6 Aralık 2016 Salı

Bana iyi okumalar!


Normal şartlarda bana iyi okumalar denmez. Sana iyi okumalar denir. Ama ne yaparsınız ki, solumda destelenmiş sınav kağıdını ben okuyacağım. Tamı tamına bir düzineden bir fazla sınıfın sınav kağıdı. Toplam 403 kağıt. Yani bir top fotokopi kağıdından 97 kağıt eksik.

Bu sınav kağıtları bu noktaya gelmeden önce öğrencinin sorumlu olduğu ders konuları yeniden gözden geçirildi. Hangi ünitenin hangi konusundan kaç soru sorulacağı, hangi kazanımların sorumlu olacağıyla ilgili önceden bir hazırlık yapıldı. Kayda geçirildi. Sorular hazırlandı. Bilgisayar ortamına geçirildi. Sayfa düzeni sağlandı. Bir sayfaya tamı tamına 34 soru sığdırıldı. Bilgisayar çıktısı alındı.

372 kağıda ilave olarak 31 adet farklı bir sınıf için hazırlanan sınav kağıdını çoğaltmak için evden koltuğumun altına bir top fotokopi kağıdı sıkıştırdım. İlk iki ders saati dersime girdikten sonra boş olan bir ders saatinde istenilen sayıya göre fotokopi çektim. Bir top fotokopi kağıdından arda kalan da yan tarafta görüldüğü gibidir.




Diğer boş dersimde çoğalttığım fotokopi kağıtlarını her bir sınıfın mevcudu kadar tasnif yaparak yan tarafta gördüğünüz gibi şeffaf poşetin içerisine istifledim. Şimdi sınav yapılacak kıvama geldi.

Bana iyi okumalar dedim ama daha okuma aşamasına gelemedim. Perşembe günü sınavları yaptıktan sonra bu sınav kağıtları için daha cevap anahtarı hazırlayacağım. Ardından tüm kağıtlar tek tek elden geçerek okunacak. Ne kadar sürede okunur Allah bilir? Ama en fazla iki hafta içerisinde okumak zorundasın. Bu kağıtlar okunduktan sonra e-okul ortamına her bir öğrencinin aldığı puan girilecek. 10 dakikada girdin girdin, giremez isen sistem seni atar, daha önce girdiğin notlar da kaydedilmez. Sil baştan tekrar gireceksin. İş bitti mi? Hayır. Sınava gelemeyen mazeretli veya mazeretsiz öğrencinin peşine düşüp "Yavrum gel seni sınav yapayım" diyeceksin. Yaptığın telafi sınava katılmayan öğrenci var ise -ki olmaz mı- o öğrenci/lere de sınav yapacaksın. Yaptığın sınavın sonuçlarını sınıf ortamında öğrencilere okuyacaksın. Öğrenci kağıdına bakmak isterse ona kağıdını gösterip kontrol etmesini sağlayacaksın.

Hele şükür, bitti diye aklından geçirmeye kalktığın anda okul idaresinin her sınavdan sonra sınıf ve soru analiz raporunu hazırlaman gerektiği aklına gelir. Sevincin kursağında kalır. Bir sınıfta kaç öğrenci, hangi sorulara cevap verememiş. Öğrencinin yanlış cevapladığı tüm soruları belirleyip konunun anlaşılıp anlaşılmadığını, anlaşılmadı ise alınacak tedbirleri içeren bir rapor hazırlayacaksın. Anlaşılmayan soru hangi ünitenin sorusu bunu da belirteceksin.

Soru hazırlama, fotokopi etme, e-okula girme, sınav ve soru analizi derdi bitti derken bir bakmışsın ki diğer sınavın tarihi gelmiş. Hiç nefes almadan diğer sınavın hazırlıklarına sil baştan başlıyorsun. Tabii bunları ne zaman yapacaksın? Ders dışında. Yani evde. Hani zaman zaman "Öğretmenler ne iş yapıyor, durmadan tatil yapıyorlar. Bazı günleri de boş, çoğu zaten yarım gün çalışıyor, çocuklara da bir şey vermiyorlar..." diye dert yanıp mangalda kül bırakmayan kişilere rastlarsınız. (Doğruluk payı olabilir bu tür eleştirilerin.) Uzaktan bir davulun sesi gür gelir mutlaka. Her mesleğin mutlaka avantaj ve dezavantajları vardır.

