13 Temmuz 2022 Çarşamba
İp Öncesi, İp Sonrası
11 Temmuz 2022 Pazartesi
Ben Sevinmeyeyim de Kimler Sevinsin?
Kalp duvarlarında kalınlaşma vardı. Sanırım bundan olmalı. Kalbe görünmem lazım deyip EKO, EKG çektirdim. Ayrıca kan verdim. Kardiyoloji uzmanı sonuçlara baktı. O esnada rutin tansiyon ölçümlerini gösterdim. Kalp cidarlarında dediğiniz gibi kalınlaşma var. Kan değerleriniz gayet iyi. Yağ yok, kilo yok, kolesterol yok. Kullandığınız tansiyon ilacı etkisi çok az olan bir ilaç. Biz ilacı değiştirelim. Bir ay sonra yeniden kontrole gelelim. O zaman tansiyon durumunuza bir daha bakalım dedi.
Beyinde sorun yoksa, kalpte sorun yoksa o zaman bu tansiyonun büyüğü niçin 13-15'lerde, küçüğü ise niçin 9-10 arasında dolaşıyor? Gözlerim eskisi gibi net görmediğine göre o zaman sorun gözde olmalı. Çünkü göz tansiyonu olabilirmiş. Aynı zamanda yüksek tansiyona bağlı olarak gözün arkasında kanama olma riski de varmış.
Oyalanmadan göz doktoruna çıktık. Önündeki aletle gözlerimi muayene etti. Duvara harfler yansıtarak okumamı istedi. Bir ikisi hariç harfleri okuyamadım. Zira bulanık gördüm. Ardından başka camlar takıp yeniden okuttu. Tüm harfleri bir çırpıda okudum. Çünkü hepsi çok netti. Göz numaran düşmüş dedi doktor. Nasıl dedim. İlk okuduğun daha doğrusu okuyamadığın gözlük halen kullandığın gözlük, eksi 2,75 numara, sonraki okuduğun gözlük ise - 2 numara dedi. Bir iki tetkik daha verdi. Birinci kata inerek istediği testleri yaptırdık. Testlerde bir sorun yokmuş. Sağ ve sol gözüme bir damla damlattı. Yarım saat sonra tekrar muayene edeceğim. İster burada oturabilir, ister dolaşıp gelebilirsiniz. Yalnız birazdan göz kapakların iyice büyüyecek. Bugün akşama kadar bulanık göreceksin. Haberin olsun dedi. Damlayı döktükten sonra az vakit geçti ki etrafı bulanık görmeye başladım. Özellikle dışarı çıkınca güneşten dolayı daha da etkilendim.
Yarım saat sonra doktora geri geldik. Bir iki aletle her iki gözümü muayene etti. Sağa bak, sola bak, ışığa bak, bana bak gibi komutlar verdi. Ne göz tansiyonu bulabildi ne de bir kanama tespit edebildi. Değişen göz numaran için çerçeve yazayım. Yazmadan önce bir nolu tetkik odasına giderek göz numaranızı ölçsünler dedi. Ölçümde göz numaram eksi 1,5 çıktı. Bu demektir ki uzak için kullandığım gözlüğüm 2,75'den 1,5'a düşmüş. Doktor, ben yine de -2,00 yazacağım dedi.
Eve geçip biraz dinlendikten sonra ikindi gibi dışarı çıktım. Baktım ki gözüme damlatılan ilacın etkisi geçmiş. Çarşıya geçtim. Yeni tansiyon ilacımı aldım. Sonra gözlükçüye geçtim. Camları değiştiriverin dedim.
Bir buçuk saat kadar bir esnafın yanında oyalandıktan sonra gözlüğümü aldım. Gözlükçüye, bu gözlüğü uzak için kullanıyorum. Yakın için gözlük kullanmıyorum. Otururken, bir şey okurken telefona bakacağımda bu gözlüğü başıma doğru kaldırıyorum. Saçlar eskisi gibi büyük olmayınca çerçeve gözümde durmuyor. Hafif eğilince düşüyor. Başımdan düşmeyecek şekilde şunu bir sıkıştırıver dedim. Olmaz öyle dedi gözlükçü. İp takacağız buna dedi. Getir kızım oradan bir ip dedi. Taktı ve şimdi tak diye uzattı. Kullanmayınca önüne doğru indireceksin dedi. Olur mu böyle dedim. Herkese böyle ip takıyoruz dedi.
