30 Temmuz 2023 Pazar

Mustafa Uzunpostalcı *

Başörtülü okumanın üniversitelerde yasaklandığı zamanlardı. Bu yasak katı bir şekilde uygulanırken yasak olmasına rağmen ilahiyat fakültelerinde okumakta olan kız öğrenciler başlarını örtmeye devam ediyordu. Bu yasağa bir nevi göz yumuluyordu. Bunda fakülte yönetimlerinin de payı vardı.

Tüm Türkiye’deki bu fiili durumu SÜ. İlahiyat Fakültesi de yaşar. Kızlar başını örterken erkek öğrencilerden bazıları da sakal koymaya başlar. Fakülte yönetimi, “Sakal gerekçe gösterilip başörtüsü tekrar yasaklanabilir” endişesiyle sınıf sınıf dolaşarak sakallı erkek öğrencilerden sakallarını kesmelerini ister. Sakallar kesilmediği gibi bir mahalli gazetede Sakal avcısı dekan yardımcısı” manşetiyle ilahiyatın dekan yardımcısı hedef gösterilir.

Manşet olan dekan yardımcısı bu manşetin ardından kendini ve işin vahametini anlatmak için sınıf sınıf dolaşır: “Sevgili gençler, sizin sünnet olan sakalınız, farz olan başörtüsünü engellemek için gerekçe gösterilecekse, biz bu sakalları kestireceğiz. Bugün sakal kesmemede direnen arkadaşlarımız, mezun olduktan sonra öğretmen olmak için sinekkaydı tıraş olacaklar. Şayet tıraş olmayıp biz sakallı öğretmen olup derse böyle gireceğiz derlerse onlara destek vermek için ben onların yanında olacağım. Haklı mücadelelerini destekleyeceğim. Gelin bugün bizi anlayışla karşılayın. Böyle direnerek başörtüsüne zarar verirsiniz. Sizi gören, biz başörtüsünü serbest bırakırsak, bak sakal da koyuyorlar diyecekler” şeklinde bir konuşma yapmıştı.

Ardından, mücadele için uygun zaman ve platformların denemesinde yarar olduğunu, sonuç almaya yönelik çalışmaların yapılması gerektiğine işaret etti. Öğrencilerin bir kaçından ne yaptınız bugüne kadar” şeklinde bir itiraz gelince, “12 Eylül ihtilalının ardından Cumhurbaşkanı Kenan Evrenden randevu alıp görüşmeye giden 6 kişiden biriyim. Seçmeli olan Din Kültürü dersinin zorunlu olması önerisini götürdük. Bugün Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi zorunlu okutulması gereken tek ders olarak 82 Anayasasında yer almaktadır” demişti.

İlgili dekan yardımcısı, sonrasında aynı fakültede dekanlık da yaptı.

İslam Hukuku profesörü iken yaş haddinden emekli olduktan sonra da ben emekliyim deyip köşesine çekilmedi. Sanırım bir muharrem ayında belki de aşure günü, Cuma namazı öncesi Çolak Hoca Camii vaaz kürsüsünde kısa bir konuşmasını dinlemiştim. Tane tane konuşmasında aşureye yer verdi. Aklımda kaldığı kadarıyla “Aşurenin dini yönünün olmadığına, bugün için şunlar şunlar oldu şeklindeki rivayetlerin bir varsayım olduğunu, muharrem ayında pişirilen aşure çorbasının da bir gelenek olduğuna” işaret etmişti. Hocanın ardından hutbe okuyan imam da “aşurenin önemine, dindeki yerine, çorbanın fazileti” üzerine tam zıddı bir hutbe okumuştu.

İki anekdotuna yer verdiğim akademisyen öğretim üyesi hem derslerde hem vaaz kürsülerinde hamasetten ve hurafeden uzak, ayakları yere basan ve olması gereken bir İslam anlattı. Soğukkanlı, mütevazı duruşuyla ve beyefendi kişiliğiyle tanıdım onu. Bizlere yaşantısıyla örnek olan bu akademisyen hoca Mustafa Uzunpostalcı’nın ta kendisiydi.