Şunun bilinmesi gerekir ki öğretmenlik göründüğü kadar kolay bir meslek değildir. Tüm mesele derse girip çıkmaktan ibaret sanılmasın. Öğretmenlik diğer meslek grupları gibi değildir. Mutlaka eve iş götürmek gerekiyor. Bir defa anlatacağın konuya hazırlanman ve dersle ilgili malzeme ve materyal getirmen gerekiyor. Derse hazırlanıp geldin, ders işlemeye hazır bir sınıf bulman gerekiyor. Uyuyanı uyandıracaksın, konuşanı susturacaksın, tekrar konuşursa tekrar susturacaksın, ayaktakini oturtacaksın. Öğrencinin derse odaklanması için her türlü maharetini gösterip sonra derse başlayacaksın. Çünkü içeride ders işlememek ve işletmemek üzere konuşlanmış, sayısı az, özgül ağırlığı fazla olan hedefsiz öğrenciler vardır. Eğer hakkıyla yapılırsa öğretmenlik zor zanaat gerçekten.

Çoğumuz öğretmenliği değerlendirirken Hababam Filmlerinde okul hizmetlisi olarak rol yapan Adile NAŞİT'in sınıfa girip öğretmenlik yapması olarak sanıyor. Mesele derste tamamen ayakta durmaktan; dilin, gözün çalışmasından ibaret değil. Ders esnasında zaman zaman polis-asker gibi olup sınıf güvenliğini sağlayacaksın, Dertli gibi olanı teneffüste ayrı bir yere çekip derdini dinleyeceksin, dersin ahengini bozanlarla ayrı ayrı görüşeceksin. "Öğretmenim, benim derste gözüm yok" diyene zorla da olsa ders anlatmak için didineceksin. Hasılı öğretmenlik zil ile başlayan, zil ile biten bir meslek değildir. Okula gelmeden önce yapacakların var, ders bittikten sonra da yapacakların var.

Bazı derslerde üzdüğümüz öğretmenlerimiz: "Çocuklar! İnşallah öğretmen olursunuz" derlerdi. Gerçekten haklılarmış. Hala ne var öğretmenlikte diyen varsa ne diyeyim. Hocamın duası sizin için de geçerli olsun: "İnşallah öğretmen olursunuz."

Ramazan! Boş ver sen şimdi dertlenmeyi. Perşembe sağ-salim sınavı yaparsan oyalanma! Bak  şu aşağıdaki  kağıtlar seni bekliyor. Haydi nöbete...

Kıssadan Hisse (2)

Hayata Hangi Açıdan Bakıyoruz?

"Bir gün New York'ta bir grup iş arkadaşı, yemek molasında dışarıya çıkar. Gruptan biri, Kızılderili’dir. Yolda yürürken insan kalabalığı, siren sesleri, yoldaki iş makinelerinin çıkardığı gürültü ve korna sesleri arasında ilerlerken, Kızılderili, kulağına cırcır böceği sesinin geldiğini söyleyerek cırcır böceğini aramaya koyulur. Arkadaşları, bu kadar gürültünün arasında bu sesi duyamayacağını, kendisinin öyle zannettiğini söyleyip yollarına devam eder. Aralarından bir tanesi inanmasa da onunla aramaya devam eder. Kızılderili, yolun karşı tarafına doğru yürür, arkadaşı da onu takip eder. Binaların arasındaki bir tutam yeşilliğin arasında gerçekten bir cırcır böceği bulurlar. Arkadaşı, Kızılderili’ye "Senin insanüstü güçlerin var. Bu sesi nasıl duydun?" diye sorar. Kızılderili ise; bu sesi duymak için insanüstü güçlere sahip olmaya gerek olmadığını söyleyerek, arkadaşına kendisini takip etmesini söyler. Kaldırıma geçerler ve Kızılderili cebinden çıkardığı bozuk parayı kaldırımda yuvarlar. Birçok insan, bozuk para sesini duyunca sesin geldiği tarafa bakarak, onun ceplerinden düşüp düşmediğini kontrol eder. Kızılderili, arkadaşına dönerek: 'Önemli olan, nelere değer verdiğin ve neleri önemsediğindir. Her şeyi ona göre duyar, görür ve hissedersin' der ve yollarına devam ederler.