Ödemeyi yaptıktan sonra dışarı çıktım. Yeni cam numaramla birlikte bambaşka bir dünya vardı dışarıda. Uzağı ve her şeyi daha net görmeye başladım. Oh be, dünya varmış. Sorun ne beyin damarlarında ne beyne giden damarlarda ne de kalpte idi. Kalp duvarları hafif kalınlaşmış. Kalın duvar daha sağlam olur. Göz tansiyonu ve göz kanaması da olmadığına göre sorun, yıllardır uzağı bana net gösteren 2,75'lik camlarmış. Şimdiki taktığım 2,00 numara ise bir zamanların 2,75 numarasının gördüğü işlevi yerine getiriyor.
Ertesi günü yeni tansiyon ilacımdan kullandım. Tansiyonumu ölçtürdüm. 14/8 çıktı. İyi, küçük normale dönmüş dedim. Bir sonrası, bugün normale dönerim dedim, tekrar ölçtürdüm. 14/9 çıktı. Üçüncü günü 12/8'i görünce bir daha tansiyonumu ölçtürmedim. Gider miyim bir daha. Zira aylardır bu ölçüyü bekliyordum.
Hasılı keyfime diyecek yok. İçim içime sığmıyor. Nasıl sevinmem. Nöroloji ve kalp uzmanları bir sorun görmemiş. Tansiyonum normale dönmüş. Göz numaram düşmüş. Etrafı cam gibi görüyorum. İp takılması dolayısıyla gözlüğümü sağa sola bırakıp, sonra arama derdi de sona erdi. Oda oda gözlük aramıyorum artık. Gözlüğümü başımdan düşürerek yeni cam taktırma ve yok yere masraf etme sorunum da kalmadı. Gözlüğü çıkarmam mı gerekiyor. Asılıp önüme indiriyorum. Gözlük beni rahatsız etmeden benimle beraber oturuyor, benimle beraber yürüyor, benimle beraber kalkıyor. O benden memnun, ben ondan. Umum yerlerde abdest alacağımda, el-yüz yıkayacağımda gözlüğü nereye koyacağım derdim de kalmadı. Gözümden bir asılıyorum. Bir bakmışsın ki sünmüş ve bağrımda. Hanıma göre ipin görüntüsü beni ihtiyar gösteriyormuş, vız gelir bana. Öyle değil miyim zaten.
İp deyip de geçmeyin. Gördünüz bir ip nelere kadir. Benim birçok sorunumu çözdü. Bu ipin mucidi anneler olsa gerek.
Şimdilerde her öğrencinin kalem ve silgisini koyacağı kalemliği var. Eskiden kalemlik var mıydı? Varsa da kaç kişinin vardı? Çoğu çocuk okulda silgisini kaybederdi. Baba çocuğuna durmadan silgi alırdı. Sonunda anneler silginin ortasından iğne ile ip geçirerek ipli silgiyi çocuklarının boyunlarına astılar. Silgili ip uzunca idi. Çocuk hiç boynundan çıkarmadan silgiyi kullanabiliyor, o şekilde evine geliyordu. Şimdilerde var mı silgiyi böyle kullanan? Sanmıyorum. Öyle zannediyorum, gözlükçülerin gözlüğe ip takmadaki ilham kaynakları bir zamanların silgiyle ip geçirip silgiyi boyunda taşıtan anneler olmalı.
Göz numarasının düşmesine gelince, bu konuda birkaç kelam etmek isterim. Göz numaramın düştüğünü söyleyince, şaşırdım ama cehaletim ortaya çıkmasın diye olur mu böyle şey ya da böyle düşer miymiş demedim. Camımı değiştiren gözlükçüye sordum. O da ender görülür dedi. İnternetten bir araştırma yaptım. Düşer diyen bir bilgiye rastlamadım. Aynı kalır hatta yükselir bilgisine ulaştım. Geriye, gözlükçüden aldığım ender görülür bilgisi kaldı. Normal mi bu? Size göre normal olmayabilir ama bana göre normal. Zira ben nevi şahsına münhasır biri olduğum için bu ender görülen göz numara düşmesi de haliyle bana isabet etti. Gözlüklü iseniz, benim de gözlük numaram düşse diyorsanız, bunun yolu belli. Benim gibi cins biri olacaksınız.
Hasılı, cins-mins Allah beni sevindirdi şu ahir ömrümde. Allah sizleri de sevindirsin.