Bugün 84 yaşında vefat ettiğini öğrenince ardından anekdotlarına yer vererek onu hayırla yad etmek istedim. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun. Sevenlerinin başı sağ olsun. Biz ondan ve yaptıklarından razıydık. Allah da ondan razı olsun.

*31/07/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

Böyle mi Verecektin Ömrünü? *

Değiştin hemen birden.

Ne yaptım?

Bizi sattın.

Hakkımı aradım.

Hak böyle mi aranır? Basın toplantısı da neyin nesi? Gelip bize söyleseydin ya. Sonra hak dediğin nedir senin? Neyin eksik sonra? O kadar iyiliğin ardından başkalarının ağzı gibi konuşmak yakıştı mı sana?

Ne yaptınız bana?

Meclis üyesi yaptık. Sendika başkanı yaptık.

Ama ben seçildim.

Sen buna kendim seçildim mi diyorsun? Biz olmasaydık sen bir hiçtin. Kim tanırdı seni?

Ne yaptım bu kadar? Ben sizin için su şişesi fırlattım. Ceza aldım.

Yaptıysan yaptın. Artık gözümüzden düştün.

Fırsat verirseniz tekrar gözünüze girerim. Bu konuda maharetliyim.

Geçti artık. Bu aşamadan sonra bize maharetin değil, sadakatin lazım. Maalesef samimiyet sınavını geçemedin. Bizde bu sınavı geçemeyenin üstü kalın çizgilerle çizilir.

İçime mi girdiniz? Samimiyetimi nasıl sorgularsınız?

İçini okumaya gerek yok. Çünkü dışa sızmış. Dün “Benim ömrümden al, ona ver lütfen” diyordun. Bugün ise “Yandık, bittik, kül olduk... “diyorsun. Hangisinin sen? Sen değil misin ömrümün geri kalan kısmını bize veren. Ne oldu da bundan vazgeçtin? Ömür vermek böyle mi olur halbuki. Bir bedel ister değil mi? Görüyoruz ki sıkıya gelmiyorsun. Ömrümü vereyim derken bol keseden atmışsın. Unutma ki lafla bedel ödenmez.

İyi de efendim. Çok sıkıntı çekmeye başladık. Başkasının çektiğini ben çekmeyecektim sanmıştım. Halbuki şimdi öyle mi?

Ne varmış halimizde? Abartıyorsun. Hele sabrımız taştı ne demek? Cürmün kadar yer yakarsın.

Ama efendim, kırk altı gündür geriye dönük alacaklarımızı alamadık. Alacağımız bu enflasyonist ortamda pula döndü. Ekmeğimiz küçüldü.

Yeter, kes artık. Biz ne zaman enflasyona ezdirdik sizi? Her daim üzerine refah payını da verdik. Hem ömrümü verip ömre ömür eklemeye kalkıyorsun hem de bu dünyada yiyeyim içeyim, hiç sıkıntı çekmeyelim diyorsun. Konuşma bitmiştir. Bizim sabrımızı taşırma. Şayet bizim sabrımız taşarsa, senin sabrının taşımasına benzemez. Artık bu aşamadan sonra bulunduğun yerde duramazsın. Hemen affını iste. Yoksa biz ne yapacağımızı biliyoruz.

Af derken istifa etmemi mi istiyorsunuz?

O kelimeyi söyletme bize. Zira hoşlanmadığımız için tedavülden kaldırdık. Biz af dilemeyi tercih ediyoruz. Af dile ki af edelim.

Af edilince yine her şey eskisi gibi mi olacak?

Bu aşamadan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Biz seni yokluğa terk edeceğiz. Zira bizim için yok hükmündesin. Bize bugüne kadar muhalefet edenlerden hiçbir farkın yok. Onlar neyse, sen de osun artık. Bizim senin gibi ekmek yediği çanağa isleyen nankörlerle işimiz olmaz.

