4 Ocak 2024 Perşembe

Piyasa ENAG iken Maaşlar TÜİK Diyor

Enflasyon Araştırma Grubuna (ENAG) göre 2023 Türkiye enflasyon oranı yüzde 127 iken bu oran TÜİK’te yüzde 65 bulundu.

Bir matematik bölümü olan istatistik 62 puan birden şaşar mı? Mevzubahis olan bu ülke ise şaşar ve normal kabul edilir. Buna alıştık. Daha doğrusu alıştırıldık.

TÜİK enflasyonuna göre ülke olarak çift haneli enflasyonu yaşıyoruz. ENAG’a göre ise üç haneli yani hiper enflasyonu yaşıyoruz.

Resmiyette TÜİK’in açıkladığı enflasyon verisi baz alınsa da piyasa ENAG’ın açıkladığı enflasyonu yaşıyor. Bir örnek vermem gerekirse, 2020 Ocağının dördünde yaptığım paylaşıma göre daha önce Konya’da 1,10 kuruşa satılan 250 gram ekmek, 200 grama indirilerek 1,20 kuruştan satılmaya başlanmış. Bugün Konya’da 4 Ocak itibariyle 200 gram ekmek, 7.00 TL’dir. Yakında yeni bir fiyat ayarlaması daha yapılırsa hiç şaşırmam. Aradan üç yıl geçmiş. 1,10 TL neresi, 7 lira neresi? Üç yılda enflasyon oranının yüksekliğini bu fark bile ortaya koyuyor. Ki ekmek zammı fırıncıların bir araya gelip yükselttiği bir ürün değil. İşin içinde belediye ve valilik onayı da gerekli. Siz serbest piyasada firmaların yaptığı ürünlere bu süreçte yaptığı zammı kıyaslayın.

Hasılı adı konmamış, farklı rakamların uçuştuğu bol rakamlı bir enflasyon hayatı yaşıyoruz.

Bu enflasyonlu süreçte en fazla mağdur olan kesim kimdir? Bu soruya verilecek cevabın işçi, memur ve emekli kesim olduğu aşikardır. Kısaca bordro mahkumları mağdur oluyor. Çünkü bu kesimin maaş artışları TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamlarına göre belirleniyor. Verilen zam enflasyonun altında kalınca da altı ay sonra geriye dönük ödeme alıyor. Yani sabit gelirli altı ay boyunca enflasyonun altında kalıyor. Altı ay sonra yeni bir zam alıyor gibi enflasyon farkını alıyor. Bunun adı da işçi ve memurun enflasyona ezdirilmemesi oluyor. Kısaca sabit gelirli piyasada hiper enflasyonlu bir hayatı yaşıyor. Kağıt üzerindeki enflasyon verisinin farkını ise 6 ay gecikmeli alıyor. Yani ENAG enflasyonunu yaşıyor. TÜİK enflasyonuna göre zam ve enflasyon farkı ile yetiniyor.

İşletme, işyeri, küçük ve büyük esnaf ise enflasyondan etkilenmiyor. Bu kesim maliyetler arttıkça, sattığı ürünün etiketi değiştikçe değiştiriyor. Asgari ücrete zam mı geldi. Çalıştırdığı işçinin maliyetini ekliyor. Elektrik, su ve doğal gaza zam mı geldi. Etiketlere ekliyor. Hatta piyasanın bu oynaklığından ve puslu havasından hareketle maliyet artışlarını aynı anda eklediği gibi daha da fazlasına satabiliyor. Kısaca işletme ve işyerleri kazandıkları kârdan zarar bile etmiyor.

Burada etkilenen kesimin ne uzayıp ne de kısalan sabit gelirli olduğu aşikar. İşçi, memur ve emekli enflasyonun altında eziliyor. TÜİK verilerine göre zam ve enflasyon farkı alan sabit gelirlinin sesinin çıkmadığına bakmayın. Eli mahkum verileni almaya.

Yalnız işçi ve memur yetkililerden şunu istiyor. Yıllık TÜİK enflasyonu kadar her şeye tepeden tırnağa zam gelmesine dünden razı. Çünkü piyasa ENAG derken zam ve maaşların TÜİK olması hakkaniyetle bağdaşmaz.

Enflasyonda Dürüst Olmanın Yolu

Aralık 2023 enflasyon rakamları açıklandığına göre memurun 2024 Ocak ayında alacağı zam oranı belli oldu.

