18 Mayıs 2024 Cumartesi

Genelgesiz İlk Tasarruf Uygulamalarım

Gecikmiş tasarruf genelgesi yayımlanınca bir lisede çalışırken kendimce uyguladığım genelgesiz tasarruf uygulamam aklıma geldi. Paylaşmak isterim:

Lisede çalışırken okulu denetlemeye gelen bir Bakanlık başmüfettişi bana "Tasarruf senin neyine? Tasarruf senin işin mi? Sonra bununla mı tasarruf edeceksin" demişti.

Mesele de öğretmen ek ders defterinde çıkmıştı. Şimdi var mı bilmiyorum. Eskiden kırtasiyelerde satılan ek ders defteri vardı. Bu defterler ciltli ve kalın idi. Pahalıydı da üstelik.

Her ay devam ve devamsızlık defterine personelin girdiği ders ve tahakkuk edilen ek ders elle yazılırdı.

Her bir öğretmene iki sütun ayrılırdı. İlk sütuna girdiği ders yükü, ikinci sütuna da hak edilen ücret saati yazılırdı.

Bu öğretmen devam devamsızlık defterine her ay iki sayfa giderdi.

Defter birden bitmesin diye tek sütuna indirerek her ay tek sayfa kullanıyordum. Niye böyle yaptın dedi. Hocam, ek ders hesabında yanlışlık var mı dedim. Yok da iki sütun ayrılması gerekirdi her bir öğretmene. Tek sütunda verilen ücret ve girdiği ders yükü anlaşılıyor mu dedim. Evet anlaşılıyor. Sen niçin tek sütuna indirdin, onu söyle dedi. Tasarruf olsun diye dedim.

Demez olaydım. Yukarıda dediklerini saydı. Takdir beklerken tekdir yedim Bakanlık başmüfettişinden.

Yine de ikna etmek ve yaptığımın haklılığını göstermek için efendim, biz tasarrufa önem veririz. Müsvedde kağıtları atmayıp arkasını da kullanıyoruz dedim. Bir de kağıtları gösterdim.

Demez olaydım. Şom ağzım işte.

Peh peh peh. Kağıtla mı tasarruf sağlayacaksın dedi. Biz okul müdürleri hep böyle yapıyoruz, yanlış mı dedim. Dedim ama gel bunu o kafaya anlat.

Sonra kafayı benim açık bilgisayara taktı. Bu niye açık dedi. Biz çalışırken yanımızda bilgisayar olmaz dedi. İlçeden gelecek Gmail yazılarını takip için açık dedim.

Peki, Messenger niye açık. Çok da arkadaşın varmış. Durmadan çetleşir misiniz dedi. Kaç gündür buradasınız. Kimse sizin okulumu denetimde olduğunuzu bilmiyor. Hep bu koltukta bilgisayar ve Messenger açık iken çalışırken hiç çetleşmek için yazan oldu mu dedim. Hayır olmadı dedi.

Sen boş ver bunları. Bu Messenger niye açık dedi. O Messenger’da kayıtlı olanların çoğu aynı ilçede görev yaptığımız okul müdürleri. İlçeden gelen çoğu telefon zincirlerini okul müdürlerine buradan paylaşıyoruz. Kısaca biz bu teknolojik iletişimi çoğunlukla telefon zinciri için kullanıyoruz, çetleşmek için değil dedim.

Adı üzerinde telefon zinciri. Niçin telefonu kullanmıyorsun dedi. Tasarruf için efendim dedim. Vara demez olaydım. Bunun tasarrufla ne alakası var dedi. Olmaz olur mu efendim. Sabit telefondan her konuştuğumuza fatura geliyor. Ödenekler kısıtlı. Bedava iletişim varken niçin telefonu kullanayım dedim.

Sonra homurdandı durdu. Tasarruf tasarruf. Bozmuşsun kafayı tasarrufla dedi.

Sözün özü, gördüğünüz gibi devlette ilk tasarrufa uyanlardanım. Çoğu okul müdürü de böyle. Gördüğünüz gibi tasarruftan bazı başmüfettişler pek hoşlanmıyor. Onlar için kural tasarruftan önce gelir. Nasılsa devletin malı deniz...

FB, Başkanlarına Meze Edilmemeli

Futbol günümüzün gündem oluşturan ve hep gündemde kalan bir sektörü. Bu sektörde büyük paralar dönüyor. 

Pek az ilgisizin dışında büyük bir çoğunluk futbol ile yatıp kalkıyor. Süper ligi takip ediyor ama maça giderek ama TV'den izleyerek ama benim gibi skor ve sıralama takip ederek. 