8 Temmuz 2022 Cuma
Yalanın Kardeşi *
Toplumda bir anket yapılsa, onlara en sevmediğiniz nedir dense,
herhalde ilk sırada yalanı sevmem çıkar. Çıkan bu sonuç, doğru bir tespit olur.
Öyle ya kim sever yalanı. Zaten din de büyük günahlardan sayar yalanı. Her ne
kadar yalanı sevmem dense de zor durumda kaldığımız zamanlarda yalana
başvurduğumuz olur. Savaşta düşmanı yanıltmak için can ve mal tehlikesine
karşı, iki kişi arasını ve karı koca arasını düzeltmek için hastaya moral
vermek için yalana başvurmaya cevaz verilir.
Buradan anlaşılıyor ki yalana izin verilen alanlar sınırlıdır. Çünkü
yalan her şeyden önce güven ve itibar kaybına sebebiyet verir, kişiyi
güvenilmezler sınıfına sokar. Toplumda yalanı meslek haline getirenler için “onun
Allah bir dediğinden başkasına inanmam” bile denir.
Yalanın her türlüsü kötü olsa da bazı yalanlar vardır ki sonuçları
kimseyi mağdur etmez. Bu tür yalana atmasyon diyebiliriz. Bazı yalanlar vardır
ki sonuçlarından birileri olumsuz etkilenir. Bu yalan türünde iftira boyutu
vardır ki kul hakkı oluşur. Tehlikelidir. O yüzden başkasını mağdur etmeye
dayalı bu tür yalanlardan uzak durmak lazım. Bazı yalan türünde ise doğru ile
yanlışın karışmışlığı vardır. Neresi doğru neresi yanlış bilinmez. Bazı
yalanlar vardır ki konunun ya da olayın bir kısmını söyleyip bir kısmını
söylememek şeklindedir. Buna sureti haktan görünme de diyebiliriz. Toplumu
kandırmaya ve algı oluşturmaya dayalı bu yalan türünde, gerçeğin bir kısmını
söyleme, bir kısmını söylememe üzerine kurulu olduğu için bu tür yalana, yalanın
kardeşi diyorum. Çünkü bu tür yalanla sadece birkaç kişiyi değil, toplumun
tamamını kandırma durumu söz konusudur. Örnekle bu yalan türünü somutlaştırmak
istiyorum:
Malumunuz bu ülkenin cari açık sorunu var. Çünkü ithalat ve
ihracat dengesini bir türlü tutturamıyoruz. Ülkenin ekonomik yönden zaman zaman
krizlere duçar olması da bundandır. Örneğe gelirsek, yetkililer her ay bir
önceki ayın ihracat rakamlarını açıklarlar: “Geçen ay ihracat rekoru kırdık
derler. Tamam, önceki aylara göre ihracat rekoru kırdığımız doğrudur. İthalatta
durumumuz nedir? İşte bu kısmı muamma. Maalesef ithalat rakamları söylenmiyor. İthalat
söylenmese de bilinen o ki ihracatla beraber ithalatın da rekor kırdığıdır. Çünkü
ihracatımızın yüzde 80’i ihraç ürünlerine dayalı ithalata dayanmaktadır. Bu
demektir ki ihracat rekorları kırıyorsak, ithalat rekorları da kırmamız
gerekiyor.
Sadede gelirsek, ihracatı söyleyip ithalat rakamlarını vermemek,
doğrunun bir kısmını söyleyip bir kısmını söylememektir. Gerçekleri örtmektir.
Halbuki bu işin doğru olanı, ithalat ve ihracatı birlikte vermektir. Dürüstlük de bunu gerektirir.
*01/08/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
7 Temmuz 2022 Perşembe
Sağlıkta Güvenlik Zafiyeti
Konya
Şehir Hastanesi Kardiyoloji bölümünden uzman bir hekim bir hastanede güvenlik
görevlisi olarak çalışan bir psikopat tarafından görevinin başında iken şehit
edildi. Doktoru öldüren katil aynı tabanca ile intihar etti. İddia edilen sebep
ise annesinin ölümünden doktoru sorumlu tutması yazılıp çiziliyor.
İnfiale
sebebiyet veren bu olayın ardından hastaneye akın eden yetkililerden ve
devletin üst kademesinden “menfur olayı lanetliyoruz, kınıyoruz” gibi
açıklamalar yapıldı. Tabipler Birliği sağlık çalışanlarının iki gün işe
gitmemesi yönünde grev kararı aldı.
