—Akşam eve erken gel, tamam mı?
—...
—Cevap versene, tamam mı?
—Tamam değil.
—Anlamadım, ne demek şimdi bu? Yoksa sözümü dinlemiyor, karşı mı geliyorsun bana?
—Sana karşı gelmek ne haddime hanım!
—Eee o zaman?
—Ben hayatta üç kişiye karşı gelmem: Biri sensin, öbürü devlet, diğeri de enişte.
—Ha şöyle! Akıllı adamı severim. Yoksa...
—Elbette öyle olacak, yani sizin dediğiniz. Huzurum için yapacağım. Çünkü daha ben aklımı peynir-ekmekle yemedim. Zira sizin huzurunuz benim huzurum demektir.
-Uzatma! Bana edebiyat yapma. Kısa ve net cevap ver. Akşam erken geliyorsun değil mi?
—Böyle sorarsan cevabım bundan önce olduğu gibi hep evet gelirim/yaparım olur.
—Bu işi bu kadar uzatacağına işin başında tamam deyiversen ne olurdu? Tamam geliyorsun tamam mı?
—Şimdi olmadı. Evet geleceğim ama tamam değil.
—Allah Allah! Sana bir şeyler oldu bugünlerde herif! Derdin ne senin? Eski köye yeni adet getirme.
—Bir şey olduğu yok hanım! Ben yine eski bildiğin gibiyim. Ama bana her şeyi de, ama tamam mı deme...
11 Mayıs 2018 Cuma
Bir Defa da Olsa Bizi Şaşırtsa Ne Olur? *
ABD eski başkanı Barack Obama tarafından İran ile yapılan
nükleer anlaşması yeni başkan Trump tarafından tek taraflı olarak bozuldu.
Böylece devletlerde devamlılık esastır kuralını çöpe atmış oldu. Şimdi İran'a
savaş ve büyük yaptırımlar konuşuluyor.
Trump'ın bu densizliğine dünya tepki gösterirken iki
ülkeden Trump'a destek geldi: Biri İsrail, diğeri Suudi Arabistan. Çok mu
şaşırdım? Hiç şaşırtmadılar beni. Ne de olsa muhteşem üçlü. Yedikleri,
içtikleri bir! Düşündükleri aynı! Birbirlerinin kopyası gibiler.
ABD'yi biliyoruz, İsrail'i de. "Biz bu dünyada var
olduğumuz müddetçe kimse huzur bulmayacak, kan eksik olmayacak...hep gerilim,
hep kaos..." derdindeler. "Siz bizim emellerimize hizmet etmezseniz,
bu daha iyi günleriniz" diyorlar. Biri Hıristiyan, diğeri Yahudi. Ne de
olsa kendi düşüncelerine hizmet ediyorlar. Beni esas şaşırtan bugüne kadar beni
hiç şaşırtmayan Suudi Arabistan. Müslüman mahallesinde salyangoz satan bu
devlet, ABD ve İsrail çizgisini hiç değiştirmedi, bu iki devlete hayranlığını hiç
gizlemedi. Onların bir dediğini hiç iki etmedi. Hep onların amaçlarına hizmet
etti. Biz zatı âlilerini Mekke ve Medine'nin hadimi sanma gafletinde bulunduk
zaman zaman. Ama o hep "Beni kendi emellerinize alet etmeyin. Zira ben
sizden değilim" dedi sürekli. Böyle yaparak Suudi krallığını garantiledi
hep. Suudi Arabistan'ı eğer bugüne kadar ABD veya İsrail bilfiil yönetmiş
olsaydı kesinlikle o mübarek topraklarda tutunamazdı. Teslim bayrağını çeker,
arkasına bakmadan def olur giderdi. Ama sağ olsun Suud hanedanı sayesinde bu
iki devlet Ortadoğu'da ağırlık ve güçlerini hiç kaybetmediler. Çünkü
sponsorları hep Suud hükümeti ve Arap sermayesi oldu.
Zaman zaman utanır sıkılır da rol icabı mazlumun yanında
olur mu dedim. Çünkü bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir. Bu
devletten ben günde iki defa doğru olmasını değil, ömürde bir defa iyi
bir iş yapsın istedim. Ama nafile. Beyhude beklenti bendeki. Varlığı ABD'nin
güçlü olmasına bağlı bu devlet, hanedanlığını ancak güce taparak götürebilir.
