3 Ocak 2024 Çarşamba

Ciddiyetime Hayran Kalacağınız Yazım

Suud, para ve Süper Kupa tecrübesi bize şunu gösterdi ki bundan sonra daha büyük düşünmemiz lazım geldiğini anladık.

Para her kapıyı açtığına ve tüm prensiplerden vazgeçirebilme sihrine sahip olduğuna göre TFF her sezonun süper kupasının nerede oynayacağını ihaleye çıkarak ülkeye ve takımlarımıza bir katma değer üretebilir.

İhale için yedi kıtadan tüm devletlere davet mektubu gönderilir.

İhale en yüksek parayı veren devlet de kalır.

Takımlarımız da yerimiz dar demez. Gider oynar.

Bundan; takımlarımız, TFF ve ülke olarak kazançlı çıkabiliriz.

Gelecek olan paranın, hayat pahalılığına ve enflasyona da katkı sağlayacağını düşünüyorum. Çünkü bu vesileyle ülkeye sıcak para girecek.

Dünya devletlerinin süper kupanın ülkelerinde oynanması için ihalede yüksek teklif vereceklerini zaten biliyorsunuz.

Bu dediklerim yapılırsa bu yaptığımızın ülkenin tanınmasına sağlayacağı katkıyı bilmem söylemeye gerek var mı?

Yüksek rakamlı ihale rakamlarını gören Suud, nasıl ki ülkesini finans ve etkinlikler ülkesi yapmak için klas futbolculara para döktüyse ilk ihaleye burun kıvırsa da ikincide kesenin ağzını açacak. Siz buna Suud petrolü bu ülkeye akacak sayın.

Böyle böyle Suud ile yakınlaşma daha da artacak. Sporun centilmenliği Arap-Türk düşmanlığını dostluğa çevirecektir.

İleri aşamada Suud-Türk ortak bakanlar kurul toplantısı yapılabilir. Toplantı sonrası bir camide Sünni-Vahhabiler birlikte cemaatle namaz kılabilir.

Sporcuları bu ülkede maça teşvik için süper kupayı kazanan ve kaybeden takımın futbolcuları ücretsiz hac ve umre yapabilir denebilir.

Spor, dostluğu ve parayı getirdikçe ileriki aşamada bir Suud-Türk ortak ligi kurabiliriz. Bir Suud’un marşı okunur, bir bizim.

Bu yazdıklarıma bakarak kendinde misiniz diyebilirsiniz. Hem de hiç olmadığı kadar.

Dediklerimin hiçbiri olmazsa milli ve manevi değerlerimizi devreye sokabiliriz. Elimizden alan mı var?

Not: Ciddiyetim kırmızıçizgimdir. Tartışma götürmez.

1 Ocak 2024 Pazartesi

Devlet Olamamış Devletler

Teknoloji, iletişim ve imkanlarla birlikte koca dünya büyük bir köy oldu. 

Bu büyük köyün içinde sınırları belli, kendi kendine yeten veya yetmeyen, sorunu olan ve olmayan irili ufaklı devletler var. 

Eskisi gibi toprak işgali, sömürge, toprak fethi, ganimet elde etme, bir ülkeyi silah zoruyla işgal etme dönemi sona erdiğine göre devletlerin içinde gelişmiş, gelişmekte olan ve geri kalmış olanları var. 

Devletlerin bir kısmı devlet olmuş, bazısı devlet olmaya doğru ilerliyor, bazıları devlet görünse de hala devlet olmasını tamamlayamamış devletlerdir. 

Tüm geçimini ve gelirini toprak fethetmeye veren devletler;

Dünyanın gitmekte olduğu seyri okuyamamış. Zamanın ruhunu yakalayamamış. 

Elde ettiği toprağı işleyip değerlendirememiş. Fethettiği topraklarda kalıcı olamamış. Küçüldükçe küçülmüş ve geri çekilmiş.

Üretime geçememiş, fabrikalaşma ve sanayi yerine küçük zanaatlarla yetinmiş.

Kendi kendine yeten olamamış. 

İthalat ve ihracat dengesini sağlayamamış. 

Borçla yaşamaya başlamış. 

Faiz ödemeyi alışkanlık haline getirmiş. 

Ekonomik bağımsızlığını kazanamamış. 

Piyasa ekonomisine geçememiş. 

Üreten ülkelerin pazarı olmuş.

Enflasyon ve hayat pahalılığını aşamamış.

Ekonomik krizlere duçar olmuş.

Siyasi istikrarı sağlayamamış.

