarak konulmuş olan kuralların bütünü" demek olan Fıkıh ilminin konusudur fetva.

Bir konuda helaldir/haramdır, mekruhtur/müstehaptır, mubahtır, caizdir veya değildir şeklinde verilen fetvalar, Müslümanlar arasında katılıyorum/katılmıyorum şeklinde hep tartışma konusu olagelmiştir. Çünkü bir konuda verilen farklı fetvalar, insanımızın kafasını karıştırmaktadır. "Bu din bir tane değil mi? Niçin birbirine zıt fetvalar veriliyor? Dün caiz değil dediklerine bugün cevaz veriyorlar" denerek hocalar topa tutuluyor. Fetvalar konusunda farklı görüşler var diye fıkıhçıları eleştirelim. Yalnız eleştirilirken şunları göz ardı etmeyelim:
1.Din bir tanedir ve temel kaynakları bellidir. Kur'an ve sahih sünnette belirtilmiştir. Ama ayet ve hadislerden çıkarılan hükümler farklı olabilir. Çünkü yorum, görüş ve kanaattir nihayetinde. Din değişmez iken yorum, görüş ve kanaatler zamanla değişebilir. Çünkü görüşler ve fetvalar din değildir. "Zamanın değişmesiyle hükümler de değişebilir" kaidesi Mecelle'nin amir hükmüdür. Bir şeyin helal veya haram olduğuna dair şartlar değiştikçe ve zaruretler ortaya çıktıkça daha önce belirtilen görüşler de değişecektir. Mesela, zararı tam bilinemediği zamanlarda sigaraya, geçmişte mekruh/mubah denirken şimdilerde haram fetvası verilmeye başlanmıştır. İslam'ın kıyamete kadar geçerli olması, her çağa hitap etmesi, ihtiyaç ve sorunları gidermesi, ancak bu kaidenin gereği yerine getirilince gerçekleşir. Bu, Müslümanların önünü açar, hayatlarına kolaylık sağlar. 
2. Bir konuda verilen fetvalar dinin kesin hükmü değildir. Aynı konuda farklı fetva varsa, fetvaya uyma konusunda kişi muhayyerdir. Kalbine danışır. Kalbine en uygun geleni hayatına tatbik eder.
3.Fetva konusunda üzerinde durulması gereken bir konu da fetvayı ehil insanların vermesidir. Her önüne gelen ve yeterince eğitimini almayan fetva veremez. Cami görevlileri, vaiz, din kültürü öğretmenleri ve salt ilahiyat eğitimi almış olmak veya Arapça bilmek, medrese okumuş olmak fetva vermek için yeterli değildir. Hatta dini bilgisi çok derin olan ve bilgisine güvenenlerin de fetva vermeye yeltenmemesi gerekir. Bu; ister müftü, ister fıkıh alanında uzmanlık yapmış biri veya Diyanet İşleri Başkanı ve Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi olsun. Artık tek kişinin imzasını taşıyan fetva verilmemelidir. Burada dikkat çekmek istediğim konu, herhangi bir konuda fetvaya ihtiyaç duyuluyorsa, bu meseleye dair fetvanın, işin uzmanlarından müteşekkil bir heyet tarafından verilmesidir. Aslında Diyanet'in bünyesinde fetva işlerinden sorumlu 16 kişilik bir heyet var. Fakat üye sayısı daha da artırılmalıdır. Her ilahiyat ve İslami İlimler Fakültesinden fetva heyeti adı altında fıkıhçı, tefsirci ve hadisçi karışımı bir komisyon oluşturulabilir. Komisyon sadece ilahiyatçı akademisyenlerden ibaret olmamalı. Ele alınacak konu ile ilgili sahasında uzmanlaşmış kişiler de komisyonda yer almalı. Ticaret, ekonomi, bankacılık vs alanlarında söz sahibi kişiler, işin künhünü daha iyi bilir. Ya komisyonda bunlar da olmalı veya konu görüşülmeden önce komisyon üyeleri kendilerinden brifing almalı ya da hazırladıkları teknik raporu incelemeliler. Din, insanın her anını ilgilendiriyorsa verilecek fetvalar da alanında uzman kişilerden yardım almakta fayda var. Tüm bilgi, belge, zaruret durumu ortaya konduktan sonra mesele Kur'an ve sünnet çerçevesinde ele alınmalı. Ortaya çıkacak fetva; efradını mani, ağyarını cami olmalı. Dini görüş ortaya koyarken komisyon, ana kaynaklardan Kur'an'ı anayasa, sünneti seniyyeyi kanun, verdikleri fetvayı da yönetmelik veya genelge gibi görmelidir.

