6 Ocak 2023 Cuma

Kaç Yazar?

Bir insan;

allameicihan olsa,

yüksek makamlarda otursa,

dünya kadar para kazansa, 

şöhret salsa,

gücü ve kuvveti yerinde olsa,

gücünü koltuğundan alsa, 

emrinde binlerce çalışan olsa, 

sözü emir kabul edilip tak diye yerine getirilse, 

herkes ona ister korkudan ister özünden saygı gösterse; 

neyi,

nerede,

hangi ortamda,

nasıl,

kimin yanında,

ne şekil yapacağını ve ne söyleyeceğini bilmedikten;

usul,

adap ve

nezaketten yoksun olduktan;

oturduğu koltuğu tartışılır kıldıktan,

her hareketi faul olduktan,

temsil kabiliyeti sıfır olduktan,

kubbede hoş bir seda bırakmadıktan,

gören baş belası geliyor dedikten,

geldiği ve gittiği yere huzur ve güven vermedikten,

sorun çözme yerine sorun olduktan,

sorunun kaynağının kendisi olduğunu bilmedikten sonra şu olmuş, bu olmuş, şöyle biriymiş, pek kudretliymiş... adam olmadıktan ve insanlıktan bihaber olduktan sonra kaç yazar?

5 Ocak 2023 Perşembe

Kayıp Kuşak

Öyle bir devirde yaşıyoruz ki birkaç neslin görebileceği bir hayatı bir kuşak yaşıyor. 

Her kuşağın yaşadığı dönemle ilgili sınavları farklı farklı olsa da 2000'den sonra doğanların imtihanı daha bir farklı. Bu nesle "Z kuşağı", milenyum nesli deniyor. İnsanlar nasıl ki hangi anne ve babadan doğmayı seçemiyorsa, hangi kuşakta da yaşayacağını seçemiyor. Herkes doğduğu dönemin sınavına tabi. Amma zor amma kolay.

Bana hangi kuşakta yaşamak istersin dense; şu mu, bu mu diye tereddüt ederim ama kesinlikle yaşamak istemediğim nesil, "Z" neslinin yaşadığı dönemi yaşamak istemeyeceğim kesin. Çünkü imtihanları zor. Ben bu nesle kayıp kuşak diyorum. Gizemli kuşak da denebilir. Kayıp veya gizemli hangi ismi verirsek verelim, bu nesli çok iyi tanıyabildiğimizi söyleyemem. Hoş, bu nesil de bizi böyle bilin diye bir çaba içine girdiğini sanmıyorum. Bildiğim bir şey var ki bu nesil önceki nesillere benzemiyor. Geleceğimizin teminatı, ülkeyi emanet edeceğimiz ve yapılacak genel seçimin kilit kitlesi bu nesil kimdir? İzninizle bu soruya cevap arayacağım. Bu nesil;

Renk vermiyor, 

Fazla konuşmuyor, 

Büyüklerin içine pek girmiyor,

Genelde kafelere takılır, 

Her şeye ilgisizmiş gibi davranıyor, 

Gündelik tartışmalara bigane, 

Yüzleri pek gülmüyor, 

Giyim ve kuşama pek önem vermiyor, 

Dine ve değerlere mesafeli, 

Siyasete uzak, 

Haber izlemez. Gündemi youtube'dan takip eder. 

Ellerinde telefon, kulaklarında kulaklık, sırtlarında sırt çantası ile görünürler, dünyaları o küçücük telefondur. 

Toplum meselelerine duyarsız gibi bir görünüm veriyorlar,

Yüzleri endişeli,

Hayata küskünler, 

Umutsuz ve çözümsüz vaka görüntüsündeler,

Geleceğe ve hayata dair umutları yok izlenimi veriyorlar,

Aile ziyaretlerinden uzaklar.

Yedikleri yiyecek ve yemekleri bile farklı... 

