7 Şubat 2022 Pazartesi

Hatasız Dost Arayan Dostsuz Kalır *

—Bir zamanlar yanında çokça arkadaşın vardı. Arkadaşlıktan da öte bir kardeşlik hukuku idi sizdeki. Herkes gıpta eder, rakiplerin ise şaşırırdı bu dostluğunuza. Arkadaşlarının çoğu da şu ya da bu şekilde tanınmış kişilerdi. Şimdi kahir ekseriyeti yanından uzaklaştı. Mesela falan niye uzaklaştı sizden? 

—O mu? Boş ver. Yaramaz o. 

— Ya şu? 

—Hain o. 

—Ya bu? 

—O, nankör. 

—Şuna ne dersin? 

—O makam düşkünü. 

—Bu? 

—Beklentileri gerçekleşmedi de ondan. 

—Ya falan? 

—Rakiplerimi tercih etti. 

—Buna ne dersin?

—Ona ben yol verdim. 

—Şu? 

—Sözümü dinlemedi. 

—Bu? 

—Dediğimi yapmadı. 

—Eğer böyle ise arkadaşlarının çoğu kötü kişilermiş. 

—Aynen öyle. 

—Arkadaş seçiminde tercihlerin isabetli değilmiş o zaman. İnsan sarrafı değilsin sanki. 

—Ne münasebet. 

—Baksana, ya kötü diye sen yol vermişsin ya da senden uzaklaşıp gitmişler. 

—Nankörler de ondan. 

—Peki, bunda hiç senin suçun yok mu? 

—Niye olsun ki... Benim yaptığım iyiliği onlara kimse yapmaz. İyilik yaramıyormuş demek ki. 

—Ha ne bileyim. Tüm suçu bir tarafa atmak insafsızlık olur. Çünkü bir yerde anlaşmazlık varsa yüzde yüz bir taraf suçlu olmaz. Suçun oranları farklıdır, o kadar. 

—Yani siz bana da suç yüklemek istiyorsunuz. Bunu asla kabul etmem. 

—İster kabul edin, ister etmeyin. Görünen bu. Bu kadar arkadaşınızdan birkaç kişi sizden uzaklaşsa, dersin ki bunlarda bir sorun var. Ama çoğu sizden uzaklaşmışsa, burada acaba bende de bir sorun var mı diye sorgulaman gerekir kendini. 

—Bunu asla yapmam.

—Sen bilirsin ama şunu bil ki hatasız dost arayan dostsuz kalır.

*21/03/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

6 Şubat 2022 Pazar

Yetki Devri

—Nere giden habersiz. 

—Hiç, şöyle dolaşıp geleceğim. 

—Dolaşma zamanı değil. Şu yazdıklarım alınacak. Alışverişi de yap gel. İnsan çıkarken alınacak bir şey var mı der. Giderekten değişip gidiyorsun. 

—Dün yaptım ya alışverişi. Hem o dediğin sormalar eskidendi. 

—Dün sadece çay aldın. Çay, bir şeyler yendikten sonra içilir. Tek başına karın doyurmaz. 

—Bu yazdıkların acil mi? 

—Hem de çok acil. Akşama yemek istiyorsan hemen al gel. 

—Bu yazdıklarını alırsam, biterim. Bütçemiz sarsılır. Biraz azaltamaz mısın? 

—Yağın, tuzun, mercimeğin, pirincin hangisini çıkarayım? Hem ne oldu sana böyle? Ne zaman alışveriş desem, suratın asılıyor. 

—Hanım, benden duymuş olma da durum bildiğin gibi değil. Ne kadar kaçarsam kâr diyorum şimdi. 

—Ne varmış durumda? Aile reisi sensin. Gelecek ki ben de pişireceğim. Madem öyle, ver alışverişi ben yapayım bundan sonra. 

—Canıma minnet. Al şu kredi kartını. Şu da dünden aldığım dört paket çaydan kalan 20 kuruş. Bu ise benim maaş kartım. 

—Tamam. 