Buna göre memur ve memur emeklisi % 49,25 zam alacak. Bu zammın yüzde 15’i toplu sözleşmede memura taahhüt edilen zam. 29,78 oranındaki zam ise altı aylık enflasyon farkından kaynaklanan bir zam.

Ocak 2024 memur zammından dikkatimi çeken, yüzde otuza yakın bir enflasyon farkı. Güya hükümet 2023 Temmuzunda yüzde 6 zam vermişti. Enflasyon yüzde altıyı geçerse enflasyon farkını vereceğim demişti. Altı aylık enflasyon ise 7, 8, 10 değil, yüzde 37,57 çıkmış. Bu demektir ki yüzde altı aylık enflasyon öngörüsü zammın bir iki puan yukarısı değil, 30 puan birden şaşmış.

Otuz puan birden şaşma bu ülkede bir politika haline geldi. 2023 Ocak-Haziran enflasyonu da bundan farklı değildi. Memur, Temmuz ayında da taahhüt edilen zam oranından kat kat yüksek enflasyon farkı almıştı.

Verilen zam oranından kat kat yüksek enflasyon farkı;

Ya bu işi bilmediğimizin göstergesi.

Ya 6 ay sonramızı göremediğimizin göstergesi.

Ya da çıkacak enflasyonu bilmelerine rağmen düşük zam vererek memurun hakkını altı ay gecikmeli vermek politikası güdülüyor.

Sanırım hepsi doğru da en doğrusu da en son madde olsa gerek. Altı ay sonrasını göremeyen kişilerin, iki-üç yıllık planları ne derece isabet eder, varın siz düşünün.

Burada memur zammı enflasyonun altında kaldı. İşçi ve memur bu enflasyonun altında kaldı falan demeyeceğim. Çünkü işin burasında değilim.

Benim garibime giden, plansızlığımızın paçamızdan akması. Bunu da geçtim. Memurun hakkı olan enflasyon farkını ne kadar geç verirsem hesabı yapmak hiç hoş değil. Sonra da işçi ve memurumuzu bugüne kadar enflasyona ezdirmedik, yine ezdirmeyeceğiz demeleri ayrı bir garabet. Gözünün içine baka baka bunu söylemek bir devlet politikasına yaraşmaz.

Gördüğünüz gibi birileri enflasyonu tutturma konusunda plansız ve öngörüsüz olabilir. Yalnız bu demek değildir ki her alanda plansızlar. Memura enflasyon öngörüsünü gösterip bu hedefe göre zam yapanlar, memurun enflasyon farkını altı ay öteleme planları tıkırında işliyor.

Böyle yapacaklarına, enflasyonla mücadele yapıyoruz. Bu mücadele için memur ve işçilerimiz dahil herkes taşın altına elini koyacak. Kimseye zam yapmayacağız ya da zam yapıp enflasyon farkı vermeyeceğiz. Bu süreçte işçi ve memur enflasyona ezilecek ama bunu ileride telafi edeceğiz deseler, işçi ve memuruna karşı daha dürüst davranmış olurlar.

İşçi ve memura dürüst davranacaklarsa bunun yolu, verilen zam enflasyonun altında kaldığı andan itibaren eşel mobil sistemini uygulamaktır. Yani enflasyon farkını ödemek için bir altı ay beklemek değil, enflasyon oranı zam oranını geçtiği ayın, izleyen ayında işçi ve memura enflasyon farkını ödemektir. Bunu yapmayacaksanız bari işçi ve memuru enflasyona ezdirmedik demeyin. Çünkü böyle diyerek gülünç duruma düşüyorsunuz.

Bir diğer husus TÜİK’in enflasyonuyla ENAG’ın enflasyon ölçümünde uçurum var. TÜİK enflasyonu % 65 iken ENAG’ınki % 127’dir. Şayet TÜİK’inki doğru ise ENAG hakkında vatandaşı yanıltmaktan işlem yapın.

Her ne olursa olsun, bu ülkeye karşı dürüst olun dürüst.

Enflasyon Şampiyonu Ülke

2023 Aralık ayı enflasyon rakamları açıklandıktan sonra  diğer ülkelerle Türkiye enflasyonunu kıyaslayan bir liste sosyal medyada paylaşıldı. Kıyasın aslı var veya yok bilmiyorum. Daha doğrusu sosyal medya paylaşımlarına temkinli yaklaşıyorum. Çünkü bu platformlar çoğu zaman bir konuda algı oluşturmak için kullanılıyor. Eğer bu paylaşımın aslı yoksa kamuoyunu yanlış yönlendirdiklerinden dolayı servis edenler hakkında işlem başlatılması gerekir. En azından ilgili kurum ya da kuruluşların, bu paylaşımın gerçekliği yoktur. Diğer ülkelerin enflasyon oranlarının doğrusu şu demelidir. Şayet paylaşımın adlı varsa oturup bir düşünmek gerekir. 