Gençlerle ilgili çok şey yazılabilir. Her ne kadar hiçbir şeye ilgi gösteriyormuş gibi bir görüntü verseler de bu gençler aslında çok duyarlı. Renk vermediklerine bakmayın. Her birinin fikri ve zikri var. Belki de bu verdikleri görüntüyle keşfedilmeyi ve dokunulmayı bekliyorlar. Bu gençleri anlayabildiğimizi sanmıyorum. Ortak özellikleri olsa da hepsi tekdüze değil. Önümüzdeki seçimin sonucunu etkileyecek bu nesli yanlarına çekmek için siyasi partiler ne kadar çaba sarf etseler de bugüne kadar hiçbir siyasi parti onları okuyamamış, onlara yönelik bir proje geliştirememiştir. Hasılı mutsuz, gizemli ve kayıp bir kuşakla karşı karşıyayız. 

Tahkir ve Tezyif

Tahkir; "Aşağılatma, onur kırma, onuruna dokunma.", 

Tezyif ise "Bir şeyi değersiz, adi, bayağı, aşağılık göstermeye çalışma, küçültmek isteme."; "Alay etme, eğlenme." anlamlarına gelen Arapça iki kelimedir.  

Şimdilerde pek kullanılmasa da harbiyenin kudretli olduğu, siyaseti etkileyip kıskaca aldığı, irticayla mücadele ettiği yıllarda bu iki kelime çok kullanılmıştır. Halk anlamlarını bilmese de bu iki kelimeye aşinaydı. Kim asker hakkında bir iddiayı dile getirse, bir tespitte bulunsa, bir öneri getirse o kimse hakkında "askeri basın yoluyla alenen tahkir ve tezyif" etme suçlamasıyla savcılar harekete geçerek dava açılır, o kişi yargılanır ve ceza alırdı. Gazeteci ise asker tarafından kara listeye alınır, istenmeyen kişi ilan edilir, o kişinin bazı yerlere girişi yasaklanırdı. O yüzden asker ismini ağzına almak her babayiğidin harcı değildi.

O dönemde asker siyasi söylemde bulunur, ülkenin başbakanına "şerefsiz" bile derdi. Bu hakareti yapan asker hakkında başbakana hakaret etti iddiasıyla dava açılmadığı gibi ilgili kişi bir başka ile terfi bile edilmişti. 

Şimdilerde asker ne basın açıklaması yapıyor ne cevap veriyor ne siyasete dair bir söz söylüyor ne her hareketi laikliğe aykırı görüyor ne de irticayı iç tehdit görerek mücadele ediyor. Eskiden başına buyruk olan, kendilerini bu ülkenin tek sahibi ve kurucu unsuru gören, Cumhuriyet'i koruma ve kollama anlamında bir eyleme girişen bu zümre şimdilerde böyle bir şeylere imza atmıyor. Haklarında bir iddia varsa Milli Savunma Bakan'ı açıklama yapıyor. Kısaca sivil iradenin emrinde, dış tehdide yoğunlaşmış durumda ve görevini yapıyor. Yani olması gereken yerde. Olur olmaz tahkir ve tezyif iddiasıyla kimseye dava açılmıyor. Mevcut asker her şeyden nem kapmıyor, niyet okumuyor, kimseye had bildirmiyor ve kendine vazife çıkarmıyor. Askerin bugün kendi görev alanına çekilmesi, Türkiye'nin normalleşmesinde önemli bir adım olmuştur.

Harbiye dün vazifesi dışına çıkmış olsa da dün olduğu gibi bugün de bu milletin göz bebeğidir. Halkımız nazarında orası Mehmetçik olarak görülür. 

Harbiyenin geçmiş ve evrildiği günümüzü kısaca özetlemeye çalıştım. Yazımın bundan sonraki kısmını da mülkiyeye ayırmak istiyorum. Çünkü mülkiye de harbiye kadar bu ülkede etkili ve önemli bir görevi ifa etmektedir. Çünkü il ve ilçelerde devletin tek üst düzey yetkilisidir ve devleti temsil etmektedir. Bu temsil görevini büyük bir çoğunluk hakkıyla yerine getirmektedir. Ki böyle de olması lazım. Çünkü devletin itibarı söz konusudur. Yalnız her camia ve meslek grubunda olduğu gibi mülkiyede de temsil görevini yerine getiremeyen, getirmeye çalışırken etrafını kırıp döken, söz ve eylemlerinden dolayı basının diline düşen mülkiyeliler de vardır. Böyle durumlarda devlet yeni bir kararnameyle görevlilerin yerini değiştiriyor, özellikle yıprananları da merkeze çekmektedir. Böyle de olması lazım. Çünkü üst düzey bir bürokratın yıpranması demek devletin yıpranması anlamına gelir. Yani devlet aksaklıkları gidererek kendini yeniliyor. 

