10 Ocak 2023 Salı

Ünlülerden Kulağa Küpe Sözler

2002-2005 yılları arasında Adana’da yaşarken güzel ve hikmetli sözlere merak sarmıştım. Nerede bir güzel görsem, hangi kitapta hikmetli bir söz okumuşsam, boş derslerimde okul bilgisayar laboratuvarına gider. Bir Word sayfasına not ettiklerimi tek tek yazardım. Hala bilgisayarımda bu topladığım sözleri saklarım. Zira her bir söz kulağa küpe sözlerdir. İşte farklı ünlülerden kesitler:

Sadece aptalların ciddiye alındığı bir dünyada yaşıyoruz. O halde beni anlamıyorlar diye üzülmek niye? Oscar Wilde

Para ve insan arasındaki karşılıklı ilişki şöyledir: İnsan paranın sahtesini yapar, para da insanın. Benjamin Franklin

Yalan zekâ işidir. Dürüstlük ise cesaret. Eğer zekân yetmiyorsa yalan söylemeye, cesaretini kullanıp dürüst olmayı dene. Victor Hugo

İnsan mı paraya bağlı, para mı insana bağlı? Bu, insana bağlı. Özdemir Asaf

Sevmek; güzel birinde aşkı aramak değil, bir başkasında kendini bulmaktır…Dostoyevski

Bir mutluluk kapısı kapandığında diğeri açılır. Ancak biz kapanan kapıya o kadar uzun bakarız ki bizim için açılmış bulunan yeni kapıyı görmeyiz. Helen Keller

İnsanlar, dünyada çabuk yükselen şeylere değer verirler ama hiçbir şey toz ve tüy kadar çabuk yükselmez. Horace Mann

İnsanlar çok değişti; dikkat etmek lazım. Biriyle el sıkıştıktan sonra, beşi de yerinde mi diye parmaklarını saymak zorundasın. Tolstoy

Bir sürü dostunun içinde elbet düşmanların olacak ama unutma ki, onca düşmanın içinde belki seni dostun vuracak. Maksim Gorki

İnsanın büyüdükçe mi artıyor dertleri? Yoksa insan büyüdükçe mi anlıyor gerçekleri? Özdemir Asaf

Çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması çok zordur. Bir annenin, bir babanın en önemli görevi, çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır. ”Çocuklar Gülsün diye!” yaşayalım. Çünkü insanın anavatanı çocukluğudur. Çocuklar gülerek, oynayarak büyürse, sonunda büyükler güler. Büyükler mutlu olup gülümseyince tüm ülke, tüm insanlık güler. Çocukların gülmesine hizmet veren herkese selam olsun! Doğan Cüceloğlu

Dini ve Resmi Nikah (4)

Dini nikahın sakıncalarını yazmaya devam ediyorum.

5. Dini nikahlarda her iki tarafın da hakkını korumak esas olması gerekirken hep kadın mağdur olmaktadır.

6. Dini nikah sadece resmi nikahın akabinde kılınsa iki nikah kıyılmış da olsa buna kimse bir şey demez. Ama daha resmi nikah kıyılmadan söz ve nişanlılık döneminde aileler birbirinin yanına rahatça girip çıksın, namahrem olmasın ve günah işlemesi diye gençlere dini nikah kıydırıyorlar. Adı üzerinde nişanlılık dönemi. Bu dönemde anlaşamadıkları için o kadar yüzük atan var ki bunları hepimiz biliyoruz. Bu evrede yakın temas durumu da söz konusu olabiliyor. Kız tarafı nişanı bozarken erkek boşamayı vermem diyebiliyor. Burada da yine kız mağdur edilmektedir.

7. Birden fazla evlilik düşünen erkeklerin imdadına dini nikah yetişiyor. Sayısı fazla olmamakla beraber içimizde ikinci, üçüncü evlilik yapanlar var. Bunlar bu cevaz bu nikah türünden alıyor. Alenen ikinci evlilik yapanların yanında ailesinden ve çevresinden habersiz dini nikahla evli olanlar da var. Bu tür evliliklerin resmiyet olmayınca doğacak çocukların nüfusa geçirilmesi sorun olabiliyor. Gizlilik halinde ise bu akrabalık ilişkileri ileride sorun olarak karşımıza çıkabiliyor.