Bir seyir zevki olması gereken futbolda ayak oyunları da eksik değil. Bu da futbolu çirkinleştiren yönüdür.

Süper ligde oynayan 20 takımın her birinin yeri ayrı olsa da dört büyükler dediğimiz FB, GS, BJK ve TS'nin ligde ayrı bir yeri var. Bu dört takımın ölüsü bile her yıl ilk beşte yer bulur. Diğerleri ise çoğunluğu asansör takımı gibidir ve dengesiz. Bir bakarsın bir sezon şampiyonluğa oynuyor. Bir bakmışsın ertesi yıl küme düşüyor. Bunlar Anadolu takımları.

Bu yazımda FB'yi ele almak istiyorum. Bu kulüp GS ve BJK gibi ezeli kulüp. Geçmişleri başarılarla dolu. Türkiye futbolu dendiği zaman da bu kulüpler akla gelir. Aralarında özellikle FB-GS derbi maçları nefes nefese geçen ve rekabetin dorukta olduğu maçlardır. Bu üç takım birbirini çekemese de ezeli rakip olmaları yönüyle bunlarsız ligin tadı olmaz.

Gelelim FB'ye. Bu kulüp GS ve BJK'den ayrı olarak adeta bir başkan kulübü. Diğer iki kulüpte kulüp ön planda iken FB'de başkanlar ön planda ve başkanlarıyla anılır. Olağan seçimleri de tıpkı Türkiye siyaseti gibi aylarca gündem oluşturur. Bu kulüp siyasetimize benzeyince başkanları da siyasetçilerimiz gibi başarılı olsun veya olmasın, hep FB'de başkanlığa devam etmek istiyor. 20 yıl FB'de başkanlık yapan Aziz Yıldırım buna bir örnektir. Aynı şekilde 6 yıldır FB'nin başında olan Ali Koç da bir başarısı olmamasına rağmen kulübe yeniden başkan adaylığını açıklıyor.

GS'de başkanlık yapanlar bir ya da iki dönem sonucunda başkanlığı başkasına devrederken FB'de ise sanki bir devlet gibi bir FB cumhuriyeti söz konusu. FB'den daha fazla şampiyon olan GS için bir cumhuriyetten söz edilemez iken FB'de ise adeta bir cumhuriyet ya da bize özgü yani Doğu toplumlarına ait bir yönetim anlayışı söz konusu. Aynı tarihi geçmişe sahip GS, değerine değer katıp kurumsallaşma yolunda ilerlerken FB'de ise başkanlarına dayalı kişiye özgü bir yönetim anlayışı söz konusu. 

Ne demek istediğimi çok eskiye gitmeden FB başkalarına bakarak daha iyi anlayabiliriz. Efsane başkan dedikleri Ali Şen, uzun süre başkanlık yapıp şimdi yeniden aday olan Aziz yıldırım ve halihazırdaki başkanları Ali Koç'un izlediği yönetim anlayışları evlere şenlik. Tam bir Türk usulü.

Bu başkanlar, takımlarının oyunundan ve sıralamadaki yerinden ziyade başkanlarının refleksleriyle hep gündemde. Hepsi de gerilim üzerine kurulu. Baskı uygulamada üzerlerine yok. Genelde hep zenginlerin başkan olduğu bu kulüp adeta başkanların şamar oğlanı. Kulüp başkanların elinde adeta bir oyuncak. Bir zengin şımarıklığı söz konusu. Kulübe para verince adeta kulüp bu başkanların malı oluyor. Kulübü arkalarına alarak adeta kulübü maceradan maceraya sürüklüyorlar. İşin ilginci, başkanların bu serüvenlerine inanan arkalarında milyonlar var. Ne demek istediğimi son aylarda Ali Koç'un izlediği yolu gözümüzün önüne getirirsek daha iyi anlarız. Kulübü sudan çıkmış balığa döndürdü. 

Bu zengin şımarıklığının en büyük zararı da kulüplerinedir. Bilerek veya bilmeyerek ülkenin bu köklü kulübüne kötülük yapıyorlar. Parayı bastıran bu kulübü emellerine alet ediyor.

