6 Kasım 2017 Pazartesi

Bu Tipin Adını Koyalım Birlikte

Bazı insanlara kendini beğendiremezsin. Hoş kimseye kendimi beğendirme gibi bir niyetim de yok. En doğru görüş onun görüşüdür. Başkalarının görüşüne itibar etmez. Kendisini Müslümanların hamisi görür, tuttuğu siyasi parti ile ilgili yapılan eleştirilere tahammül göstermez, bir cemaate bağlı ise cemaatine toz kondurmaz. Sevdiği-desteklediği kişi veya camiasının izahı mümkün olmayan bir icraatı olursa 'Büyüklerim en iyisini bilir, mutlaka bir hikmeti vardır, işin iç yüzünü bilmeden konuşmak onları yıpratır' bakış açısına sahiptir. Birey olmaktan ziyade grup psikolojisine göre hareket etmeyi tercih eder. Belki de böyle  yaparak bir ikbal kapma niyeti vardır.

Niyet okuyucu değilim. Bu tiplerin kalbinde ne beslediğini bilmem. Sadece verdikleri algı itibariyle haklarında bir kanaatte bulunmak istiyorum.

Bu tipler hatanı kollar durur. Yazı ve yorumlarını didik didik eder. Kazara bir yanlışını bulursa mal bulmuş mağribi gibi sevinir, belli etmese de ağzı kulaklarına değer ve seni ezmek için atışlara başlar. Adam bilge ya. Görev ve vazife edinir kendisine. Sana ağzının payını vermeye kalkar. Versin vermeye de ah sapla samanı karıştırmasa problem yok. Çünkü büyüğündür, aynı camianın insanısın.

Bu tipler varsa hatanı söylesin, tasvip etmesem de kendi üslubunca seni düzeltmeye kalksın. Gerekirse yerin dibine batırsın. Hepsine eyvallah! Ya eleştiri getirdiği şey, kendisinin dediği gibi değilse, kendisi iki ayrı olayı birbirine karıştırmışsa, kendisinin hata yaptığı ortaya çıkarsa işte buna ava giderken avlanmak, başkasını kınamaya çalışırken kınanma durumuna düşmek denir. Bu durumda bu tiplerin ne yapması gerekir. "Efendim, ben konuyu atlamışım, farklı anlamışım, özür dilerim veya kusura bakma" demesi gerekmez mi? Gerekir elbet. Çünkü o savunduğu değerler onun özür dilemesini gerektirir. Ama nerde... Sanki hiçbir şey yokmuş gibi bir davranış içine girmesine ancak pes denir. Ayıptır ayıp.

Önemli olan hata yapmamak. Bu, insan için mümkün olmadığına göre hatadan dönmek ve özür dilemek de bir erdemliliktir. Çünkü Ademî yol bunu gerektirir. Burnundan kıl aldırmamak bir Müslümana yakışmaz. Bir insanı nerede ezmeye çalıştıysan orada ayağa kaldırırsın. Çünkü bu işin telafisi ancak bu şekildedir.

5 Kasım 2017 Pazar

Eğitimde Başarının Anahtarı

ABD ve dünyanın önde gelen üniversitelerinden olan Harvard Üniversitesini ziyareti sırasında Abbas Güçlü, üniversite yetkilisine "Sizi diğer üniversitelerden farklı kılan nedir" diye sorar.

"Bizi farklı kılan bir şey yok…güzel binalar, iyi derslikler, donanımlı kütüphaneler, iyi hocalar, iyi öğrenciler birçok yerde var. Hepimiz aynıyız. Bizi farklı kılan, biz değil; bizi öyle gören" cevabı nı verir yetkili.

Ne zaman okullarımıza bu gözle bakarsak eğitimde başarılı oluruz. Başarının reçetesi budur. Yoksa hiçbir sistem bize çare olmaz. Her yeni sistem bize acı reçete sunmaya devam edecektir.

O zaman güzel bakıp güzel düşünmek gerekiyor. Olanı kabul edip olanla yetinmek, olanın en iyisi olmak için çabalamak gerekiyor. Olumsuz bakış açısı bizi bir yere götürmez. Sonu hüsrandır, hezimettir.