Son sözünüz bu mu?

Budur. Az daha durursan, ne yapacağımızı biz bile kestiremiyoruz.

*02/08/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

Meram Dere Yürüyüşümden

5 Temmuzda gidiş dönüş yürüyerek 4 saat süren Meram Dere yolculuğumdan sizler için seçtiklerim:

1.Ferhat ile Şirin, Aslı ile Kerem misali kendilerini dağlara veren, dağın yamacındaki kayalara yazarak aşklarını ölümsüzleştiren aşıkların ölümsüz aşklarına şahit olacaksınız. İstedim ki bu aşk sadece oralarda kalmasın. Gözü kesip buralara gelemeyen sizler, aşkın ne olduğunu görün. 

2.Aşkları ferman dinlememiş, çıkıp buralara kadar gelmişler. Buralar aşkın ilk ilan edildiği yerler mi yoksa aşkın zirvesini yaşadıkları anlar mı kestiremedim. Zirveye çıktıklarına göre aşkın zirvesi olmalı. Tarih yazmadıkları için bu duygular ne zaman dile gelip yazıya döküldü bilemiyorum. Belki de mutlu son evlilikle bitmiştir. Ara ara gelip isimlerine bakıyorlardır.

3. Aşıklardan birinin adı "Meramlı Murat" diye yazılmış. Sanırım Karataylı, Selçuklu Murat da olmalı. Hangisi belli olsun diye "Meramlı" denmiş. Zira aşk belirsizliğe gelmez.

4. Zamanında siz de yazdınız mı aşkınızı böyle dağlara derseniz, yazdık elbet; dağa, taşa her yere. "Hak/Tek yol İslam yazacağız" yazdık ve kalpten gelircesine dilimizle de terennüm ettik. Bizim aşkımız umutsuz bir aşk idi. Hala gerçekleşmedi. Bu gençlerin aşkı nasıl bir şeydir, yenir mi, içilir mi bilmeyiz. Ama içimizden bazılarının aşkı, dönüşerek mutlu sona ulaştı. Hak yol İslam gelmese de birer müteahhit oldular.

5. Benim aşkım elli yedisinden sonra bu yolun sonunu bulmaktı. Kaç dağ geçtim; uzun, ince ve dar yollardan. Ha şimdi bitecek derken iki saat bir yolculuktan sonra karşılaştığım bir tanıdığımın "Bu yol bitmez. Bu yol Altınapa Barajına gider" deyince yürüme aşkım yolun sonunu bulmadan söndü ve illa bulacağım deyip inatlaşmadım ve iki saatin ardından bir tevazu örneği göstererek geldiğim gibi geri dönmeyi bildim.

6.Bu arada dağlardaki deseni görmüş olmalısınız. İnsan eliyle yontulmuş gibi sanki.

7.Sol tarafımda dereden akan suyun şırıltısıyla yürüyerek yolculuk yapmanın zevki de bir başka.

8.Güzegahın tek dezavantajı, yolun dar olması, yolun

kenarında kaldırım ve yaya yolunun olmaması, karşılıklı iki araç geçince araçlara yol vermek için ot, diken vb. yerlere basılması. 

Şiddetle öneririm. 30.07.2020

29 Temmuz 2023 Cumartesi

Şansın Güldüğü Anadolu Takımları

Ankaragücü, Malatyaspor ve Kayserispor hiç terlemeden Süper Lige çıktı. Takımlarımızı tebrik ediyorum. Dört gün önce Süper Ligden düştüler. Ne olduklarını anlamadan tekrar çıktılar. Ben buna şans derim.

Lig başlamadan kural konur benim bildiğim.

Oyun ortasında kural değişikliğine alışmıştık da oyun bitiminde kural değişikliğine ilk defa şahit oluyorum.

Madem böyle olacaktı. Bunu Konyaspor'a da söyleseydiniz de bitime üç kala atağa kalkmayıp yatmaya devam etseydi. 