Kurum ve kuruluşları oturmamış.

İşleyen bir devlet sistemi kuramamış.

Devlete sistem değil, kişiler yön vermiş.

Karizma liderlerle kurtuluşu murat etmiş.

Sandığı her şey kabul etmiş.

Yasama, yürütme ve yargı bağımsızlığını sağlayamamış.

Özgürlükçülüğü yazılı metinde kalmış, fiiliyatta baskıcı ve güvenlikçi politikayı öncelemiştir.

Bu tür devletler tam devlet olamamış, tam devlet olmaya da niyeti olmayan devletlerdir. Ceremesini de hep vatandaşları çeker. 

Yokluktanmış Dürüstlüğüm *

Bir zamanlar küçük bir dünyam vardı. Bu kendi dünyamda dürüst mü dürüsttüm. Herkese huzur verecek ve saadet getirecek bir vizyonum vardı. Haksızlıkları önleme, herkese adalet dağıtma gibi ideallerim vardı. Hak etmediğim yerde olmayacaktım. İşi ehline havale edecektim. Kimseye baskı uygulamayacaktım. Boğazımdan haram lokma geçmeyecek. Elimdekini yerli yerine verecek emanetçi idim. Çünkü yetim malı idi elimde tutacağım. Güven verecektim kısaca etrafıma.

Arı ve karınca gibi çalışacaktım. Bir katma değer üretecektim. 

Dürüst mü arıyorsun? İşte karşında duruyor diye göstereceklerdi beni.

Tüm bunları yapmaya adaydım. Burada tek eksiğim, güçtü. Çünkü bunları ve daha fazlasını yapabilmem için güce ulaşmam ve musluğun başında olmam gerekiyordu. Kahrolası güç yoktu elimde. 

Tüm bunlar içimde yani kendi dünyamda kalmadı. Taraftar bulmak ve haklılığını göstermek için çevreme anlattım durdum.

Kime, nerede anlattım ise gücüm olmadığı için savunduğum değerler alaya alınıyor. Hatta baskı uygulanıyordu. İtilmiş, kakılmış, dışlanmışlığımı ve horlanmışlığımı saymıyorum bile.

Anlattıklarıma hoyratça bakanların yanında inanan yok muydu? Güçleri yoktu ama her geçen gün çığ gibi büyüdü bana inanan ezilmişler. Kalabalığın ikna olduğunu gördükçe samimiyetimden şüphe de duymaz oldum. Çünkü ne yalan söyleyeyim. Ben de inandım kendime ve samimiyetime. Çünkü ayet okuyor, hadis söylüyor, sahabe hayatından anekdotlara ve adalet örneklerine yer veriyordum. Adaletiyle nam salmış Hz Ömer ise hiç ağzımdan düşmüyordu. Biz buyuz dedim kısaca.

Uzatmayayım. Bir gün devir döndü. Allah el verdi. Yürü ya kulum. Görev sende, yetki sende, güç sende. Göster şu dürüstlüğünü ve samimiyetini, görsün dost düşman sendeki cevheri dedi. 

Hasılı nicedir bir gücüm. Hatta gücüme güç kattım. Denebilir ki gücümün karşısında güç yok. Bir dediğim ikiletilmiyor. Gücümü alt edecek bir güç bile yok.

Yaptım ettim, kırdım döktüm. Yediğim önümde, yemediğim arkamda. Kimse hesap sormadığı gibi hesap soruyorum üstelik.

Her yönüyle zirvede olmama, bir başkasının bu zirveye ortak olma imkan ve ihtimali olmamasına rağmen bir eksiklik hissediyorum kendimde. Düşünüp taşınıyorum nedir bu diye. Hatta önceki güçlerden beni ayıran nedir diye sordum.

Çünkü yaptıklarım, yapmadıklarım veya yapamadıklarım öncekilerle aynıydı. Onlar da kırdı, döktü. Ben de. Vadettiğim, yaptığımı sandığım şeyler kimseye huzur getirmedi. En azından yarısına. Zamanında şikayet ettiğim, bunları ancak ben yaparım dediğim her ne varsa, aynı durum ayniyle vaki. O zaman farkım neydi onlardan?

Sonunda buldum. Dürüstlükmüş bendeki eksiklik. Güçsüzken var olduğuna inandığım, buna çevremi de inandırdığım dürüstlüğüm, yokluktanmış meğer. Tüm dürüstlüğüm gücü ele geçirinceye kadarmış. Meğer beni dürüst yapan, dürüst olmaya iten yoklukmuş.

