19 Aralık 2016 Pazartesi

Bilgi kirliliğine alet olmayalım!

Günümüz haber alma yolları çeşitlenmiştir. Çoğu haberin de aslı astarı yoktur. Doğruluğundan emin olmadıkça, akıl süzgecimizden geçirmedikçe konuşup paylaşmamakta fayda vardır. 

Bir çok haber teyit edilmeyi gerektirir. Özellikle facebook, whatsapp gibi sanal alemde çok aşırı bir bilgi kirliliği vardır. Nasıl ki her gördüğümüz sakallıyı dedemiz kabul etmiyorsak her habere de kulak vermemeliyiz. Çünkü günümüz iletişim ve haberleşme ağları; kamuoyu oluşturma, bir kesimi töhmet altına bulundurma, halkı galeyana getirme, yanlış yöne sevk etme, yalan-yanlış bilgilerle oyalama, halkı tedirgin etme..vb amaçları gütmektedir. Bu yüzden elimize gelen, whatsappımıza düşen her türlü habere mutlaka acaba demekte fayda vardır. Çünkü bu tür haberlerin aslı astarı olmaz, asparagas olduğu ortaya çıkarsa yarın çok önemli bir bilgi gözden kaçabilir. Tıpkı yalancı çobanın durumuna düşebiliriz. Özellikle okumuş kesimin, dini duyarlılığı olan kişilerin paylaşacağı haberleri güvenilir bulduğu bir kaç kanaldan teyit ettirmesinde fayda olur diye düşünmekteyim. Hucurat süresi 6.ayette Rab Teala: Ey iman edenler, eğer bir fasık, size bir haberle gelirse, onu 'etraflıca araştırın.' Yoksa cehalet sonucu, bir kavme kötülükte bulunursunuz da, sonra işlediklerinize pişman olursunuz." buyurmaktadır.

Hasılı bilgi dezenformasyonun bol örneklerini gördüğümüz sanal alem haberlerini soğukkanlı bir şekilde karşılamada fayda olduğu kanaatini taşımaktayım. Her duyduğunu, gördüğünü paylaşan ve aktaran kişilerin yanlış algıların oluşmasına sebep olabileceğini hesaba katmak lazım vesselam. 19/12/2016


Ben

Seni sana anlatmak isterdim ben
Buna imkan vermedi sendeki ben
Ne zaman çıkacak içindeki ben?
Daha masum geldi yüzündeki ben
16.12.2016





Sorumlu fakat yetkisi yok

Kimi mi kastediyorum? Okul müdürlerini. Okulun, çevrenin, ilçenin her türlü hamaliye işlerinin yapılması için kendilerine sorumluluk verilen kişilerdir okul müdürleri.

Öğretmen olanlara ikinci bir ek görev olarak verilir okul müdürlüğü. 4 yıllığına görevlendirilir. İkinci defa görevlendirilmeleri için bir üstü tarafından beğenilmeleri gerekiyor. Okul müdürlüğünün veya okul yöneticiliğinin bir avantajı var mı? Talep edilen bir makam olduğuna göre avantajı var sanılır. Davulun sesi uzaktan gür geldikçe heveslisi pek çoktur. İçine girince durum anlaşılır ama iş işten geçmiştir. Giren bir pişman, girmeyen bin pişman denir ya işte öyle bir şey.

Gördüğüm kadarıyla mesaiye tabi olmakla beraber esnek çalışma imkanına sahip, iki saatten fazla derse girilmez, rutin ve ekstra toplantılara katılarak okul ortamından bazen uzaklaşır, etkili ve yetkili makamlar ilk olarak muhatap kabul eder, maaşı öğretmeni ile birlikte aynı olmasına rağmen hiç izin kullanmadığı takdirde çalıştığı okul türüne bağlı olarak 20 ilâ 30 saat arasında tam  ücretini alır. Eşinin ve dostunun ölüm vb durumlarında cenazeye katılma, etkinlikte bulunma vb avantajları sayılabilir.