Bu yeni kurala göre 2020-2021 sezonu 21 takımla oynanacak. Umarım bu kural, her yıl uygulanan bir defaya mahsusa dönüşmez. Çünkü yerlerde sürünen ligimiz komaya girer. 

Anlamadığım, seneye 6 takım mı küme düşecek yoksa bundan sonra lig 21 takım olarak mı devam edecek? 

Oldu olacak. Madem kural değişikliğine gidildi. "Liglerde düşme ve yükselme uygulanmayacak" deyip PTT 1. Liginden de takımlar Süper Lige yükselmeseydi.

Hatta Federasyon adından çok söz ettirmek istiyorsa ligi ilk üçte tamamlayan takımlar hiç itiraza mahal bırakmadan küme düşer, kuralı da getirebilirdi.

Hatta hızını alamayıp daha önce Süper Ligde oynamış, her ne sebeple düşmüş ne kadar takımımız varsa hepsini Süper Lige çıkarabilirdi.

Hızını alamayıp her il en az bir takım ile Süper Ligde temsil edilir de diyebilirdi. Tüm bunlara kim, ne diyebilir ki...

Dua edelim, ben istediğim takımı indirir, istediğimi çıkarırım denmediğine. Ki dense de yakışırdı. 29 Temmuz 2020

Not: Sosyal medyada yazıp paylaştığım bu yazıma bazı okuyucular yorum yazarak yazıma katkı sundular. Merakımı da giderdiler. 2020-2021 sezonunda dört takım düşecek, üç takım çıkacakmış. Süper Lig de 20 takımla devam edecekmiş.

7.500 Liranın Anlamı

Bazıları savunmacı refleksle işi sulandırmaya, görmezden gelmeye veya küçümsese de ülke olarak büyük bir ekonomik buhrandan geçtiğimiz bir gerçektir. Pahalılık tüm dünyada var dense de ülkemiz bu pahalılığın deprem merkez üssü gibidir.

Durdurulamayan hayat pahalılığından dolayı daha önceki yıllarda yılda bir defa tespit edilen asgari ücret, altı ayda bir düzenlenir oldu. İşçi ve memur maaşlarında da iyileştirmeler yapıldı. Nedense bu iyileştirmelerden emekliler yeterince faydalandırılmadı.

Yapılan yüzde 25 zamma rağmen emeklilerden bir kısmının 7.500 lira almaya devam edecekleri yazılıp çiziliyor. Emekliler seslerini duyurabilmek için sosyal medyayı aktif bir şekilde kullanıyor. Seyyanen zam istiyorlar. Gel gör ki emeklilerin bu sesine kulak veren yok. Hatta en düşük emeklinin asgari ücret seviyesine çıkarılması teklifi bile Mecliste reddedildi.

Emekliler fazla bir şey istemiyor. İyi zam alalım demiyor. Asgari ücret kadar alalım diyor. Ne demek asgari ücret? Geçimin en asgarisi. Bundan aşağısı geçim için kurtarmaz demek. Asgari ücretlininki can da emeklininki patlıcan mı? Ki bu şartlarda bugün yüksek gibi görünen asgari ücretle bile geçinmek mümkün değilken her kesime yapılan bu iyileştirme emekliden niçin esirgeniyor? Bunu aklım almıyor. 

Bu kadar gündem olmalarına, seslerini duyurmalarına ve ücret yönünden mağdur edildikleri herkes tarafından kabul edilmesine rağmen herkese şapur şupur emekliye ya Rabbi şükür denmesi, iyileştirme için bu yılın sonunun işaret edilmesi adalet ve sosyal devlet anlayışına sığmaz. 