Bunun için tüm paydaşlar bakışımızı müspete döndürelim. Diyelim ki;
-En iyi okul, okuduğum okuldur,
-En iyi okul, görev yaptığım okuldur,
-En iyi okul, evime en yakın okuldur,
-En iyi öğrenci, okuttuğum öğrencidir,
-En iyi okul, mahallemdeki okuldur,
-En iyi yönetici, bizim yöneticimizdir,
-En iyi veli, bizim velilerimizdir,
-En iyi öğrenci, ihtiyacını bilen öğrencidir,
-En iyi öğrenci, sorumluluğunu taşıyan öğrencidir,
-En iyi veli, korumacı olmayan velidir,
-En iyi arkadaş, okulumdaki, sınıfımdaki öğrencidir,
-En iyi bakan, öğretmenine değer veren, onlara saygı gösterendir,
-En iyi paydaş, olanla yetinip üzerine koymaya çalışandır,
-En iyi sistem, mevcut sistemdir,
-En iyi personel, okulumuzun personelidir,
-En iyi çocuk, kendi çocuğumdur,
-En iyi iç ve dış paydaş, birbirine empati yapandır,
-En iyi iç ve dış paydaş, eleştiriye açık olandır,
-En iyi iç ve dış paydaş, işini ibadet aşkıyla yapandır,
-En iyi iç ve dış paydaş, birbirine çelme takan değil, birbirinin eksikliğini örten ve tamamlayandır,
-En iyi iç ve dış paydaş, birbirine faydalı olandır,
-En iyi eğitim, rızık endişesi taşımayan eğitimdir,
-En iyi eğitim iç ve dış paydaşların kenetlendiği okuldur,
-En iyi bakış açısı, olaylara olumlu bakmaktır,
-En iyi iç ve dış paydaş, dışarıdan destek ve takviye almayandır,
-En iyi iç ve dış paydaş, birbirindeki cevheri ortaya çıkarandır,
-En iyi sistem uzun soluklu olan, kaç nesli aynı kriterlerle mezun edendir,
-En iyi okul, paydaşları motive edendir,
-En iyi okul, notun hakkaniyet ölçüsünde verildiği yerdir, herkesin hakkına razı olduğu mekandır,
-En iyi okul, birbirinin hakkını koruyan, birbirinin hakkını çiğnemeyen okuldur,
-En iyi okul, paydaşlarını suçlamadan sorgulayan ve birbirine karşı vicdani sorumluluk çerçevesinde hesap veren okuldur,
-En iyi okul, problemi örten okul değil, çözmek için emek sarf eden okuldur...
 05.11.2017

Okullar Sahasında Nasıl Bir Numara Olur?

Liselere geçişle ilgili yeni açıklanan sisteme göre ortaokulu bitiren öğrencilerin % 90’ı adrese dayalı sisteme göre bölgesindeki okullara yerleştirilecek. Her sistemin olumlu-olumsuz yönleri olabilir. Çünkü hiçbir sistem kendi başına yüzde yüz doğru bir sistem değildir. Normal şartlarda adrese dayalı öğrenci yerleştirilmesini savunurum. Çünkü en iyi okul evine en yakın okuldur. Normal akışına bırakılırsa, ayrıca mahallemizdeki okula; öğrencisiyle, velisiyle, öğretmeniyle, idarecisiyle, mahalle sakinleriyle gereken önemi verilirse mahallemizdeki okul, pekâlâ başarılı olur. 

Öncelikle tarafların mahallesindeki okuluna inanması ve kafalarındaki “Mahallemizdeki okul kötüdür” algısını değiştirmeleri gerekiyor. Bu değiştirilmediği müddetçe biz çok sistem eskittiğimiz gibi okul da eskitiriz. Aslında okulları okul yapan öğrencinin kendisidir, bakış açımızdır aynı zamanda. Bakış açımızı değiştirsek her şey hallolunur. Eğitim ve öğretimle ilgili yazılar yazan Sayın Abbas Güçlü, 19/08/2017 tarihli Milliyet gazetesindeki köşesinde “Harvard’ı dünyanın en iyisi yapan değerler ne?” başlıklı yazısında şu açıklamaya yer verir: Harvard’ı temsilen “Prof. Herschbach’a  … Harvard’ı farklı kılanın ne olduğunu sordum. “Bizi farklı kılan bir şey yok…güzel binalar, iyi derslikler, donanımlı kütüphaneler, iyi hocalar, iyi öğrenciler birçok yerde var. Hepimiz aynıyız. Bizi farklı kılan, biz değil; bizi öyle görenler” dedi.