Şimdilerde
Konya’da olan bu olay Türkiye’de ne ilk, böyle giderse ne de son olacaktır. Bakmayın
siz yetkililerin “şiddet yasasını çıkardık, sağlıkçılara uzanan eller kırılacak…”
dediklerine. Bizde şiddete meyilli bu toplum yapısı, bir caydırıcılığı olmayan ucube
“Adli kontrol yasası”, beş yılın altındaki cezalar için cezaevine girilmemesi,
ceza indirimi ve erteleme oldukça sağlıkçıları öbür dünyaya göndermeye daha çok
devam ederiz.
Niçin
meselelerimizi konuşarak çözmeyiz biz? Çünkü buna kelime hazinemiz yetmez. En
önemlisi de şiddete meyilliyiz biz. Çoğumuz hayatın herhangi bir safhasında,
özellikle küçük yaşlarda anne-babasından, büyüklerinden şiddete maruz kalır. Şimdilerde
gittikçe azalsa da okullarda şiddet görenimizin sayısı da az değildir. Bir
zamanlar askerlik de böyleydi. Çünkü bizde şiddet gücü yeten tarafından
güçsüzlere uygulanır. Üzerinde şiddet uygulanan ya da bir şiddeti gören kimse de
fırsatını bulduğu ilk anda şiddete başvurur. Çünkü üzerinde uygulanan şiddet
bilinçaltına işler.
Kanunlarımız
suçluları koruyacak şekilde düzenlenmiş. Toplum yapımız da bu. Ne yapalım bu
durumda? Bu toplum için feda olsun sağlıkçılar mı diyeceğiz? Aslında çok şey
yapmamıza gerek yok. Alacağımız bazı tedbirler şiddeti ve cinayeti en aza
indirger. Tamam, kendini öldürecek ve hayatını karartacak şekilde gözü
kararmış, psikopat türünden insanlarımız var. Kafasına koyan gider evinde,
parkta ve bahçede de bulur sağlıkçıyı. Bunlar için hiçbir şey fayda vermez. En
azından görev mahallinde şiddet ve cinayetlerin önüne geçilebilir. Mesela neler
yapılabilir?
Bir
defa hastaneleri yolgeçen hanı olmaktan kurtarmak lazım. Hastaneye giriş
yapacak kişiler sıkı bir aramadan geçirilmeli. Bunun için güvenlik tedbirlerini
azami seviyeye çıkarmalı. Hastane girişlerinde X-Ray cihazları konmalı. İçeri
giren herkes bu cihazlardan geçmeli. Cebinde silahı, tabancası, bıçak gibi
yaralayıcı aletlerle geçmeye çalışanlar içeri alınmamalı. Girmeye kalkan olursa
derdest edilip güvenlik güçlerine teslim edilmeli. Hastane girişlerindeki
güvenlik görevlisi çalıştırma yerine polisin görev yapacağı şekilde bir
düzenleme yapılmalı. Çünkü özel güvenlik görevlileri polis kadar etkili değil.
Görev
mahallinde veya görevi dışında bir sağlık çalışanına göreviyle ilgili bir tehdit
eden, şiddet uygulamaya kalkan, yaralayan kimseler adli kontrol şartından, CMUK’tan,
ceza ertelemesinden kesinlikle yararlandırılmamalı. Cezası bir gün bile olsa
cezaevine girip cezasını çekmeli.
Bu
tipler kamuda çalışıyorsa kamu ile ilişiği kesilmeli, kamuya girişine engel
olmalı.
Devletin
sunduğu sağlık hizmetlerinden kendisi yararlanmayacak şekilde düzenleme
yapılmalı.
Güvenlik
tedbirlerini ve caydırıcı unsur örneklerini çoğaltabiliriz. Her ne yapılacaksa
bu alanda acele harekete geçilmeli. Değilse; riskli ve cerrahi bölümleri tercih
edecek, hastayla yüz yüze olan branşlarda hastalarımıza ilk müdahaleyi yapacak
ve ameliyata girecek doktor bulamayız.