Az sayıdaki avantajlarına rağmen dezavantajları saymakla bitmez. Görevlendirilen yöneticinin günleri sayılıdır. 4 yıl sonra durumu ne olacak muammadır. Okulun her şeyinden sorumlu fakat yetkisi yoktur. İzinli, raporlu olsa, mesai dışı da olsa aklı hep okulundadır. Okulun başarı ve başarısızlık durumu ondan sorulur. Okullarda takviye ve yetiştirme kurslarının açılmasıyla birlikte öğretmeninden daha düşük ücret alır. Dersi biten herkes evinin yolunu tutarken idareci okulu beklemeye devam eder. Kar vb tatillerde öğrenci ve öğretmen tatil yaparken o, okulu açmak ve beklemek zorundadır. Makamı dert ve istek odası gibidir, hep dert dinler. Kendi derdini içine atar. Yeri geldiğinde okulun fiziki eksikliğini gidermek için müteahhit olur, yeri gelir okulun ihtiyaçları için alışveriş yapar. Bazen baba, bazen anne olmak zorundadır. Herkesi memnun etmeye çalışır. Pek dostu olmaz. Çoğunun işi bitinceye kadar muhatap aldığı kişidir. İşi bitince çöpe atılırlar. Hep topun ağzındadır. Her ortam ve her şartta mazeret üretmeden okulu eğitim ve öğretime hazır hale getirmek zorundadır.

Personelin izin, rapor işleri, maaş ve ek ders gibi özlük hakları, ders programlarını zamanında mükemmel yapmak zorundadır. Mesai kavramı olmadan istenen yazı ve evrakı zamanında ilgili yere ulaştırmak zorundadır.

Sözün özü, her türlü sorumluluğu verdiğimiz bu kişilere yetki verilmelidir. Maaş ve ek ders yönünden okulunda en yüksek gelir alacak şekilde düzenleme yapılmalıdır. 19.12.2016

18 Aralık 2016 Pazar

En güzel yatırım insana yatırımdır

İnsanoğlu iki tarafı keskin bir bıçak gibidir. İyi yetiştirildiği takdirde mükemmel bir varlık, şayet yaratılışına uygun yetiştirilemediği zaman ise vahşi, barbar, hem cinsini yok etmekten zevk alan bir canavar olup çıkıveriyor.

Yeryüzünü fesada uğratmak için Kabil nesli çok çalışıyor, dünyada kan görmediği zaman cinnet geçiriyor. Bu yüzden dünyanın her bir yerinde yeri geldiği zaman kullanmak, devletleri hizaya getirmek için önce terör örgütü kurduruyor, sonra da ülkeyi kan gölü haline getirebiliyor. Malzemesi insan maalesef dünyayı yaşanmaz kılanların. Kötüler eylem yapacak insan bulamazlarsa hedeflerine ulaşamazlar. Dünyayı yönetenler teröre malzeme olarak içimizden insanları seçiyor. Ki bu insanlar bizim içimizde büyüyor, bizim yediğimizi yiyor, giydiğimizi giyiyor, aynı havayı teneffüs ediyoruz. Bizim okullarımızda, bizim müfredatımıza göre okuyorlar. Kötülerin insanımıza hakim ve egemen olduğu kadar biz kendi insanımıza hakim olamıyoruz. Oturup bunu düşünmek lazım. Niçin eğitim sistemimiz böyle kötü insanların yetişmesine zemin hazırlıyor? Niçin biz onların damarlarına iyiliği, güzelliği zerk edemiyoruz? Demek ki eğitim sistemimizdeki bu boşluklardan yararlanıyorlar. Biz önce eğitimde öğretimden ziyade eğitime ağırlık vererek küçük yaşta eğitmeye başlamalıyız. Sürekli sadece bilgi yüklenen bir nesilden olsa olsa "Kitap yüklü merkepler" çıkar.

Eğitim ve öğretimimizde hangi sistem uygulanırsa uygulansın temeline insanı eğitmeyi almadığımız müddetçe daha çok analarımız ağlar. Eğitimin yön veremediği çocuklara sokaklar, gizli mahfiller yön verir. Hiçbir anne ve baba çocuğum kötü olsun diye yetiştirmez. Eğitim ve öğretim verdiğimiz çocukların kötü olmasını devlet hiç istemez. Eğer eğitim sistemimize girmiş, okumuş fakat canlı bomba olmayı seçmiş insanımız varsa -ki var görünüyor- o zaman oturup nerede hata yapıyoruz diye düşünmemiz gerekiyor. Aslında öğretmenlerin önünde okuyan nice çocuklar "Ben kötü olacağım" diye bar bar bağırmakta. Ama kimse bir şey yapamıyor. Okullarda öğretmen ve yöneticiler hiçbir şey yapamamanın acizliğini yaşamaktadır. Çünkü sistem kötüyü korumak için dizayn edilmiş durumda. Sorumluların eli kolu bağlı. Sisteme giren herkes de mezun oluyor.