Sayın Güçlü’nün ne demek istediği sanırım anlaşılmıştır. Harvard’ı Harvard yapan çevrenin, okumak isteyenlerin bakışı. Demek ki okul hakkında güzel düşünmüşler, meyvesini de güzel bir şekilde topluyorlar. Harvard’a bakan gözleri buraya getirelim, ya da biz Harvard’a bakan kişiler gibi okullarımıza bakalım, okullarımız başarı üstüne başarı yakalar. Mahallemizdeki okulu beğenmez, burun kıvırırsak okulumuzda dünyanın en iyi sistemi uygulansa, birinci sınıf öğretmen ve yönetici okulumuzda çalışsa inanın mesafe kat edilmez. Eğri oturup doğru konuşalım, her birimiz en iyi okul, en iyi öğretmen, en iyi müdür arayışı içindeyiz. Çoğumuz muhitimizdeki okulu beğenmeyip daha uzaklara çocuğumuzu kaydediyoruz. Çünkü “Bizim okul iyi değil, mahallenin çocuklarının seviyesi düşük, zaten buraya düzgün öğretmen gelmez” şeklinde bir algımız var. Biz hep uzağı severiz. Sanırız ki uzaktan gelen davulun sesi hoş çıkar misali. Evlenirken de böyle değil miyiz? Mahallemizde gelin adayı komşu kızı veya damat adayı oğlan vardır. Onu hiç görmeyiz. Gözümüzü uzağa dikeriz. Okullara bakışımız da maalesef böyledir.

Mahallesindeki okulu beğenmeyen, okul iyi olsun diye çabalamayan ve alıp çocuğunu ötedeki okula veren bir kişiye kusura bakmasın kendine Müslüman derim. Tüm mahalleli öncelikle kendi mahallesine, kendi çocuğuna, kendi öğretmen ve idarecisine inanmalıdır. Herkes önce kendi evinin önünü ve mahallesini temizlemelidir. Güzel gören güzel düşünür. Kafasındaki olumsuzlukları atamayan kişilerin eğitim ve öğretime verebileceği bir şey yoktur.

Çocuğumuz hangi okul türüne giderse gitsin her okulu sahasında en iyi yapmak için tüm paydaşların inanarak ellerini taşın altına koymalıdır. Hepsi inanırsa mahalle okulunda iyi bir sinerji meydana gelecektir.
Sonuç, kötü olarak gördüğümüz okul kötü, iyi olarak gördüğümüz okul iyi olacaktır. İnanmıyorsanız haydin hep birlikte deneyelim. Zaten denemediğimiz sistem kalmadı. Bunu da denersek bir şey kaybetmeyiz. 05/11/2017



Eyvah! Tüm Liselerimiz Fen Liseleri Seviyesine Çıkarılacakmış...

Yeni ortaöğretime geçiş sistemini açıklarken Sayın Bakan,  "Esas gayemiz sınavsız liselere geçişi sağlayabilmektir. Bunun için ne yapmak lazım? Bizim bütün liselerimizi fen lisesi ayarına, sosyal bilimler ayarına ve proje okulları ayarına çıkarmamız lazım. Bu yolda gerçekten çok büyük mesafe kat ettik, bunu gururla söyleyebilirim. Fen lisesi sayımız 302, öğrenci sayısı 120 binin üzerinde. 12 bindi öğrenci sayısı, 120 binin üzerine çıkardık. 10 kattan fazla arttırdık. Hiçbir bölümde böyle bir artış da yok." dedi. Türkçesi yeni sistemle hedeflerinin tüm liseleri fen liseleri ayarına çıkarmak. Kulağa hoş gelen bu cümleyi duyunca 'eyvah' dedim. Niçin mi?