8. İkinci baharını yaşamak isteyen nicelerini önünde resmi nikâhı kıyma yasağı olmamasına rağmen mirastan kaçınmak suretiyle dini nikah kıyma yoluna gidiyor. Resmi Nikah koymam diyor. Bir de önce dini nikahla evlenelim. Birbirimizle anlaşabilirsek, ileride resmi nikah kıyarız. Anlaşamazsak, sen yoluna, ben yoluma diyenler de var. Bu yüzden birden fazla evlilik düşünenler ve ikinci bahar evliliği yapanlara dini nikah daha cazip geliyor. Nasılsa bu tür dini nikahın bir yaptırımı ve sorumluluğu yok.

9. Dini nikahta kayıt ve kürek olmadığı için boşanma da erkeğin boşadım demesiyle sona eriyor. Burada da kadının iradesi yok. Halbuki nikah bir akit, bir mukavele, karşılıklı bir sözleşme ise  boşanırken kadının da iradesi olması gerekmez mi? Kadının söz hakkı yok ise bu kararı birlikte almayacaklarsa, o zaman evlenirken kıza falanı istiyor musun diye niye soruyoruz? Evlenirken görüş ve irade beyanı veriyorsak boşanırken de kadına bu hakkı vermek lazım. Ki bir anlaşma nasıl yapıldıysa, o şekilde bitirilir ve bitirilmelidir. Evlilik gibi ciddi bir müessesenin bitirilmesi, erkeğin iki dudağı arasında olmamalıdır. Burada da resmi nikah daha doğrusunu yapıyor. Birden boşamıyor, zamana yayıyor ve her ikisine de boşamayı isteyip istemediklerini soruyor. Biri istemezse, kolay kolay boşamaya mahkeme yanaşmıyor.

Hasılı, dini ve resmi nikah konusunu bu yazımda sonlandırmak istiyorum. Toplum bir güvencesi ve sorumluluğu olmayan bu dini nikahla yüzleşmelidir. Taraflara sorumluluk yükleyen tek nikahla yetinmelidir. Diyanet ve işin uzmanları; hoca, imam veya dini nikahın örfi olduğunu, buna gerek olmadığını, resmi nikahın yeterli olduğunu halka bir güzel anlatmalı dır. Bu konuda halkı ikna etmelidir. İlmihal kitaplarında dini nikah adı altında bir bölüm varsa, yeni baskısında o bölümü çıkarmalıdır. Türkiye toplumu bu ikilemden kurtulmalıdır. Herhangi bir olumsuz durumda “imam nikahlı imiş” gibi sözleri duymak istemiyorum. Çünkü bu tür sözler ve oluşan mağduriyetler dine ancak leke getirir. Çünkü bir evlilik akdinde taraflardan birini özellikle kadını koruyamayan bir nikâh, nikah olamaz. 

Dini ve Resmi Nikah (3)

Niçin illa resmi nikah diyorum ya da resmi nikah olmadan kıyılan dini nikaha niçin sıcak bakmıyorum? Çünkü, 

1. Dini nikah diye kıyılan nikahlarda bu iki kimsenin evlendiğine dair bir kayıt ve kürek yok. Araba ve ev alım satım işlemlerinde, borçlanmalarda dahi hayatın her alanında noterden veya tapudan alım ve satış yapılırken evlilik gibi insanların ömürlerini birleştireceği bir akitte belgenin olmaması kabul edilemez. Bu, evliliğin temellerini çürük atmak demektir. Dini nikâhı önemseyen insanların, Kur'an'ın en uzun süresinin en uzun ayetinde Allah'ın borçlanmalar konusunda ne yapmaları gerektiğini uzun uzadıya anlatırken karşılıklı akit olan evlilikte bir belgenin olmamasının bir izahı olamaz. Borç kadar mı değeri yok evlilik akdinin? (Resmi nikahın yanında kıyılan adına dini denen nikaha sözüm olmaz. Bu da nikah değil, kişilerin kafasındaki tereddüdü gidermek ve içleri rahat olsun diye.)