Her kesime iyileştirme yapılırken 7.500 lira alan emekliye iyileştirme yapılmaması, belli ki bu düşük maaşı alan emekli sayısının çokluğundan olsa gerek. Öyle zannediyorum, sayıları beş milyon civarında. Devlet de bu kadar sayının altından kalkamayacağı için şimdilik es geçti. İyi de eşleriyle birlikte on milyon kişi bu maaşla ay sonunu getirecek. Getirebilir mi? Birikimleri olmadan, sağdan ve soldan destek almadan ay sonunu getirmeleri mümkün değil. Durum bu iken enflasyona ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz açıklamaları emeklinin aklıyla dalga geçmektir.

Kimse kusura bakmasın, bu ekonomik buhranda, beş milyon kişinin asgari ücretin altında bir ücrete mahkum edilmesi, onların açlığa terk edilmesi demektir. Bizden bu kadar, başınızın çaresine bakın demektir. Üzerimize yüksünüz, bir an evvel ölün amma vadenizle amma açlıkla demektir. Biz sizi istemiyoruz demektir. Yok böyle bir şey. Karnından konuşma diyebilirsiniz. Elbette ne devlet ne de vatandaş böyle söyler ama emeklinin bir başına bırakılması aklıma başka bir şey getirmiyor.

Tamam, devlette likidite sorunu var. Devlete yardımcı olmak vatandaşlık görevi. Ama bu konuda fedakarlık yapılacaksa özellikle tuzu kuru olan kesim yapsın, herkes yapsın. Fedakarlık sadece emekliden beklenmesin.

Ne zaman emeklilerin aldığı bu düşük maaş gündeme gelse, yine bazıları, “Bu düşük alanlar fazla çalışmadan emekli oldular. Maaşları bundan düşük” gerekçesini öne sürüyor. Madem az çalıştılar. Ne diye bunları biz emekli ettik demez mi birileri. Devlet dediğin kişileri emekli etmeden önce etraflıca düşünür, ona göre planlar. Maalesef iyi planlama yapamıyoruz. Erken emeklilik gibi oportünist yaklaşımları bir türlü bırakamadık. Emeklilik yaşıyla geçmişten günümüze bu kadar oynamanın sonucu olarak bugün birçok ülkenin nüfusundan çok 15 milyondan fazla emeklimiz var. Emekliler parti kursa, öyle zannediyorum, Mecliste çok vekille temsil edilir, Meclis aritmetiğini değiştirir.

Lütfen, ne yapıp ne edelim yıl sonunu beklemeden ölüme terk ettiğimiz bu insanlara ivedilikle bir çözüm bulalım.

28 Temmuz 2023 Cuma

000.000 (6 Sıfır)

Bir öngörü ile paramızdan

İyi ki altı sıfır atılmış zamanında

Değilse, bugün ne yapar ne ederdik

Bir dolar almak için 27 milyonu bayılacaktık


Sıfırları atmakla iyi yaptık

Dolara altı gol birden attık

Biz muradımıza erdik

Dolar çıkamayacak kerevetine


İbret almazsa şayet dolar

Yükselmeye devam ederse böyle

Yakındır bir altı sıfır daha atmamız

O zaman dolar kendini kurtarsın da göreyim

Simit Zammı

Sağlık ocağı, kan verme 

Koşuşturmasının ardından

Bir baktım ki içim bilinmiş

Dedim bir simit alayım


Yürürken Zafer'de aheste aheste

Gözüm de sağda solda simitçi aradı

Dedim içim bilinip duracağına

Paraya kıyıp bir simit almalıyım 


Telefonuma geldi bir son dakika

Yedi olan simit çıkmış dokuza

Ayaklarım simit aramaktan vazgeçti

Yönümü döndürdüm eve doğru


Nicedir yememiştim simit

Mideme bayram ettirecektim

Zamcılar beni bekliyormuş 

Koyuvermiş iki lira birden


Üzerime aldım bu zammı

Simit diye tutturmasaydım

Belki bu zam gelmeyecekti

Millet de bayram edecekti


Zamlardan simit de nasibini aldı

Bundan sonra memur kebabı yemek

Herkese özellikle memura hayal olur

Kazara alan olursa da midesine oturur