Bir şeylerin içini boşaltmanın, önemsiz ve
değersizleştirmenin, batırmanın, ayağa düşürmenin, o şeyin kalite ve niteliğini
düşürmenin yolu için çok bir şey yapmaya gerek yok. Yapılacak iş, ihtiyaç veya
değil, o şeyden bol bol açmaktır. Açılması gereken şeyi sevmekle veya nefret
etmekle bir ilgisi yoktur. Hoş, aşırı sevmekle aşırı nefret etmek aynı kapıya
çıksa da aşırı nefret o şeyin değerini koruduğu gibi belki de yükseltir. Çünkü
aşırı nefrette kenetlenme, sahiplenme ve sahip çıkma söz konusudur. Aşırı sevgide
ise o şeyin içini boşaltmak söz konusudur. Denebilir ki aşırı sevginin verdiği
zarar, aşırı nefretin verdiği zarardan daha çoktur. O yüzden bir şeyin içini
boşaltmayı göze alanlar, bu işi aşırı seven ya da aşırı sever görünen eliyle
yerine getirir. Buna, şeytanın kişiye sağdan yaklaşması diyebiliriz. Şeytan
soldan yaklaşsa, kişi tedbirini alır, kendini korur. Sağdan yaklaşan şeytan ise
iyilik meleği gibi göründüğü için kişiyi alt etmesi daha kolaydır.
Ne demek istediğimi anlatmak için örnekler vereceğim.
Mesela,
Bir zaman terzilik mesleği revaçta idi. Hem temiz iş hem de
parası iyi diye birçok aile çocuğunu bir terzinin yanına çırak olarak verirdi.
Bir terzinin üç beş tane bu şekil çırak ve kalfası olurdu. Bunların her biri
usta oldu. Ustasının yanına terzi dükkanı açtı. Sıra sıra dükkanlar terzi
dükkanı oldu. Bu şekil dükkan açanların çoğu sinek avladı, pek iş yapamadı.
Bunda konfeksiyonculuğun ön plana çıkması da etkili oldu ama esas sorun terzi
fazlalığı idi. Çünkü normalin ötesinde terzi vardı. Bazı bölgelerde adeta yer
gök terzi idi. Terzilik ayakaltına düşünce, çoğu dükkanını kapattı,
konfeksiyonda çalıştı ya da sigortalı bir işe girerek sanayide işçi oldu.
Çoğunluk terzilikten kaçınca kenar ve köşede az sayıda terzi kaldı. Bu terziler
şimdi iyi iş yapıyor. Terzilik yeniden gözde meslek oldu.
Bir örnek de okul türüne verelim. İmam hatip okulları bu
ülkenin bir gerçeği idi. Her il ve ilçede birer tane İHL vardı. Çoğu küçük
ilçede bu okul yoktu. İlçesinde okul olmayanlar bu okullarda okumak için
gerekirse yurtta kalmayı tercih ederdi. Çocuğunu bu okullara veren aileler hem
dinini diyanetini öğrensin hem de üniversitelerin iyi bir bölümünü kazansın
isterdi. Bu okulları tercih edenlerin çoğu bilinçli ailelerdi. İl ve ilçede
sayısı fazla olmadığı için pek dikkat de çekmezdi. Mezunlarının çoğu üniversitelerin
iyi bölümlerini kazanırdı. Bu okul türlerinin açılmasına devlet pek sıcak
bakmazdı. O yüzden çoğu okul binaları vatandaşın yardımlarıyla yapılırdı.
İHL'ler çoğu hükümetler zamanında üvey evlat muamelesi
görse de çoğu illerdeki İHL'lerin yakaladığı kalite ve mezunlarının geldiği yer
göz doldurdu. İHL'lerin bu gidişi 28 Şubat süreciyle birlikte meslek liselerine
katsayı engeli getirilmek suretiyle meslek liselerinin önü kesilmek istendi.
Öğrencilerinin gözde bölümlere gitmesi engellendi.
Katsayı engelinin kaldırılmasıyla, meslek liselerine
uygulanan bu ayrımcılık kaldırıldı. Uzun süre bu katsayı engeliyle bu
okullar ölüme ve yokluğa terk edildiği için katsayı kaldırıldıktan sonra bu
okullar uzun süre kendine gelemedi. Eski kalite yakalanamadı. Öncelik bu
okullar eskisi gibi yine aranan okullar olması için kaliteyi yükseltmek gerekirken
4+4+4 sistemiyle birlikte özellikle İHL enflasyonu yaşandı. Mevcutlara ya
yenisi yapıldı ya da mevcut okullardan İHL’ye dönüştürüldü. Artık bu okulları
da devlet yapar oldu. Okullar arasındaki özlük ve üveylik kaldırıldı. Hatta İHO
ve İHL’ler öz evlat muamelesi görmeye başladı. İHL ile de yetinilmedi. İmam
hatip ortaokulları da aynı hızla bolca açıldı. Çoğu il ve ilçelerde birbirine
yakın o kadar İHO ve İHL var ki bu kadarına da ihtiyaç var mıydı dedirtir noktaya
geldi. Yetmedi kız ve erkek İHL’ler açtık. Çoğunu proje okullara dönüştürdük.
Hafız İHO ve İHL’ler açtık.
Geldiğimiz nokta itibariyle ihtiyaç ve vatandaş istiyor
denerek gerekli ve gereksiz açılan onca İHO, İHL ve proje kapsamındaki
okulların çoğu bekleneni veremedi. İstenen ve beklenen kalite az sayıdaki okul
dışında yakalanamadı. Bazıları öğrenci yokluğu gerekçesiyle kapatılmak ya da
başka bir okul türüne dönüştürülmek zorunda kaldı.
Aslında İHO ve İHL’ler normalin ötesinde açılmayarak bu
okulların diğer okullar gibi olması sağlanabilir. Mevcut İHO ve İHL’ler
kaliteyi yakaladıkça yerine yenileri açılabilirdi.
Tüm bu olup bitenlerden göze batacak şekilde bolca açılan
bu okullara iyilik mi yapıldı, kötülük mü? Öyle görünüyor ki bu okullara
kötülük yapıldı. Bu da sevenleri ya da sever görünenler eliyle oldu.
Verdiğim bu iki örnek dışında doğru dürüst öğrencisi
olmadığı halde Kur’an kursu açılması, cemaati olmayan yerlere cami yapılması, aşağı
yukarı her hafta muhtelif cami ve Kur’an kurslarına camilerde para toplanması,
kendi seyrinde devam eden hafızlığın abartılması vb. durumlar sessiz çoğunluğun
dikkatinden kaçmıyor. Mesele dini olunca kimse sesini çıkaramıyor.
Kimsenin niyetini sorgulamak değil niyetim. Sonuçları
itibariyle bakıldığı zaman her şeyin aşırısı da zarar, azı da. Bir şeyi aşırı
abartmak o şeyin içini boşaltıyor vesselam.