2. Dini nikahlarda nikâhı kıyılan kişilerin evlenmelerinin önünde bir engel olup olmadığı araştırılmıyor. Hocayı çağırıp nikahımızı kıy demekten ibaret. Hoca, bunların beyanlarını esas alıyor, evli olup olmadıklarını bilmiyor. Belki de bu evlenenler dinen evlenmelerinde sakınca olan kişiler olabilir. Yaşları tutmuyor olabilir. (Burada hoca derken illa cami hocalarını kastetmiyorum. Ki hocalar resmi nikâhı görmeden kolay kolay dini nikah kıymazlar. Bugün az buçuk mürekkep yalamış, resmi görevi olmayan kişiler de bu nikâhı kıyıyorlar.)

3. Dini nikahlarda bazen nikah yerine evlenecek kız getirilmiyor. Vekaleti babası alıp geliyor. Evlilik gibi önemli bir hususta vekalet olmaması lazım. Zaten bu tür vekaletin resmiliği de yok. Baba gelip kızın vekaleti bende diyebiliyor. Ne belli kızın vekaleti gönül rızasıyla verip vermediği. Nikah akdinin iki şahit dışında umuma açık, başka insanların arasında olması tercih edilmeli. Evliliği cümle alem duymalı ve evlenecek kız da orada hazır olmalı ve kabul ediyorum beyanını herkes duymalı.

4. Resmi nikahta birinci derece yakın yani anne ve baba şahit olarak kabul edilmezken dini nikahta yanlış bilmiyorsam, anne ve baba da şahit olabiliyor. Bu yönüyle de resmi nikah daha sağlıklıdır.

Bu konuya devam edeceğim. 

Dini ve Resmi Nikah (2)

Bir önceki yazımda kıyılan tüm nikahların resmi nikah hüviyetinde olduğunu, bugün adına imam, hoca ya da dini dediğimiz nikah türünün 1926 yılında çıkarılan Medeni Kanunla birlikte nikah kıyma görevinin belediyelere verilmesi üzerine acaba nikahımız oldu mu tereddüdü üzerine çıktığını başkasından alıntı yapmak suretiyle izah etmeye çalışmıştım. 

Bu yazımda da 1926 yılından beri nikah konusunda devam eden çift başlılığa işaret ederek kıyılan dini nikahın sakıncalarına ve gereksizliğine işaret etmek istiyorum. 

Öncelikle nikahın hocalısı, imamlısı ve dinisi olmaz. Nikah nikahtır. İki şahit huzurunda evlilik çağına gelmiş reşitlerin kendi gönül rızası ile evlenmek istediklerine dair icap ve kabulde ibaret beyanlarının kayda geçirilmesinden ibarettir nikah. Evlendiklerine dair imza ve hazırlanan belge her iki tarafa da sorumluluk yükleyen ve geçerliliği olan bir belgedir. Evliliği sağlama alan bir mukaveledir. Medeni hukukun nikah kıyma yetkisini belediyeye ve muhtara vermesi dolayısıyla dini nikah kıyma ihtiyacı doğuyorsa, müftülere de nikâh kıyma yetkisi verildi. İsteyen gider, nikâhını müftülere kıydırır. Ki müftünün kıydığı nikah da resmidir. Resmi nikahlarda dua yok, biz bu yüzden dini nikah kıydırıyoruz denirse, kişilerin resmi nikahın akabinde evlendiklerine dair belgeyi gösterdikten sonra dini nikah kıymalarının önünde bir engel yok. İçi rahat etmek isteyen bu yola başvurabilir. Anlatmak istediğim, tek ve vazgeçilmez olan resmi nikahtır. İster belediye başkanı ister görevlendirdiği memur ister müftü ister imam nikahı kıysın ama kıyılan bu nikahın tarafları bağlayan bir hüviyeti olsun. O yüzden dini nikahla bu toplumun yüzleşmesi gerekir. Böyle bir nikahın olmadığını başta Diyanet olmak üzere bu alanda söz sahibi olanlar ikna edici bir dil ile topluma açıklamalıdır. 