Burada mülkiyelilerde de harbiyelilerde olduğu gibi müthiş bir dayanışma olduğuna dikkat çekmek istiyorum. Buna mesleki veya mülkiyeli dayanışması diyebiliriz. Bunda da bir sakınca yok. Bir meslektaşlarının başına bir durum geldiğinde ona destek olmalarından ve etrafında kenetlenmelerinden doğal bir şey olamaz. Fakat içlerinde öyleleri var ki ego ve kaprisleri tavan yapmış. Görev yaptığı yerde her şeyi kırıp dökmüş. Devletin bir mahaldeki itibarını sıfırlamış. Bu durumda o meslektaşlarını uyarıp kendine çekidüzen ver diyecekleri yerde, bir meslek dayanışması örneği gösterip yanında kenetleniveriyorlar. İster tanısınlar ister tanımasınlar. Ne eleştiriye geliyorlar ne tenkide. Gariplik burada. Tıpkı bir zamanların askeri gibi isimlerini ağzına alıvermeyi bile hakaret sayıyorlar. Gariplik burada. Kusura bakmasınlar ama bir yerde devletin tek temsilcisiyim, istediğimi yaparım türünden hareketlere imza atanların arkasında durmak, bu meslek grubuna ve devlete halel getirir. Görevi ne olursa olsun, kimsenin buna hakkı yoktur. 

4 Ocak 2023 Çarşamba

Uzaklaştıran Eylemlerimiz

Bir lisede görev yaparken öğrenciler derste sordular: Başarılı olmamız için ne önerirsiniz? Onlara, başarmanın yolu çok çalışmak değil, bilinçli çalışmak; ne zaman, hangi dersin hangi konusuna olan eksikliğinizi bilerek çalışmak dedim. İlk defa farklı bir söz duyduk. Çalışın fiilinin başına bilinçli eklediniz. Bugüne kadar herkes "çalış" dedi. Bu fiile duyduğumuz nefreti bilemezsiniz dediler. Çalışmıyorsun şeklinde ifade de suçlayıcı olduğu için öğrenciler nezdinde pek hoş görülmez.

Buradan namaz konusuna geleceğim. Önemine dair ne kadar üzerinde konuşulsa da bu konuda ödüllü kampanya ve projeler gerçekleştirilse de namaz kılan ve camiye giden öğrenci ve insanımızın sayısı giderek azalıyor. Her namaz kılmayanın kendine özgü ileri sürdüğü mazeretleri olsa da burada kendimce bazı tespitlerde bulunmak istiyorum:

Başta namaz kılanlar arasında bazı kişilerin dinin önemli bir şiarı olan ahlakı yönden iyi örnek olmaması, 

Ailelerin namaz kılması için çocuklarına manevi baskı uygulaması. Namazını kıldın mı, kalk kıl şeklinde emir verici ifadeler. Gerekirse azarlayıp dövmeler. Derslerinden birinde düşük not aldığı zaman namaz kılmazsan böyle olur gibi sözler. 

Şimdilerde kaldı mı bilmiyorum ama eskiden Kur'an kurslarında ve imam hatip okullarında yatılı kalan öğrencilerin namaza gidip gitmediğiyle ilgili yoklama yapılması, namaza gelmeyenlerin yönetim tarafından hesaba çekilmesi, azarlanıp gerekirse dövülmesi, yine yurtlarda namaza geciken öğrencilere bazı belletmenler tarafından dayak atılması, 

Başkasının emri ve korkusuyla namaz kılanların kıldıkları namazı Allah için mi yoksa büyüklerin korkusuyla mı kıldıklarına dair bir ikilemi yaşaması, 

Camide cemaatle namaz kılmanın dışında ortamdan bir şey almadığına dair zihinlerde oluşan olgu. 