Bakanın fen liseleriyle ilgili bu açıklaması bana Sabık MEB Bakanı Nimet Çubukçu'yu hatırlattı. O da tüm düz liseleri Anadolu Lisesine dönüştürme kararını vermişti. Amaç kangren haline gelen düz liselerden kurtulmaktı. Aklı sıra tüm okulları Anadolu statüsüne dönüştürerek Anadolu Lisesi seviyesine çıkarmaktı. Sınavsız öğrenci alan liselerin isimlerinin sonuna ...Anadolu Lisesi eklendi. Geldiğimiz noktada liselerimiz, Anadolu Liselerinin seviyesine çıkamadığı gibi Anadolu Liselerini aşağıya çekti. Yani Anadolu Liseleri düz lise seviyesine indi.

Sayın Yılmaz'ın tüm okulları fen liseleri seviyesine çıkarma düşüncesini yukarıda tüm liselerin adını Anadolu'ya dönüştürme fikir ve uygulaması ışığında düşündüğümüz zaman 'Anadolu liselerini bitirdik, şimdi sırada fen liseleri var. Onları da aşağıya çekersek bu iş tamam' demektir. Bakanlık, fen liselerinin akıbetini Anadolu Liselerinin akıbetine dönüştürmeyeceğiz diye düşünse bile siyasilerin, etkili ve yetkili kişilerin bölgelerine fen liseleri açtırmak veya bazı okulları fen liselerine dönüştürmek için girişimlerde bulunurlarsa hiç şaşırmam. Mevcut fen liselerinin sayısı bile fazlayken sayısının değişik saiklerle artırılması bu okulların da kalitesini iyice düşürecektir.

Tarafların iyi niyetinden hiç şüphem yok. Ama okullarımızla dama taşıyla oynar gibi oynamayalım. Getirdiğimiz her bir sistem bizi daha da geriye götürmektedir. Lütfen okulları kendi haline bırakalım. Gözde okulların sayısını artırarak, proje okulların sayısını çoğaltarak yazık etmeyelim. Herkesi, istediği okulda okutacağız; veliyi, öğrenciyi memnun edeceğiz oportünistliğinden vazgeçelim. Okulları kendi haline bırakalım. Su akar, mutlaka yatağını bulur. Tek yapacağımız sorumluluk verdiğimiz öğretmen ve yöneticiye yetki, başarı beklediğimiz öğrenci ve velisine sorumluluk verelim. Herkesi okutacağız, okullaşma oranını artıracağız psikolojisinden uzaklaşalım.

Eğitimin iç ve dış paydaşları kendini sorguya çekmeli, nefis muhasebesi yapmalı. Öğretmen ederinden fazla not vermemeli öğrenciye. Veli, ileride lazım olur, özel okullar tam puan veriyor, diye öğretmenin başına ekşimemeli. Olmayacak duaya nasıl amin denilmezse olmayacak öğrenci üzerine oyun kurulmamalı. Ders yönünden yeteneğini göstermeyen öğrencinin hep birlikte yeteneğini ve ilgisini tespit ederek kararımızı verelim. Çocuk 24 yaşına geldikten sonra hayatın acı yönüyle yüzleşeceğine 13-14 yaşında hayatın acı yönlerini görsün ve tedbir alınsın. Şişirilmiş notlar değil bizim reçetemiz. Herkes okullardaki sınav sistemine razı olsa, gerçek hakkını verse ayrıca merkezi sınava bile gerek yok. Şişirilmiş notlar sadece problemi öteler. Farkına varıldığı zaman hasta kangren olmuştur. 05/11/2017