Üstelik bu tapmasını isteksiz de yerine getirmiyor. Gönüllü yapıyor bu işi.
Baksanıza herkesten önce ABD'ye destek açıklaması yapıyor: "İran'a ambargo
uygulandığı takdirde ihtiyaç olacak petrolü ülkesinin karşılayabileceğini
söylüyor. İnsanda biraz utanma, arlanma olur. Zaten ABD'de oturan kabadayı da
cesaretini bundan alıyor.
ABD ve Batı’ya karşı süt dökmüş bülbül olan Suud, konu İran
olunca aslan kesiliyor/ efeleniyor hemen. Çünkü ABD'den sonraki varlık nedenini
Şii düşmanlığıyla götürüyor. Merak ettiğim bu Şiilik de olmasa bu Suud nasıl
yaşar? Güya kendini sünniliğin hamisi sanıyor. Halbuki Suud'un sünnilikle bir
alakası yok. Açıkçası ben ne Suud İslamını, ne de İran İslamını tasvip
ediyorum. Al birini, vur ötekini. İslam dünyası ne yapıp ne edip İslam
dünyasının göbeğinde Müslümanların liderliğine göz kırpan bu hanedandan
kurtulması gerekir. Değilse kendi paramızla batıla sponsor olmaya devam edecek
görünüyor hali pürmelalimiz.
* 21/05/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
* 21/05/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Baba Ben Vekil Olacağım!
---Babacığım,
hep ne olacaksın diye soruyordun ya, kararımı verdim artık!
---Hayır
ola inşallah!
---Vekil
olmaya karar verdim.
---Kendinde
o donanımı görüyor musun?
---Elbette!
---Vekillik
para ister, çevre ister, vizyon ister…Hangisi var sende?
---Para
için babam sağ olsun! Çevre dersen, senin çevren benim çevrem. Vizyonun alası
var. Bir defa gencim ben. Biliyorsun gençlere gün doğdu. Nasılsa bizim için gençlik
kotası koyacaklar. Partiler; en genci bizde, en fazla genç bizde, diye
yarışacaklar.
---Maşallah
çok pozitif gördüm seni!
---Milyonlarca
gencin arasından sıyrılıp nasıl aday olabileceksin? Şansın ne?
---Milli
Piyangoya senin karşı olduğun gibi ben de karşıyım. Fakat piyango misali “Ya
çıkarsa” modundayım. Yani parolam bu! Nasılsa birilerine gülecekse bu, neden
ben olmayayım?
---Hadi
her şeyden geçtim. Senin daha yaşın tutmuyor. Malum seçimleri erkene aldılar.
Daha 17’indesin. Siyasete soyunduğuna göre seçilme yaşının da 18 olduğunu
biliyor olmalısın.
---Biliyorum
baba! Onu da düşündüm.
---Nasıl
olacak bu?
---Kazai
rüşt kararı alırsak olur. Yani mahkeme, ergen olduğuma dair karar verirse…
---Oğlum
bu durum devlet memuru olmada geçerli! Senin gözün memurlukta değil,
vekillikte. Hadi hepsini yapalım. Vekillik dediğin kolay mı sanırsın? Nasıl
yapacaksın bunu? Vekillik demek sorumluluk ister.
---O
dediğin sorumluluğun hepsi var bende.
---İyi
de oğlum! Sen daha okula gidip gelmenin dışında daha doğru dürüst ekmek almaya
bile gitmedin. Okula da servisle gidip geliyorsun. Bir gün servis gelmese
okulun yolunu bulamazsın. Bu halinle Meclisin yolunu nasıl bulacaksın? Hadi buldun,
yani ben götürdüm diyelim. Orası yatma yeri değil; soru soracaksın, kanun
tasarısı vereceksin, gerekirse partin adına çıkıp kürsüde konuşacaksın, TV’lere
çıkacaksın, miting meydanlarında konuşacaksın, Mecliste yeri geldi mi kavga
edeceksin, iyi bir demagog olmak gerek belki de…
---Hepsini
biliyorum baba! Belki okul derslerim iyi değil ama ben bu vekillik işine iyi
çalıştım. Okulda bayramlarda az mı şiir okudum…
---Oğlum
burası Meclis, şiir okuma yeri değil.