Son
sözüm de hasta ve hasta yakınlarına olsun. Şu bilinmeli ki yüzdesi düşük de
olsa en basit ameliyatın bile riski vardır. Riskli ameliyatlarda risk yüzdesi
daha yüksektir. Riski göze almayan, sonucuna katlanamayacak, hıncını sağlıkçıdan
alacak, kinini sağlıkçıya kusacak olanlar ne muayene için gitsinler ne tedavi
olsunlar ne de ameliyat olsunlar. Oturup evinde kendi kendilerini tedavi etsinler.
6 Temmuz 2022 Çarşamba
Çocuklarımızın Geleceğini Karartmayalım *
Yeni
ev değiştirdim. Ev değiştirince iş bitmiyor. Zira eksik gedik eksik olmuyor. İlk
etapta bir TV ünitesi, çocuğun odasına bir gardırop bir de mutfak lavabosuna
musluk alalım dedik. Lavabo musluklarına baktığımızı gören reyon görevlisi,
düşünürseniz, şu iki üründe indirim var dedi. İndirimli fiyatı yani bir
musluğun bedeli 1000 lira imiş. İndirim varsa kaçırır mıyım? Aldım bir tane.
Dolap ve TV ünitesini de aldık. Musluğun dışında diğer iki üründen birini kargo
ile eve teslim yapacaklarmış, diğerini de firma eve gönderecekmiş. Ödemeyi
yapmadan önce montaj bize mi ait olacak sorusuna, montaja ne alıyorsunuz dedim.
Beheri 250 lira imiş. Bir saniye deyip eli pense, şimdilerde büfe çalıştıran
bir tanıdığımı aradım, ürünlerin fotoğrafını göndererek bunların montajını
yapar mısın dedim. Yaparım dedi. Ki yapardı da. Çünkü küçüklüğünden beri
teknolojiye, tamire merak sarmış, kendi çapında amatörce bir şeylerle
uğraşmıştı.
Ürünlerin
teslimatı yapılır yapılmaz, tanıdığım eve geldi, az bir inceledikten sonra iki
ürünün montajını yaptı. Bu esnada eşim çeşmeci gelmeyecek mi dedi. İşleri biraz
yoğunmuş, iki gün sonra arayacağım dedim. Bunu duyan tanıdığım, çeşmecinin
gelmesine gerek yok, bunu ben değiştiririm. Bir de servis parası vermeyin. Zira çok kolay
dedi. Ardından bu değiştireceğiniz musluğun neyi var ki 1000 lira verip musluk
aldınız. Yazık değil mi paranıza. Bu ürünü iade ederek başka bir ihtiyacınızı alırsınız
dedi. Musluğu kontrol etti. Bunun alyansı mı çıkmış dedi ya da alyansla sıkarım
tamam mı dedi. Bir çırpıda mevcut musluğu da halletti. Sapasağlam oldu. Bir
sevindim bir sevindim. Nasıl sevinmem. Beş yüz lira montaj parasının yanında bir
1000 lira daha kazanmış oldum. Bu kazancın içine çeşmeciye vereceğim para dahil
değil.
Tanıdığım,
montajları yaparken terledi. Keyfi yerinde olan ben de onun duyacağı şekilde
fısıltılı konuştum: Şu çocuktaki maharete bak. Aletler eline ne güzel
yakışıyor. Sahasında iyi bir usta olur, işini ibadet aşkı içerisinde yapar,
yıllarca başkasının yanında çalışmaz, zaman zaman da işsiz kalmazdı.
Halihazırdaki büfesi olmasa yine işsizdi. Babası, illa şu okula gideceksin
diyerek çocuğun geleceğini kararttı, dedim.
Şimdi
ne demek istediğime geleyim. Malumunuz ilköğretimi bitiren çocuklarımız, 4-20
Temmuz tarihleri arasında liselere tercihte bulunacaklar. Bu aşamada anne,
babalara ve büyüklere büyük görevler düşüyor. Burada yapılması gereken, geleceğimiz
olan çocuklarımızın, kabiliyetlerine ve kapasitelerine uygun okul tercihi
yapmalarına rehberlik yapmaktır. Kendi gönlümüzden geçen ve hayalimizde olan
okul türünden ziyade çocuğun meylini ve yeteneğini göz önünde bulundurmak
önemli. Zira okuyacağı okul sonrası, hayatın geri kalan kısmını çocuk kendi
yaşayacaktır. Çocuğumuzun kabiliyetini tespit etmeden, onu gönlümüzden geçen
mesleğe veya okul türüne yöneltmek, çocuğumuza yapabileceğimiz en büyük
kötülüktür.