Dini ve Resmi Nikah (1)

Adına hoca, imam ya da dini denen nikah ile resmi nikah türü ile ilgili Prof. Dr. Abdurrahman Küçük'ün geçmişten günümüze nikahı anlatan makalesinden madde madde özet yapmak istiyorum:

1. Hz Muhammed'den beri uygulanan nikâh hukuki bir akit olmuştur. 

2. Osmanlı Devleti de evlenme akdini medeni bir muamele saymış, nikahın resmiyet kazanmasını sağlamıştır. İmamlara da kıydıkları nikâhı bir belge ile 8 gün içinde nüfus idaresine bildirilmesi sorumluluğu yüklenmiştir. (1881 yılında çıkarılan kanun.) 

3. 1889 tarihli Şûrayı devlet kararıyla, nikâh kıyma, hâkimin iznine bağlanmıştır. 

4. 1914’te yürürlüğe giren kanun, hâkim iznini devam ettirmiş ve evlenme evrakının düzenlenmesini kocaya bırakmıştır. Koca da düzenlediği evrakı, nikâhı kıyan imama tasdik ettirip mühürlettikten sonra, nüfus idaresine vermekle yükümlü tutulmuştur.

5. 1917 tarihli Hukuk Aile Kararnamesi (HAK), nikâhın önceden ilanı ve hâkimin veya onun görevlendirdiği bir görevli tarafından yapılması şartını getirmiştir.

6. 1926 yılında kabul edilen Medeni Kanun, evliliği, reşit iki şahit huzurunda, belediye dairesinde veya köy muhtarlığına bırakmıştır. Bu Kanun; tarafların hazır bulunmasını, reşit olmalarını, aleniyeti, memurun beyanını ve evlenme belgesi düzenlemeyi kural olarak koymuştur.

7. Nikâhın aslı; şahitler huzurunda icap ve kabulden, tarafların rızasından ibaret bir akittir.

8. Nikâhın sağlamlığı ve devamlılığı esastır. Bunun da bir belgeye veya günün şartlarına göre kurallara bağlanması gerekmektedir. Aksi takdirde nikâhın sıhhatine şüphe girmektedir. Bu bakımdan, yürürlükteki kurallara uygun ve bağlayıcı olmayan nikâh; nikâh değildir. Bu ölçüler içerisinde bir “dinî nikâh”, “dinî olmayan nikâh” yoktur. Önemli olan nikâhın, evlenmeyi belgelemesi ve tarafları garanti altına almasıdır. Bu bakımdan günümüz Türkiye’sinde kıyılan nikâhın yeterli olduğu görüşü hâkim kanaattir.

9. Bütün bunlara rağmen, Türk toplumunda,  “imam nikâhı” denilen bir nikâhın yapıldığı da bir gerçektir.

10. Kanun, medeni nikâh yapılmadan kıyılan dinî nikâhı yasaklamıştır. 

11. Bu durumda, iki nikâh ortaya çıkmaktadır. Bu bakımdan bazıları, medeni nikâh dışında, “imam nikâhı” ile evlendikleri görülmekte ve günümüzde de yaygınlaştırılmak istenmektedir.

12. İmam nikâhının ortaya çıkması, Medeni Kanun ile nikâhın belediyelere ve muhtarlara bırakılmasından sonra halk arasında, bu nikâhın sıhhati, “dinî nokta”dan tartışılmaya açılmış, bu şüpheyi gidermek için imam nikâhı kıydırılma esası benimsenmiştir. Bu nikâh, nikâhın tamam olmasının şartı sayılmıştır. Bu anlayış büyük çoğunluk tarafından kabul görmektedir. Çok fazla dinle ilgisi olmayan ailelerin bile “dinî nikâh” kıydırmak için görevli aradığı şahit olduğumuz konulardandır. Çünkü bu bir inanç konusu gibi insanların zihninde yer etmiş ve örfümüzün bir parçası hâline gelmiştir. Hâlbuki “imam nikâhı” diye bir nikâh yoktur.

13. Ben, “medeni nikâhın” günümüzde en geçerli ve bağlayıcı olması bakımından da İslam’a uygun olduğu kanaatini taşıyanlara katılıyorum. 