---Her
şeyin bir acemiliği olur. Yapan herkes anasından vekil mi doğdu. Konuşma ve
hitabette zaman zaman teklerim mutlaka. Ama bu ülkede kağıda bakarak okuyan
Kenan Evren bile zamanla hatip olmuşsa ben hayli hayli olurum.
---Yapar
mısın yapmaz mısın bilmiyorum ama gördüğüm kadarıyla iyi bir demagog olmada
epey mesafe kat etmişsin. Haydi diyelim ki oldun; partinin verdiği görevleri
yerine getirebilecek misin?
---Ooo
baba, en kolayı o! Parti disiplini denen bir şey var. Genel başkanım; gel derse
geleceğim, git derse gideceğim, otur oturduğu yerde derse oturacağım, gözüme
görünme derse kaybolacağım, grup başkan vekilini izle derse izleyeceğim, o
parmak kaldırırsa kaldıracağım, o itiraz ederse ben de itiraz edeceğim. Partime
ve liderime bağlı olacağım. Bu yeterli sanırım.
---Pekiyi,
genel başkanın seni demokrasinin gelişmesi için seni bir başka partiye görevli
olarak gönderirse gidecek misin?
---Bu
da laf mı baba? Elbette gideceğim! Dedim ya, ben parti disiplinine uyacağım
diye. Görev görevdir bir defa. Sonra kutsaldır aynı zamanda.
---Senin
genel başkanın baktı ki demokrasiye katkısı var; herkes konuşuyor, reklamın
iyisi-kötüsü olmaz deyip seni sürekli diğer partilere bir görev icabı gönderirse
bu içine sinecek mi?
---Baba!
O dediğin her zaman olacak değil ya, gider görevimi ifa eder gelirim.
---Öyle
deme evlat! Genel başkanın bu görev iyi ses getirdi diye seni durmadan diğer
partilere gönderirse…biliyorsun bu ülkede tabela da olsa irili-ufaklı 90
civarında parti var. Seni her gün partilerin gönlü olsun, kimse küsmesin diye
bir partiye gönderirse…gittiğin her partide bir gün dursan 90 gün boyunca diğer
partilere gidip gidip geleceksin.
---Baba,
olur mu o kadar?
---Niye
olmasın oğlum! Lider bu…Yaptığı yaptık, astığı astık nasılsa. Bütün bunları düşün,
içine siniyorsa dene istersen. Zaten bu kafa yapısıyla sana otur oturduğun
yerde desem de vekil olma uğruna, sen baba sözü dinlemeyeceksin.
---Onay
veriyorsun yani?
---Mecburen…sağlığım
açısından başka çarem yok.
---Biraz
zor oldu ama sonunda haklılığımı kabul ettin. Mahcup olmayacak ve oğlunla gurur
duyacaksın vekil babası olacaksın, fena mı?
---Gurur
duyar mıyım bilmiyorum ama sanmam. Mahcup olacağım da kesin. Hele vatandaş “Oğlun
hangi partiden” dese, ne diyeceğim millete ben? Çünkü gördüğüm kadarıyla parti
parti gezeceksin. Bunun adına da demokrasiye katkı diyeceksin. Bu kafayla
demokrasiye katkın olur mu bilmiyorum ama demokrasinin içine edeceğin aşikar…
9 Mayıs 2018 Çarşamba
Seçim Atmosferinde Bize Düşen *
Bugün size
sosyal medyada paylaşımda olan ve baştan sona katıldığım, fakat yazanının kim
olduğunu bulamadığım bir alıntıyı paylaşmak istiyorum: (Yazarın kalemine
kuvvet!)
BİR OLALIM
Ak Partili esnafsın, bankada acil işin var dükkânda kalfa,
çırak yok. Kilit vurmak yerine dükkânı, CHP’li yan komşun kasap Mehmet’e emanet
edersin; komşu göz kulak olur musun bir saat işim var dersin, o da kendi dükkânı
gibi bakar, Ak Parti il merkezini arayıp bu ricada bulunmazsın.
