11 Ağustos 2023 Cuma

Eynal Kaplıcaları

Bugün de istikamet Eynal Kaplıcalarına. Evliya Çelebi "Böylesini görmedim demiş" bu kaplıca için. Bakalım öyle mi, değil mi, gidip göreceğim sizler için.

Fazla da uzak değilmiş gölünü görmediğim Çitgöl Kaplıcalarına. Toru topu 3.3 km diyor harita. Yürüyünce 4.2 olduğu ortaya çıktı. Merkez Bankasının yıl sonu enflasyon tahminleri gibi biraz şaşmış ama olsun. Ne kadar yürürsem, benim için kâr.

Yürüyerek gidip geleceğim buraya. Değmez bu kadar yol için yürüyüşe ama ne yapacaksınız ki bugünkü bahtıma bu kadar yol çıktı. Mesafe dediğin biraz olacak. Bir güzel ter atacaksın. 

Be adam, yürüyüş için mi bu kadar yolu teptin yoksa kaplıca için mi derseniz, hem yürür hem de kaplıcaya girerim ve şifayı çift taraflı kaparım.

Fazla gevezeliğe ne hacet. Yolculuk beni bekliyor. Görevi yürümek olan bu ayakların hakkını vermek lazım. Böylece arabanızın yakıt yakmasından da tasarruf etmiş olursunuz. Sakın itibardan tasarruf olmaz demeyin. Hele bu zamanda tasarrufu şiddetle öneririm.

Unutmayın ki yürümek masraflı değil. Spor ayakkabısını geçiriyorsun. Ter emen bir penye ve bir eşofman. Hepsi bu kadar. Yolları da aşındırmamış olursunuz bu yolla. Sağlık yönünü söylememe gerek yok. Aynı zamanda ayakların zekâtıdır yürümek. Nasıl ki zekât, verdikçe mal azalmayıp bereketleniyorsa, zeka da kullandıkça eksilmeyip artıyorsa, ayaklar da yürüdükçe açılır. Uzaklar yakın olur.

Kaplıcadan ziyade bir yerleşim yeri görüntüsü var. Sosyal tesisleri, alışveriş merkezleri, lunaparkın her türlüsü (langırt ve çarpışan araba dahil), mangal yakma yerleri, çay bahçesi ve lokantası bolca var. Kaplıca evlerinin içini görmedim ama genelde tek katlı.

Güzel bir camisi var. Cami bahçesine girerken sağda solda değişik kimselere ait güzel sözler yazılmış. Ayrı bir güzellik veriyor. Kaplıca suyuna girmek istemeyen buraya gelip her gün bir söz öğrenebilir.

Cami güzel ve bakımlı. Camiyi diğer camilerden ayıran en önemli özellik, camiye giderken yolun sağ ve solundaki çimlerin üzerine, önemli kişilerden güzel sözlere yer vermiş olması. Bahçesi müsait olan cami görevlileri de caminin değişik bölgelerine ve camiye girişlerde böyle yazılara yer verebilirler. Yazılar, soğuk ve sıcaktan, yağmur ve yağıştan etkilenmiyor.

Gelen cemaatin salgın kurallarına uymaması, imamı tak ettirmiş. Misafirsen misafir. Buraya gelen herkes misafir. Kurallara uyalım, kul hakkına riayet edelim şeklinde yazı yazmasına sebep olmuş.

Bu kısa yazımla Eynal Kaplıcaları anlatılmaz. En iyisi kendinizin görmesi. #eynalkaplicalari 11.08.2021

İlginin Bezdiren Türü

Çitgöl Kaplıcanın yerleştiği alan aynı zamanda bir mesire yeri gibi. Bahçesinde az dolaştıktan sonra içerisi müşteriyle dolu bir kafeterya var. Karşısında ise masalar ve etrafında dörderli sandalyeler var. Işıklandırma falan yoktu. Gelip geçen otursun diye kaplıcanın bir hizmeti olsa gerek. Biraz nefeslenelim diye oturduk.

Sen misin oturan? Hemen karşı taraftan ışık yakıldı. Gençten biri hızlıca geldi. Ne alırsınız dedi. Çayınız var mı dedik. Varmış. İki çay getirir misin dedik. İki çay hemen geldi. O kadar hızlı getirdi ki tabağına çayı bile dökmüş garson. Hizmet hızını görünce belli ki burası bir işletmeye ait.

Ayrılmadan bizim oğlanlar geldi.