—Bundan sonra ben alışverişe karışmayacağım. Eve ne ihtiyaç bundan sonra senin işin. Evin tüm geliri ve gideri sende. Faturaları ödemeye gitmene gerek yok. Hepsi otomatik ödemede. Yalnız gelir ve gider dengesini bozup da aile huzurumuzu bozma. Her ay gelir ve gider dengesini dengele. Senden bir şey istemem. Sen de benden bir şey isteme. Şu lazım, bu ihtiyaç diyerek, nasılsa karta çektireceğim deyip kartı doldurma. Bil ki son ödeme tarihinde hepsinin ödenmesi lazım. Öyle asgarisini ödemek yok. Benim gibi yapacaksın. Gelir, gideri karşılayacak. Asla öbür aya sarkmış borç hele Türkiye bütçesi gibi bir bütçe istemiyorum. Ayağını yorganına göre uzatacaksın. Alışverişe giderken de bir isteğin var mı diye sormanı isterim. Bir ay sonra da al, ben bu işi yapamayacağım mazereti istemiyorum. Şimdi ve bundan sonraki alışverişlerinde sana başarılar diliyorum.

—...

—Oh be dünya varmış. Bu devir benim çok hoşuma gitti. Zira üzerimden büyük bir yük kalktı. Bundan sonra Karadeniz'de gemin batmış gibi düşün dur. Şimdiden Allah yar ve yardımcın olsun. Bu da benim son sözüm.

5 Şubat 2022 Cumartesi

Cepli Bot

Yolda yürürken peşim sıra ayak sesleri duydum. Kenara çekildim, geçsinler diye. Baktım, karşıt cins bir ikili.

Önümden yürürlerken kızımızın botu dikkatimi çekti. Dikkat çekmesi kadar doğal bir şey olamaz. Çünkü insanların başına bakmam.

Bot, bildiğim botlardan değildi. Arka sol tarafında yama var gibiydi. Ayıp değildi ama bu zamanda yamayı garipsedim.

Dikkatli bakınca sağ tarafta da gördüm aynı yamadan.

Biraz daha dikkatli bakınca yama sandığım cepmiş. Çünkü fermuarı da var. El kart, bozuk para  vs. koymak için birebir. Özellikle cep taşımayanlar için iyi düşünülmüş. Ama bu ceplere bozuk para konsa, ayakkabının ağırlığının yanında bir de bu paraların ağırlığı olacak. Üstelik biraz seri yürüse, cepteki bozuk paralar ses çıkarır durur. 

O zaman cebi yok bu kızın demeye kalmadan kızımızın sırtında sırt çantası da var. O zaman bu ayakkabıdaki cepler neyin nesi der demez kendime kızdım. Pek cahil kalmışsın be kardeşim, bu senenin modası cepli bot olmalı dedim.

Kendime kızdım ama nereden bilebilirdim bunun moda olduğunu. Hiç moda rakip etmedim ki. Bugüne kadar ne bulduysam onu giydim.

Sonrasında var mı bu modaya uyanlar dedim. Zafer'den geçtim. Ayakkabılara daha dikkatli baktım. Bir kişide dahi görmedim. Demek ki bu moda ya tutmadı ya da daha ilk piyasaya sürülmüş. İlk giyen de benim gördüğüm kızımız.

Bozuk para koymak için ideal dedim ama bu da mantıklı gelmedi bana. Çünkü bir alışverişte bozuk para vereceğinde, dur bir saniye deyip eğilecek, elini ayakkabının arkasına götürecek, fermuarı açacak, para çıkaracak vs. Zor iş. Olsa olsa süs olarak yapılmış olmalı. Bu süsün bedeli de ağır olmalı.

Not: Yusuf Gökhan hemşerimin bu ayakkabı türüyle ilgili şu yazısı, benim cepli ayakkabılı yazımı boşa çıkardı: 

"Hocam keşkem bunları yazmadan bana bir sorsaydın. CV'ne kötü puan yazacak bu durum...

Kızın ayağındaki botun, fermuarlı cebinde batarya bulunmaktadır. Bot içine döşenen bir ısıtma sistemini çalıştırıyor. Ayrıca karanlıkta kaldırımda değil de yolda yürürken botun arka ve önüne monte edilen lambalar var. İkaz mahiyetinde yanıp sönüyor..." Teşekkürler.