CHP'lisin
gece saat 02.00.
3 yaşındaki bebeğin ateşlenmiş altında araban yok, Ak
Partili üst komşunun emekli polis memuru Rıza amcanın zilini çalarsın,
pijamalarıyla koşar gelir. Alır oğlunu götürür hastaneye. Gece boyu seninle
nöbet tutar başında. CHP il başkanlığını aramazsın. O saatte arasan da bırak
geleni, telefona bakan bile olmaz.
Eeee,
çocuk büyüdü artık. Okula yazdıracaksın. Araştırdın sordun soruşturdun.
Herkes
Nalan öğretmen iyidir dedi. Gittin okula kayıt için, bir de baktın ki MHP il
başkanının eşi. Bildiğin, koyu ülkücü! Vazgeçmezsin, okulda CHP’li Ak partili
öğretmen aramazsın. O bildiğin ülkücü öğretmene emanet edersin çocuğunun
geleceğini. Senden benden de iyi sahip çıkar. Kendi çocuğu gibi gözünden bile
sakınır.
O
partilisin, bu partilisin. İdeolojin, fikrin ne olursa olsun bu yaşına kadar
yanında olduğun, sokağa çıktığında selâmlaştığın, hal hatırını sorduğun
dostların, arkadaşların, komşuların, akrabaların seninle aynı fikri paylaşmak
zorunda değildir. Ve yaşadığın sürece iyi ya da kötü gününde bu insanlar senin
yanındadır her zaman.
Düğün
dernek edersin misafirlerinin arasında Ak Partili de, CHP'li de, MHP'li de, İyi
Parti’li vb de vardır. Hediye getirirler, altın takarlar; cenazen
olur taziyeye gelirler. Yeri gelir tabutunun altına hep birlikte girer, omuz
verirler. Arkandan helal ederler haklarını. Düğününe, taziyene Ak Parti Genel
Başkanı gelmez, Cumhurbaşkanı gelmez, CHP Genel Başkanı gelmez, MHP Genel
Başkanı gelmez, İyi Parti Genel başkanı ve diğer başkanlar gelmez.
Ama
olur da onlar yüzünden kırarsan sevdiklerini, bu sefer işte o zaman yalnız
hissedersin kendini. Halayın başına geçirecek komşu da bulamazsın, cenazende Fatiha
okuyacak dost da.
Siyasi
görüş farklılıkları yüzünden tepedekilerin tepişmeleriyle sen komşunla, eşinle,
dostunla tepişme. Dünya bir tane ve hepimiz burada yaşıyoruz; ama acı, ama tatlı.
Güçlü ve akıllı olmak zorundayız. Güçlüyseniz, akıllıysanız bölünmeyin
birleşin. Daha sıkı sarılın birbirinize, oyunlara gelmeyin.
Klavye
başında birbirinize küfür, tehdit sallayarak siyaset yapmayın. Siyasetinizi
sandıkta yapın. Bizim birbirimize ihtiyacımız var, birlik olmaya ihtiyacımız
var.
Siyasi
kimliklerimizin, ideolojilerimizin, ırklarımızın, milliyetlerimizin, dinlerimizin
arkasında olan birisi var: İNSAN olan halimiz. Birbirimize baktığımızda
derinlerdeki o kimliği görmeyi başarmalıyız. Bernard Russel’in 1950’lerde
dediği gibi “HEP BİRLİKTE YAŞAMAK
İSTİYOR AMA HEP BİRLİKTE ÖLMEK İSTEMİYORSAK birbirimize saygı duymayı
öğrenmeliyiz…” Alıntıdır.
* 12/05/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
* 12/05/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
8 Mayıs 2018 Salı
100'den Oldum
Yaptığım test sınavından 84 alan bir öğrenci ders bitimi yanıma geldi: "Öğretmenim! 84'ü, 85 yapar mısınız, dedi. Olmaz dedim. "Niye?" dedi. Delikanlı, bu test sınavında ne aldıysanız o. Fazla veremem, dedim. Tamam öyleyse diye yanımdan giderken "Benim 84'ü, 85 yaparsanız; performansınıza 100 veririm" dedi gülerek. Olmaz dedim ama fena fikir değildi. Zira cazip gelmişti bana. Çünkü 1 verip 15 kazanacaktım.