Sayın Küçük’ün verdiği bu bilgilerden benim anladığım, Hz Muhammed’den bu yana Osmanlı dahil, nikâhı kim koyarsa koysun, kıyılan nikahlar resmi nikah hüviyetindedir. Osmanlı döneminde imamların kıydıkları nikah da böyledir. İmam, hoca ve dini nikah adı altında resmi nikâhın yanında kıyılan nikah ise 1926 tarihinde nikah kıyma yetkisinin belediye ve muhtarlara bırakan Medeni Kanunla birlikte ortaya çıkmış ikinci bir nikâh türüdür.

Diğer yazımda hoca, imam ve dini nikah üzerinde durmaya devam edeceğim.

Keşke Her Gün Seçim Olsa!

Yağmur ve kar bereketi yönünden kış bu yıl kesat geçse de 2023 seçimleri yapılıncaya kadar bereketli ve hareketli günler geçireceğimiz gün gibi aşikar. Çünkü seçime çok olmasına rağmen bizim ülkemiz için beş kala diyebiliriz. 

Arka arkaya açıklanan müjdeler... 

Verilen vaatler... 

Yapılan icraatlar... 

Olmaz, mümkün değil denen sorunların çözülmesi... 

Şimdi bunlara bazı örnekler verelim:

Asgari ücretliye beklenenden yüksek zam verilmesi, 

Yukarı çıkış eğiliminde olan enflasyonun baz etkisi gösterip düşüşe geçmesi, 

Zincir marketlerin ürünlerinde sabit fiyat belirlemesi, 

Doğal gaz ve elektriğe her ocak ayında yapılan fiyat ayarlamasının bu yıl yapılmaması hatta bazı sektörlerin doğal gazında indirime gidilmesi,

EYT sorununun çözülmesi, 

Sağlık çalışanlarına, din görevlilerine, emniyet ve öğretmenlere 3600 kat sayısının verilmesi, 

Otoban ve köprülere yıl sonuna kadar zam yapılmaması, 

Memur, emekli ve işçiye sözleşmede belirtilen zam oranının üzerinde zam yapılması,

Siyasette çalınmayan kapıların çalınması,

Her pazartesi yeni müjdelerin açıklanması, 

Doğal gaz müjdesi ve yerli gazın çıkarılacak olması, 

Yerli otomobil TOGG'un görücüye çıkması ve seri üretime başlaması,

Ucuz kredi verilmesi, 

Toplu konut hamleleri, 

Konutların doğal gaz ısınma giderinin üçte ikisini devletin sübvanse etmesi...

Örneklerde de görüleceği üzere ülke insanının başına talih kuşu kondu. Akşam sabah bereket yağıyor. Tüm bunlar milletin başına yağmur gibi yağarken artık kimsenin sırtında yumurta küfesinin kalmadığı görülüyor. Tüm bu müjde ve yapılan icraatlar insanımız hak ettiği için mi yapılıyor yoksa ölüm kalım savaşı seçime yatırım mı? Bunun takdiri okuyucuya ait. Hak verilmişse gecikmiş de olsa adalet yerini buldu diyebiliriz. Yok, seçim yatırımı ise keşke her gün bayram olsa temennisi gibi bu ülkede keşke her gün seçim olsa diyesi geliyor insanın.

Araba ve Ben (4)

Üç dört yıllık eski model eski kasa Şahin'i ev alacağımda satınca, ev borcunu ödeyinceye kadar yine arabasız kaldım. Nihayet 2011 yılında yine birilerinin aracılığıyla 2000 model Nissan Primera alabildim.

Şahin'den başka araba sürmeyen biri olarak aldığım Nissan'ı eve getireceğim. Aradan bir altı yıl geçince araba sürmeye yabancılaşmışım. Vitesleri nasıl atılır diye birine sordum. Sağ olsun gösteriverdi. Çarşı trafiğine girmeden kenar ve köşeden yavaş yavaş evin yolunu buldum.

Binmeyi ve sürmeyi sevmediğim, binmek için merak etmediğim bu araba macerası yazısı sıkmaya başladı. 11 yılını bende dolduran eski ama yeni arabamla ilgili birkaç anekdota yer vererek bitmeyen bu araba yazısını tadında bırakayım istiyorum. 