3 Şubat 2022 Perşembe

MEB’in Özrü *

Eğitim ve öğretimin önünde aşmamız gereken engeller çoktur. Bunların başında da en büyük engel MEB’in kendisi. Çünkü aşağı yukarı tüm yıla yaydığı öğretmen atamaları, eğitim ve öğretimi sekteye uğratan en büyük etkendir. Şu iki atama bile problemin kaynağının MEB olduğunu gösterir. Bunlar, öğretmen özür atamaları ve ilk atamalar. İzninizle bu iki atamayı ele alacağım bu yazımda.

Bu ülkede özür atamaları ikisi yaz, diğer ikisi de yarı tatilde olmak üzere dört defa idi. Sonradan biri yaz, diğeri de şubat olacak şekilde ikiye indirildi. Ömer Dinçer’in bakanlığa gelir gelmez çıkardığı 652 sayılı KHK’nin 37.maddesinin 3.fıkrası da özür atamalarına ayrılmış ve şu şekilde düzenlenmişti: "Öğretmenlerin Bakanlıkça belirlenen hizmet bölge veya alanlarında en az üç eğitim öğretim yılı görev yapması esastır. Bunların yer değiştirme suretiyle atamaları her yıl yapılan atama plan ve programları çerçevesinde eğitim öğretim faaliyetlerini etkilemeyecek şekilde sonuçlandırılır. Bakanlıkça belirlenen özür gruplarına bağlı yer değiştirmeler ise yaz tatillerinde yapılır”. Buna göre senede iki defa yapılan özür atamaları sadece yaz döneminde yapılacak şekilde teke indirilmişti. Bu düzenlemeden dolayı Dinçer, sesi çok çıkanlar tarafından çok eleştirilmişti. Bu tepkileri göğüslemek ve tarafları ikna için Ömer Dinçer, değişik platform ve TV konuşmalarında bu maddeyi savundu: "Şubat döneminde özür ataması olduğu takdirde özürden giden öğretmenin yerine öğretmen veremiyoruz. Çocuklarımız öğretmensiz kalıyor. Burada çocuklarımız mağdur oluyor. Ara dönemde öğretmeni gittiğinden dolayı çocuğunun gözü yaşlı kalmasını hangi biriniz ister? Bu yüzden atamaların yaz döneminde yapılmasını önemsiyoruz. Aynı zamanda aile birliğini de önemsiyoruz. Bunun için eşin gideceği yerde norm yoksa veya puanı yeterli gelmiyorsa üç yılı geçmeyecek şekilde aylıksız izne ayrılmak suretiyle bu öğretmenimizi valilik emrine verebiliriz. Tayin istenen eşin, şehrine atanma durumu yoksa illa o şehre değil, onu eşinin bulunduğu şehre nakledebiliriz. Bu da mümkün olmazsa, iki eşi alıp ihtiyaç olan üçüncü bir şehirde birleştirebiliriz” şeklinde izahatta bulundu. Ama kimseyi özellikle eş durumuna ihtiyacı olanları ve kendi partisini memnun edemedi. Siyasi iktidar, şubat özrü vermesini istedi. Dinçer, çıkardığı KHK’nin arkasında durdu. 7 Haziran 2015 seçimlerine doğru giderken bu madde delindi. Partisiyle belki de ilk kırılganlığı bu zaman başladı. Sonrasında da partisinden kopup gitti.

Şu anda hatırlamıyorum ama bildiğim kadarıyla Dinçer’in özür atamaları ile ilgili 37.maddenin üçüncü fıkrası hiç uygulanmadı. Yine şubat döneminde özür atamalarına devam edildi. Sonrasında Anayasa Mahkemesinin 6/02/2013 tarihli yazısına binaen yeniden düzenleme yapılarak 3.fıkranın sonuna “…Bakanlıkça belirlenen özür gruplarına bağlı yer değiştirmeler ise yarıyıl ve/veya yaz tatillerinde yapılır” ilavesi yapıldı. Hala da şubat özür atamaları yapılmaya devam etmektedir.