Lise Türleri

-Babacığım! Liseler kaça ayrılır?
-İkiye yavrum! Nitelikli ve niteliksiz.
-Benim okuduğum Anadolu Lisesi hangisine giriyor?
-Niteliksize maalesef.
-Ben nitelikli liseye gidemez miyim?
-O dediğin bizim evimize ve muhitimize uğramaz.
-O zaman ne yapacağım?
-Niteliksiz okulda okumaya devam...
-Bu okulda okuyunca ben de niteliksiz olur muyum?
-Est. Niteliksiz olmazsın. Zira hiçbir okul tek başına bir şey vermez. Ama çevrenin okuluna bakışı var ya, işte o insanı bitirir. 05.11.2017

Yeni Liselere Giriş Sistemini Nasıl Okumak Lazım? *

Cumhurbaşkanının eğitim ve öğretimin başında 'TEOG kaldırılmalı' açıklamasıyla Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş olan TEOG kaldırıldı. Yerine konacak sistemin ne olacağı, ne olması gerektiği üzerine 1,5 ay boyunca hummalı bir çalışma yapan Bakanlık, nihayet 05.11.2017 günü basının karşısına çıkarak yeni sistemi açıkladı. Yeni sistem ne getirir, ne götürür, ömrü ne kadar olur? Bunu zaman gösterecek. Burada amacım yeni sistemi anlatmak değil, bir kritiğini yapmaktır. Umarım enine boyuna düşünülmüş bir sistemdir. Herkese, özellikle öğrencilerimize hayırlı olsun temennisinde bulunmak istiyorum.

Eğitim ve öğretim konusunda başta bakanlık olmak üzere öğrencisi, velisi ve öğretmeni ve yöneticisi diyebileceğimiz iç ve dış paydaşların hepsi iyi niyetli. Bu kadar iyi niyetlilerin bol olduğu bir ülkede önümüze konan her bir sistemi beğenmeyip çöpe atmada üstümüze yoktur maalesef. Zira tüm iyi niyetten bir doğruyu bulamıyoruz. Durmadan sistem değiştiriyoruz, olan da öğrencilere olmaktadır. Kaç nesil daha sistem mağduru olacak? İnşallah bu nesil mağdurlar silsilesinin  son halkası olur.

TEOG'un kaldırılma zamanlaması bir defa yanlıştı, yerine konacak sistemin açıklanmasının gecikmesi de yanlıştı. Açıklanan sistemin hemen bu yıl yürürlüğe girmesi de bir o kadar yanlıştır. Aslında bu sistem mevcut 5.sınıfı okumakta olan öğrencilerle başlamalıydı. Bu demektir ki işin başında zamanlama problemimiz var. Yine bu yeni sistem öğrencilerin iş yükünü artırmıştır. Öğrenciye acı reçete sunulmuştur. Çünkü TEOG'da sadece 8.sınıfın 6 dersinden soru çıkarken şimdi bu yeni sistemle öğrenciler hem altı, hem de yedinci sınıfın temel derslerinden sorumlu olacaktır. 6.ve 7.sınıfı es geçen öğrenci yeni arayışlar içerisine girecektir. Merdiven altı eğitim veren yerlere yönelecektir.

Yeni sistemde sınava girme zorunluluğunun olmaması, sınava girmeyenlerin veya sınavda başarılı olamayanların beş okul seçmek suretiyle adrese dayalı olarak yerleştirilmesi doğru bir adım gibi görünse de bunun da aksayan yönleri ortaya çıkacaktır. Öğrenci ve vatandaş nezdinde “bazı okullar iyi okul” algısı yerleşeceğinden ikametgah değiştirme yoluna gidilecektir. Halihazırda ilkokul ve ortaokullarda adrese dayalı bir yerleştirme olmasına rağmen okulların önü uzaktan gelen öğrencileri taşıyan servislerle dolu. Yeni sistemde bazı liselerin önü bundan farklı olmayacaktır. Burada bir başka sıkıntı daha ortaya çıkacaktır. Sınava girmeyen öğrenciler. Hedefi olmayan bu öğrenciler ortaokulda  kendisini derse vermeyecek, belki de dersi kaynatma yoluna gidecektir. “Yavrum dersi dinler misin” diyen öğretmene öğrenci, 'Ben sınava girmeyeceğim.' deme yoluna gidecektir. Çünkü nasılsa adrese dayalı beş okuldan biri garanti. Niye çalışma yoluna gitsin. Hele bir de gözde bir okulun muhitinde oturuyorsa keyfine diyecek olmaz. Adrese dayalı sistemin en güzel yanı bir sınıfta başarı yönden her düzeyde öğrenci olmasıdır. Öğrenciler tornadan çıkmış olmayacak.