Şu örneği verirsem, bu başkanların FB'yi yönetim tarzı daha iyi anlaşılacak. Malumunuz GS'de olduğu gibi FB'de de yakında başkan seçimi var. Şampiyonluğa yakın GS'de başkanlık seçimleri sessiz sedasız ve kendilerine yakışır vaziyette sürerken, şampiyon olması rakibinin tökezlemesine bağlı FB'de ise adeta kılıçlar çekildi. Takımı emanet ettikleri teknik direktöre bile saygı göstermiyorlar. Adam daha takımın başında ve takımın moral ve motiveye ihtiyaç varken başkan adayları seçildikleri takdirde kulübün başına hangi teknik direktörü getireceklerinin açıklamasını yapıyorlar. Kendi evlatları olan, gel deyince gelen, git deyince gidecek olan halihazırdaki teknik direktörleri İsmail Kartal'a bile saygıları yok. İnanın, çocuk yapmaz yaptıklarını.

Tarihi geçmişe sahip, geçmişi başarılarla dolu FB, kendine gelmek ve bundan sonra Türk futbolunda etkin olmak istiyorsa, bu kulübün esas sahiplerinin yapacağı, ilk önce bu başkan adaylarına hadlerini bildirmeli. FB sizden büyük, alın paranızı başınıza çalın demeli. Değilse FB bu başkanların elinde oyuncak olur, gittikçe küçülür.

Unutmayalım ki FB bu ülkeye lazımdır. Centilmence rekabet ve futbolun gelişmesi için bu başkanlar elinde FB’nin şamar oğlanı olma sorunu acilen çözüm bekliyor. Bu kulüp Başkanlarına meze edilmemeli. Başkanlar kulüple kedinin fare ile oynamaması için bu kulüp kurumsallaşmalı. İlgilisine ve yetkilisine duyurulur.

İtibar Ne Olacak Ya?

Hazine ve Maliye Bakanlığının yayımladığı tasarruf genelgesinin ardından, Diyanet İşleri Başkanlığı da bir basın açıklaması yayımlayarak tasarruf yönünde bir dizi tedbir aldığını duyurdu. Alınan tedbirler arasında en dikkat çeken de hakkında epey yorum yapılan ve tenkit edilen, Başkanlığın il dışı seyahatlerinde kullanılmak üzere kiralanan Audi A8 aracının da geri verildiği idi.

Bir diğer dikkat çeken tasarruf tedbiri ise "tüm hizmet içi eğitimlerin eğitim merkezlerinde ve Başkanlığımıza ait diğer mekanlarda yapılması" idi.

Diğer tasarruf tedbirleri ise toplantı, görüşme ve uygun hizmet içi eğitimlerinin çevrim içi yapılması yönünde.

Bu tasarruf tedbirlerini okuyunca muzipliğim tuttu. Nerede kaldı itibar ya demek geldi içimden. Öyle ya son yıllarda tasarruf tasarruf diyenlere karşı "İtibardan tasarruf yapılmaz" sözü baya moda idi. 

Koskoca Diyanet İşleri Başkanı'na ortalığı velveleye vererek bir A8'i çok görmüştük. Halbuki ne de yakışırdı etkin ve yetkin ve de sorumlu makam sahiplerine Audi marka A8. Makamın itibarı için masraftan kısılmamalıydı. 

A8 geri verildiğine göre inşallah araç sahibi, tasarrufa boynum kıldan ince deyip arabasını alıp gitmiştir. Sözleşme gereği teknik direktörlerin işine son verildiğinde olduğu gibi kiralanan aracın belli bir miktarını almaya kalkmaz. 

Şimdi ortada yoğun il dışı programlarda kullanılmak üzere kiralanan bu A8 olmadığına göre Sayın DİB Başkanı yoğun programlara nasıl gidecek? Beni düşündüren de bu. 

Acaba diğer birçok toplantı için çevrim içi yapılacak dediğine göre kendisi de il dışı programlarına çevrim içi mi katılacak? 

Haydi gitti diyelim. Altında A8 olmayınca belki de karşılamaya gelecekler, o araç yoksa biz de karşılaşmayız mı diyecek? Der mi derler. Nerede kaldı Başkan'ın itibarı bile derler belki de. 

Eldeki diğer külüstür ve 2023 model TOGG ile mi gidecek programlara? Haydi hayrola deyip çıktı yola. Yolda araç arızalanınca tamirci mi çağıracak? O zaman gel de çık işin içinden. Tamirci bir de aracı çekmemiz gerekecek derse o zaman Başkan ne yapacak? 

Bir diğer seçenek de yol diye bir program varmış. Bu programa girip gideceğin yer ve saati yazıyormuşsun. Oraya giden biri de çok cüzi bir miktar seni oraya kadar götürüyormuş. Ali Bey de böyle bir yol denese, aracın yakıt parasına küçük bir katkı sunsa hem adamı memnun eder hem de tasarruf tedbirlerine azami derecede uymuş olur. Belki de elinde kılıç, aracına binenin Başkan olduğunu gören araç sahibi, hocam bendensin, valla olmaz, senin paran burada geçmez diyecek. Bir Başkan'a otostop öneriyorsun. Bu, Başkan'a yakışmaz diyebilirsiniz. Derim ki bu önerim bir otostop değil.  