Yazın pikniğe gideceğiz. Kayınpeder ve kayınvalide benim arabaya bindi. Dönüşte kayınvalideyi indireceğim. Kayınvalidenin oturduğu koltuk içeriden açılmadı. Ne kadar uğraştıysam da açılmadı. Arabaya değil, kayınvalideye kızıyorum. Bir bindi, kapıyı bozdu. Hele bir de ben bir şey yapmadım demesi yok mu diyorum. 

Aylarca böyle bindim arabaya. Arkaya binen birileri olmuş ve yolda ineceklerse, soldan inemeyeceklerine göre yolda duran birinin yanına duruyor, ön sağ kapının camını indirerek arkadaş, şu arka kapıyı açabilir misin diye önceleri yardım istedim. Sonraları camı indirerek kapıyı dışarıdan açmasını söyledim inecek olandan. 

Baktım böyle olmayacak. Bir kaportacıya gittim. Kapının böyle böyle bir derdi var dedim. Arka sağ kapıyı dışarıdan açmasıyla kapaması bir oldu ustanın. Tamam, gidebilirsin dedi. Şaka yapma. Bir şey yapmadın ki dedim. Dene dedi. Arabanın içine geçerek içeriden açtım. Hayret bir şey. Açıldı kapı. İnip adama, ne yaptın, okuyup üfledin mi dedim. Meslek sırrı dedi. Para teklif ettim. Borcun yok dedi. (Bayılıyorum ustaların böyle demesine) Bari şunun derdi neymiş bir söyle dedim. Çocuk kilidi kapalıymış dedi. Bu arabada çocuk kilidi mi varmış dedim. Olmaz mı dedi. Sanırım kapı açılmıyor diye gelen ilk müşteri benim dedim. Tek tük de olsa arada bir senin gibi çıkar böyle dedi. Ayrılırken bunu kimseye söyleme. Aramızda sır kalsın dedim. Tamam dedi, gülüştük. Bu duruma mahcup mu olmalıydım yoksa toplumda bu duruma düşen  ender kişilerden biri olduğum için gurur mu duymalıydım, bilemedim.

Arabayı benden fazla oğlanlar sürdü. Biri bıraktı, diğeri aldı. Bir gün oğlan, akşamları ön ekran karanlık. Kaçta gittiğimi göremiyorum dedi. Yanmayan farları kaportaya vurarak çalıştırdığım gibi arabanın ön kaputuna vurdum. Ekran görünür oldu. Bu iş babanın işi evlat dedim. Ama benim ustalık bir gün sürdü. Çünkü ertesi günü oğlan yine yanmıyor dedi. Yine vurdum. Çünkü elimdeki tek malzeme bu idi. Bu sefer ne kadar vurduysam yanmadı. 

Bu işin oto elektrikçi işi olduğunu öğrendim. Sürdüm ustaya. Usta beni şoför mahallinde indirmeden direksiyonun sol tarafında bir yere dokunarak ekranı yaktı. Tamam dedi. Neredenmiş dedim. Ekran düğmesi var şurada. O kapanmış, açıverdim dedi. Benim için büyük, ustası için çocuk oyuncağı olan bu dertten böylece kurtuldum. Şimdi ekranın nereden açılıp kapandığını bile biliyorum. Artık kaporta kendisine vurmamdan kurtuldu. Böyle tamirlere can kurban. Ustalar para da almıyor, seni oyalamıyor da. Böyle durumlarda tek yapacağınız sanayide bir ustaya uğramak. O kadar da olsun. Arabanın özelliklerini öğrenmemek için inat edersen, sanayiye gitmekten de gocunmayacaksın. 

*

İki anekdotla sayfayı yine doldurmuşum. “Buldum buldum” başlığıyla ayrı bir yazı konusu edindiğim için burada ayrıntısına girmeden kısaca üçüncü bir anekdota daha yer vereceğim.

Arabamın dikiz aynalarını otomatik ayarlayan bir düzenek olduğunu bir 11 yıl elle ayna düzelttikten sonra arabamda böyle bir özellik olduğunu öğrenmiş oldum. Araba bende durdukça daha ne özelliklerini öğreneceğimi şu anda bilmiyorum. Aslında bunları ben öğrenirim öğrenmeye de bu konuda tek eksiğim merakımın olmaması.

İşin özü, arabam olsa da olmasa da araba ve ben gördüğünüz gibi birbirimize çok yabancıyız.