Arkadaşın çocuğu bir şey almayacağım dedi. Severim böyle çocuğu. Çocuk dediğin babasına masraf ettirmeyecek ama benimki babasına masraf ettirecek ya çayı sevmemesine rağmen ben çay içerim dedi. Neyse. Daha yanımızdan yeni ayrılmaktan olan gence bir çay. Delikanlı bir çay daha dedik. Genç arkasına bakmadan gitti. Duymadı galiba. Ya da angarya gördü bir çayı demeye başlamıştık ki bir çay kapıp getirdi hemen

Sonrasında fazla vakit geçmeden bir şeyler alır mısınız diye biri geldi. Yok sağ olun dedik.

Daha üç beş dakika geçmedi, bir başkası ne alırsınız diye geldi tekrar. İlgiyi severim de bezdirir türden olanından nefret ederim.

Baktık olmayacak, üç çay ne kadar dedik. 6 liraymış. Parayı, çocuğu çay içmeyen verdi. Kalktık.

Bu arada arkadaşın eli cebine gitmede pratikmiş. Hoşuma gitti. Severim böylelerini. 

Bir on dakikada üç defa istediğiniz bir şey var mı diye gelinmesi hizmeti güzel ama bilin ki bezdirdi. 10 dakikada üç defa gelinmez ki. Üstelik ben burayı, belediyenin kaplıcadakiler soluklansınlar, gelip geçen çayını getirip içsin diye yaptı sanmıştım. Meğerse burası söğüt gölgesi değilmiş. Düpedüz bir işletme imiş. Aman siz siz olun. Kaplıcaya gelirseniz, benim söğüt gölgesi sandığım bu yere oturmayın.

Yok illa içeceğim, bir de ben göreyim diyorsanız, çay ilçe Simav'da 1.5 TL, beldesinde 2 lira. Tercih sizin.

Burada size bir soru. Kaplıcanın içindeki kafeteryayı belediye mi işletiyor yoksa özel sektör mü? 10.08.2021

10 Ağustos 2023 Perşembe

Enflasyon Ortalamasında İyi Durumdayız *

"Mesela, son 21 yılın enflasyon ortalaması yüzde 15'in altındadır.

Bu ortalama rakamın 1970'lerde yüzde 34,

1980'lerde yüzde 44,

1990'larda yüzde 74 seviyelerinde olduğunu unutmamalıyız.

Yani biz, Türkiye'nin sadece güncel değil, çok eskilerden beri gelen kronik bir sorunuyla mücadele ediyoruz.

Bu mücadelede enflasyonu yüzde 6'lara kadar düşüren de yine biz olduk." (Recep Tayyip Erdoğan)

Bu gerçekler üzerine söz söylemenin bir gereği yok ama bu gerçekleri görmek istemeyenler için biraz açalım. Çünkü yandık, bittik, çok kötüyüz diyenlere bu gerçekler kapak olsun. Buna rağmen inanmayan olursa, geçmiş kronik enflasyon tarihçesini baksın. Zira halebi oradaysa arşın burada. Ölçmeyi bilirse tabi.

70’lere bakalım. % 34 enflasyonla, ölmeden bugüne iyi gelmişiz. Benim burada merakım, bu yıllar yokluk dönemiydi. Tüp, yağ kuyrukları yaygındı. Bu yokluk dönemleri zannedersem, ülkenin 70 sente muhtaç olduğu yıllar. Ülke bu kadar yokluk içinde iken bu kadar fakirlik varken bu yüksek enflasyon nasıl olur. Söz konusu bol koalisyonlu ve azınlık hükümetleri olunca demek ki enflasyonla mücadele edememişler.

80’ler daha bir felaket. Askeri dönem ve tek başına hükümetler dönemi. Asker, kardeşin kardeşi öldürdüğü güvenliği ön plana alınca, enflasyonla mücadele edememiş belli ki. Tek başına hükümet kuran da ülkeyi çağ atlatmaktan enflasyonla mücadeleye vakit ayıramamış.