Farz edin ki otostop. Siz istemediniz mi tasarruf tasarruf diye adamın kafasının etini yiyen. Tasarrufsa tasarruf işte. 

Sonra otostop niye ayıp olsun. Mesela Konya'ya gelecek diyelim. Gölbaşı çıkışına kadar il içi hizmetlerde kullandığı 2023 model TOGG ile gelse, arkasında da hazirun onu uğurlamaya gelse, Konya'ya giden her bir araca -ki A8'de geçebilir- el kaldırsa, şöyle baş parmağıyla Konya'ya işaret etse, aracı müsait olan kim durmaz? Bakarlar ki DİB Başkanı. Sıraya girer yoldaki araçlar. Benim arabaya bin benim arabaya diye. Araç sahiplerinin kavga yapmasını önlemek amacıyla, oraya Ankara Emniyeti bir güvenlik ordusu gönderebilir. Başkan seçtiği bir araca bindikten sonra araç sahibine emri bil maruf, nehyi anil münkerde bulunsa, alın size irşat görevi. 

Haydi A8'i geçtim. Koskoca Başkan il dışı programlarına gitmek için elindeki birçok alternatifi değerlendirebilir. Hatta gideceği yerde havaalanı varsa özel ya da tarifeli uçakla gider. Oradan da müftülük alır. Belki müftülük bir hacı amcanın A8'i bile gelebilir almaya. Yeter ki Başkan yoğun il dışı programlarını askıya almasın, çevrim içi yapmaya kalkmasın. Sonra her iş çevrim içi ile olmaz. Haydi diğerlerini çevrim içi halletti. Gittiği yerde namaz kıldıracaksa bunu da çevrim içi yapacak değil. Cemaat uydum çevrim içi imama mı diyecek? 

Gözlerden kaçan bir tasarruf maddesi daha var. Bundan sonraki hizmet içi programları Başkanlığa ait yerlerde yapılacakmış. Yani beş yıldızlı otellere gitmeyin deniyor. Bu madde olacak şey değil. Yıllardır beş yıldızlı otellerde toplantı ve seminer yapan kamu görevlileri için bu, çok zor olacak çok. Demedi demeyin. O karanlık mahzenlerde çekilmez maazallah.

Neyse böyle ciddi bir meselede bile sulandırmada üstüme yok. Huyum kurusun. 

Görünen o ki tasarruf tedbirlerine tüm kamu kurumları uyacak. Hayırlı olsun demek isterim bu tasarruf genelgesine. İnşallah sonuç alınır. Yalnız gecikmiş bir tasarruf genelgesi bu. Böyle kaç genelge kaç yıl boyunca çoktan yayımlanmalıydı ve de uyulmalıydı. Heyhat ki heyhat... 

17 Mayıs 2024 Cuma

Tanıyamadığım Tanıdığım

Cuma namazı çıkışı, Allah kabul etsin Ramazan Hocam diyerek biri geldi yanıma. Ne arıyorsun burada dedi. Şu okulda çalışıyorum dedim. Ben de o okulun güney tarafında tek katlı evde oturuyorum dedi. Ne zamandan beri buradasın dedim. 2000 yılında geldim buraya. Şu kadar koyunum var. Onlarla uğraşırım. Yakınmışız. Eve de beklerim dedi. Ayrıldık.

Ayrıldıktan sonra beni bir düşüncedir aldı. İyi de bu konuştuğum kimdi? O beni tanıyor hem de ismimle cismimle. Üstelik hiç değişmemişsin dedi.

Kendimi ne kadar zorladım ise de bir türlü kim olduğunu bilemedim. Acaba tanışıklığımız neredendi? Beni iyi tanıyan kişiye seni tanıyamadım da diyemedim. Desem, nasıl tanıyamazsın derse, işin ucunda mahcup olmak da vardı. Ayıp olurdu üstelik. 

Ertesi hafta yine cuma sonrası karşılaştık. Uzaktan selamlaşıp ayrıldık.

Bir iki hafta böyle geçti. Gelip giderken aklımda hep o beni tanıyan vardı. Sair zamanlarda bu tür ilk etapta çıkaramadıklarımla, geçmiş hukuku bir şekilde hatırlardım. Tamam ya bu o derdim. Ama bu sefer sert kayaya çarptım. Belli ki geçmişte çok hukukum olmayan biri. Belki de bir kalabalık ortamda oturmuşluğumuz, orada tanışmışlığımız olabilir. 