Önce listeye bir bakalım. Bu paylaşıma göre Türkiye enflasyonunun yıllık bazda 64,8 olduğunu hepimiz zaten biliyoruz. Çünkü TÜİK'in açıkladığı oran bu. ENAG ise 127,21 çıkarmış. Kamuoyu ENAG'ın rakamlarını doğru kabul etse de geçerli olan TÜİK'in rakamı. 

Listede yer verilen 20 ülkenin (Rusya, Hindistan, Bulgaristan, Ukrayna, Norveç, İngiltere, İsrail, Fransa, Almanya, Kanada, Amerika, İspanya, Yunanistan, Japonya, Hollanda, Belçika, İsviçre, Portekiz, İtalya, Çin) enflasyonuna bakalım. Hepsi toplanmış. 20 ülkenin toplam enflasyonu 63,9 çıkmış. Ülke olarak 20 ülkenin toplam enflasyonuna 0.9 puan fark atmışız.

20 ülkeyi geçtim. 2 senedir savaş yapan Rusya ile Ukrayna'nın enflasyonu dikkatimi çekti. Rusya 7,5 oranla 20 ülkenin başında yer alırken, Ukrayna ise 5,1 oranla 4. sırada yer alıyor. 

Rusya'nın enflasyonda başı çekmesi anlaşılır. Çünkü iki yıldır savaş yapıyor. Ukrayna hakeza. Ülkesi savaş mahalli. 

Normal şartlarda bu iki ülkenin enflasyonunun fırlaması lazım. Ama gel gör ki ikisinin toplamı 12,6 görünüyor.

Bizim ülkeye ne oluyor? Rusya'yı da Ukrayna'yı da diğer geriye kalan 18 ülkeyi de sollayıp geçmiş. Üstüne hepsinin toplamına fark atmış. Gören de Türkiye bir savaş hali yaşıyor sanır. Hoş, savaş hali yalatan ülkelerin enflasyonu da ortada.

Bu durumda ya bizim ülkede bir sorun var ya da diğer ülkelerde bir sorun var. 20 ülkenin hepsi yanlış yapamayacağına göre sorun bizim ülkemizde görünüyor.

Sorunu görsek gam yemeyeceğim. En azından niye böyle olduk diye oturup bir düşünürüz. Bu yüksek enflasyonu düşürmek için çaba gösteririz. Böyle yapmadık. Kaç yıldır;

"Yanı başımızda Rusya-Ukrayna savaşı var" dedik. "Covid 19'un etkileri. Tüm dünyada böyle" dedik. "Tüm dünyada küresel bir kriz var" dedik. "Biz yine başka ülkelere göre iyiyiz. Bizde en azından ürün var" dedik. "Avrupa'daki ürün fiyatlarını TL'ye çevirerek bizde yine ucuz" dedik. "Dış güçler ekonomimize operasyon çekiyor" dedik. "Biz pandemide esnafa yardım ettik" dedik. "Biz enerjiyi dışarıdan alıyoruz" dedik...

Hasılı dedik oğlu dedik. Hem de milletin gözünün içine baka baka. 

Sanki pandemi bir bizde vardı? Sanki pandemide bir biz yardım ettik?  Sanki enerjiyi dışarıdan ithal eden bir ülke biziz? Sanki küresel ekonomi bir bizi vurdu?

Hülasa, tablo ortada. Enflasyon şampiyonuz. Başkası, bizim bu zam şampiyonluğumuza bakarak nasıl yaşadığımıza şaşırıyordur. Üstelik gereksiz yere arkasına sığındığımız mazeret, gerekçe ve bahanelerimizle daha da bir rezil olduk.

Aslında bir konuda mazeret uydurmak, başka gerekçelerin arkasına sığınmak, gerçekleri örtmenin, kısaca yalanın bir başka versiyonudur.

Kimse kusura bakmasın, 20 ülkeye fark attığımız bu yüksek enflasyon; beceriksizliğimizin, zamanında tedbir almayışımızın, nasla oynamamızın, yanlış politikamızın, bu yanlış politikada ısrar edişimizin, problemi yok kabul edişimizin, üç beş oy uğruna seçim ekonomisi uygulamamızın, olur olmaz her şeye müdahale edişimizin, emaneti ehline vermeyişimizin, ekonomide macera aramamızın, ben yaptım oldu dememizin, Merkez Bankası rezervlerini bir hiç uğruna çarçur etmemizin bir sonucudur.

