27 Ocak 2025 Pazartesi
Ölümlerden Ölüm Beğen Anadolu İnsanı!
Orta Asya'dan Anadolu'ya
Kavimler Göçü sebebiyle hayata tutunmak için ta Orta Asya'dan gelip Anadolu'yu yurt edinmişiz.
Bu Anadolu ki onlarca medeniyete beşiklik etmiş ama hiçbiri kalıcı olmamış. Bir şekilde yok olmuşlar.
Bir sonraki medeniyet buralarda hüküm sürmüş.
Her biri hüküm sürmüş ama kalıcı olamamış. Sebebi her birinde farklı olsa da bu coğrafyada yaşamak zor ve şartları ağır olsa gerek. Bu zorluğa talip olanlar bir şekilde bedel ödemişlerdir.
Biz gelmeden önce Ermeni ve Rumlar varmış bu ülkede.
Biz gelip Anadolu Selçuklu Devletini, sonra Osmanlı Devletini kurmuşuz.
Anadolu Selçuklu Devletinin ömrü uzun olmamış.
Osmanlı, yüzyıllar boyu yurt edinmiş bu toprakları.
Anadolu merkez olacak şekilde üç kıtada at koşturmuş.
Koca koca devletler eyaleti olmuş.
Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarının çoğu yeri bizim olmuş.
Buraları fetih mantığıyla almışız. İlayı kelimetullah demişiz. Bize göre fetih, toprağını kaybedene göre işgal.
Öyle zannediyorum, başkası da bizim toprağı alsa buna işgal demez.
Sonuçta adına fetih de dense işgal de dense hizmet de dense sömürü de dense bu topraklar sahiplik yönünden el değiştiriyor.
Aldığımız toprakları işleyememişiz.
Yeraltı ve yerüstü zengin doğal yatakları sanayiye döndürüp paraya tahvil edememişiz.
Gittiğimiz yerlerde bir mahalle kurup Anadolu'dan insan götürmüşüz. Bir vali atayarak buraları yönetmişiz.
Oralara kültür ve medeniyet götürdük mü bilmiyorum ama bıraktıktan sonra bizden pek bir iz kalmamış. Dilimizi konuşan bile yok.
Fethettiğimiz yerlerin kaçı Müslüman oldu, sonrasında kaçı Müslüman kaldı bilmiyorum.
Ademi merkeziyetten midir, gün geçtikçe güç kaybettiğimizden midir, çağın ruhunu okuyup çapa uygun kendimizi geliştiremediğimizden midir, fethettiğimiz topraklarda tutunamamışız.
Milliyetçilik veya başka sebeplerle elimizde tuttuğumuz, tutarken çok da yararlanamadığımız topraklar bir bir elimizden çıkmış. Arta kalanı da Birinci Dünya Savaşının akabinde yeni süper devletler kendi aralarında paylaşmışlar.
Bize kala kala Anadolu toprakları kalmış.
Cennet vatan dediğimiz bu vatanın bizim için ne derece cennet olduğu tartışılır. Çünkü başımızda bela ve musibet pek eksik olmuyor. Mesela bizi nasıl bir ölüm bekliyor, bu bile muamma bizim için.
Bizi bekleyen ölüm çeşitlerine “Ölümlerden Ölüm Beğen Anadolu İnsanı” başlıklı yazımda bahsedeyim.
26 Ocak 2025 Pazar
Turşusu Kurulacak Çocuklarımız
25 Ocak 2025 Cumartesi
Organize Kopyacılar
Yazılılar birbiri arkasına olacak şekilde planlanır. Sınav haftası gelip çatar.
Aynı sırada oturan iki liseli arkadaş, ne yapalım ne edelim derken, sınavda öğretmenin sorumlu tuttuğu kısmı aralarında paylaşmaya karar verirler.
Kitabın bir kısmından biri, diğer kısmından da öbürü kopyalık hazırlamaya karar verirler. Öyle ya her yerden kopyalığı hazırlamaya kim uğraşacak?