Performanstan 100 alacağımı hisseden Bakanlık, öğretmenlere uygulanacak olan performans sisteminden vazgeçti. Halbuki ne güzel olacaktı. Üstelik 84 alan çok sayıda öğrencim vardı. Belki de sene sonunda öğrenciyle masaya oturacaktım. Sanki Bakanlık beni kıskandı gibi geldi bana ama neyse hayırlısı diyelim. 100 kaçtı artık! Hem de kaç 100 birden...
Performanstan 100 alacağımı hisseden Bakanlık, öğretmenlere uygulanacak olan performans sisteminden vazgeçti. Halbuki ne güzel olacaktı. Üstelik 84 alan çok sayıda öğrencim vardı. Belki de sene sonunda öğrenciyle masaya oturacaktım. Sanki Bakanlık beni kıskandı gibi geldi bana ama neyse hayırlısı diyelim. 100 kaçtı artık! Hem de kaç 100 birden...
Sandıkta Konuşalım! **
Seçime giden partilerin siyasi partiler yasasına göre
ittifak yapmasının yasak olduğu 1991 yılında yüzde 10 barajını aşmak amacıyla
RP, MÇP ve IDP bir araya gelerek Refah Partisi amblemi altında genel seçimlere
girmişti. Adı geçen partiler resmi olmayan bu birliktelik sonucu barajı aşmış
ve 62 de milletvekili çıkarmışlardı.
Seçimden
önce Refah Partisine geçmek suretiyle vekil adayı olanlar, milletvekili
seçildikten sonra istifa ederek kendi partilerine geçti. 19 vekil ile MÇP,
Meclis'te grup kuramadı. "Pazara kadar değil, mezara kadar buradayım, zira
biz gemileri yaktık da geldik" diyerek RP'ne katılan IDP de seçilen 3
vekiliyle IDP çatısı altında Meclis'teki yerini aldı.
Seçimden
önce başlayan "İttifak ne yapacak" heyecan ve endişesi yüzde 17'ye
yakın oy alınca seçim sonrası yerini başarının konuşmasına bırakmıştı. Seçimde
"Hangi partinin katkısı fazla olmuştu?" değerlendirmeleri de eksik
değildi.
Bir
gün kalabalık bir arkadaş grubuyla yemek yerken konu döndü dolaştı, yine
ittifaka geldi. Ortamda bulunanlar ağırlıklı olarak Refah Partisine oy vermiş
kişilerden oluşuyor ve gözlerden sevinç okunuyordu. Biraz muziplik olsun diye
"Seviniyorsunuz ama ittifakta Islahatçı Demokrasi Partisinin (IDP) katkısı
büyüktü. Eğer o olmasaydı bu kadar oy alamazdınız" dedim. Benim bu
konuşmama oradaki bulunanlar kahkahayı bastı. Çünkü IDP, ittifakın en küçük
ortağıydı, önceki seçimlerde alabildiği en yüksek oy yüzdesi binde 9'u
geçmemişti hiç. Bundan dolayı IDP'nin (şimdiki adı, Millet Partisi) ittifaka
katkısının fazla olmadığını herkes biliyordu. Katıla katıla gülmeleri de
bundandı. Fakat o da ne! Gülenlere orada bulunanlardan biri "Ne
gülersiniz, adam doğru söylüyor. Eğer IDP olmasaydı bu kadar milletvekili
çıkarılamazdı" diyerek tepki gösterdi. Oradakiler ve ben, ne olduğunu
anlayamamış ve şaşırmıştık. Ortam gerilmişti. Kısa bir duraksamadan sonra
arkadaşlar "Olur mu öyle şey" diyerek tekrar gülmeye başladılar.
Fakat ben gülemedim, dudaklarımı ısırdım. Nasıl gülebilirdim ki? Çünkü ittifak
başarısına -şaka olsun diye- farklı pencereden bakan bendim. Daha doğrusu fikir
babasıydım. Bugünkü aklım olsaydı o gün o espriyi de yapmazdım.