Yazımda
bahsettiğim çocuk da babasının kurbanı. Süreci yakinen bildiğim için
söylüyorum. İstememesine rağmen babasının dayatmasıyla bir okul türünü kakalama
bitiren bu çocuğun, lise sonrası girdiği birçok işte dikiş tutturamamasının ve
bu işleri severek yapmamasının en büyük müsebbibi babasıdır. O yüzden bir LGS
tercih aşamasında anne babaların, çocuklarının geleceğini karartmamalarında
fayda vardır. Bilelim ki bu ülkenin tek okul türüne ve bu okul türünden yetişen
çocuklara ihtiyacı yoktur. Tüm okullar bu ülkenindir. Biri üvey biri öz, biri ötelenecek,
diğeri korunacak okullar değildir. Her okul türü en az diğer okul türü kadar
önemlidir ve ihtiyaçtır. Anne ve babaların ve eğitimcilerin okul seçiminde ideolojik
yaklaşmamaları ve hamaset yapmamaları gerekir. Zira eğitim ve öğretime
ideolojik yaklaşılmaz ve hamaset yapılmaz. Mevzubahis olan bir çocuğun
geleceğidir.
Biraz
kapalı biraz açık mesaj vermeye çalıştım. Tercih anne, baba ve eğitimcilerin.
*13/07/2022 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
İktidar Olmanın/Kalmanın Yolu *
—Üstadım, piyasada baya piştim. Bundan sonra bana ne önerirsin?
—Siyasete gir.
—Piştim dedimse o kadar değil. Siyaset zor iş. Vizyon, misyon, plan,
program, irade vs. ister.
—O kadar zor değil. Yaparsın. Zira ülkenin yapılacakları bellidir. Onları
bir plan dahilinde halledersin.
—Haydi bunu yaptık. Ekip işini nasıl halledeceğim?
—Ağzın laf yapıyorsa, bir de gelecek vadediyorsan bu da kolay. Ekibinde yer
almak için çoğu sıraya girer.
—Ekibi nasıl idare edeceğim? Zira içlerinde sivri dilli olanlar
çıkar.
—Bu en kolayı. Siyasette bir nebze de olsa yer almak isteyen, seni
karşısına almaz. Kuzu gibi olur. Her dediğine eyvallah der. Yeter ki emir verme
iradesi göster. Seni dinlemeyen, yaramaz çocuğa oynayan çıkar mı? Çıkar. Bu
durumda yüksek disiplin kurulunu çalıştır. Kurul üyelerine tek diyeceğin, bunu
ihraç edin demektir. Zaten bir kişiyi atsan, gerisi kuzu gibi olur.
—Diyelim ki yapacaklarımı yaptım. İşler bir müddet tıkırında gitti. Bu
durumda ne yapacağım?
—Yürü, seni kim tutar bu durumda? Durmadan yaptıklarını anlatacaksın. Bir
de istatistik ilminden azami derecede faydalanacaksın. Senden önceki dönemlerle
kendi dönemini kıyaslayacaksın ve o dönemlerin faillerini yerden yere
vuracaksın, onları ayıplayacaksın.
—İstatistik ilmi bir müddet sonra aleyhime dönmeye başlar, benden önceki
dönemleri aratacak bir durum ortaya çıkarsa o zaman ne yapayım?
—Bu durumda yapacağın şey, bir zamanlar hiç ağzından düşürmediğin
istatistik ilmini ağzına almayacak ve önceki dönemleri kıyaslamayı
bırakacaksın.
—Ayıplamazlar mı?
—Bir alay mazeret öne sürerek işi pişkinliğe vereceksin. Efendim daha önce
şöyle demiştiniz diyenlere haddini bildirecek ve ağzını bozacaksın. Onlara
yüksek perdeden konuşacaksın. Ayıplama işine gelince, varsın ayıplasınlar. Bunda
gocunacak bir durum yok. Zira bu vesileyle ölümlü olduğunu cümle aleme duyurmuş
olursun. Çünkü ayıpladığı başına gelmeden ölmezmiş insan. Ayıplanmak zoruna giderse,
evet öyle ama benim dönemim daha iyi diyeceksin.
—Bunu nasıl izah edeceksin?