Bu yokluk nelere kadirmiş böyle. İnsanı olduğundan farklı gösteriyormuş meğer. Kınadıklarımdan, eleştirdiklerimden farklı değilmişim. Benimki bekara avrat boşamak kolay misali bol keseden atmakmış. Yokmuş aslında onlardan farkım. Hatta onlardan beter durumdayım. Çünkü onlar bu kutlu davalarına kutsal değerleri alet etmediler. Ben ise dinle yatıp dinle kalktım. Onlar ayrıştırmadılar. Ben ise biz ve onlar dedim. Kısaca onlar kutsal değerlerle oynamadılar. Benim için ise kutsal değerler birer aparattı. Onlar bu uğurda her şeyi mubah görmediler. Gerekirse kaybetmeyi seçtiler. Ben ise bu uğurda her şeyi mubah gördüm. Yeter ki kazanayım. Nitekim bu konuda başarılıyım da.

Geldiğim nokta itibariyle şimdi düşünüyorum da onlar mı dürüst yoksa ben mi? Onları bilmiyorum. Ama benim dürüstlüğüm sözde imiş. Allah ile aldatmakmış benim işim. Dürüstlüğüm de yokluktanmış meğer. Hasılı mayamda bir dürüstlük yokmuş. Var olduğuna inandığım dürüstlük, dediğim gibi yokluktanmış.

Aman neyse ne? Varsın dürüstlük sizin olsun. Sizin dürüstlük dediğiniz ne alınır ne satılır ne de para eder. Ulaştığım güç ve zirve bana yeter de artar bile.

*05/01/2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

Kimler Kazandı, Kimler Kaybetti?

Enflasyonla mücadeleyi hep enflasyon kazandı.

Hayat pahalılığıyla mücadeleyi hep hayat pahalılığı kazandı. 

Dövizle mücadeleyi hep döviz kazandı. 

Faizle mücadeleyi hep faiz kazandı. 

İsrail ile mücadeleyi hep İsrail kazandı. 

Adaletle mücadeleyi hep adaletsizler kazandı. 

Ülke yönetimiyle mücadeleyi hep alternatifsizler kazandı. 

Mücadele için yanına dini, dinî değerleri ve milliyetçiliği alanlar hep kazandı. 

Slogan ve hamaset edebiyatı yapanlar hep kazandı. 

Olgu ile algı mücadelesini hep algılar üzerine kuranlar kazandı. 

Çamur at izi kalsın diyenler hep kazandı. 

Korku salanlar mücadeleyi hep kazandı. 

Söz ve eylem çelişkisi yaşayanlar hep kazandı. 

Sesi gür çıkanlar ve baskın yapanlar hep kazandı. 

Suç bastıranlar hep kazandı. 

Bir derdi olmayanlar hep kazandı.

Doğru görünenler hep kazandı.

Maça kazanacak oyuncularla çıkanlar hep kazandı.

Ehveni şer olanlar hep kazandı. 

Birlik görüntüsü verenler hep kazandı. 

İnandırıcı ve ikna edici olanlar hep kazandı. 

Mevcudu korumak isteyenler hep kazandı. 

Başarı için her yolu mubah görenler hep kazandı...

Eleştirenler hep kaybetti.

Doğru söyleyenler hep kaybetti.

Olgularla hareket edenler hep kaybetti.

Mücadelesinde arkasına dini almayanlar hep kaybetti.

Güven veremeyenler hep kaybetti.

Slogan ve hamaset yapmayanlar hep kaybetti.

Söz ve eylem birliği üzere olanlar hep kaybetti.

Bir derdi olanlar ve dertlenenler hep kaybetti.

Şer görüntüsü verenler hep kaybetti. 

Birlik görüntüsü veremeyenler hep kaybetti. 

İnandırıcı ve ikna edici olamayanlar hep kaybetti. 

Mevcuttan hoşnut olmayanlar hep kaybetti. 

Başarı için her yolu mubah görmeyenler hep kaybetti.

Maça kazanacak oyuncularla çıkmayanlar hep kaybetti.

31 Aralık 2023 Pazar

Ekonomimizin Merhemi

Hazine Bakanlığına göz kırptığım eski yıllarda bakın önerilerim nelermiş: 

"Altın sahiplerinin yastık altında tuttukları altın miktarı, 5 bin ton olduğu tahmin ediliyormuş. Bu da 300 milyar dolara tekabül ediyormuş.

Milletin altınını yastık altında tuttuğu nereden biliniyor bilmiyorum.