Aile birliği önemli, şubat atamasında ne sakınca var diyebilirsiniz. Aile birliğinin önemine kimsenin diyeceği olamaz. Ama aile birliği önemli diye eğitim ve öğretimi engellemeye hakkımızın olmadığını düşünüyorum. Bu şubat döneminde yapılan özür atamalarıyla birlikte taşradaki birçok ilçe milli eğitim müdürlüğü, ilçesinden öğretmen göçü verdiğinden dolayı çoğu branşlarda öğretmene ihtiyaçları var ve yerine atama yapılmadığı için ücretli öğretmen arayışına girdi ve çoğu da ücretli öğretmenlik yapacak personel bulamıyor. Bulsa da ehil değil. Ne de olsa geçici. Halbuki öğretim yılı başında yapılan planlama yaz dönemine kadar devam etseydi, eğitim ve öğretim sekteye uğramayacaktı. Üstelik eşinden ayrı yerlerde çalışan ve gidiş geliş yapamayan birçok öğretmene il milli eğitimler, geçici görevlendirme yapmak suretiyle yardımcı olmuştu. Bence bir şeyi yaparken bir başka şeyi yıkmamak gerekirdi.

İlk atama konusuna yerimiz kalmadı. Bunu da bir başka yazımızda ele almak isterim.

*23/02/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

Şivlilik

—Baba, bugün de elin boş geldin.

—Nasıl gelmem gerekirdi.

—Yarını unuttun galiba.

—Ne var oğlum yarın?

—Şivlilik. 

—Deme ya!

—Unuttun mu yoksa?

—Ne unutması evlat. Baban, 1975 yılında ablasına dünürlüğe gelenlerin içerisinde müstakbel enişte adayının abisinin nasıl su içtiğini bile unutmadı daha.

—O zaman niye almadın?

—Boş ver evlat. Zaten Şivlilik adı altında üretilenler çok da kaliteli değil.

—Tamam, kaliteli olmadığını ben de biliyorum. Ama önceki yıllar alırdın.

—Doğru, alırdım almaya ama fiyatların yanına varılmıyor evlat bugünlerde. Bundan Şivlilikler de nasibini almış. Daha bu iyi günlerimiz. Bugünlerin kıymetini iyi bilmek lazım.

—“Bu daha iyi günlerin" sözü bir başkasına söylenmemiş miydi?

—Ben de öyle sanmıştım. Ama kızım sana söylüyorum, oğlum, sen dinle hesabı hepimiz kastedilmiş sanırım. 

—Bu durumda ne yapacağız Şivlilik için kapıyı çalanlara? 

—Sabah Şivlilik için gelenlere kapıyı açmayacaksın. Onlar, çalar çalar giderler. Herhalde biliyorum, içeridesiniz. Açın kapıyı demez biri. 

—Ayıp olmaz mı böyle yaparsak? 

—Niye ayıp olsun evlat. Ayıbı biz işlemedik. Utanılacaksa başkası utansın. 

—Tamam, böylesi içine siniyorsa benim için hava hoş. Ha içinden birkaç tane yiyordum, onu da yemem, olur biter. Ama senin yüzün gülmüyor hala.

—Nasıl güleceksin evlat. Üç aylar, Regaib derken bir bakmışsın, iki ay sonra ramazan. Babanı düşündüren de bu.

—Orucun neyini düşüneceksin baba? Orucumuzu tutup bir de üzerine sevap kazanacağız.

—Sevap kazanmaya kazanacağız ama evlat ramazan bu. Zor mu zor. İşte şimdiden beni düşündüren de bu.

—Ama daha iki ay var.

—Var da sayılı günler çabuk geçer sözü bunun için söylenmiş sanki.

2 Şubat 2022 Çarşamba

Benden Siyasetçi Olur mu?

Düz yoldan gitmekten sıkıldınız. Şöyle kasisi bol bir yerde macera arıyorsunuz. Ama bulamadınız. Size  yardımcı olmak isterim:

Konya Beyşehir Yolundan, Alemdar Caddesine giriniz. Kanal boyuna kadar ilerleyiniz. Alın size istemediğiniz kadar kasis. Yolun bir iyiliği var. Hiç ışık yok. Bu arada her kasise çıkışınızda bu hizmeti yapan belediyeyi ve bu hizmeti önerenleri de hayırla yâd edersiniz.