Fetva, oy birliğiyle veya oy çokluğuyla geçmeli ve komisyon başkanı tarafından kamuoyuna açıklanmalı. Açıklamanın altına da "Komisyonumuzun görüşü bu şekildedir. Doğrusunu Allah bilir. Yeni gelişmeler oldukça ve şartlar değiştikçe fetva yeniden değerlendirilecektir" denmelidir. Hatta komisyon, geçmişten günümüze verilen fetvaları, konularına göre numaralandırarak yeniden incelemeli. Güncelliğini kaybetmiş ve ihtiyaç gidermekten aciz fetvalar için "İlleti değiştiği için günümüzde amel edilemez" demelidir. Güncelliğini koruyan ve ihtiyacı çözmeye devam eden fetvalara birer numara vererek "Fetva Arşivi" adı altında tüm fetvaların dijital ortama aktarılmasını sağlamalıdır. Bu arşivde, birlik veya çoğunluk sağlanamayan birbirinden farklı fetvalara da yer verilmelidir. Ayrıca hala karar verilmemiş, görüşülecek konular için de "Komisyonumuz bu konuyu falan tarihte yapılacak toplantıda ele alacaktır" şeklinde ilgilisini bilgilendirmelidir. Her yeni sorun ortaya çıktığında yeni bir fetva için toplanmalıdır. Fetvaya bu şekil bakılması ve yaklaşılması, ortaya çıkan her konuda, önceki görüşün tekrar gözden geçirilmesi, İslam hukukunun geçerliliğini, canlılığını ve sorunlara çözüm ürettiğini ortaya koyacaktır. İstediğim yaşayan bir hukuktur. 

*22/01/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Merkezi Açık Sınavlar *


Liseyi dışarıdan okumak isteyenler için MEB, yılda üç defa Açık Lise Sınavları, Anadolu Üniversitesi gibi bazı üniversiteler de yine yılda üç defa Açık Öğretim Sınavları yapar. MEB'in yaptığı sınavlarda öğretmenler, üniversitelerin yaptığı sınavlarda da öğretim görevlileri görev alır. Yeterince istekli olmadığı takdirde üniversiteler görevli ihtiyacını MEB'den karşılar. Bu sınavlardaki gözlemlerimi aktarmak istiyorum:

1.Salon başkanları ve gözetmenler, sınavın başlamasından bir saat öncesinde görevli olduğu okulda olması gerekirken sınav saati bir saat sonra başlayacak öğrencilerin çoğu, görevlilerle beraber yola düşer. Görevliler, sınavın başlama saatini içeride beklerken onlar da okul bahçesinde bekleşirler.
2.Açık lise sınavlarında her salonda en az beş kişi gelmez. Açık öğretimde katılım biraz daha fazladır. İki-üç eksikle sınav yapılır. YGS, LGS ve KPSS türü sınavlarda ise katılım ise neredeyse yüzde yüzdür.
3.LGS, YGS ve KPSS gibi sınavlarda süreyi ayarlamak ve zamanla yarışmak esastır. Çoğu öğrenci, sınav çıkışı sürenin yetmediğinden dert yanar. Çünkü yeni nesil adı verilen sorular bir sayfayı dolduracak kadar uzundur. Öğrencinin bir soruya ayırması gereken süre 1 dakika ile 1,5 dakika arasında değişir. Öğrencinin, uzun parçayı okuduktan sonra "anlamadım, bir daha okuyayım" seçeneği pek olmaz. Ne anladıysa ya işaretleyecek ya da boş bırakacak. Çünkü LGS’de 4 yanlış bir doğruyu götürürken YGS’de üç yanlış bir doğruyu götürmektedir. Açık lise ve açık öğretim sınavlarında ise süre sınırı yok gibi bir şey. Her ders 20 sorudan oluşur. Her bir derse 30 dakikalık süre verilir. Bir soruya 1,5 dakika zaman demektir bu. Sorular yeni nesil değil, kısa ve bilgiye dayalı. Açık lise sınavına bir dersten giren de 6 dersten giren de aynı süreyi kullanma hakkına sahip. Açık öğretim sınavlarında sınav süresi öğrencinin girdiği ders sayısı 30 dakika ile çarpılarak belirlenmektedir. Açık lise sınavlarında yanlışın doğruyu götürmesi gibi bir kural yoktur. O yüzden öğrenci bilemediği soruyu boş bırakmaz. 20 sorudan hiçbirini bilmiyorsa, gerekirse değişik desenler çizerek kodlama yapar. Açık öğretim sınavlarında daha önce yanlış, doğruyu götürmezken birkaç yıldır 4 yanlış bir doğruyu götürmeye başladı.
4.Açık lise sınavına giren öğrencilerin çoğu, 180 dakika olan sürelerini ilk yarım saatte kullanır. Öğrenci yapacağını yapar, yapamadıklarını atarak kodlar. Ya tutarsa umudu… Geriye 7-8 civarında kalan öğrenciler biraz daha bilinçli olanlardır. Düşüne taşına yaparlar. Çıkmak için çok da acele etmezler. Kala kala iki öğrenci kalır. Bunlar kolay kolay terk etmezler. Dışarı çıkıp da ne yapacaklar? Hava soğuk nasılsa… İçeri ise sıcak mı sıcak… Hem kendilerini pürdikkat bekleyen iki tane görevli var. Sonra zaman sorunları da yok. Bir çay ve kahveleri eksik… Açık öğretim sınavına giren öğrenciler, yanlış doğruyu götürme başlayalı erkenden çıkmıyorlar artık. Uzun uzadıya düşünüyorlar. Nasılsa vakit nakit değil, zaman sorunları yok bunların da. Acele işe şeytan karışır sözü gereği kaç düşünüp bir kalem oynatıyorlar. Hem açık lise hem de açık öğretim öğrencilerinin çoğu, soru kitapçığında nerede bir yazı varsa neredeyse satır satır altlarını çizmeden geçmiyorlar. Böyle yapacaklarına gereksiz gördükleri yerleri çizseler, ellerini ve gözlerini yormamış olurlar ama neyse. Bu yaştan sonra huy değişmez. Öyle görmüşler demek ki.
5.Açık/lise ve öğretim sınavlarında geriye kalanlar için dedim ya aceleleri yok. Kah kafalarını havaya dikip dinleniyorlar bir müddet. Kah gözlerini yumup göz yorgunluklarını atıyorlar. Kah parmaklarının kuluncunu kırıyorlar, kah kafalarını sağa sola çevirerek kafalarındaki kuluncu kütletiyorlar. Kah kollarını iki yana açarak geriniyorlar. Yoruldular ne de olsa. Kolay mı saatlerce eski nesil sorularla uğraşmak? Bedenin de hakkını veriyorlar bu vesileyle. Bir taşta iki kuş vuruyorlar diyebiliriz buna. LGS, YGS ve KPSS gibi sınavlara girenler bu tür beden hareketleri yapmaktan mahrumlar elbet. Çünkü zamanla yarıştıkları için beden jimnastiklerini ihmal ediyorlar.

Yazıma son verirken süre sorunları olmadığı halde neredeyse sınav sonuna kadar bekleyen az sayıdaki kişiler, acaba öğrenciden ziyade MEB veya Açık öğretim yetkilileri tarafından görevlendirilmiş özel kişiler olabilir mi? Sınav erkenden bitse sınav görevlileri de boşa çıkacak, çekip evlerine gidecekler. Öyle değil mi? En azından aldıkları parayı tam hak etsinler diye düşünüyor olmalılar. İşin bu yönünü hiç düşünmemiştim. Öyle ya, herkes aldığı parayı hak etsin.