Açıklandığında göre bu altınlar yastık üstüne çıkarılırsa ekonomimiz rahatlayacakmış.

Altın Garantili TL uygulamasıyla devlet bu altınları bankalara kazandırmaya çalışıyor ama millet yastık altından çıkarmaya pek niyetli değil.

Bu garantiye rağmen millet niçin TL'ye dönmüyor? Sanırım bir güven problemi var. Belki de benim Hazine Bakanı olmamı bekliyor. Çünkü at sahibine göre kişner.

Gözlerindeki ışıltıya rağmen halk altınını mevduat hesabına yatırmıyorsa sen nasıl yapacaksın diyebilirsiniz. Haklısınız. Bunu bakanlık tevdi edildiği zaman açıklayacaktım ama mesele memleketse benim bakanlığım teferruattır.

Uzatmayayım. Bir aya varmadan tüm yastık altındaki altınları ekonomiye kazandırırım. Atma Recep diyebilirsiniz. Atmıyorum. Bir defa benim adım Recep değil. Önce adımı öğreneceksiniz. Sonra beni izleyeceksiniz. Bunun için önce duyuru yapacağım. Şu gün şu saate kadar yastık altındaki altınlarını TL'ye bozdurarak bankaya yatırın. Yatırmazsanız, günah benden gider diyeceğim. Belirlediğim tarihte herkes nefesini tutacak ve bekleyecek. Millet beklerken ben beklemeyeceğim. 

Profesyonellerden oluşan bir hırsız timi kuracağım.  Her hırsıza birer detektör dağıtacağım. Islığımla beraber aynı anda hareket edeceksiniz. Getirdiğiniz her gram altına prim garantisi veriyorum. Benden haber bekleyin, diyeceğim.

Baktım millet sarı liralarını bankaya getirmedi mi. Bir ıslık. Yardımcılarım verdiğim detektörlerle ev ev dolaşacak. Polis arabaları, bulunan altınları arabalara yükleyecek. Bu altınlar hangi evden alınmışsa o kişi adına hesap açılacak. Evde altınlarının alındığını gören vatandaş, soluğu bankalarda alacak. Altınlarını bankaya yatıracak. 

Geldi mi beş bin ton altın bankaya.

Gördüğünüz gibi bu altınları bankaya çekmek benim için çocuk oyuncağı. Bu projede tek sorunum benim ıslık çalmayı bilmemem. Bunu da bakan oluncaya kadar öğrenirim diyorum. Öğrenemesem, yol arkadaşlarımla haberleşmek için başka yol bulacağım.

Burada efendim, hırsızlara prim vermek caiz mi denirse, ki çıkar böyleleri. Ne alaka hırsızlık. Bir defa bunun adı hibedir hibe. Sonra hırsız emek sarf etmiyor mu?

Bu arada hırsızlıkla da mücadele etmeyi hiç ihmal etmeyeceğim. Çünkü inancıma göre hırsızlık haramdır. 31 Aralık 2021

Sevdiklerinize Zarar Vermek mi İstiyorsunuz?

Sosyal medyayı beğensek de beğenmesek de bir iyiliği daha var. Anılar kısmı. Her gün önceki yılların bu gününde ne paylaştığını önüne seriveriyor. Bu yönüyle Facebook bir nevi arşiv görevi ifa ediyor. İşte iki yıl öncesinin son 31 Aralık gününde yazıp paylaştığım bu yazı da arşiv de kalmış ama güncelliğini kaybetmeyen bir yazım imiş:

2021 yılının son günü 31 Aralıkta yazmışım bunları. Anılar bölümü hatırlattı. Üzerine toz kondurmadığımız sevdiklerimize en büyük zararı;

* Sevdiklerinizin kendisi,

* Onları çok sever görünenler,

* Aşırı sevenler,

* Hatasını görmeyenler,

* Hatasını görmezden gelenler,

*Hatasını bildiği halde sesini çıkarmayanlar,

*Sevdikleri, hata yaptıkları halde hatasını söyleyemeyenler ve bu hatayı savunanlar,

* Sevdiklerinin her yaptığında hikmet arayanlar,

* Sevdiklerini eleştirmeyenler ve eleştiremeyenler,

*Sevdiklerinin hatasını söyleyenleri tu kaka yapanlar,

*Sevdiklerine açık çek verenler, hesap sormayanlar...

Verir.

Sevdiklerinizin daha büyük zarar görmesini istemiyorsanız, onları ilk önce siz eleştirin ki sevdikleriniz hatalarıyla yüzleşsin. Unutmayın ki eleştiri, eleştirdiğiniz kişileri sevmediğiniz anlamına gelmez.