Duanın Yarısı

Fakirlere acıyan ve onlara yardım etmek için elinden geleni yapan bilge, bir gün sabahını fakirlere daha fazla yardım etmesi için dua etti.

Eve döndüğünde eşi sordu:

“Nasıl duan kabul olundu mu?”

Bilge dudaklarında ince bir gülümsemeyle cevap verdi:

“Yarı yarıya.”

Karısı şaşırdı ve bunun ne anlama geldiğini sordu. Bilgenin karşılığı şöyle oldu:

“Fakirler yardım almayı kabul ettiler...”

 

Nasılsan, başkasını öyle görürsün


Bir hükümdar bir gün valilerinin basiretini ve bilgeliğini ölçmek istedi. Önce zalim ve cimriliğiyle meşhur valisini çağırdı. Ona şöyle dedi:

“Bütün ülkeyi dolaşmanı ve gerçekten iyi bir insan bulmanı istiyorum.”

Vali, ”emredersiniz!” diyerek ayrıldı ve araştırmasına başladı. Bir çok yeri dolaştı, sayısız insanla görüştü. Nice zaman sonra kralın huzuruna çıkıp şunları söyledi:

“Hükümdarım! Emrettiğin gibi bütün ülkeyi dolaştım ve gerçekten iyi bir insan aradım, böyle birisi yok: Herkes bencil ve kötü. Sizin aradığınız gibi iyi bir adamın bulunması mümkün değil.”

Bu cevap üzerine bu valiyi görevden alır. Sonra başka bir valiyi çağırtır yanına. Bu vali cömertliği, hayırseverliği ve şefkatiyle tanınıyordu. Vali ondan da: ”Bütün ülkeyi gezmesini ve gerçekten kötü bir insan bulmasını” istedi.

Vali hükümdarın dediği şekilde bütün ülkeyi gezip birçok insanla görüştü. Nice zaman sonra hükümdarın huzuruna çıkıp şunları söyledi:

“Hükümdarım, arzu ettiğiniz şeyi yapamadım. Kimi insanlar aldatılmış, kimileri aldanmış, kimileri de bilmeden hareket ediyor, ama hiçbir yerde gerçekten kötü bir adama rastlayamadım. En kötüleri bile o halden kurtulmak istiyor, ama beceremiyor.”

Bu cevaba hoşlanan hükümdar valisini başvezir yaparak ödüllendirir. 06.12.2014

Bütün Dünya Eylül 2002


İşlem hacmi

Borsa uzmanı biri, borsaya yeni merak sarmış biriyle bir parkta geziniyorlarmış. Hararetli bir şekilde yeni borsacıya borsayı anlatıyor:
 -Bak azizim! Borsadaki fırsatları iyi değerlendirmek lazım, fırsatını buldun mu hemen dalacaksın. Bak şu yerdeki köpek pisliğine...Biri sana şu köpek pisliğine parmağını batır, sonra yala, bunun karşılığında sana bir milyar para var derse hemen fırsatı değerlendireceksin, tamam mı?
 -Tamam üstat der. Üstat:
 -“Haydi bakalım şu yerdeki pisliği yala, al bir milyarı” der. Yeni borsacı denen işi yapar. Bir milyarı alır. Epey yürüdükten sonra yeni borsacı yerdeki gördüğü yeni pisliği arkadaşına gösterir.
 -Haydi üstat! Pisliğe ban, al bir milyarı, der. Borsa ustası pisliği yalar ve bir milyarı alır. İki arkadaş yine yürümeye devam ederler. Olan bitenden bir şey anlamayan acemi borsacı:
 -Yahu arkadaş, ben bu işten bir şey anlamadım. Herkesin parası kendi cebinde; ağzımızdaki pislik de işin cabası. Peki biz bu pisliği niye yedik. Borsacı:
 -Efendim! İki milyarlık işlem hacmi gerçekleştirdik, der. 06.12.2014

Heyhat demeden

Bugün bir beklenti ile sana gelen, yarın bir beklenti ile başkasına gider,  sen de ardından bakakalırsın.