Size bir hatırlatma daha. Kavşağın birinde kasis yok. Sanırım unutulmuş. Ama hangi kavşak söylemiyorum. Onu da siz bulacaksınız. Zira yaptığım bu iyilik yeter de artar bile. Ayrıca bu kadar iyiliği size kimse yapmaz. Çünkü giderken içiniz dışınız kasis olur ve kasis özleminizi gidermiş olursunuz.

Bu güzergahta daha önce kasisler vardı ama ilaveleri yapılmış.

Tam menzilim olan Kanal Boyuna yaklaşmıştım ki bende bir merak başladı. Acaba kaç kasis geçtim dedim durdum. Dönüşte saymaya karar verdim.

Yanıma birini aldım arabama. Ona, araba sürerken unutabilirim. Kaç kasis geçeceğiz bir say dedim. O da kasis sayma yerine şu fıkrayı anlattı:

İsmet İnönü, Demirel’e “Yıllardır Meclistesin. Girip girip çıkıyorsun. Sana bir soru: Mecliste kaç basamak var, biliyor musun” der. “Bilmiyorum” der Demirel. İnönü, “İyi bir siyasetçi kaç basamak olduğunu bilir” deyince, ertesi günü Demirel, Meclisteki basamakları sayar ve İnönü ile karşılaşınca kaç basamak olduğunu söyler. İnönü: “Doğru evet. O kadar basamak var.” İnönü tekrar “Basamakları yoksa kendin mi saydın” diye sorar. “Evet” cevabını alınca, “İyi bir siyasetçi, o basamakları kendi saymaz. Bir başkasına saydırır” demiş İnönü.

Hasılı, yanımdaki bu fıkrayı anlatınca basamakları kendim saymak zorunda kaldım. Tamı tamına 11 tane kasis saydım. Bir 11 kasis de yolun karşısında var. Etti mi 22 kasis. Çünkü bölünmüş yol.

Bu durumda bir soru da ben sorayım: Benden iyi siyasetçi olmaz değil mi?

1 Şubat 2022 Salı

Karın Keyfini Çıkarmak Varken *

Küresel ısınmadan mıdır, eski kışları görmüyorduk nicedir. Kar yağmayınca sular çekilmiş, barajlardaki su miktarı minimum seviyeye düşmüştü. Tam susuzluk kapıda derken bu sene tüm Türkiye eski kışlardan bir kış yaşıyor. Rabbim verdikçe verdi. Hala da vermeye devam ediyor. Keremine şükür. Zira ne kadar şükretsek azdır.

Öğrenci ve öğretmenlerin tatiline denk gelen yağan bu karın, bizim ve tüm canlılar için bir bereket olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Bu durumda ne yapmamız gerekirdi? Çocuklar gibi şen olacaktık. Zorunlu işine gidecek olanlar ağır aksak işlerine gitmeye devam edecekler. Arabaları kah kayacak kah patinaj yapacak, kimi de özel arabası yerine toplu taşıma araçlarını tercih edecek. Karı gören çocuklar kartopu oynamak için kendilerini dışarıya atacak, karın içine belenecek ve kardan adam yapacak. Kimi, ince ince yağan karın altında yürüyüş yapacak, kimi evinin önünü ve merdivenleri açmak için eline küreğini alacak, kimi arabasını temizleyecek. Kimi ayakkabısının içine kar girme riskine rağmen karların üzerinden ekmek almaya gidecek. Kimi evinin penceresinden yağan karı ve oluşan manzaraları seyredecek. Kimi karda çekindiği foto ve videoları sosyal medyada paylaşacak. Kimi eşini ve dostunu arayarak yağan karın kaç cm olduğu muhabbetini yapacak. Kimi çeşmelerin donmaması için suyunu açık bırakacak, kimi donan çeşmesini açmak için sıcak su dökecek. Kimi karda nasıl mahsur kaldığını ve ne sıkıntı çektiğini anlatacak, kimi işini öteleyecek, kimi televizyonların getirdiği yurttan kar manzaralarını izleyecek vs. Kısaca karla yatıp karla kalkacağız ve karın keyfini çıkaracağız.