Bir gün lise son bir sınıfın dersine girdim. Bu civarda oturan var mı dedim. İki öğrenci bu mahallede oturduğunu söyledi. Tek katlı evin sahibini tanıyıp tanımadıklarını sordum. Tanımıyoruz. Niçin sordunuz dediler. O beni tanıyor ama ben onu tanıyamadım. O değilden adını ve soyadını öğrenme imkanınız var mı? Öğreniriz dediler. Yalnız benim onu tanıyamadığımdan haberi olmasın dedim. Tamam, hocam, o iş bizde dediler.

Bir hafta sonra aynı sınıfa derse girdim. Tanıyan iki öğrenciden biri "Hocam, o evin sahibini öğrendim” dedi. Kimmiş dedim.” İsmi neydi, galiba Hasan'mış” dedi. İsmi hiçbir çağrışım yapmadı. Soyadı neymiş dedim.” Bilmiyorum” dedi. Nasıl öğrendin dedim.” Kendine sordum” dedi. Ne diye sordun dedim.    "Hocamız sizi tanıyamamış. İsminiz ne dedim” . İyi, sağ olasın dedim.

Dedim ama gıyabında adamdan utandım. Bir daha karşılaşırsam, bu tanıdığımın yüzüne nasıl bakacaktım. Bu aşamadan sonra yanına varıp Hasan Bey desem, hadi len oradan. Beni tanımayanı ben hiç tanımam dese, adamın hakkı var. 

Ne ummuştum ne buldum. Güya adamın haberi olmadan tanıyamadığım tanıdığımı öğrenecektim. Ne bilirdim benim son sınıf öğrencinin öğrenmek için böyle bir yol izleyeceğini. Bileydim, simanız yabancı değil ama çıkaramadım sizi. Tanışıklığımız nereden derdim.

Vah benim kafam vah benim aklım. Baltayı taşa vurdum hem de ne vurma. Gel de tamir et bu işi. Tanıyamadığım tanıdığımla karşılaşırsam hele bu aşamadan sonra yüzüne nasıl bakarım. Herhalde karşı kaldırıma geçer, boynumu eğer, görmezden gelirim.

Bir daha öğrenciyi araya koyarak bu işi sessizce halletmeye çalışır mıyım? Tövbe tövbe.

Siz siz olun, insanlık hali çıkaramadığınız tanıdığınıza, kardeş kusura bakma. Af buyur, çıkaramadım. Nereden tanışıyoruz deyin. Deyin ki olacak olan o anda olsun. Sonrası benim gibi sarpa sarar, Arap saçına döner.

Sakın, niye ayıp olsun, sorulmaz mı demeyin. Sordum zamanında. Başıma gelmedik kalmadı. Fi tarihinde Adıyaman’da çalışırken bir arkadaşla adımlayarak bir yere gitmiştik. Yanında da biri vardı. Başka da bir daha bir araya gelmedik.

İplikçi Camiinin önünde biri, ooo Ramazan Hocam, burada mısın, ne var ne yok dedi. Buradayım deyip tokalaştık. Gençten biri idi. Bıyıkları sanki yeni terlemiş. Mezun öğrencilerimden biri sandım. Bakışımdan tanıyamadığımı anlayınca, Adıyaman’dan dedi. Hangi dönem mezunusun dedim. Dedim ama dediğimle kaldım. Ne öğrencisi ya ben öğretmenim, falan okuldayım. Bir zaman falanla beraber adımlamıştık demez mi? Kusura bakma dedim ise de o da bozuldu. Benimle konuştuğuna pişman oldu. Görüşürüz dedi. Ayrıldık ama bir daha da görüşme imkanımız olmadı.

16 Mayıs 2024 Perşembe

Ülkenin FETÖ ile Sınavı (5)

FETÖ ile mücadele edilecekse gerçek FETÖ’cü olanlara devlet göz açtırmamalı. Gerekli cezayı vermeli. 15 Temmuzdaki can havli ile hareket etme ve herkesten ve her şeyden şüphelenme dönemi sona ermeli. Mücadelede soğukkanlılık devlete hakim olmalı. Uzun yıllar açık ve ihracın ardından göreve iade gecikmiş adalettir. Buna da adalet denmez. Devlet toptancı davranmaktan kaçınmalı. Bir arkeolog sabrıyla gerçek suçluları ortaya çıkarmalı. Herkesi suçun içine atmamalı. Eğer suçlu aranıyorsa toplumsal bir vakıa olan bu konuda, suçun büyüğüne ve sorumluluk durumuna göre en tepeden en aşağıya herkes ceza almalı. Bu konuda ilk taşı en temiz olanlar atmalı. Tereyağı gibi suyun üstüne çıkanlar değil.