Fikirlerini okul ortamında, çevresinde rahatça ve özgürce ifade edemeyenler, mahalle baskısı görenler yıkanmış beyniyle çözümü öldürmekte buluyor. Bizim eğitim sistemimiz maalesef şiddet üretiyor. Bastırılmış ve dışlanmış duygular üzerindeki prangalardan kurtulur kurtulmaz intikam peşinde koşuyor. Okulda, toplumda, hayatın içinde insanlar şiddete başvurmadan her türlü fikri rahat bir şekilde ifade ederek işe başlayabiliriz. Okullarda tek tip insan yetiştirme beyhude çabasından vazgeçmeliyiz. Özgün ve özgür beyinlerin yetişmesi için önlerini açmalıyız. Deşarj olmalarına imkan vermeliyiz. Fikir ve düşünce tartışmaları gündemimize oturmalıdır, birbirimizi dinlemek ve anlamak için çaba göstermeliyiz. Empati hayatımızın her safhasında vazgeçilmez ilk prensibimiz olmalıdır.

Şekilcilikten uzak durmalıyız. Hatta ilk önce okullarda uygulanmakta olan tek tip kıyafet zorlamasından başlanabilir işe. Kıyafetimiz tek olacak, fikirlerimiz aynı olacak, farklı fikirlere tahammülümüz olmayacak...işte bu şekil bastırılmış duygular daha sonra anormal bir şekilde karşımıza çıkabilir.

Bu eğitim sistemi sürekli mezun vere vere ihtiyaç fazlası mal üretiyor, kimsenin de işine yaramıyor. Ne toplumun ne de mezun olan kişinin. Mezun olan kişi iş bulamayarak gereksiz olduğunun farkına varıyor. Bir şeyle meşgul edilmeyen, boş avare insan olsa olsa terörist olur. Eğitim sistemimiz sürekli insan eliyor. Elenen her insan hayata, insana ve insanlığa düşman oluyor. Bir işe yaramadığı fikri belleğine yerleşiyor.  Beni kabul etmeyen, bana yar olmayan hayatı ben ne yapayım, bana değer vermeyenlere ben gününü gösteririm demek istiyor bu terör eylemine katılanlar. belki bu canlı bomba olanlar en fazla ilgiyi kendilerini canlı bomba yapmak isteyenlerden gördüler. marifet iltifata tabidir. Sen ilgi göstermezsen mutlaka birileri ilgi gösterir.

Bu konu enine boyuna irdelenmeli, terörü doğuran sebepler iyi incelenmeli, nasıl çözüm bulunur üzerine kafa yorulmalıdır. İnsana yapılan yatırım boşa gitmez. Yeter ki insa kazanma üzerine çaba sarf edelim. 18/12/2016

Önce terörün bataklığını kurutmalıyız

Türkiye'yi Irak ve Suriye gibi sınırımızdaki olaylardan uzak tutmak için 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra buzdolabında olan terör yeniden harekete geçirildi. Türkiye'yi oyalamak için Güney Doğu'da bir çok meskun mahal kurtarılmış bölge  kabul edilerek terör hendekle karşımıza çıktı. Ardından 15 Temmuz geldi. Uluslararası güçler PKK, IŞİD ve FETÖ'yü devreye soktu.