Biz böyle mi yaptık yani karın keyfini çıkardık mı? Pek az istisna hariç yağan kar güme gitti. Karla beraber ülkenin gündemine bir kısır tartışma peyda oldu.  Haliyle kısır tartışma ve mevzi kapma yarışına girince maalesef geleceğimiz olan bu kara sevinemedik. Tüm Türkiye fazlaca yağan bu kardan etkilenirken bir İstanbul tartışması, yağan karın önüne geçti. Sanırsınız ki kardan sadece İstanbul etkilendi ve yolları açılmayan tek şehir İstanbul idi. İstanbul mahalli idaresi ne kadar görevini yaptı veya savsakladı bilmiyorum. Bunu ancak İstanbul’da yaşayanlar bilir. Belediye yetkililerine göre hiçbir aksama yoktu. Belediyeye ait tüm yollar açıktı, trafik aksamadı, toplu ulaşım araçları sekteye uğramadı. Karşı cepheye göre ise belediye sınıfta kaldı. İstanbul halkı yollarda mahsur kaldı. Hangisi doğru söylüyor? Açıkçası savunanlar da doğru söylemiyor, eleştirenler de. Bir defa bu kadar kar yağacak ve tüm yollar aynı anda açık olacak. Bu mümkün değil. Çünkü o kadar caddelerin birden açılması olacak şey değil. Bunun için belediyenin her caddede bir kar kürüme aracı ve yeterli personeli hazır bekletmesi gerekirdi ki böyle bir şeyin olmayacağını hepimiz biliriz. Çünkü bütçemiz buna elvermez.

Yine şunu da hepimiz biliriz ki fazlaca yağan bu karda; insanların, araç sürenlerin olumsuz etkilenmemesi, bulundukları yerde mahsur kalmamaları mümkün değil. Çünkü kar her ne kadar bereket ise de kar aynı zamanda esaret demektir. Bu esaret insanı, insanın ürettiği teknolojiyi de esir alır. Diğer normal günlerdeki gibi araç sürülemez, yollar kaygan olur, her şey aksar, hava muhalefetinden dolayı bazı işler ötelenir. Çünkü kesintisiz 24 saat yağan kar, açılan yolları tekrar kapatacaktı. Durum bu iken bir taraf gözümüzün içine baka baka her şeyi güllük gülistan gösterdi. Diğer taraf öldük, bittik edebiyatı yaptı. Kara rağmen şehirler ve ulaşım sair normal günlerdeki gibi olacak beklentisi ise, kimse kusura bakmasın, karlı hayat hayatı sekteye uğratır ve hayatı esir alır. Bundan etkilenen sadece İstanbul değil, diğer kar yağan tüm şehirler etkilendi. Anadolu'daki diğer şehirler de İstanbul gibiydi. İstanbul’da aksama meydana geldiyse, diğer şehirlerimizde de aksama meydana gelmiştir. Buna rağmen biz İstanbul'u konuştuk, diğer belediyeleri es geçtik. Tamam, İstanbul, Türkiye’nin kalbidir. Diğer şehirlere göre biraz fazla konuşulsun ama yatıp kalkıp İstanbul’u konuşmak olmadı.

Hakkaniyet üzere olacaksak sadece İstanbul değil, karın yağdığı tüm belediyeler sınıfta kaldı. Bu da doğaldır. Çünkü hiçbir belediyenin araç ve insan kaynakları bu kadar yağan karla bir çırpıda mücadele edecek yeterlilikte değildir. Birileri cambaza bak, cambaza diyerek İstanbul'u gösterirken diğer şehirler tepkilerden kurtuldu. Hâlbuki herkes İstanbul'a bakıncaya kadar kendi şehrine bakmalıydı. Bırakalım, İstanbul'da yaşayanlar İstanbul'u, diğer insanlar da kendi şehirlerini konuşsun. Ki olması gereken de bu idi. Herkes sorumlu olduğu bölge ve muhitine bakmalıydı. Türkiye böyle suni gündemlerle meşgul edilmemeliydi. Ayrıca kar bereketini de küstürmemek lazım. Kar dile gelse, yağmaz yağmaz dediler. Bir yağdım, birbirlerine girdiler, demez mi? Hasılı, birilerinin birileriyle bir alıp veremediği varsa, bunu kar üzerinden yapmasın. Gidip kendilerine bir başka meşgale bulsunlar. Zira biz kardan, karın getirdiği aksaklıklardan memnunuz.

*02/02/2022 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.