Sınav günü gelir çatar.
Öğretmen A ve B grubu olarak iki grup hazırlamış.
Aynı sırada oturdukları için biri A, diğeri de B grubu olurlar.
Bir tanesi sorulara hızlıca göz gezdirir. Tüh be der. Çünkü kendi hazırladığı yerden öğretmen hiç soru sormamış. O kısmın tamamını arkadaşı hazırlamıştı.
Arkadaşına, benim soruların kopyası sende, seninki de bende. Kopyalıkları değiştirmemiz gerekir. Al benimkini, ver seninkini der.
Karşılıklı kopyalıkları değişirler.
Soruların cevaplarını alan, kopyayı kendi hazırlamış gibi hemen cevapları yazmaya başlar.
Esas kopyalığı hazırlayan ise arkadaşının verdiği kopyalığı arar tarar. Bir tane sorunun cevabını dahi bulamaz. Çünkü yoktur.
Oyuna getirildiğini anlar ve hemen arkadaşını dürter. Ver şu kopyalığı der.
Hazır kopyalığı bulmuş, soruları bir bir yazan arkadaşı bu hazıra konmuşluğu bulmuşken verir mi kopyalığı hemen.
Sonrasını bilmiyorum. Kopyalığı ne zaman verdi? Verinceye kadar arkadaşını kaç defa dürttü ve kaç defa ver şu kopyalığı dedi?
Bildiğim bir şey varsa, kopya çektiğini öğrendiğim kişinin kopya çekeceğine hiç ihtimal vermeyişim. Kendisine de söyledim. Hiç beklemezdim senden dedim. O da kopya çekmeyen mi vardı abi dedi.
Hasılı benim yere bakan, yürek yakan, yoğurdu üfleyerek yiyen arkadaşım, meğerse profesyonel kopyacı imiş. Üstelik bu işi iki kişi birlikte yapıyorlarmış. Bir de acemi diye nam salmış arkadaşlarının arasında. Bugün bu tür kopyacılara organize kopyacı diyorlar.
Aynı ekipten bir başka arkadaşları da İngilizce sınavı için kopyalık hazırlamış. Arkadaşının dediğine göre hazırladığı kopyalık sınav kağıdından büyükmüş. Bunu duyunca şaşırdım. Sınav kağıdı A4 kağıdına hazırlandığına göre acaba bu arkadaş kopyalığı A3 kağıdına mı hazırladı?
Bunu da ilgili kişiyle karşılaşınca sorup merakımı gidereceğim.
Elinin Körü! *
24 Ocak 2025 Cuma
Basit Horlamaymış Bendeki (3)
Ertesi günü uyku testiniz çıkmıştır. Randevu alıp doktorunuza gösterebilirsiniz mesajı geldi. E devletten, e nabıza girdim. Raporu görmeden heyecanlandım. Doğrusu merak ettim. Nedir durumum diye.
İyi de rapor baştan sona İngilizce idi. Yarım yamalak İngilizcem ile bir şeyler anlamaya çalıştım. En alta doğru gözümü kaydırdım. “Basit Horlama” yazıyordu sonuç. Hasılı çıka çıka "Basit Horlama" çıktı benim horlama sonucu.Bu sonuca üzülmeli miydim yoksa sevinmeli miydim?
Üzüldüm. Çünkü basit horlama sonucu yerine “Kaliteli Horlama” çıksın isterdim sonucun. Hoş, ömrü basit geçen birinden kalite beklemek beyhude çabaydı. Çünkü kalite kim, ben kim. Sonra kim kaybetmiş de ben bulacağım kaliteyi.
Sevindim. Çünkü önemsenmeyecek kadar küçük anlamı da çıkar bu basit horlama sonucundan. Tamam, horluyorum ama çok o kadar rahatsız eden türden bir horlama değil bendeki.