Bazı cami görevlilerinin ve cemaatten bazılarının çocuklara camide baskı uygulaması, çocukların rahat hareket etmesini kısıtlaması, 

Büyük ödüller verilerek cami ve namaz teşvikinin büyükler tarafından "Ödül olmasaydı gelir miydin" şeklinde çocukları ayıplaması vs. 

Başörtüsü de öyle. Küçük yaşlarda taşıyıp taşıyamayacağını hesaba katmadan küçük yaşta başını örttüğümüz nice kızımız biraz büyüdüğünde başını açmanın yoluna gidiyor. 

Örnekleri çoğaltabilirim. Bu kadarı kafi.  Örneklerden hareketle şunu söyleyebilirim. Dinin özünde sevgi vardır. Sevgi olmadan mesafe kat edilemez. Başta ibadetler olmak üzere dinde sevgiyi hiç eksik etmemek lazım. Çocuğun belleğinde iz bırakan kötü uygulamalar çocuğun psikolojisini etkiliyor. Bu açıdan çocuk psikolojisini ihmal etmemek lazım.

Okullarda Uygulanabilecek Projeler

Okullarımız okulları çapında değişik projelere imza atıyorlar. Ki olması da lazım. Hangi okulun nasıl bir projeye imza attığını bilmiyorum. Okulların sosyal medya paylaşımlarında ağırlıklı olarak veli ve öğrencilerine yönelik sabah namazı buluşmaları düzenlediklerini gözlemlemekteyim. Bu buluşmalara katılıp namazlarını camide cemaatle eda edenlerin namazlarını Allah kabul etsin.

Okullarımızı namaz kampanyası ve projesi dışında başka projelerle görmek istiyorum. Bunlar neler olabilir? 

1.Öğrencilerin derslerine katkı sağlayacak bilgi ve donanımlarını artıracak, hitabetlerini geliştirecek, ufuklarını açacak, kelime hazinelerini zenginleştirecek projeler olabilir: 

Sene başında öğretmenler kurulunda veya öğretmenler kurulunca seçilen bir komisyon marifetiyle öğrencilerin bir yıl boyunca okuyacakları, seviyelerine uygun kitap isimleri belirlenebilir. Okunan her kitabın ay sonunda sınavı yapılabilir. Bu dediğim okul çapında yapılabileceği gibi il ve ilçe milli eğitim müdürlüğü koordinesinde ortaokul ve liselerde aynı gün aynı saatte yapılabilir. Her kademe seviyesinde il, ilçe ve okul çapında dereceye girenlere ödül verilebilir. 

Öğrenciler arasında yazmaya yönelik serbest konulu hikaye, roman, masal vs. yarışmalar düzenlenebilir. 

Okulların konferans salonlarında, okunan kitapların analizi, incelemesi, tahlil ve münakaşası yapılarak öğrencilerin hitabetlerinin gelişmesine imkan verilebilir. Öğrenciler kitapların özetini okul kürsüsünden anlatarak arkadaşlarını kitap hakkında bilgilendirebilirler.  

2.Gezi ve gözlem yoluyla öğrencilerin görgülerini artırmak olabilir. 

Bazı günlerde dersler okul ve okul kütüphanesinin dışında iş ve ilçe merkezindeki kütüphanelerde işlenebilir, kütüphaneye giderek kitapları inceleyebilir, bu ortamda kitap okuma seansları düzenlenebilir. 

Tarihi ve kültürel yerler ziyaret edilebilir. 

Bazı günlerde dersler piknik ortamında doğada işlenebilir. 

3. Öğrencileri okula bağlayacak projeler olabilir. 

Dönemde hiç devamsızlık yapmayan öğrencilere ödül verilebilir. 