Ülkenin her bir yanını kan gölüne haline getirmek için ellerinden geleni arkalarına koymuyorlar. Bir yaramızı sarmadan arkasından bir başka acı haberle sarsılıyoruz. Nasıl ki hırsıza kilit dayanmıyorsa teröre ve canlı bombaya da hiçbir tedbir işe yaramıyor. Çünkü canlı bomba olarak kullanılanlar aramızda yaşıyor. Hiçbirinin alnında da bu adam canlı bomba, veya terörist yazmıyor. Terör örgütlerinin eleman bulma ve operasyon yapma sıkıntısı yok. Yeter ki kan görmek istesinler. Ne kadar güvenlik tedbirleri alınsa da istedikleri yerde eylem yapabiliyorlar. Bu işte kullanılan kişilerde gördüğümüz kadarıyla Allah korkusu yok, insanlardan çekinme yok, ahiret inancı zaten yok. Ölümden de korkmuyorlar. Aklı olan bir insan canlı bomba olmayı kabul eder mi? Adam öleceğini bile bile canlı bomba oluyor. Bu ne demektir? Bu adamların kaybedeceği bir şey yok, ölüm korkusu yok. Ölümü göze alan sıfırı tüketmiş bu yaratıklara dünyanın en iyi tedbirlerini alsanız da fayda sağlayamazsınız. Gözü dönmüştür bunların. Ellerinde imkan olsa ülkeyi havaya bile uçururlar. Devlet ve millet olarak hiç bu kadar aciz kalmadık. Ne yapmak lazım? 

Terörle  mücadele etmesine edelim ama sanki biz bataklığı kurutmaktan ziyade sivrisinekle mücadele etmekle meşgulüz. Hepimiz hem fikiriz ki terör dış kaynaklıdır. Birileri içimizde sürekli bombaları patlatarak bizi oyalıyor. Bu demektir ki, bataklık dışarıdadır. Dış bağını kesmeden biz terörü bitiremeyiz. Dış güçler olmadan içerideki maşa örgütler bir sinek bile öldüremez. Çünkü içimizdeki beyinsizler sadece emir almaya alışmışlardır. Ancak emirle iş yaparlar. O zaman terörün dış bağlantılarını kesmek için  çaba sarf edilmelidir. Bunun için de güvenlik güçleri istihbarat ile sıkı bir ilişkiye girerek terörün önüne geçmek için uğraşırken devletin de dış bağlantıyı kesmek için diplomatik faaliyetlere hız vermelidir. 

Devlet terörü destekleyen dış bağlantıyı tespit eder etmez, bürokratını, büyük elçisini, diplomatını vb elinde çanta ile birlikte göndermelidir. Masaya terörün izi ve kanı konmalıdır. İnanın, belgesini ortaya koyduktan sonra o devletler kıskaca alınabilir, diğer devletleri bilgilendirerek kamuoyu oluşturulmaya çalışılmalıdır. Terörü önlemenin başka yolu yok. Her devlete savaş açma imkanımız ve gücümüz yok. Yeter ki soğukkanlı bir şekilde fevri hareket etmeden sonuç almaya çalışalım. 18/12/2016

Komisyona öğretmen vermek

Müdürler toplantısını yapmak için bir okulun çok amaçlı salonunda toplandık. Daha öncede bir belirlenen bazı okullarımız okullarını tanıtıcı sunumlar yaptılar.

Sunum arasında il milli eğitim müdür yardımcısı yapılacak olan yarışmalarda görev yapmak için komisyon üyelerine ihtiyacımız var. Okulunuzdan istediğimiz branşlarla ilgili öğretmen ismi istiyoruz. Uygun gördüğünüz öğretmen isimlerini söyleyin. Biz de yazalım dedi. Okullar farklı branştan öğretmen isimlerini yazdırmaya başladılar. Yanımdaki duayen müdürlerden biri bir öğretmen ismini yazdırdı. Kulağına eğildim: "Hocam, bildiğim kadarıyla yazdırdığınız isim senin öğretmenin değil, sanırım bir yanlışlık oldu"dedim." Benim öğretmenim" dedi. Toplantının bitimine doğru: "Hocam, ismini yazdırdığınız öğretmen halihazırda 8 aydır falan lisede müdür yardımcısı olarak çalışıyor. Aynı okulda da kurucu müdür olarak bir yıl görev yaptı. Yani o öğretmen senin okulundan yaklaşık iki yıl önce ayrıldı, haberin olsun dedim. Sonunda jeton düşmüş olmalı ki, ben şu ismi düzelttireyim diyerek yerinden kalktı. İlgili müdür yardımcısına yeni bir isim verdi.