91 ittifakında başımdan geçen bu anekdotumu niçin anlattım?
Yine bir seçim sathı mailine girdik malumunuz. Demokrasinin vazgeçilmezi olan
seçimler ve siyaset bizi bölüyor, kırıyor, döküyor, incitiyor. Birbirimizi
kırıp dökmemek, küstürmemek ve incitmemek için nerede, ne zaman, hangi ortamda
ne konuşacağımıza dikkat etmemizde fayda var. Özellikle siyasi mülahazalardan
kaçınmak, bir partinin lehinde veya aleyhinde görüş bildirmek, paylaşımlarda bulunmak
için yoğurdu üfleyerek yemede fayda vardır. Görüşümüzü herkes bilmiş olsa da
muhabbet ortamlarına siyaseti sokmamak gerekir diye düşünüyorum. Çünkü bu
ülkede kimse yeknesak değildir. Bildiğiniz gibi 90’dan fazla irili-ufaklı partimiz
var. Tabela partisi bile olsa hepsinin bu ülkede az veya çok bir karşılığı var.
Hiç ummadığımız yerde partilerin seçmenleri karşımıza çıkabiliyor. Bizim için
siyaset kadar bu ülkenin birliğe, dirliğe, huzura ve barışa ihtiyacı var. Hatta
siyasetten daha önemli! Gündelik hayatta biz farklı siyasi görüşe mensup
insanlarla iç içeyiz. Çoğu zaman düğün-cenaze vb nedenlerle bir araya
geliyoruz. Siyaset öyle bir şey ki çekirdek yer gibi insan konuşmaya
başlayınca kendini kaybedebiliyor. Biz birbirimize lazımız ve gerekliyiz.
Bulunduğumuz ortamda partisinin aleyhine yapılan değerlendirmeler insanımızı
üzebiliyor, kırabiliyor, hatta küstürebiliyor.
Biz en iyisi muhabbet ortamına, whatsapp gruplarımıza,
sosyal medya sayfalarımıza siyaseti sokmayalım. Hatta unutulmayan üç çeşit
arkadaş grubu olan; sınıf/okul, hapishane ve askerlik arkadaşlığına hiç ayak
bastırmayalım. Bırakalım bu işi, profesyonelce yapmaya kalkanlar, yani
siyasiler yapsın. Onlar meydanlarda, ekranlarda konuşsun; biz onları dinleyelim, değerlendirelim ve sandıkta -oy
vererek-konuşalım. Unutmayalım ki biz birbirimizi üzdüğümüzde yanımızda
siyasiler olmayacak. Siyasi görüşümüz için birbirimizi üzmeye değmez. Zaten
kimse kimseyi de ikna edemez. Çünkü biz siyaseti en iyi bildiğimizi, en iyi
görüşün kendimizin görüşü olduğunu sanırız. Muhatabımız da aynısını düşünüyor,
haberimiz olsun. Baki selam!
** 17/06/2018 günü kahtasoz.com da yayımlanmıştır.
** 17/06/2018 günü kahtasoz.com da yayımlanmıştır.
7 Mayıs 2018 Pazartesi
Fransız Aydınları Neler Yumurtlamışlar Öyle! *
Fransa'da kendilerine yazar ve siyasetçi denilen 300
kişilik sözde bir aydın kalabalığı, "Yahudi düşmanlığı ve şiddet
yaydığı" iddiasıyla Kur'an'dan bazı ayetlerin çıkarılmasını isteme
densizliğinde bulunmuş. Aralarında Fransa’nın eski cumhurbaşkanı Sarkozy
de var.
Hazretler; Kur'an-ı, kendi elleriyle yazdıkları İncil
sanıyorlar galiba. Siz gidin kuşa çevirdiğiniz kendi dininize neşter vurun, Kur'an'dan
ayet çıkarmaya kalkmak sizin ne haddinize! Siz kim oluyorsunuz, bu yetkiyi
nereden/kimden alıyorsunuz da bunu isteme densizliğini kendinizde buluyorsunuz?
Kabul etmediğiniz bir kitaptan bazı bölümleri çıkarmada size ne düşer?