90’lar ise 74 ile başı çekiyor. O yıllar ikili, üçlü, dörtlü koalisyonlu dönemler. Belli ki ortaklar birbirleriyle uğraşmaktan enflasyonla mücadeleye zaman ayıramamışlar. Koalisyonların biri yıkılıp diğerleri kurulmuş. Haliyle Adriyatik’ten Çin Seddine hayali hayal olarak kalmış, seçim yatırımı iki anahtar da gerçekleşmemiş. Bunlar gerçekleşmediği gibi ülkeyi iki defa büyük ekonomik krize sürüklemişler. Krizin birini ekonomiyi düzeltsin diye getirdikleri ekonomi profesörü zamanında oldu. Diğeri ise en dürüst diye nam salan siyasetçi zamanında. Öyle zannediyorum, yüzde 74 enflasyonla halk inim inim inlemiştir.

Farkında iseniz, 70, 80 ve 90’lı yılların enflasyon oranlarının birler basamağı hep dört rakamlı çıkmış. Bu rakamlar doğru ise dörtlerin bir hikmeti olmalı ama anlayamadım.

Son 21 yıl ise tek başına hükümetlerin peşi sıra kurulduğu ve ülkenin istikrara kavuştuğu yıllar. İstikrar olunca, kronik sorun enflasyon sahibine göre kişnemiş. 70 yılından beri 34, 44 ve 74 şeklinde yukarıya doğru tırmanan enflasyonlardaki dört rakamının hikmetini de bir tarafa bırakarak 15’in altı ortalaması yakalanmış. Bugün yüksek olsa da bir vakit % 6’lara kadar düşmüş. Bu da kronik sorunla mücadelenin nasıl olması gerektiğini gösteriyor.

Hasılı, kronik sorunumuz enflasyonla mücadelede geçmişe oranla çok çok iyi durumdayız. Bugün çok yüksek olduğuna bakmamak lazım. Çünkü adı üzerinde kronik. Kronikle de uğraşmak da o kadar kolay değil. Doksanların yüzde 74 ortalaması bizi bugünlere getirmiş ve o zaman öldürmemişse 21 yılın ortalaması yüzde 15'in altında bir enflasyon bize hiçbir şey yapamaz. Unutmayın tek yapacağımız 2021, 2022, 2023 enflasyonuna bakmak değil, 21 yılın ortalamasına odaklanmak ve bardağa boş tarafından ziyade dolu tarafından bakmak önemli. Bunun için de iyi niyet lazım. Üstelik yine biz indireceğiz sözü de bizi sevindirmeli.

*04/09/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

Her Tüketiciden Aynı Oranda Alınan Dolaylı Vergiler *

Adalet denince, yargılama sonucu mahkemelerin verdiği karar ilk akla gelse de adalet her alanda gözetilmesi gereken bir hukuk kuralıdır. Çünkü adalet mülkün temelidir. Vergide adalet de bunlardan biridir.

Diğer alanlarda adalet eksikliğimiz olduğu gibi vergi alanında da adaletsizlik devam ediyor. Mesela KDV, ÖTV dediğimiz dolaylı vergi dünyanın en adaletsiz vergisidir.

Devlet vergiyle ayakta durduğuna göre dolaylı ya da dolaysız vergi alır. Buna kimsenin diyeceği olamaz. Yalnız vergide adaleti gözetmek gerekir. Maalesef KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerde adaletten ziyade eşitlikçi bir anlayış hakimdir. Örnek verirsek, paraya para demeyen ve hiç maddi sıkıntı çekmeyen biri de aynı oranda vergi veriyor. Yiyecek ekmeğe muhtaç olan da aynı oranda vergi veriyor. Hatta sosyal yardımla beslenen kişi de aynı oranda KDV ve ÖTV ödüyor. Eşit vergi diyebileceğimiz bu verginin savunulacak bir tarafı yoktur. Olması gereken, geliri iyi olandan yüksek KDV ve ÖTV alınması, düşük gelire sahip birinden de düşük KDV ve ÖTV alınması adalet ve hakkaniyete uygun olandır.

Eşitlikçi anlayışla alınan bu tüketim vergisinin adil olmadığını herkes söylemesine rağmen bu haksız vergi türü, zenginden de fakirden de aynı oranda alınmaya devam ediyor.

Burada kişinin gelirine göre dolaylı vergi almak zor denebilir. Kolay diyen kim? Elbette zor. Ama zor diye böyle eşit almaya devam mı edeceğiz? Devlet ne için vardır? Vergiyi koyarken insanların alım gücünü de gözetmesi lazımdı. KDV ve ÖTV çıkalı ne oldu? Gördüğüm kadarıyla bu vergileri çıkaranlar işin kolayına kaçmış. Para gelsin de kimden, nasıl gelirse gelsin şeklinde düşünülüyor anlaşılan.

KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerde adalet nasıl sağlanabilir? Bunun farklı yolları olabilir. KDV’yi örnek alalım. Bir yol gösterme bakımından;

1.Kişilerin bakmakla yükümlü olduğu kişi sayısı ve geliri TC kimlik numaralarına tanımlanabilir.

2.Herkesin gelir aralığı belirlenebilir:

Herhangi bir geliri olmayanlar, sosyal yardım desteği görenler, asgari ücret altı gelire sahip olanlar, asgari ücret alanlar, birden fazla yerden ücret alanlar, asgari ücretin üstünde geliri olanlar, paraya para demeyen kesim gibi ya da dar, orta, iyi gelir şeklinde tanımlanabilir. Bu kesimlerin gelir aralığı altı ya da yıllık güncellenebilir.

3.Her gelir aralığına dolaylı vergi oranları tanımlanır. Mesela dar gelirli % 5, orta gelirli % 10, iyi gelirli  % 20 KDV öder denir. Alışveriş yapan kimse, ödeme yaparken kasada o orandan dolaylı vergi öder.

4.Vergi oranlarını keserken kişinin beyanından ziyade her alışverişte, sisteme kişinin TC numarası girilir. Hangi gelir durumunda ise sistem otomatik vergi keser.

5.Dolaylı vergide adalet sağlamak için buna benzer yollar denenirken kayıt dışı ekonominin önüne geçmek için kredi kartı kullanımı şartı getirilebilir.

6.Alışverişlerde düşük gelir sahibinin TC numarasını vermek suretiyle daha az vergi ödeme yoluna başvuranlar olabilir. İstenirse bunun da önüne geçilebilir. Dar gelirli biri, harcamada gelirinden fazla harcama durumuna yükselince, yüksek vergi ödeyen kişilerin statüsüne yükseltilebilir. Başkasının TC’sini sisteme giren kasiyere ve bu TC’yi veren kimseye caydırıcı cezalar yazılabilir...

*25/08/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

8 Ağustos 2023 Salı

Okullara Liyakatli Müdür

Kamu Ajans, liyakatli müdürler geliyor deyip on maddede faydalarını saymış. Bu habere halihazırda çalışan müdürler liyakatli değil mi sorusu akla gelse de madem bir işe kalkışılmış. Vardır bir hikmeti diyelim. 

Haberde detaya girilmeden beş yılın sonunda müdürün müdürlüğüne devam ya da tamam görevinin öğretmenlere verileceği yazılmış. Yani müdürün ipi öğretmenlerin elinde olacak. Bu projeye taş koymadan katkıda bulunmak isterim:

Müdürü puanlamak için tek başına öğretmen yeterli olmayabilir. Müdüre;

Okul aile birliği başkanı ve yardımcısı,

Okul öğrenci temsilcisi, (Temsilci seçimi kaldırılmış olsa da yeniden ihdas edilebilir.)

Okulun en yaşlı ve genç öğretmeni, (Tüm öğretmenler puan verecek ama bu ikisi bir daha versin.)

Yeni atanmış bir ilçe müdürü ile yine yeni atanmış iki şube müdürü (Mevcut müdürler hakları baki olacak şekilde araştırmacı yapılabilir.) evet/hayır şeklinde puan versin. 

Bunlara;

Mahalle muhtarı,

STK'ler,

Okulun hizmetlisi,

Tüm öğrenciler,

Servis şoförleri,

Öğrenci velileri,

Mahalle sakinleri, 

Milli eğitimlerde çalışan şef, memur ve hizmetliler de puan verebilir.

Kısaca yazılı sınav dışında her kriter müdür belirlemede kıstas olsun.

Bakın bakalım o zaman okullara liyakatsiz müdürler yaklaşabilir mi?

Böyle olunca okulları kim tutar?

Not: Okullara liyakatli müdürler geliyor haberini yapan sitenin adresini buraya kopyalıyorum. Ajansa göre faydası çok:

https://www.kamuajans.com/meb-haber/okullara-liyakatli-mudurler-geliyor-578065

Maceraperestliğin Sonu

Maceraya yelken açanların bu yolculuğunda;

Mantığa yer yoktur. 

Akıl zaten aranmaz.

Düşünmek lükstür.

Bilim ve bilimselliğe yer olmaz. 

İstişare ve ortak aklı ara ki bulasın. Böyle bir şey kendini inkar demektir. 