Ezcümle deyin ki ağzımıza yüzümüze bulaştırdık. Kabulümüzdür. Çünkü bu da bir erdemdir. 

3 Ocak 2024 Çarşamba

Ciddiyetime Hayran Kalacağınız Yazım

Suud, para ve Süper Kupa tecrübesi bize şunu gösterdi ki bundan sonra daha büyük düşünmemiz lazım geldiğini anladık.

Para her kapıyı açtığına ve tüm prensiplerden vazgeçirebilme sihrine sahip olduğuna göre TFF her sezonun süper kupasının nerede oynayacağını ihaleye çıkarak ülkeye ve takımlarımıza bir katma değer üretebilir.

İhale için yedi kıtadan tüm devletlere davet mektubu gönderilir.

İhale en yüksek parayı veren devlet de kalır.

Takımlarımız da yerimiz dar demez. Gider oynar.

Bundan; takımlarımız, TFF ve ülke olarak kazançlı çıkabiliriz.

Gelecek olan paranın, hayat pahalılığına ve enflasyona da katkı sağlayacağını düşünüyorum. Çünkü bu vesileyle ülkeye sıcak para girecek.

Dünya devletlerinin süper kupanın ülkelerinde oynanması için ihalede yüksek teklif vereceklerini zaten biliyorsunuz.

Bu dediklerim yapılırsa bu yaptığımızın ülkenin tanınmasına sağlayacağı katkıyı bilmem söylemeye gerek var mı?

Yüksek rakamlı ihale rakamlarını gören Suud, nasıl ki ülkesini finans ve etkinlikler ülkesi yapmak için klas futbolculara para döktüyse ilk ihaleye burun kıvırsa da ikincide kesenin ağzını açacak. Siz buna Suud petrolü bu ülkeye akacak sayın.

Böyle böyle Suud ile yakınlaşma daha da artacak. Sporun centilmenliği Arap-Türk düşmanlığını dostluğa çevirecektir.

İleri aşamada Suud-Türk ortak bakanlar kurul toplantısı yapılabilir. Toplantı sonrası bir camide Sünni-Vahhabiler birlikte cemaatle namaz kılabilir.

Sporcuları bu ülkede maça teşvik için süper kupayı kazanan ve kaybeden takımın futbolcuları ücretsiz hac ve umre yapabilir denebilir.

Spor, dostluğu ve parayı getirdikçe ileriki aşamada bir Suud-Türk ortak ligi kurabiliriz. Bir Suud’un marşı okunur, bir bizim.

Bu yazdıklarıma bakarak kendinde misiniz diyebilirsiniz. Hem de hiç olmadığı kadar.

Dediklerimin hiçbiri olmazsa milli ve manevi değerlerimizi devreye sokabiliriz. Elimizden alan mı var?

Not: Ciddiyetim kırmızıçizgimdir. Tartışma götürmez.

1 Ocak 2024 Pazartesi

Devlet Olamamış Devletler

Teknoloji, iletişim ve imkanlarla birlikte koca dünya büyük bir köy oldu. 

Bu büyük köyün içinde sınırları belli, kendi kendine yeten veya yetmeyen, sorunu olan ve olmayan irili ufaklı devletler var. 

Eskisi gibi toprak işgali, sömürge, toprak fethi, ganimet elde etme, bir ülkeyi silah zoruyla işgal etme dönemi sona erdiğine göre devletlerin içinde gelişmiş, gelişmekte olan ve geri kalmış olanları var. 

Devletlerin bir kısmı devlet olmuş, bazısı devlet olmaya doğru ilerliyor, bazıları devlet görünse de hala devlet olmasını tamamlayamamış devletlerdir. 

Tüm geçimini ve gelirini toprak fethetmeye veren devletler;

Dünyanın gitmekte olduğu seyri okuyamamış. Zamanın ruhunu yakalayamamış. 

Elde ettiği toprağı işleyip değerlendirememiş. Fethettiği topraklarda kalıcı olamamış. Küçüldükçe küçülmüş ve geri çekilmiş.

Üretime geçememiş, fabrikalaşma ve sanayi yerine küçük zanaatlarla yetinmiş.

Kendi kendine yeten olamamış. 

İthalat ve ihracat dengesini sağlayamamış. 