4. Davranışa yönelik projeler olabilir. 

Eğitim ve öğretim boyunca okul ortamına katkı sağlayacak ve öğrencinin davranışlarına çekidüzen vereceği bazı davranışları puanlama olabilir. Her okul, okul çevresine uygun davranışlar belirleyebilir. Kavga etmemek, kötü söz söylememek, sınıfı, çevreyi ve okulu kirletmemek, okul eşyasına zarar vermemek, derse katılmak, arkadaşlarına ve öğretmenlerine nazik ve kibar davranmak gibi kurallar belirlenebilir. Öğrenciler her ay sonunda öğretmenler, arkadaşları ve okul yönetimi tarafından puanlanabilir. Dereceye girenler ödüllendirilebilir...

Namaz Projeleri ve Kampanyaları

Başta İHO ve İHL'ler olmak üzere zaman zaman belediyeler, öğrenciler veya belli yaş grubundaki çocuklar için değişik isimler adı altında namaz kampanyaları ve projeler tertiplemektedirler.

Buradaki amacın küçük yaşlarda çocuklara namaz sevgisini aşılamak ve ağaç yaş iken eğilir misali namaz kılmayı alışkanlık haline getirmek olduğu anlaşılmaktadır. Teşvik için de zaman zaman belli bir süre namaza devam edenlere yönelik bisiklet vb. hediyelerin verildiği de görülmektedir. Özellikle işin ucunda hediye olan namaz programlarına katılım dikkat çekmektedir. Cami görevlileriyle yaptığım görüşmede kampanya bitimi namaza devam eden çocuğun kalmadığı yönünde. Bu, bir değil, üç değil, hep böyle olmuştur. Bu da demektir ki namaza teşvik için hediye çözüm değil. Ne yapılması gerektiğine dair bir çözüm önerim de yok.

Bu kampanyalarla ilgili dikkatimi çeken bir hususa işaret etmek istiyorum. Kampanyaların niçin beklenen sonucu vermediği belki bundan olabilir. Genelde diyeceğim ama genelde değil, tüm kampanyalar sabah namazı üzerine. Niçin sabah namazı, ne var bu sabah namazında?

Değerlendirmeye geçmeden önce tüm namazlar gibi sabah namazı da önemli. Belki en önemlisi. Zira namaz kılanın samimiyetini sabah namazı gösterir. Çünkü sabahın karanlığında, uykunun tam tatlı yerinde sıcak yataktan kalkıp namaz kılmak ve bu namaz için camiye gitmek her kişinin harcı değil. Yani zor bir namaz. 

Zor bir namaz olmasına rağmen namaz kılmayı teşvik ettiğimiz çocuklarımızı en zor namazdan başlatmak çocuk psikolojisine ve pedagojiye ne derece uygun? Çocuk uykulu uykulu "güle oynaya" sabah namazına nasıl gitsin? Büyükler de bile bir uyku mahmurluğu ve uyuşukluk olur. Hayatın her alanında çocuklara bir şey öğretirken kolaydan zora metodu uygulanırken namaz programlarında ise zordan başlanıyor. Kampanyayı kim başlatırsa başlarsın, niyetleri ne derece iyi olursa olsun, sabah namazıyla başlayan bir kampanya çocuk psikolojine uygun değildir. Üstelik hiçbir çocuk da sabah namazına bir başına gidemez.

Çocuklarımız namaza teşvik edilecekse, bunun yolu, zordan kolaya değil, kolaydan zora doğru bir yolun izlenmesidir. Sabah namazı yerine çocuğun bir başına da gidebileceği, gezip dolaşırken ezanla beraber şadırvana koşup abdest alıp kılabileceği namazlar; öğle, ikindi ve akşam namazlarıdır. Gördüğünüz gibi bir vakit namazdan değil, üç vakit namazdan bahsediyorum burada. Çocuğun günde bir defa değil, üç defa alnı secdeye değiyor bu dediğimde. Alışkanlık edinilmesinde bu üç vakit daha etkili olabilir. Hem çocuk sabah namazına ölümüne giderken bu namazlara "güle oynaya" gider. Anlatmak istediğim, bu üç vakti içine alan hediye kampanyalı namaz programları pedagojiye daha uygundur.

Başlatılan onca hediyeli sabah namazı kampanyalarından istenilen sonuç alınamamasına rağmen İHO ve İHL yöneticileri aynı minval üzere öğrencilerine yönelik sabah namazı buluşmaları düzenlediği, yaptıkları paylaşımlardan anlaşılmaktadır. Bu da sonuç odaklı düşünmediğimizin bir göstergesidir. 