—Bunu bir anekdotla anlatayım. Burada hisseni al. 200 kişinin alınacağı bir
sınava girmiştim. Asaleten kazanamadım. Yedekler arasında 159. sıradayım. Bu
süreçte aynı sınava giren bir arkadaşımla karşılaştım. Sonucumu sordu. Sıralamamı
söyleyince bir sevindi bir sevindi. Hayırdır, seni bu kadar sevindiren nedir
dediğimde, iyi ya ben senden daha iyiymişim dedi. Senin sonuç nasıl, asaleten
mi kazandın yoksa dedim. Hayır, ben de yedeklerdeyim ama benimki 155.yedek
dedi. Hasılı karşındakilerle, senden önce bu ülkeyi yönetenler arasında bir
farkınız yok. Zira hepiniz Osmanlı Bankasısınız.
—Tüm bu dediğin siyaseti izledim. Başka ne yapayım? Zira seçimi alınca
ilanihaye ülkeyi yönetmiyorsun. Göz açıp kapayıncaya kadar gelir. 5 yıl dediğin
ne ki. Dün beni seçen seçmen, alternatif arayışa girerse ne yapayım?
—Alternatifinin olmadığını ispatlayacaksın.
—Bunu nasıl yapacağım?
—Alternatif olma ihtimali olan bir partiyi seçeceksin. Onu topa tutacaksın.
O partinin cemaziyelevvelini ortaya dökeceksin. Geçmişte o parti neler yapmışsa
hepsini bir bir ortaya çıkaracaksın. Şunu yaptılar, bunu yaptılar. Ülkeyi ne
hale getirdiler. Bunlar böyle iken iktidara bir gelirlerse o zaman görün
gününüzü diyerek seçmene aba altından sopa göstereceksin. Yani seçmeni
alternatif gibi görünen parti ile korkutacaksın.
—Faydası olur mu bunun?
—Nedin sen. % yüz hem de. Bunu da şöyle
bir anekdotla anlatayım. Öğretmen olduğumun ilk yıllarında bir büyüğüm geldi,
bana “Burada tecrübe konuşuyor. Dediğim formülü uygularsan sınıfta yıl boyu
rahat edersin dedi. Ardından konuşmaya devam etti: Bir sınıfa girdin. Selam
verdin, ders defterini doldururken sınıfın gürültü yapmasına izin ver. Sen yazarken
bırak onlar konuşsunlar. Ara ara öğrencilere göz at. İçlerinden güç
yetirebileceğin bir öğrencinin konuşmasını kolla. O çocuk konuşur konuşmaz, o
kadar kişi arasından o çocuğu tahtaya çıkar. Niye konuştun diye onu tahtada
evire çevire bir döv. Bunu gören tüm sınıf süt dökmüş kediye döner. Böylece
sene sonuna kadar rahat edersin” dedi. Sen de rahatça yenebileceğin bir partiyi
seç, onu durmadan eleştir, halkı bu partiyle korkut. Seni dinleyen halk,
beterin beteri varmış diyecek ve sana tıpış tıpış oy verecek.
—Hay aklınla bin yaşa e mi?
*12/09/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
4 Temmuz 2022 Pazartesi
Nasılsak Öyle mi Yönetiliriz? (2) *
“Nasılsanız
öyle yönetilirsiniz” cümlesinin kaynağı üzerine bir önceki yazımda bilgiler
vermiş, halk arasında hadis diye bilinen bu sözün senet ve metin yönünden zayıf
kabul edildiğine işaret etmeye çalışmış, zayıf hadisle amel edilebileceğini,
inkarı halinde küfrü gerektirmediğini, bu yazımda da sözün içeriği üzerine
değerlendirmede bulunacağımı ifade etmiştim.
Bu
hadisle ilgili değerlendirmeye geçmeden önce bu hadisle uyumlu ya da
birbirlerini tamamlayan iki ayet mealine yer vermek istiyorum: “Bir toplum
kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez...” (Rad
11). Diğeri, “Bu, bir topluluk iyi gidişini değiştirmedikçe Allah'ın da
verdiği nimeti değiştirmeyeceğinden ve Allah'ın işiten, bilen olmasındandır.”
(Enfal 53)
Bu
iki ayet değişmez toplumsal iki yasadır. Toplum veya insanlar bir şey elde
etmek istiyorlarsa o konuda yapılması gerekeni yapacaklar. Yani sebeplere
sarılacaklar ve sebep-sonuç çerçevesinde sebepleri yerine getireceklerdir. Bunun
için mevcut yaptıklarını revize etmeleri veya değiştirmeleri gerekecek ki Allah
da onları değiştirmiş yani istediklerini vermiş olsun. Eğer insanlar bu elde
ettiklerini devam ettirmek istiyorlarsa mevcut durumlarını değiştirmeleri
gerekiyor. Değilse Allah verdiklerini bir şekilde alır.