Borçla yaşamaya başlamış. 

Faiz ödemeyi alışkanlık haline getirmiş. 

Ekonomik bağımsızlığını kazanamamış. 

Piyasa ekonomisine geçememiş. 

Üreten ülkelerin pazarı olmuş.

Enflasyon ve hayat pahalılığını aşamamış.

Ekonomik krizlere duçar olmuş.

Siyasi istikrarı sağlayamamış.

Kurum ve kuruluşları oturmamış.

İşleyen bir devlet sistemi kuramamış.

Devlete sistem değil, kişiler yön vermiş.

Karizma liderlerle kurtuluşu murat etmiş.

Sandığı her şey kabul etmiş.

Yasama, yürütme ve yargı bağımsızlığını sağlayamamış.

Özgürlükçülüğü yazılı metinde kalmış, fiiliyatta baskıcı ve güvenlikçi politikayı öncelemiştir.

Bu tür devletler tam devlet olamamış, tam devlet olmaya da niyeti olmayan devletlerdir. Ceremesini de hep vatandaşları çeker. 

Yokluktanmış Dürüstlüğüm *

Bir zamanlar küçük bir dünyam vardı. Bu kendi dünyamda dürüst mü dürüsttüm. Herkese huzur verecek ve saadet getirecek bir vizyonum vardı. Haksızlıkları önleme, herkese adalet dağıtma gibi ideallerim vardı. Hak etmediğim yerde olmayacaktım. İşi ehline havale edecektim. Kimseye baskı uygulamayacaktım. Boğazımdan haram lokma geçmeyecek. Elimdekini yerli yerine verecek emanetçi idim. Çünkü yetim malı idi elimde tutacağım. Güven verecektim kısaca etrafıma.

Arı ve karınca gibi çalışacaktım. Bir katma değer üretecektim. 

Dürüst mü arıyorsun? İşte karşında duruyor diye göstereceklerdi beni.

Tüm bunları yapmaya adaydım. Burada tek eksiğim, güçtü. Çünkü bunları ve daha fazlasını yapabilmem için güce ulaşmam ve musluğun başında olmam gerekiyordu. Kahrolası güç yoktu elimde. 

Tüm bunlar içimde yani kendi dünyamda kalmadı. Taraftar bulmak ve haklılığını göstermek için çevreme anlattım durdum.

Kime, nerede anlattım ise gücüm olmadığı için savunduğum değerler alaya alınıyor. Hatta baskı uygulanıyordu. İtilmiş, kakılmış, dışlanmışlığımı ve horlanmışlığımı saymıyorum bile.

Anlattıklarıma hoyratça bakanların yanında inanan yok muydu? Güçleri yoktu ama her geçen gün çığ gibi büyüdü bana inanan ezilmişler. Kalabalığın ikna olduğunu gördükçe samimiyetimden şüphe de duymaz oldum. Çünkü ne yalan söyleyeyim. Ben de inandım kendime ve samimiyetime. Çünkü ayet okuyor, hadis söylüyor, sahabe hayatından anekdotlara ve adalet örneklerine yer veriyordum. Adaletiyle nam salmış Hz Ömer ise hiç ağzımdan düşmüyordu. Biz buyuz dedim kısaca.

Uzatmayayım. Bir gün devir döndü. Allah el verdi. Yürü ya kulum. Görev sende, yetki sende, güç sende. Göster şu dürüstlüğünü ve samimiyetini, görsün dost düşman sendeki cevheri dedi. 

Hasılı nicedir bir gücüm. Hatta gücüme güç kattım. Denebilir ki gücümün karşısında güç yok. Bir dediğim ikiletilmiyor. Gücümü alt edecek bir güç bile yok.

Yaptım ettim, kırdım döktüm. Yediğim önümde, yemediğim arkamda. Kimse hesap sormadığı gibi hesap soruyorum üstelik.

Her yönüyle zirvede olmama, bir başkasının bu zirveye ortak olma imkan ve ihtimali olmamasına rağmen bir eksiklik hissediyorum kendimde. Düşünüp taşınıyorum nedir bu diye. Hatta önceki güçlerden beni ayıran nedir diye sordum.

Çünkü yaptıklarım, yapmadıklarım veya yapamadıklarım öncekilerle aynıydı. Onlar da kırdı, döktü. Ben de. Vadettiğim, yaptığımı sandığım şeyler kimseye huzur getirmedi. En azından yarısına. Zamanında şikayet ettiğim, bunları ancak ben yaparım dediğim her ne varsa, aynı durum ayniyle vaki. O zaman farkım neydi onlardan?