Hülasa, bizim sistem sorunumuz yoktur. Hangi sistemi getirirsek getirelim hepsinin ömrü sınırlıdır. Her faninin başına geldiği gibi bunun da sonu gelecektir. Bu işler ‘beğenmedim-kaldırıyorum, beğendim-koyuyorum’ demekle olmuyor. Koyduğumuz sistemi radikal bir kararla kaldırıp atmaktan ziyade Japon kültürünün binlerce yıldır kullandığı Kaizen felsefesiyle  mevcut sistemlerde iyileştirmeler yapmak lazım.
Bizim maarifimizin en büyük sorunu devlet ve millet el ele vererek herkesi okutma, zorunlu okuma yaşını yükseltmedir. Bu sevdadan vazgeçmedikçe hiçbir sistemle bir arpa boyu yol alamayacağız. Bu mantalite, insanımızı okutup pişman etmekten başka bir işe yaramayacaktır. Getirilen her sistem herkesi ‘bey’ olacak şekilde dizayn etmektedir. Mümkün müdür herkesin bey olması? Sonra herkes bey olacaksa bu ülkede imalat, tamir vb şeyleri kim yürütecektir?

Yetkililer bu ülkenin eğitim ve öğretim alanına bir iyilik yapmak istiyorlarsa okullarda eleme sistemini getirmelidirler, hazır adrese dayalı sistem getirilmişken. Kendini derse vermeyen, okumak istemeyen, okumamakta direnen ve sınıf tekrarına kalan öğrenci, eğitimine açık lisede devam etmek suretiyle bir meslek öğrenmek için sanayinin veya esnafın yolunu tutmalıdır. Hiç olmazsa bir meslek öğrenerek kendini kurtaracaktır, aynı zamanda ülkenin katma değerine de katkıda bulunacaktır. 05/11/2017

* 08/11/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Liselere Giriş Sistemi

Yeni sistemi açıklayan Bakan, konusuna iyi hazırlanmış, hatta hızını alamayıp hükümet program ve icraatına bile girdi. Burada sorun, öğrencilerin bu sınava hazır olmaması. Zira öğrenciler sadece 8.sınıfın derslerinden sorumlu iken 6.7.8.sınıf derslerinden de sorumlu olacak. Yani bir fil beklerken önlerinde üç fil buldu. Hayırlısı olsun.
                                      ***
-Öğretmenim!  Yeni liseye giriş sistemini açıklar mısın? Çünkü ben bir şey anlamadım.
-Bak yavrum! Daha önce sen kaç derse çalışıyordun?
-Temel derslere. Yani 6 kitaba bakıyordum.
-Şimdi o temel derslerden 18 kitaba bakacaksın.
-Yani?
-Yanisi  falan yok. Her temel ders, mitoz bölünme veya hocanın kazanının  doğurması gibi ikişer doğum yaptı.
-Ben ne yapacağım şimdi?
-Çok çalışacaksın  çok!
-Ben bu kadar derse nasıl çalışacağım?
-Çaren yok. Yoksa nitelikli okula gidemezsin.
-Durum vahim desene.
-Bence oyalanma!
-Ne yapayım şimdi?
-Git hemen 6. ve 7.sınıfın kitaplarını bul ilk önce.
-Ama ben onları geri dönüşüme vermiştim.
Şimdi ne yapacağım?
-Yavrum, Bakana bile bu kadar sorulmadı. Git ne yaparsan yap.
                                   ***
"İki İsmet'ten çok çektim, çünkü biri hürriyetimi, diğeri de zürriyetimi aldı" demiş Rahmetli Serdengeçti. (Rahmetli, İsmet İnönü zamanında   ömrünü cezaevinde geçirmiş. Hanımının adı da İsmet'miş. Ondan da çocuğu olmamış.) 05.11.2017