Şimdi
“Nasılsanız öyle yönetilirsiniz” hadisinin içeriğine gelelim. Bu hadisten
anlaşılan, siz kimseniz, sizi öyle biri yönetir. İyi iseniz iyi biri, kötü
iseniz, kötü biri yönetir. Bu anlayış bir yere kadar doğru ise de derinlemesine
düşününce, yöneticilerin sorumluluğunun halka yıkıldığını anlayabiliriz. Çünkü
bu hadisi bilen ve baz alan bir yöneticiyi, yaptıklarından dolayı eleştirmeye
kalkınca, o yöneticinin bize söyleyeceği, “Siz iyi biri misiniz ki benden iyi
şeyler bekliyorsunuz? Siz buna müstahaksınız. Siz iyi olursanız, ben de iyi
olurum” diyecektir. Bu ise yanlış kader anlayışına benzer. Kaderiye’nin doğuşu
yanlış kader anlayışına dayanır. Çünkü Emeviler döneminde bazı idareciler,
yaptıkları yanlış tasarrufları “takdiri ilahi” demek suretiyle kendilerini
temize çıkarmaya ve suçu kadere atmaya çalışmışlardır. Bu yanlış anlayışa tepki
olarak “İnsan hür iradesiyle yaptıklarından sorumludur” diyebileceğimiz
Kaderiye doğmuştur.
Bir
an için iyi insanların başına iyi insanlar, kötü insanların başına kötü
insanlar geçer diyelim. Bunu da toplum aynı toplum olmasına rağmen o toplumun
başına bazen iyi bazen de kötü idareciler gelebileceğini söylersek, bu hadisi
nereye koyacağız?
Burada
sorgulanması gereken bir başka husus, değişim aşağıdan yukarıya mı olmalı ya da
yukarıdan aşağıya mı olmalı? Her ikisi ile de değişim olabilir. Yalnız aşağıdan
yukarıya yani herkes iyi olacak, başa iyiler gelecek anlayışının pratikte bir
anlamı olmaz. En kolayı, sonuç alıcı olanı ve pratikte karşılığı olanı,
değişimin yukarıdan aşağıya olmasıdır. At sahibine göre kişner sözünü bu
çerçevede hatırlayabiliriz. Burada bir başka soru daha soralım. Peygamberler
iyi toplumlara mı gelmiş yoksa kötü toplumlara mı? Tarihen ve dinen sabittir ki
tüm peygamberler Allah tarafından seçilmiş iyi kimselerden oluşur. Yine biliriz
ki tüm peygamberler kötülükte aşırı giden toplumlara gelmiştir. Her bir
peygamber, toplumu düzeltmek için çaba sarf etmiştir ve her biri değişimin ve
dönüşümün öncüleri olmuştur. Kimi başarılı olmuş, kimi ise başarısız. Bu ayrı
bir konudur.
Burada
hadisi şerifi içerik yönünden tekrar ele alırsak, bu hadise göre peygamberler
iyi toplumlara gelmeliydi. Çünkü peygamberler iyi kimselerdir. Ama biliriz ki
tüm peygamberler haddi aşan toplumlara gelmiştir. Yani peygamberler iyi,
toplumlar kötüdür.
Hülasa,
toplum düzgün olacak ki başa iyi idareciler gelsin sözünün pratikte bir karşılığı
olamaz. Zaten herkes iyi ise yöneticiye ne gerek var, öyle değil mi? Kimse
kusura bakmasın, bu anlayış topu taca atmaktır. Yönetici planlayıp uygulayacak,
makul şeylere imza atacak. İmzasının arkasında olacak, bunun takipçisi olacak.
Halk da bunlara uyacaktır. Uymayanlara ise gereken yapılacaktır. Bu konuda en
son şunu söyleyeyim. Bu hadisle, iyi kimselerden olmaları için halka sorumluluk
yüklemek anlamını çıkarmak en uygunu diye düşünüyorum. Çünkü halk iyi olursa
yöneticilerin yönetim işi daha kolaylaşacaktır.
*16/07/2022 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.