Son söz de LGS ve YGS sınavına giren öğrencilere olsun: Eğer sınavlarda süre sorununuz varsa boş verin örgün eğitimi. Açık lise veya açık öğretime kapağı atmaya bakın. Zira LGS ve YGS’de sürede cimri davranan MEB ve açık öğretim üniversiteleri, açıktan yaptıkları sınavlarda daha bonkörler. Üstelik bu sınavlarda korktuğunuz yeni nesil soru yok, okula gitmek için ulaşım bedeli ödemek yok. Gördüğünüz gibi açıktan okumanın avantajları say say bitmiyor.

*20/01/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


18 Ocak 2020 Cumartesi

Benimle Yarışmaya Var mısınız? (2)

Bir gün bir yarışma programının sunucusu olursam "Handschuhschneeballwerfer" kelimesiyle ilgili soracağım ilk baraj sorusundan sonra aşağıdaki ikinci baraj sorusunu soracağım. Bu soruya da doğru cevap veren sonunda büyük ödülün olduğu yarışmaya dahil olacaktır.

Sorum, halen kullandığımız rakamlar üzerine olacaktır. Buyurun!
1. Kullandığımız 1, 2, 3, 4, 5 rakamları aşağıdaki milletlerden hangisine aittir?
A-Araplar                     B-Yunanlar
C-Hintliler                    D-İngilizler

2.Halen Arapların kullandığı ١، ٢ ،٣، ٤، ٥ rakamları hangi millete ait rakamlardır?
A-Araplar                       B-Hintliler 
C-Yunanlılar                  D-Mısırlılar

3.Önce kendilerinin kullandığı, daha sonra dünyanın kullandığı, herkesin benimsediği en kullanışlı rakamları bırakarak başka bir millete ait, çok kullanışlı olmayan rakamları alıp hala kullanmaya devam eden millet hangisidir?
A-Hintliler                        B-Mısırlılar
C-Araplar                          D-Yunanlılar 

Buna benzer sorular olacaktır. Şimdiden araştırmaya başlayın derim.

Benimle Yarışmaya Var mısınız?


Hayal ettiğim her şey olduktan(bunu siz, bir baltaya sap olduktan sonra diye de anlayabilirsiniz) uygun görülürsem bir yarışma programını sunmak olacaktır. 

Sunuculuk artı, soru hazırlama işine de burnumu sokmama izin verirlerse soracağım ilk soruyu sizinle paylaşmak istiyorum. Bu soru bir defa da sorulup geçilecek bir soru değildir. Değişik zamanlarda değişik yönleriyle yarışmacıların karşısına çıkacaktır. Hedefim, kimseye bir kuruş para vermemek olacaktır.

Kendinizi hazır hissediyorsanız, sorumu sormak istiyorum:

1."Handschuhschneeballwerfer" kelimesine on defa baktıktan sonra bir defa da siz yazınız. Beş harfe kadar yaptığınız yanlışlar doğru kabul edilecektir.

2. "Handschuhschneeballwerfer" kelimesinin doğru telaffuzu hangisidir? Süreniz 15 dakikadır.

3. "Handschuhschneeballwerfer" kelimesinin doğru anlamı hangisidir? Süreniz 1 saat. Cevabı bulmak için defter, kitap serbest.

4. "Handschuhschneeballwerfer" kelimesi kaç harften oluşmaktadır. Süreniz yarım saattir.

5. "Handschuhschneeballwerfer" kelimesi hangi dile ait bir kelimedir?

6. "Handschuhschneeballwerfer" kelimesinin mucidi normal yolla mı ölmüştür yoksa bu kelimeyi telaffuz etmeye çalışanlardan biri tarafından öldürülmüş müdür?