Yeni yıl, sevdiklerimizle ve kendimizle yüzleştiğimiz, hamaset ve sloganın olmadığı, dinin ve dini değerlerin alet edilmediği, ayaklarımızın yere bastığı, feraset ve basiretimizin açılacağı bir yıl olsun. 31 Aralık 2021

30 Aralık 2023 Cumartesi

Sivri Dilli imişim!

Bir ortamda birilerine beni tanıtırlarken sivri dilli şeklinde tanıtıyorlar bazıları. Bu, bir değil, beş değil. Kaç kişi birden böyle tanıttı beni. Konu tanıtım olunca, önceleri bu sivri dilliliği iyi bir şey sandım. Beni methediyorlar diye düşündüm. Öyle ya tanıtımda iyi şeyler söylenir, kişi taltif edilir. Olmasa da.

Bir gün nedir bu sivri dillilik? Şuna bir bakayım da neyle övülüyorum öğreneyim dedim. Baktığıma, bakacağıma pişman oldum. Vara bakmaz olaydım dedim. Çünkü TDK’ye göre sivri dilli olmak, sıfat ve mecaz olarak kullanılıyormuş. İğneleyici ve kırıcı söz söyleyen kimse demekmiş. Ne umdum ne buldum.

Dilim adına bugüne kadar tek bildiğim, farklı zaman ve mekanda diş tedavimi yapan iki diş hekimi, dişimle uğraşırken onca uğrasın arasında “Amma büyük dilin var. Bugüne kadar böyle büyük dil görmedim” demişlerdi. Cevap veremedim. Çünkü ağzım açık ve içinde diş alet ve edevat vardı. Zaten bundan cesaret alarak böyle dediler.

Hasılı iki diş hekiminin beyanı ve şehadetiyle büyük dile sahip biri olduğumu 40’lı yaşlardan sonra öğrenmiştim.

Büyükse büyük. Ne yapayım. Ben mi imal ettim. Mucidi başkası dedim. Hiç üzerime almadım. Üstelik ağzımın içinde. Kim görecek dedim. Büyük dilimin ağırlığını ağzım çekerek bugüne kadar geldim.

60’ıma merdiven dayayınca, kaç kişinin şehadetiyle sivri dilliliğim tescil edildi. Bu kadar kişi bana yalan söyleyecek değil. Çünkü yalan söylemesi mümkün olmayan tevatür derecesinde büyük kalabalık var bana sivri dilli diyen. Böyle diyenlerin yanında söyleyemeyenleri saymıyorum.

Hasılı karşınızda sivri dilli biri var. Akıl sağlığınız ve huzurunuz bakımından uzak durmanızda fayda var. Değilse benden günah gider.

Hoş, beni bilen biliyor. Bilenler tedbirini alıyor. Ya bilmeyenler? Onlar için karşıdan görünecek şekilde alnıma, “Tehlikeli madde. Bana yaklaşmak tehlikelidir“ yazdırmak gerek ama bunu nasıl yapacağım. Zira mümkün değil.

Kendimi değiştireyim diyorum. Zira bu, Allah vergisi değil. En kolayı bu. Yalnız bilirim ki huylu huyundan vazgeçmez. Hele kırkından sonra beni ancak teneşir paklar. 60. merdivenden, son merdivenlere doğru tırmanırken bu huyumdan vazgeçmem, deveye hendek atlatmak gibi bir şey bu.

Bu sivri dilli huyumdan ancak ağaç yaş iken eğilir sözü gereği küçükken vazgeçebilirmişim ama bunu o zaman bana kimse söylemedi. Çünkü bu sivri dil bana küçüklüğümden tevarüs etmiş olmalı. Zira hiçbir insan sonradan bu vasfı kazanamaz. Çünkü bir insan yedisinde ne ise yetmişinde de o olur.

Bu yaştan sonra bu vasfımdan nasıl kurtulayım. En iyisi bunu yazı konusu edineyim ve paylaşayım. Bu yol ile insanları uyarmış olayım. Kendinizi benden koruyun diyeyim. Başka da ne yapabilirim ki. Bu iyiliğimi de kimse unutmasın.

Yine bir uyarı. Dilimden kaçtığınız gibi yazılarımdan da kaçının. Çünkü yazdıklarım da dilimden dökülüyor kağıda. Bakmayın ceremesini ellerimin çektiğine. Her işin başı, her kötülüğün anası dilimdir dilim.