Çoklukla şımarıp savrulma, hep kaliten, prensibin konuşsun ve konuşulsun.

Çevrendekilerin değil, çevredekilerin nabzını  tut. Bil ki kem âlât ile kemâlât olmaz.

Kişi, kurum ve kuruluşlar zirvedeyken yerinde saymaya, gerilemeye ve kaybetmeye başlar, zirvedeyken dik gelen Güneş, gözü kamaştırdığından gerçekleri net ayırt edemez, farkına vardığı zaman iş işten geçmiştir. Heyhat! 06.12.2014

3 Aralık 2016 Cumartesi

İhanette sınır tanımayan korkusuz korkaklar*

"Gün geçmiyor ki, bir öğrenci yurdunda zehirlenme, cinsel taciz ve ölüm olayları olmasın. Bu millet cemaatin eğitim kurumlarını çok arayacak" tweeti paralel yapının gazeteci görünümlü silahşörüne ait. Paralel yapının gücü ele geçirdiği dönemlerde korkusuzca saldıran bu gazeteci, 15 Temmuz'dan sonra kayıplara karıştı, tıpkı diğer hainler gibi.

Kendisi defoldu gitti ama tweetleriyle yine gündem olmaya devam ediyor. Maşallah korkusuz korkaklığından hiçbir şey kaybetmemiş. Dışarıdan çanak yalayıcılığı yapmada sınır tanımıyor, tıpkı kendisi gibi olan diğer binlerce dalkavuk gibi.

Bu millet zehirlenme, taciz ve ölüm vb olaylarını atlatır, kısa zamanda yaralarını da sarar, cezasını da verir. Ama sizin gibi hainlere asla tahammül etmez. Sizin gibi ihanet şebekesini yok etmeden asla dur durak bilmez, gözü uyku tutmaz. Bunu iyi bildiğiniz için zaten kaçaksınız. Uzaktan salvolarınıza devam ediyorsunuz. Çünkü millete bakacak yüzünüz yok diyeceğim ama paylaştığınız tweetlere bakınca hala utanma ve arlanma diye insani hasletlerin yanınıza uğramadığı belli oluyor...

Gönderdiği tweete bakılırsa cemaatin(!) eğitim kurumlarına toz kondurmuyor... Elinizden kayıp giden bu eğitim kurumlarını madem bu kadar önemsiyorsunuz. O halde elinizden uçup gideceğini bile bile devlete meydan okuma da neyin nesi. Haydi elinizden haksız(!) yere alındı diyelim. O zaman burada kalıp çok önem verdiğinizi iddia ettiğiniz bu kurumları geri almak için burada durup mücadele etmeniz gerekmiyor muydu? Ne diye soluğu yurt dışında aldınız? Halbuki bir zamanlar ne kadar mağrur bir görüntü veriyor, herkese haddini bildiriyordunuz... Ben de bu korkusuz hücumlar nereden geliyor diyordum. Meğer emniyeti, askeriyeyi ve yargıyı arkalarına almışlar, cesaretleri de bundanmış. Arkalarındaki kartondan güç olan örümcek ağı ellerinden uçup gidince bizim cesurlar soluğu firarda buldular. Ne de olsa “Erkekliğin(!) onda dokuzu kaçmaktır” değil mi?