Sonuç itibariyle FETÖ ile ilgili birçok konuya bu yazımda değindim. Özetlersem,

FETÖ bir ABD projesidir. Merkezi ABD, ülke içindeki aktörler ise ABD adına bu ülkede vekalet savaşı veren DEAŞ, PKK gibi piyonlardır.

FETÖ bir derin devlettir. Güçle birlikte hareket ederek derin devlet olan Ergenekon’u temizleyerek kendisi derin devlet olmuş, bu sayede askeri vesayet sona ermiştir. FETÖ derin devlet olduktan sonra daha önce derin devletten temizlenen Ergenekon ile birlikte FETÖ derin devletten temizlenmektedir.

15 Temmuz darbesi bir İngiliz yapımıdır. Bu darbe teşebbüs ile 80 ihtilali ile ABD’den rövanş alınmıştır. Biliyorsunuz 60 ihtilali bir İngiliz yapımı bir darbe iken 80 ihtilali ABD yapımı idi. Aslında 15 Temmuz ve diğer darbeler, dış güçlerin darbeyle veya darbe teşebbüsü ile gücünü göstermesinden ibarettir. 17-25 Aralıktan itibaren ortada ve bir arayış içerisinde olan devlet, 15 Temmuz ile birlikte İngiltere tarafına yönünü döndürmüştür.

Gerçek FETÖ ABD’dir. ABD adına vekalet savaşı veren Gülen ve yurtdışına kaçan ihanet şebekesi bu yapının piyonlarıdır. Bu ülkenin ekmeğini yiyip bu ülkeye ihanet edenlerdir.

FETÖ konusunda ülkesine kaçan FETÖ’cüleri koruyup kollayan Batı’dır.

Başka gerçek FETÖ aranacaksa -ki ben bunları gerçek FETÖ kabul etmiyorum. Bunları ABD’nin oyununa gelen kimseler görüyorum- ABD’nin oyununa alet olan FETÖ ile birlikte hareket edenlerdir. Ne istedilerse verenlerdir. Devletin tüm kurumlarını bu örgüte teslim edenlerdir. Dün FETÖ’yü yere göğe sığdıramayıp bugün küfredenlerdir. Ellerinde imkan ve yetki varken FETÖ’nün gerçek yüzüne zamanında farkına varamayanlardır. Onların yaptıklarına göz yumanlardır.

Tüm bunlar hesap verdikten sonra FETÖ’cü diye sıra ibadet kesimine gelmelidir. Bunlar belki de bunların içinde en masum olanlarıdır. Bu kesim kanmış, kandırılmış ve yapının iç yüzünü bilemeyen kişiler. Tıpkı devlet gibi. Gücümüz de bunlara yetmesin. Altta kalanın canı çıkmasın.

Son sözü de bu yapının ticaret kesimi için söyleyeyim. Bunlar fifty fifty çalışanlarıdır. Kazan kazan politikasını güdenlerdir. Bunların dinî, imanı paradır. Nereden bol para gelirse onlarla iş tutarlar. Ticaretin raconu da budur.

ABD veya başka güçler adına vekalet savaşı verecek yeni örgütlerin çıkmaması için devletin bir yapıya tüm kurumları teslim etmemesi gerekir. Her kurumda bu ülkenin tüm mozaiklerine yer vermelidir ki yeni FETÖ’ler çıkmasın ve analar ağlamasın.

Ülkenin FETÖ ile Sınavı (4)

Devlet FETÖ ile mücadele edecekse, gücü yetiyorsa ABD ve yardımcılarıyla mücadele etmelidir. Gerçek FETÖ ile mücadele de budur.

Bunlara gücümüz yetmiyor. Buna rağmen biz FETÖ ile mücadele edeceğiz. Gücümüzün yettikleriyle uğraşırız, bunun adı da FETÖ ile mücadeledir denirse, kendi kendimizi avutmuş ve kandırmış oluruz.

İlla bu ülke içinde kalmış kişilerden gerçek FETÖ’cü çıkaracaksak, örnekler vererek kimlerin FETÖ’cü olduğuna veya olmadığına dair kararı sizin takdirlerinize bırakıyorum. Karar verirken de insafı elden bırakmayalım.