Yeni verdiği isim okulunda çalışan biri miydi? İnanın bilmiyorum. Çünkü verdiği ismi sormadım. Yazdırırken de duyamadım zaten. Sanırım 18.12.2016

17 Aralık 2016 Cumartesi

Şehitler ve şahitler ülkesi*

Milli şairimiz Mehmet Akif, İstiklal Marşı'nda "Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda" diyordu ya, işte biz Anadolu olarak bu anı yaşıyoruz milletçe. Parkımız şehitler parkı, köprümüz şehitler parkı, tepemiz şehitler tepesi. Yurdun her bir köşesine, her bir toprağına şehidin kanı düştü. Ülkenin adı “Şehitler ülkesi” olarak değiştirilse yeridir.

Hiçbir ev, hiçbir hane kalmadı ki şehit vermesin. Gün geçmesin ki; aklını kiraya vermiş, dış güçlerin maşası, kancık bir piyonun canlı bomba eylemine şahit olmayalım. Ahzap süresi 23.ayeti yaşıyoruz hep beraber: "Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir." Biz gidenlerin şehadetine şahit olanlarız geride kalanlar olarak.

Bu ülkenin, bu milletin kaderi oldu kör bir kurşuna hedef olmak. Binlercesi şehit oldu, milyonlarca kişi de sırasını bekliyor. Biz bekliyoruz beklemesine de, düşman belli değil. Ne zaman, nerede ortaya çıkacağı...hangi kalleşliği yapacağı...hangi masumlara isabet edeceği? 

Geçen cumartesi şehadet şerbetini içen 44 delikanlının ardından bu cumartesi de 14 masumumuz Allah'a yürüdü. Nöbeti,  ardından kalanlar devraldı. Tıpkı Mute'de olduğu gibi: Zeyd şehit oldu, bayrağı Cafer devraldı, o şehit olunca Abdullah girdi devreye. O da şehit düşünce Halit komutayı üstlendi. İnanın o da şehit düşseydi ardından bir babayiğit bayrağı devralacaktı. Az sayıda bir topluluğun sayı ve materyal bakımından koca bir orduya galebe çaldığının destanıdır Mute. Halihazırda Mute Savaşının başlarını yaşıyoruz. Ölen,  cennetin en üst mertebesinde makamına gidiyor, kalanlar da sırasını bekliyor. Bakmayın bizim onlara ölü dediklerimize. Biliyoruz ki onlar ölü değildir, “bilakis diridirler.” Tek farkı vardır bu savaşın. Günümüz düşmanı sinsidir, kalleştir, kahpedir, mert değildir, kaypaktır, haindir, aklını kullanmayan kiralık katildir, maşadır. Bizim masumlarla beraber ölür. Bizimkiler Cennete giderken o ise pisi pisine niyazi olur. Yani Cehennemi boylar. Görüntüsü iki ayaklıdır, insana benzer. Ama hiç insanlıktan nasibini almamış, hayvandan daha aşağı, zelil ve rezil bir yaratıktır. Canavar deriz ya. İşte öyle biri. Böyleleri ukba alemde yanarken onları seyretmeyi ne kadar isterim bir bilseniz. Onların yanışını seyrederken “yazık” deyip acıyan çıkarsa kendi elimle o alevli ateşin içine yuvarlamayı, “anam” dedikçe “anan ya” demeyi ne kadar isterim bir bilseniz. 

Şehidim! Yolun açık olsun, makamın cennetin zirvesi olsun. Gözün arkada kalmasın. Biz bu insan görünümlü müsveddelerin hakkından geleceğiz. Belki daha bedeller ödeyeceğiz ama er veya geç biz bunlara ve ağa babalarına hadlerini bildireceğiz. İçin rahat olsun. Şehadetin mübarek olsun. 

Sen makamına gidince oraya senden önce gidenler: "Dünyada ne var ne yok" diye sorarlarsa (ki sormazlar. Çünkü onlar görüyorlar burayı.) “Dünya bıraktığınız gibi kan ve gözyaşı devam ediyor. Eski mert insanlar kalmadı, insanlık son anlarını yaşıyor. Her yer kan ve gözyaşı. Gözü dönmüş caniler topluluğu masum insanları yok etmekle meşguller. İnsanlığından utanan bu vampirler kendisiyle beraber çoluk çocuk herkesi yok ediyor." de.  

İnsanlıktan bihaber bu gözü dönmüş vahşiler ve onlara akıl hocalığı yapanlar için yaşasın Cehennem! 17.12.2016


21/12/2016 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.