Uyku testine girince sana maske verirler. Gece uyumadan önce takman için demişti bir arkadaş. Maske denince, bu sezon Galatasaray’da top koşturan Osimen geldi gözümün önüne. O da maçlarda maske takıyor. Görüntüsü haliyle korkutuyor. Beni uyurken gören birinin de korkma ihtimali vardı. Bundan geçtim. Bir de bir yere gezip dolaşmaya gitsem, orada yatılı kalacak olsam, onca eşyanın arasında bir de maske taşıyacaktım yanımda. Sonucu doktora göstermedim ama sanırım maske önermez benim bu basit horlamaya. Bu da bir başka sevindirici yanı.
İnsan görmeyince neyin ne olduğunu bilmiyor. Bu vesileyle uyku testine girince, tam anlamasam da uyku testinin ne olduğunu genel hatlarıyla biliyorum. Bu da benim için bir tecrübe oldu. Bilgi bilgidir ve her bilgi değerlidir zira.
Üzülüp sevinmekle kalmadım. Aynı zamanda kızdım da. Çünkü oturup kalktılar; horluyorsun, amma horluyorsun, iyi horluyorsun dediler. Hem ev dedi hem yurtta kalırken hem hizmet içi seminerlerde. Ortalığı o kadar velveleye verdiler ki Sanırsın ki horlamamdan hiçbiri uyumamış. Şimdi onlara bu sonucu göstermek lazım. Buyurun uyku testi sonucum. Toru topu önemsiz basit bir horlama. Değdi mi bu kadar konu edinmeye demek lazım.
Hayıflandım. Ah vah ettim. Bir yerde yatarken önceden uyumayayım da horlamamdan başkası rahatsız olmasın diye en geç uyudum. Topluluk içerisine girmekten kaçındım. Bu sonuçtan sonra düşünüyorum da boşuna evhama girip kendimi rahatsız etmişim.
Bundan sonra horluyorsun diyenlere, elimdeki sonucu göstereceğim. Bu kadar velveleye ve abartıya gerek yok. Önemsiz ve basit horlama için bu kadar konuşmanın gereği yok. Aha bu da belgesi diyeceğim.
Hatta toplu yerlerde uyumadan önce yatağımın başına, “Dikkat, bu yatakta uyumakta olan basit horlamaktadır. Basit horlamaya katlanan bu odada yatabilir. Rahatsız olan varsa, lütfen odayı terk edip kendine horlama ortamı olmayan bir oda bulsun” şeklinde bir not yazıp iliştirmek lazım. Bundan sonrasını ben değil, yanımdakiler düşünsün.
Görevlinin, vücudunda ne hastalık varsa tespit eder bu uyku testi demişti. Çıka çıka basit horlamanın dışında bir şey çıkmayınca sağlamım diye sevinmem lazım. Bir diğer husus, dağ fare doğurdu dense yeridir. Çünkü bu testten beklentim yüksekti. Mesela uyku aparatı takıldıktan sonra telefonla oynamam testte çıkmadı. Demek ki test her şeyi ortaya koymuyormuş.
Basit Horlamaymış Bendeki (2)
Uzandım. İyi de 00.00'dan önce hiç yatağa uzanıp yatmayan ben 21.00 sularında nasıl yatıp nasıl uyuyacaktım.
Telefonda yazıp çizmemde bir sakınca olur muydu. İşte bunu sormadım. Gerçi teste dair hiçbir şey sormadım. O da söylemedi. Şuna, buna dikkat edeceksin demedi. Sadece su içme dedi.
Acaba, telefonla oynarsam, yazıp çizersem, testte telefonla oynadığım da görünür müydü? Raporu yazan, bu adam buraya uyku testine değil, telefonla oynamaya gelmiş yazar mıydı? Görevli numarasını da vermişti. Telefon açıp telefona girebilir miyim desem, amca yeri mi, zamanı mı, yat zıbar, burası uyuma yeri der mi derdi. Gerçi demezdi. Çünkü pek beyefendi biri idi.
Ortam da yazı yazmaya pek müsait idi.