Sonunda buldum. Dürüstlükmüş bendeki eksiklik. Güçsüzken var olduğuna inandığım, buna çevremi de inandırdığım dürüstlüğüm, yokluktanmış meğer. Tüm dürüstlüğüm gücü ele geçirinceye kadarmış. Meğer beni dürüst yapan, dürüst olmaya iten yoklukmuş.

Bu yokluk nelere kadirmiş böyle. İnsanı olduğundan farklı gösteriyormuş meğer. Kınadıklarımdan, eleştirdiklerimden farklı değilmişim. Benimki bekara avrat boşamak kolay misali bol keseden atmakmış. Yokmuş aslında onlardan farkım. Hatta onlardan beter durumdayım. Çünkü onlar bu kutlu davalarına kutsal değerleri alet etmediler. Ben ise dinle yatıp dinle kalktım. Onlar ayrıştırmadılar. Ben ise biz ve onlar dedim. Kısaca onlar kutsal değerlerle oynamadılar. Benim için ise kutsal değerler birer aparattı. Onlar bu uğurda her şeyi mubah görmediler. Gerekirse kaybetmeyi seçtiler. Ben ise bu uğurda her şeyi mubah gördüm. Yeter ki kazanayım. Nitekim bu konuda başarılıyım da.

Geldiğim nokta itibariyle şimdi düşünüyorum da onlar mı dürüst yoksa ben mi? Onları bilmiyorum. Ama benim dürüstlüğüm sözde imiş. Allah ile aldatmakmış benim işim. Dürüstlüğüm de yokluktanmış meğer. Hasılı mayamda bir dürüstlük yokmuş. Var olduğuna inandığım dürüstlük, dediğim gibi yokluktanmış.

Aman neyse ne? Varsın dürüstlük sizin olsun. Sizin dürüstlük dediğiniz ne alınır ne satılır ne de para eder. Ulaştığım güç ve zirve bana yeter de artar bile.

*05/01/2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

Kimler Kazandı, Kimler Kaybetti?

Enflasyonla mücadeleyi hep enflasyon kazandı.

Hayat pahalılığıyla mücadeleyi hep hayat pahalılığı kazandı. 

Dövizle mücadeleyi hep döviz kazandı. 

Faizle mücadeleyi hep faiz kazandı. 

İsrail ile mücadeleyi hep İsrail kazandı. 

Adaletle mücadeleyi hep adaletsizler kazandı. 

Ülke yönetimiyle mücadeleyi hep alternatifsizler kazandı. 

Mücadele için yanına dini, dinî değerleri ve milliyetçiliği alanlar hep kazandı. 

Slogan ve hamaset edebiyatı yapanlar hep kazandı. 

Olgu ile algı mücadelesini hep algılar üzerine kuranlar kazandı. 

Çamur at izi kalsın diyenler hep kazandı. 

Korku salanlar mücadeleyi hep kazandı. 

Söz ve eylem çelişkisi yaşayanlar hep kazandı. 

Sesi gür çıkanlar ve baskın yapanlar hep kazandı. 

Suç bastıranlar hep kazandı. 

Bir derdi olmayanlar hep kazandı.

Doğru görünenler hep kazandı.

Maça kazanacak oyuncularla çıkanlar hep kazandı.

Ehveni şer olanlar hep kazandı. 

Birlik görüntüsü verenler hep kazandı. 

İnandırıcı ve ikna edici olanlar hep kazandı. 

Mevcudu korumak isteyenler hep kazandı. 

Başarı için her yolu mubah görenler hep kazandı...

Eleştirenler hep kaybetti.

Doğru söyleyenler hep kaybetti.

Olgularla hareket edenler hep kaybetti.

Mücadelesinde arkasına dini almayanlar hep kaybetti.

Güven veremeyenler hep kaybetti.

Slogan ve hamaset yapmayanlar hep kaybetti.

Söz ve eylem birliği üzere olanlar hep kaybetti.

Bir derdi olanlar ve dertlenenler hep kaybetti.

Şer görüntüsü verenler hep kaybetti. 

Birlik görüntüsü veremeyenler hep kaybetti. 

İnandırıcı ve ikna edici olamayanlar hep kaybetti. 

Mevcuttan hoşnut olmayanlar hep kaybetti. 

Başarı için her yolu mubah görmeyenler hep kaybetti.

Maça kazanacak oyuncularla çıkmayanlar hep kaybetti.