Mesela, devletin tüm istihbarat bilgileri elinde olması gereken devlete yön verenler, bu yapıyı zamanında keşfedemediği için masum kabul edilebilir mi? Burada istihbaratta da FETÖ elemanları etkindi. Devlet özellikle siyasi irade buradan sağlıklı bilgi alamadığı için göremedi denebilir. Devlet ve devlete yön verenler onca imkana ve yetkiye rağmen bu yapının iç yüzünü göremiyorsa köylü Ahmet ağanın oğlu bu yapının iç yüzünü nasıl görsün? Burada duralım. Bu yapıyı göremeyen devlet yetkililerine FETÖ’cü denemezse köylü Ahmet ağanın oğlu da FETÖ’cü olamaz. Şayet buradan bir FETÖ’cü çıkaracaksak devlete yön verenler FETÖ’cü olur.

Yardım kuruluşu, eğitim sevdalısı görünen bir yapı, devletten izin alıp yardım topluyorsa, okul açmışsa, vatandaş da buralara yardım edince, çocuğunu bunların okulunda okutunca hangisi FETÖ’cü olur?

Bu yapı Bank Asya’yı kurmuş, açılışta devlet erkanı bulunmuş ise burası resmen kapatılmadığı süre içinde buraya para yatıran niçin FETÖ’cü olur da açılışa izin verenler FETÖ’cü olmaz?

Bu yapı sendika kurmuş, bu sendikaya üye olanların aidatı 15 Temmuzda dahi bu sendikaya devlet tarafından üye aidatı aktarılmış ise bu sendikaya üye olanlar niçin FETÖ’cü olur da bu sendikaya para aktaranlar FETÖ’cü olmaz?

Bu yapı ile ticaret yapanlar veya bu yapı ile şu ya da bu şekilde irtibatı olanlar FETÖ’cü oluyor da bu yapıya mensup kişileri devletin en üst mertebesine getirenler, bu yapı ile birlikte hareket edenler, bu yapının baş aktörünü ziyaret için Pensilvanya’ya gidenler, bu yapı ile birlikte olup Ergenekon’u derin devletten temizleyenler, askeri vesayeti bu yapı ile kıranlar, bu yapı ne istediyse verenler niçin FETÖ’cü olmuyor?

Diyelim ki okul, askeriye, mülkiye, üniversite vb. yerlerde bu yapı ile şu ya da bu şekilde bağı olanlar FETÖ’cü oluyor, bu yapıyı tanıyamadıkları için pişman olanlar, hapis, ihraç, dışlanma gibi durumlara maruz kalırken her istediklerini verdim. Allah beni affetsin diyenlerin herhangi bir bedel ödememesi ne derece hakkaniyete uygun? Devlete yön verenler kandırılırken devlette olmayan siviller kandırılamaz mı?

Alt kesim ve köylü Ahmet ağanın çocukları bylock iletişim aracı vasıtasıyla örgüt üyesi olurken devletin kademesinde bu örgüte mensup kişiler hangi araçla aralarında iletişim sağlıyordu? Bu yapı sadece alt kesimden mi ibaret? Niçin üst mertebeden kimse yok?

Bir FETÖ borsasından ve dönen yüksek meblağlardan bahsediliyor. Parayı bastıran kurtuluyor deniyor. Eğer böyle ise parası ve arkası olmayanın suçu ne? Eğer bir kişi suçlu ise para bastırarak bu suçtan kurtulması ne derece adalete uygun? (Devam edecek) 

Ülkenin FETÖ ile Sınavı (3)

FETÖ mağdurlarının ne kadarı mağdur ne kadarı mağdur değil, bunu kimsenin bilme imkanı yok. Bilinen bir gerçek var ki ateş düştüğü yeri yakar. Kanaatimce FETÖ’nün içinde cemaat boyutunda yer alan, ibadet kesimi dediğimiz kişiler içerisinde yapının gerçek yüzünü bilmeyen, kanmış, kandırılmış, pişmanlık duyan yüzbinlerce mağdur var. Her türlü imkan ve yetkiye sahip devlet bile bu yapının sinsiliğini ve gerçek yüzünü iş işten geçtikten sonra farkına vardı ise elinde devletin imkan ve gücün olmayan ibadet kesimi bu yapıyı nasıl tanısın zamanında. Atladığımız nokta burası. Çünkü vatandaş uyuyabilir, kanabilir ve gerçeği göremeyebilir. Devletin ise bunlara lüksü yoktur. Devlet göremeyerek ihmal içinde ise vatandaş hayli hayli ihmal eder. İnsanları FETÖ’cülükle yargılarken bu noktayı da göz önünde bulundurmak gerek.