7. "Handschuhschneeballwerfer" kelimesini yazı başlığı yaparak ele alan köşe yazarı kimdir? Yazar bu kelimeyi yazarken kes-kopyala mı yapmıştır? Böyle yapması ise kaç defa bakarak yazmıştır? Kelimeyi yazarken kaç dakikasını almıştır?

8. "Handschuhschneeballwerfer" kelimesini gördükten sonra güzel Türkçemize sevgin daha da artmış mıdır? Artmadı ise damarlarında Türk kanı taşıdığından emin misin?

9. "Handschuhschneeballwerfer" kelimesini nefes almadan bir defa da söyleyebilir misin? gibi.

10. "Handschuhschneeballwerfer" kelimesinin telaffuzunu, anlamını merak ediyor musun? Sorusuna evet cevabı veren yarışmacıya "İnsanın başına ne gelirse meraktan gelir" cevabı verilecektir.

Sorular zor demeyin. Zira zor değil. Çünkü verilmiş soru zor olmaz. Haydi buyurun! Kendinizi deneyin. Merak etmeyin, hemen yarışmaya almayacağım. Kendisine güveneni bir yıl sonra yarışmaya çıkaracağım.

Diyanetin Fetvası ***


Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından düşük bütçeli ailelere yönelik olarak başlatılan konut kampanyası için devlet bankasından kredi kullanmanın caiz olup olmadığına dair bir soruya Din İşleri Yüksek Kurulu: "…TOKİ aracılığıyla devreye alınan son uygulama ile devletin, alt veya orta gelirli vatandaşlarına yönelik olarak ürettiği bir sosyal konut projesidir. Bu projede, peşinat haricindeki tutar, kamu bankaları vasıtasıyla kredilendirilmekte olup devletin söz konusu borçlandırmadaki amacı, faiz geliri elde etmek değil, aksine ödeme güçlüğü içindeki vatandaşlarının ev sahibi olmalarına yardımcı olmaktır. Bu itibarla, devlet TOKİ'nin bu uygulamasında başka bir yolla konut alma imkanı tanımadığından, belirtilen niyet ve amaçlar doğrultusunda söz konusu projeden yararlanmak caizdir." fetvasını vermiştir. Bu fetvadan "Sosyal Konut Projesi" kapsamında TOKİ'nin orta ve dar gelirli insanlara yönelik yapacağı konutları alabilmek için şartları tutanlara, kamu bankalarının 0,49 faiz oranıyla vereceği kredinin faiz kapsamında değerlendirilemeyeceği anlaşılmaktadır.

Diyanetin bu fetvası ses getirdi. Kimi yerinde ve uygun bir görüş olarak görürken kimi de "Allah ve Resulüne savaş açmak" demek olan faize, kapı araladığı ve faizi meşrulaştırdığı gerekçesiyle Diyaneti topa tutmaya başladı. Burada Din İşleri Yüksek Kurulunun verdiği bu fetvayı değerlendirecek değilim. Zira ne ekonomiden anlarım ne de dinden. Din alanında yarım mürekkep yalamış biriyim. Yine de bu konuda -haddimi bilerek- bir şeyler söylemek istiyorum.

Kamu bankalarının proje kapsamında 0,49’le verdiği kredinin, yıllık faiz oranı 5,88'dir. Devletin resmen açıkladığı enflasyon oranının yüzde 12'ler civarında olduğu göz önünde bulundurulursa -ki vatandaşa yansıyan enflasyon daha yüksektir- bankaların enflasyonun çok çok altında bir faiz oranı yansıttığı görülecektir. Bu oranı da faiz olarak değerlendirmek piyasayı ve faizi bilmemek anlamına gelir. Bunu bilmek için insanın iktisat okuması, dini tedrisat yapması gerekmez. Dört işlemi bilen bunun faiz olmadığını bilecektir. Burada üzerinde durulması gereken, bankalar daha fazla kazanmadan, kredi çekenin kanını emmeden kolay kolay kredi vermez. 0,49'dan verdiği kredi ile kamu bankaları kamu zararına uğrayacaktır. Bu zararı da devlet -her zaman yaptığı gibi- vergi veren diğer vatandaşların üzerine yıkacaktır.