Bir sonraki yazımda okullar, niçin namaz odaklı projeler dışında başka projelerle karşımıza çıkmadığı üzerine olacaktır.

Namaz

"Namaz dinin direğidir. ", 

"Namaz müminin miracıdır. ", 

"Müminin Allah'a en yakın olduğu an, secde anıdır. ",

"Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli namazdır." hadislerini,

"Şüphesiz namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar."

"Şüphesiz namaz, Allah'a hakkıyla saygı gösterenlerin dışındakilere ağır gelir." ayetlerini göz önünde bulundurduğumuzda namaz, inananlar için yerine getirilmesi gereken önemli bir ibadettir. 

Takdir edersiniz ki bu önemli ibadeti yerine getirmeyen insanımızın sayısı az değil. Bunların içinde bu görevi yerine getirememenin üzüntüsünü çekenlerin sayısı da çok. Bunun yanında inandığını söylediği halde bu ibadeti önemsiz görenler de yok değil. 

Bunların yanında bir de "Namazı bu ümmetin başına bela ettiler." diyenler var ki bunu diyenler kelli felli din alimi mesabesinde. Sayıları fazla olmasa da niçin böyle demiş olabilirler? 

Kimsenin niyetini okuyamam ama bu sözün, dinin onca güzelliğini, emir ve talimatını geri plana itip sadece namazı ön plana çıkaranlara bir tepki olarak söylendiğini düşünüyorum. Çünkü azımsanmayacak belli bir kesim dini sadece namaza indirgemiş durumda. Bunu sosyal medya paylaşımlarında, ayak üstü görüşmelerde, toplumun ne kadarının namaz kıldığıyla ilgili değerlendirmelerde ve sohbet ortamlarında görebiliriz. Bir kişi veya zümreyi değerlendirirken bile "Namaz yok, niyaz yok. Beynamaz" dendiğini, oğlumuza eş adayı ararken soruşturduğumuzda "namazında, niyazında" şeklinde kullanılan ifade bizlere hiç yabancı değil. 

Niyet okuyucularından bazıları buraya kadar yazdıklarımdan, namazı önemsizleştiriyor anlamı çıkarır mı? Çıkarır. Zira onların bu ve birçok konudaki çıkarımlarına hayranım. İşin şakası bir tarafa namaz önemlidir ve yerine getirilmesi gereken bir ibadettir. Ama bu namaz dinin tek umdesi, yerine getirenlerin cenneti garantilediği bir ibadet de değildir. Dinin onca hükmü varken sadece namazın ön plana çıkarılması, namazı dinin, hayatın ve dünyanın merkezine koymak çok sağlıklı değildir. Çünkü bir şeyin üzerinde çok durmak o şeyden mutlak sonuç almak anlamına gelmediği gibi söylene söylene önemsiz hale gelmesine de sebebiyet verebiliyor. Akşam sabah namazdan bahseden, namaz kılmayanları yargılayan, her şeyi namazla ilişkilendirenler bilmeyerek bu amaca hizmet etmektedirler. Gerçekten öyle değil mi? Namazı ve başörtüsünü dilimize dolayıp dini bu iki umdeye indirgemedik mi? 

Sonuç olarak çok önem verip değer atfettiğimiz namaz ve başörtüsünün bugün geldiği noktayı düşünürsek, kaş yapalım derken göz çıkardığımızı söyleyebilirim. Bugün başını açan açana, yönünü kıbleye dönmeyen dönmeyene. Bunda söylemlerimiz, izlediğimiz yol, kullandığımız üslup kadar çoğu namaz kılanların ve başını örtenlerin uygulamaya yönelik davranışları da önemli faktördür. Çünkü çoğu namaz kılanı kötülüklerden arındırmıyor kıldıkları namaz. Bu da namazı önemsiz görenlerin eşine büyük koz veriyor. Bir de namaz kılıyor diyorlar en hafifinden.

Diğer yazımda da namaz üzerinden başlatılan proje ve kampanyalara değineceğim.