Sonunda elime telefonu alıp bir on dakika birkaç mesaja cevap yazdım. Telefonu yanıma koyup uyumaya çalıştım.
Ne zaman uyudum bilmiyorum. Sırt üstü yatmıştım. Normalde sırt üstü yatmak hiç adetim değildir. Sağa veya sola yatsam, kafamın iki tarafı da kablo dolu idi. Nice sonra horlamama uyandım.
Horlayan horladığını bilmez. Horluyorsun diyenleri de pek kabul etmez. Ben horlamam der. Mesela rahmetli babam öldü gitti, horladığını hiç kabul etmedi. Ben horlamam derdi.
Horlamama uyanınca sağa dönüp yattım. Yattım ama üstüm açık uyumuştum. Hoş, örtecek olsam da üzerime örtecek bir şey yoktu. Yatarken klimanın sesi geliyordu ama bu klima beni üşütüyordu. Uyanınca yine üşüdüğümü hissettim. Hatta donuyorum. Uzanıp yattığımı gören görevli, amca soğuk olur, klimaya güvenme, üzerini ört de demedi. Ben de üşüyorum, böyle mi yatacağım demedim. Öyle ya erkekliğime halel gelirdi.
Sağıma dönüp uyumaya çalışırken ben bu uyku testini geçerim ama vücudumun her bir tarafı tutulur, günlerce ben bunu çekerim. Hastaneye sağlam geldim, hasta çıkarım ya hayırlısı dedim.
Yarı uyur yarı uyanık uyudum. Rüya da gördüm. Zaman zaman uyanıp gözlerimi açmadan uyumaya çalıştım. Hiç solu kullanmamıştım. Sola dönüp uyudum. Bir kez daha uyandım. Vakit ne olmuş diye kolumdaki saate baktım. Üçe çeyrek vardı. Daha vardı dörde bir saatten fazla. İyi de bu soğukta bu bir saat geçer miydi.
Kafamı hafifçe kaldırdım. Üzerime örtecek bir şey var mı diye. Ayaklarımın altında ince bir nevresim gördüm. Hemen bir ayağımı nevresimin altına uzatarak nevresimi kendine çektim. Bir elimle üzerimi örttüm. Oh be, dünya varmış dedim. O kadar ince nevresim bu kadar ısıtır mıydı. İliklerime kadar ısındım. Sonrasında bir güzel uyku çekmişim. Ne kablolar rahatsız etti beni ne klima sesi. Keşke ilk yatarken akıl etseymişim.
Bu yatışla sabahı bulurdum. Ama sabahın dördü on geçe görevlinin sesine uyandım. Gözlerimi açtım ama gözlerimden uyku akıyordu.
Gözlerim yarı açık yarı kapalı yatakta otururken, görevli üzerimdeki test malzemelerini tek tek çıkardı. Geçmiş olsun, gidebilirsin dedi. Burada yatmaya devam edebilir miyim dedim. İstediğin kadar dedi. Çıkışta size uğramam gerekir mi dedim. Hayır dedi.
Görevli gider gitmez kafaya koydum. Kafayı koyup yatacağım. Artık kaçta kalkarsam. İyi de benim gece kuşu oğlana mesaj yazmıştım akşamdan. O ne olacak dedim. Bir hızla telefona baktım. Oğlan almaya geliyormuş beni. Yolu da yarılamış üstelik.
Lavaboya gidip elimi yüzümü yıkamak istedim. Aynaya baktım. Yüzüm, başım mantar tarlası gibiydi. Tıbbi adını bilmiyorum ama daire şeklindeki yapışkanlardan bolca vardı. Başıma yapıştırılanların yapışkanı saçıma da bulaşmıştı.
Oğlanı bekletmeyeyim diye bir hızla giyindim. Vücudumu yokladım. Üzerimden otobüs geçmiş gibi. Her yer kuluçlamış ama o soğukta, üstü açık yatmaya göre yine iyi. Bundan iyisi can sağlığı. Bunu çekeceğim ama kaç gün çekerim bakalım. (Devam edecek)