Diyanetin verdiği bu fetvaya göre, başını sokacak bir ev sahibi olmak için isteyen dar gelirli, belirlenen orandan kredi çekme yoluna gider, içine sinmeyen de çekmez. Zira kim ne fetva verirse versin, insanlar kendi kalbinin sesini dinler. Çünkü adı üzerinde fetvadır. Fetva isabetli ise fetva verenler iki, isabetli değilse bir sevap kazanırlar. Kimse oturduğu yerden bu şekil fetva verenleri tu kaka yapmamalı. Çünkü kiraların alıp başını gittiği bu enflasyonlu hayatta, aldığı maaşın yarısını kiraya veren asgari ücretlinin, başka türlü başını sokacağı bir konuta sahip olması mümkün değildir. Bu durumda olup da sosyal konut projesi kapsamında kredi çeken insanlara ne kızar ne de ayıplarım. Burada bir ayıp varsa bu hayat pahalılığında bu insanları insanca yaşayabilecekleri bir maaşla çalıştırmamak ayıptır.


***21/01/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.



16 Ocak 2020 Perşembe

İktidarımda Problemlere Çözüm Önerilerim


*İşsizliği önlemek için;

1.Her ailede bir kişiye iş verilecek. Aileden ister kadın, ister koca, ister oğlu, ister kızı çalışsın.

2. Bir ailede birden fazla kişi çalışıyorsa onun işine son verilecek.

3.Çalışan aile ferdi, diğer aile fertlerinin geçimini üstlenecek.

4. Tüm bu önlemlere rağmen hala işsizliğe çözüm bulunamamış ve bazı ailelere iş verilememiş ise, yaşı ne olursa olsun; beşikten mezara ilim çerçevesinde o kişilere öğrenci statüsü verilecektir. Öğrencilik, iş bulununcaya kadar devam edecektir.

*Konut sıkıntısını gidermek için;

1. Birden fazla evi olanların fazla evlerini, tapuya gösterdikleri bedel üzerinden devlet satın alacaktır. Bu evler evsiz, barksızlara ve kirada oturanlara kira öder gibi devlet tarafından satılacaktır. Yıllık kira artışı, yıllık tüfe ve tefe göre belirlenecektir.

2. Evlenen oğlan evlendikten sonra da babasının yanında/evinde kalmaya devam edecektir. Gelinler, yeniden kaynana ve kaynata ile tanışacaktır. Gelin-kaynana arasında çıkacak sorunlar aile içinde kaynata ve damat tarafından giderilecektir.

3. Evini dar bulduğu veya imkanı olduğu için ev yaptırmaya kalkanlara otur oturduğun yerde denilecektir.

Gördüğünüz gibi çözüm önerilerim kesin sonuç veren türden. Ülkenin diğer sorunları da bu bakış açısıyla çözümlenecektir.

Bu durumda bana kim oy vermez? Aklıma sadece beni çekemeyenler geliyor.

14 Ocak 2020 Salı

Yazık Bu Öğrencilere! ***

Yaşça kendimden büyük esnaflık yapan bir akrabamı ziyaret ettim. Çay içerken laf döndü dolaştı, okullar ve öğrencilere geldi: Cumartesi ve pazar günleri okullar kapalı değil mi? Bildiğim kadarıyla tatil. Buna rağmen sabahın erken saatinde sırtına çantasını alan çocukları yollarda görüyorum. Bu çocuklar nereye gidiyor böyle" dedi. Derin bir nefes aldıktan sonra kendisine, cumartesi ve pazar günleri resmi tatil ama okullar açık. O gördüğün çocuklar ek derse gidiyorlar. Kimi okullarında açılan kurslara, kimi ücretini verip etüt merkezlerine, kimi özel derse gidiyor.  Kimi de hafta içi okul dersleri bittikten sonra akşamleyin etüt ve kurslarda soluğu alıyor.  Neredeyse tüm yıl durum böyle, dedim.