Bu yolculuğa çıkan;

Söz dinlemez. 

Nasihate karnı toktur.

Bir başına buyruktur. 

Layüseldir.

Buyurgandır. 

Dediğim dedikçidir.

Kendi aklına ve zekasına aşıktır.

Hubris sendromunun mimarıdır. 

Kendisini dünyanın merkezi, dünyanın ise etrafında dönen kişiler olarak görür.

Hiç kitap okumasa da her şeyin kitabını yazandır.

Kendi aklına aşırı güven duyar. Çünkü özgüveni tavan yapmıştır. 

Sureti haktan görünmeyi çok iyi becerir.

Tehlikeli sularda balık avlamayı sever.

Her macerasında heyecan ve stres vardır.

Göle maya çalma misali ya tutarsa mantıksızlığı güdülür.

Dostunu ve düşmanını kendisi belirler. Macerasına destek olanları dost edinir, destek vermeyenleri ise düşman.

Maceranın sonu hep hezimet olsa da maceraperest bir şekilde kendini kurtarır. Zarar ve ziyanı başkasının üzerine boca eder. Boca ettiği insanlar çocuklarına ve torunlarına miras bırakacak şekilde zarar ve ziyanı öder.

Macerasından dolayı kimse ona hesap soramaz. Çünkü hesabı sadece o sorar. Kimse ona yanlış yaptın, yanlış yoldasın diyemez. Şayet derse, bedel ödemek üzerine vacip olur. Böyle diyen birini ben bile kurtaramam. O yüzden kimseye tavsiye etmem. 

Ashabı Kehf Kıssasına Farklı Bakış

Kur'an'ın Kehf süresinde Ashabı Kehf, halk arasında "Yedi Uyurlar" olarak bilinen kıssayı içimizde bilmeyenimiz yoktur. Film ve dizilere konu olmuş bu kıssa, bugün bile anlayamadığımız gizemi içinde barındırıyor. Çünkü akıl ve havsalamız almıyor. 

Anlatılan hikaye hepimizce malum olsa da detaya girmeden bir kısmını Kur'an'dan bir kısmını da tevatüren anlatılanlardan olmak üzere kısaca hatırlatmak isterim: "Zalim kraldan kaçan bilmem kaç kişi mağaraya sığınmışlar. Burada birkaç yüzyıl uyumuşlar. Sonra dirilip ya da uyanıp biz ne kadar uyuduk diye birbirlerine sormuşlar. Ya bir gün ya da yarım gün demişler. 

Sonra karın doyurmak için içlerinden birini korka korka şehre göndermişler. 

Şehre inen kişi, içinden kaçıp kurtulduğu şehri tanımakta zorlanıyor. Çünkü her bir yer değişmiş. O bu şaşkınlık içinde iken giyim kuşamından, kılık kıyafetinden, uzattığı paradan esnaf da şaşkınlık geçirir. Çünkü kıyafet farklı, saç sakal birbirine karışmış, uzattığı para da tedavülden kalkmış. 

Hep birlikte genci takip ederek mağaraya gelirler. Mağaradakilerin inançlarından dolayı fi tarihinde kaçanlar olduğunu anlarlar. 

Uzun bir uykunun ardından uyanıp teşehhüt miktarı yaşayan bu 'Yedi Uyurlar' vefat eder".

Bu kıssa hala gizemini korusa da bizim için müteşabih konulardan olsa da anlatılan kıssalardan ibretler almamız gerekir. Kıssadan muradın ne olduğunu Allah biliyor olsa da bizler bazı çıkarımlarda bulunabiliriz. Bu çıkarımlarda isabet olabileceği gibi isabet de olmayabilir. Bugün için Ashabı Kehf'ten çıkarımlarım şunlardır. Bu kıssa:

1.Öldükten sonra dirilmeyi hatırlatıyor. Kur'an, tevhit ve ahiret hayatı üzerinde çokça durur. Çünkü inansa da insanımızın yeterince ikna olmadığı konulardan biri de öldükten sonra yeniden dirilmedir. Kıssa üzerinden Allah insanı ikna etmeye çalışıyor. Her ne kadar Yedi Uyurlar dense de kanaatimce mağaraya sığınan bu gençler, ecelleri geldiği zaman vefat etmişlerdir. (Ne kadar uyudukları Kur'an'da geçmese de biyolojik yasa gereği bir canlının üç yüz küsur yıl yaşaması, ortalama ömrün 80-100 yıl olduğu günümüzde mümkün görünmüyor. Gerçi eski insanların daha uzun ömür yaşadığı, bu kimselerin de eskiden yaşadığı göz önüne alındığında ölmeyip uyudukları da düşünülebilir.) Geride kalan insanlar görsün diye Allah bu vefat edenleri diriltip kısa süreliğine de olsa bunları şehrin insanlarıyla görüştürmüştür. Bakın, bu insanlar yüzyıllar önce vefat etmişti. Gördüğünüz gibi tekrar dirilttim. Öldükten sonra işte böyle diriltileceksiniz ve orada yeni bir hayat yaşayacaksınız demek istemiştir diye düşünüyorum. 

2.Bir an için bu Yedi Uyurlar, üç yüz küsur yıl uyudular, sonra uyandılar diyelim. Mağara ehlinin "Ya bir ya da yarım gün uyuduk" dediklerine göre buradan uykunun bir nevi ölüm olduğu hatta yarım ölüm sayıldığı, uyuyan için zamanın durduğu ve zamanın birden geçtiği anlamı çıkar. Ölü ve uyuyan için zaman durduğuna göre öyle zannediyorum, Hz Adem ve diğer daha önce vefat edenler ikinci surdan sonra yeniden diriltildiğinde, kendilerine ne kadar uyudunuz sorusu sorulsa, tıpkı Mağara ashabı gibi ya bir gün ya da yarım gün cevabını  vereceklerdir. 

Kur'an'da olmadığı halde hadislerde geçse de ahiret hayatından önce yaşanan kabir hayatının olmayacağını çıkarmak mümkün. Çünkü uyuyan veya ölen için zaman durduğuna, uyuyan veya ölen ne yaptığını, olup biteni anlamadığına göre "Kabirin cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukur olmasının” bir anlamı olur mu? Zaten esas hesaplaşma kıyamet kopup ikinci surdan sonra kurulacak mahşerde olacağına göre daha hesap kitap görülmeden, öncesinde bir kabir hayatı, teşbihten hata olmasın, bir nevi yargısız infaza benzer. 

3.Bu çıkarımıma gelmeden kıssaya yeniden dönersek, kıssada bir şaşkınlık hakim. Mağara ashabının uzun süre yaşamasına, yeniden dirilmelerine veya uyandırılmalarına, aradan uzun süre geçtiği için alışveriş için uzatılan paranın tedavülden kalkmasına, şehrin değişmesine, mağaraya sığınma mazeretinin ortadan kalktığına, uzun süre uyumalarına rağmen bir ya da yarım gün uyudukları gibi bir şaşırma söz konusu. 

Buradan 2018 yılından beri kriz içerisinde olan ekonomimizin, aradan beş yıl geçmesine rağmen geçmediği gibi geçme iradesi göstermediği, krizin iyice derinleşerek buhrana dönüştüğü konusuna gelelim. Buhranın etkisiyle TL her geçen gün değer kaybetmeye devam ediyor, enflasyon hep yüksek çıkıyor, hayat pahalılığı vatandaşın belini büküyor. Girdi maliyetleri arttığından fiyatlara sürekli zam yapılıyor. Akaryakıt fiyatlarına gün aşırı zam geliyor. 

Burada amacım felaket tellallığı değil. Herkesin malumu ve hakkal yakin yaşadığını durum tespiti yapmak. Her market vesair alışverişlere gittiğimizde ürünlerin etiket fiyatlarının değişikliğine şaşırıyoruz ve dut yemiş bülbüle dönüyoruz. Daha dün şu fiyattı diyoruz. Tıpkı Ashabı Kehf kıssasındaki şaşkınlığı yaşıyoruz. 

Yaşadığımız bu ekonomik buhranı ne zamandır Ashabı Kehf'e benzeten bir yazı kaleme alayım, bugün yarın derken birileri benden önce davranmış, satış yaptığı ürünlerin önüne "Fiyatları görünce üç yüz yıl sonra şehre inen Yedi Uyurlar gibi davranmayın" yazıvermiş. Bu paylaşımı sosyal medyada görünce, dedim bu afişin sahibi kimse, bu kişi benden fazla yaşayacak. Evet, yaşadığımız an Yedi Uyurlar hali. Tek fark, onlar üç yüz yılda bir şaşırmışlar. Biz beş yıldır her gün şaşırıyoruz.