Aydınsanız aydınlığınızı bilin, sınırlarınızı aşmayın. Değil bazı ayetleri; bir
ayetine, bir kelimesine, bir harfine dahi dokunamazsınız Kur’an’ın. Çünkü
Kur'an'da ne bir eksiklik var, ne de bir fazlalık! Biz ona öyle inandık, öyle
kabul ediyoruz ve bir noktasına dahi dokunulmadan ve bir harfi değiştirilmeden
kıyamete kadar böyle devam edecek. Çatlasanız da, patlasanız da bu böyle! Sakın
sizin bilinçaltınızda İslam'ın en fazla yayıldığı Fransa'da İslam'ın yayılışını
nasıl durdurabiliriz psikolojisi yatmasın. Anladığım kadarıyla siz, çamur
atalım ki izi kalsın diyorsunuz. Korkunun ecele faydası yok, başta Fransa olmak
üzere tüm Avrupa kıtasında gelecek İslam'ın olacaktır ve sizin Müslümanlarınız
bizden daha iyi İslam'ı yaşayacaktır. İslam'ı ne kadar öcü göstermeye
çalışsanız da, şiddet yayıyor diye camileri kapatsanız da bu böyle olacaktır.
Şunu unutmayın ki Kur'an şiddeti emretmez, Yahudi
düşmanlığı yapmaz, Yahudi temayülünden haber verir: Yahudiler böyle yaptı,
yapmayın. Yoksa sonunuz onlar gibi olur der. Yoksa siz o küçük beyninizle
dünyada akan kanın müsebbibi İslam ya da Müslümanlar sanıyorsunuz? Beyzadeler!
Kafanızı kumdan çıkarın da etrafınıza bir bakın. Bugün dünyayı yaşanmaz kılan
sizin kurduğunuz kanlı medeniyettir, sömürgeci anlayışınızdır. Başta PKK olmak
üzere FETÖ, DAEŞ, DHKP-C, Boko Haram gibi terör örgütlerinin arkasında yine siz
varsınız. Sizin desteğiniz olmazsa onlar bir adım dahi atamadıkları gibi nefes
bile alamazlar. Bunlar sizin maşanızdır. Yine Ortadoğu'da şiddet varsa, kan
varsa, ölümler varsa, insanlar mülteci durumundaysa bunun arkasında yine siz
varsınız. Bugün kendine aydın süsü veren Sarkozy değil mi dün Libya’yı yerle
bir eden? Bugün sayesinde Libya diye bir devlet yok. Kaç tane devletçik var
orada? Başta Fransa olmak üzere Afrika’da sömürdüğünüz, hala sömürmeye devam
ettiğiniz ülkelerin içler acısı durumuna bir bakın.
Biz Yahudi düşmanı falan değiliz. Eğer bugün dünyada Yahudi
düşmanlığı varsa o arkaladığınız Yahudiler -daha doğrusu İsrail devleti-
bugünkü Ortadoğu'nun çıbanbaşı olduğu içindir. Kafanızı kaldırın da bir bakın,
Yahudi düşmanlığı yapılıyor diye arkaladığınız İsrail devleti, günde eli
silahsız kaç Filistinliyi öldürüyor? Bugün Irak’ın, Suriye’nin işgal
edilmesinin ardında İsrail’in güvenliği yok mudur? Siz bize bunu
söyleyeceğinize yatıp kalkıp, gece-gündüz “Arzı Mev’ud” hayali kuran İsrail’i
bu sömürgeciliğinden vazgeçirmeye çalışın. Ama bir şey diyemezsiniz. Çünkü köle
efendisine bir şey söyleyebilir mi? Ancak onun emrinde, onun dümen suyuna
girerek ona hizmet edersiniz. Sizin yaptığınız da bu. Ama size Kur’an’ın bazı
bölümlerini çıkarma teklifine cesareti veren bölük pörçük İslam dünyasıdır.
Bizi eleştirirken gözünüzdeki merteğe bakın olmaz mı? Haydi başka cevherler
yumurtlayın olmaz mı? Çünkü buradan size ekmek yok…
* 09/05/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
* 09/05/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)