Öyle değil mi gerçekten? MEB'in iş takviminde eğitim ve öğretimin 180 iş gününden az olamaz dediğine bakmayın siz. Resmiyette öyle olsa da neredeyse 365 gün öğretim işiyle uğraşıyor bu öğrenciler. Yaz nedir, kış nedir, on beş tatili nedir, resmi tatil nedir bilmezler. Okullar yaz tatiline girince bu çocuklar, aileleri tarafından ücretli ve ücretsiz kurslara gönderilir. Okul zamanı cumartesi ve pazar günleri hakeza kurslara devam eder bu çocuklar. Yani anlayacağınız bu çocuklar 1 Ocak, 23 Nisan, 19 Mayıs, 29 Ekim, Ramazan ve Kurban bayram tatilleri dışında aşağı yukarı öğrenmek için bir yerlere gidiyorlar. Bu tabloya göre bu asrın çocukları şu ya da bu şekilde 365 gün öğretimin içindeler. 

Okul, etüt, kurs ve özel dersten sonra bu çocuklar evlerine gelince ne yapıyorlar? Odalarında konu anlatımlı veya soru bankası adı altında farklı yayınevlerine ait boy boy yardımcı kaynaklar var. Birini bitirince çocuk diğerine geçiyor. Çünkü bir dersle ilgili yayımlanmış ne kadar soru varsa çözmesi gerekiyor. Okul, etüt, kurs üçgeninde yorgunluktan bitap düşmüş çocuk, evde yemeğini yedikten sonra çalışma masasına oturmak için biraz ağırdan alsa çocuğunu çok düşünen ve onun başarısı için saçını süpürge eden anne ve babası "Senin dersin yok mu? Ne ağzını ayırıp duruyorsun" dercesine yüz hattı değişiyor. Çözülmüş ve çözülmeyi bekleyen yardımcı kaynakları üst üste koysan içinde bir veya birkaç insanın kalabileceği küçük bir baraka yapılır.

Okulların, etüt ve kurs merkezlerinin, velilerin ve MEB'in tek hedefi var: Her türlü imkânın ayakları altına serildiği bu çocukların LGS ve YGS'de başarılı olması. Çocukların iyiliğini isteyen kişi ve kurumların hepsi gördüğünüz gibi birer iyilik meleği. Kendilerine zamanında bu imkanlar verilseydi, onlar nasıl başarılı olurlardı. Zamanınız olursa hepsinin birbirine benzer hikayelerini bir dinleyin derim.

Hayatları rutine binmiş bir şekilde okul, etüt/kurs, soru çözmekten ibaret bu çocuklara yazık değil mi? Başarı adına bu çocuklara verdiğimiz bir eziyet değil mi? Kaç kişinin vücudu ve beyni kaldırır bu yükü? (Zaten çoğu bu yükü kaldıramıyor. Yarı yolda çalışmayı bırakıveriyor.) Emsallerine fark atsın diye bu yaptığımızın neresi pedagojik? Sahi, bu çocukların yerinde olmayı kaç kişi ister? Her şeyden öte çağın bu çocukları, kendilerinin yerinde olmayı hiç isterler miydi? 

Bence bu çocuklara yazık ediyoruz. Eğitim ve öğretim yolunda emsallerine fark atsın düşüncesiyle bu çocukların çocukluğunu ve gençliğini yok ediyoruz. Bir zaman sonra da benim çocuk akraba nedir bilmiyor deriz. Zamanında ders çalışsın, dersinden geri kalmasın diye herkesten kaçırdığımız bu çocuklar, akrabayı nereden bilsin? Oyunlarından mahrum bırakarak oyun çağından edip güç ve kapasitesinin üzerinde bir yük ile boğmaya çalıştığımız bu çocuklar, çocukluklarını yaşamadıkları için büyümüyorlar bir türlü. Her şeyimizi feda ederek ayakları altına serdiğimiz bu çocuklar bir gün "Ayaklarımın altına süpürge ettiğiniz saçlarınızı, alın başınıza çalın, gözüme görünmeyin ve gölge etmeyin" derlerse hiç şaşırmam. Aslında böyle diyecekler ama diyecek takatleri bile yok.

***18/01/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.