Burada devlete yön verenlerin de vatandaşı fişlerken kendisini sorgulamadı gerekir. Biz niçin bu yapıyı bu kadar güçlendirdik? Bu yapıyı daha önce niye tanıyamadık? Devletin önemli noktalarını niçin bu yapı ile doldurduk? Niçin bunlarla iş tuttuk? Bu yapı devletin her yerini ahtapot gibi sararken ve tek güç olurken devlete yön verenlerin eli armut mu topluyordu? Vatandaşı suçlarken devlet ne kadar masum gibi.

Bu kadar açıklamanın ardından şunlar FETÖ’cü demeyeceğim. Çünkü gerçeği, sahtesi, mağduru hangisi tam tespit etmek mümkün değil. Üstelik bu yapı 1960’lardan beri kurulup gelişip büyümüş ve büyütülmüş. Eğitim görünümlü tavrıyla özel okullar açarak ideolojisini tabana yaymış bir yapıdır. Toplumsal bir olay olmuştur. Toplumsal olaylarda ise bu şöyledir diye kesip atamazsın.

Gerçek FETÖ’cülerin kim olduğu tam tespit edilmese de burada kanaatimi yazacağım.

Bir defa FETÖ korunup kollanan ve gizli gizli devletin kurumlarına sokulan, zamanı gelinceye kadar gerçek yüzünü göstermeyen bir derin devlettir. Yani derin devletin kendisidir. Derin devlete zaman zaman farklı ideoloji sahipleri hakim olur. Birileri bu derin devlet ile bir başka derin devleti temizlemiş. Sonra kendisi derin devlet olmuştur. Bu yapı ile Ergenekon adı verilen kesim derin devletten temizlendi. Boşalan yere bu yapı geçti. 15 Temmuz ile birlikte bu yapı derin devletten temizlendi. Derin devlete şimdi başkası hakim oldu. Yani birileri bu  yapı ile birilerini temizledi. İşi bitince atıverdi.

FETÖ bir ABD projesidir. Senaristi ABD, aktörleri ise bizden. PKK terör örgütünün arkasında kim varsa bu yapının arkasında da o vardır. PKK ABD’nin dağ kadrosu, FETÖ ise şehir yapılanmasıdır. Öcalan’ı 1999’da Kenya’da derdest edip bize teslim eden ABD’dir. Aynı ABD aynı yıl Fethullah Gülen’i ABD’ye götürendir. Öcalan’a senin dışarıda işin bitti, içeride işin devam edecek dedi. Gülen’e de senin içerideki işin bitti, yanıma alıyorum dedi.

Gülen hareketi eliyle dünyanın çoğu ülkesinde okul açma projesinin mimarı da yine ABD’dir. Bugün Gülen başta olmak üzere birçok haini bize vermeyen yine ABD’dir. Bu yönüyle bakıldığı zaman gerçek FETÖ’cü ABD’nin kendisidir. Terör örgütünün başı olan Gülen ise hazırlanan senaryoyu oynayan başrol oyuncusudur. ABD PKK’ye ve FETÖ’ye destek vermezse bu örgütler bir hiçtir. Hem PKK hem de FETÖ ABD adına ülkemizde vekalet savaşı veren iki piyon örgüttür. ABD’ye hizmet ettikleri müddetçe makbuldürler. ABD yerlerine daha iyisini bulursa bunları bize teslim eder. Alın bunlarla oyalanın der. Biz boşuna birbirimizi FETÖ’cülükle suçlamayalım.

Darbeyle beraber ülkeyi terk edip başta ABD olmak üzere Batı ülkelerine kaçıp gidenler, bu yapının üst düzey askerleridir. Siz bunlara piyon da diyebilirsiniz. Gülen senaryoyu oynayan başrol oyuncusu ise kaçıp gidenler de bunun yardımcılarıdır. Ne Gülen ne yardımcıları senaryoyu yazandır. Hainler zaten senaryo yazamaz. Çalınan bir parmak bal ile rolünü oynar.

Gördüğünüz gibi nazarımda tek ve gerçek FETÖ’cü ABD’dir. Kaçıp giden hainleri ülkesinde besleyen ve koruyan Batı ülkeleri ise bu yapının gerçek yardımcılarıdır. Yani FETÖ’dürler.

Bunların dışında kalanlar ise bilerek veya bilmeyerek bu yapının içinde yer almış, bunlara inanmış, bunlarla iş tutmuş, bunların değirmenine su taşımış kişilerdir. Bunları gerçek FETÖ’cü görmem. Çünkü bunlar olsa olsa kullanılmış zavallılardır. (Devam edecek)