Kendinizi eğitime gönül vermiş hizmet hareketi olarak göstermeniz de tıpkı diğer samimiyetleriniz gibi sahte imiş. Altın nesil yetiştiriyoruz diye çıktığınız yolda bol kendinize bende yetiştirmişsiniz. Nihayet deniz bitip kum görününce ve foyalarınız bir bir ortaya çıkmaya başlayınca soluğu akıl hocalarınızın yanında aldınız. Bir maşadan da ancak bu beklenirdi zaten. Kandırdığınız binlerce saf insanı geride bırakarak...Yönettiğiniz eğitim kurumlarına da bir kuruş harcamadınız zaten. Eğer harcasaydınız, tırnaklarınızla kazıyarak bir yere getirmiş olsaydınız o trilyonluk devasa kurumları korumak için bu ülkeye, bu ülke insanına kol-kanat gererdiniz. Zaten o eğitim kurumları milletin fedakarlığıyla yapılmıştı. Helal para ile yapılmış ki yine milletin emrine tahsis edildi. Kargalar, kendilerine yapılan iyiliğin kıymetini bilmezler. Bu millet sizi besledi de besledi. Bunun karşılığında siz millete hizmet edeceğinize gözünü oydunuz, hatta kalbine nişan aldınız. Onca yaptığınız ihanetin sonucunda esas üzüldüğüm nokta milletin birbirine güvenini yok ettiniz. Dindar-mütedeyyin insanlar yara aldı sizin yüzünüzden. Artık kimse kimseye güvenmiyor. Esas acı olan da bu. Sizin bu yaptığınız halt sonucunda ‘taciz, zehirlenme ve ölümlerin’ lafı mı olur. Sittin sene tamir edilmez bu açılan yara.

Yediğiniz herzeler bir bir çıkınca arkanıza bakamadan  kaçtınız. Üstelik darbenin sonucunu bile beklemeden cehennem olup gittiniz. Demek ki yapacağınız darbenin başarılı olamayacağını kendiniz de biliyordunuz o zaman. Beceriksizliğinizi iyi tespit etmişsiniz. Kendisini tanıyan insanları severim ben...Son kertede bari biraz utanın da uzaktan paylaşım yapmayın. Ağa babalarınıza "Bize Türkiye’den ekmek yok, bize başka bir iş verin” deyin. Onlara iyi davranın, yoksa bir gün sırtlarından atarlar da gidecek bir ülke bile bulamazsınız. Boşuna bu ülkeye mesaj vermeye kalkmayın, çünkü size yani hainlere bu ülkede ekmek yok.  03/12/2016
* 07.12.2016 tarihinde Anadolu'daki Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 


İlişkin batsın

Günümüzün paparazzisi sanal alemdir. Ne ararsan var burada. Kimin,  ne yaptığını bu alemde bulabilirsin. Özellikle Facebook insanın içinin dışa vurulduğu bir yerdir. Yediden yetmişe herkesi oyalayan bir alem.

Bir kimse hakkında yeterli bilgi almak istiyorsan profiline girivermen yeterli. Kimdir, necidir, nasıl biridir, nelerden zevk alır, nelerden nefret eder; fikri, zikri nedir? Ne yer, ne içer hepsini öğrenirsin bir çırpıda. Hiç birilerine sormana bile gerek kalmaz. Bunlara alıştık. Üstelik normal görüyoruz artık.

Facebook'ta gariplikler say say bitmez. Bir tanesi dikkatimi çekti: İlişki durumu.
Bazen arkadaşlık isteği göndereni tanımayınca kimdir, necidir diye 'hakkında' bölümü var. Oraya girince karşına en sonunda ilişki durumu dikkatten kaçmıyor. bazılarına bakınca "evli, bekar, yok..." şeklinde durumlar göze çarpıyor. Bazılarında da 'İlişkisi var' şeklinde bir tanıtım dikkatini çekiyor. Göre göre belki bu durumu da normal görmeye başlayacağız ama şimdilik ben buraya  "ilişkisi var." Hatta bazıları ismi de yazıyor x kişiyle şeklinde yazılar yazıyor. Yazıyı görünce ilişkin batsın diyesim geliyor. Eskiden karşılaştığın insana medeni hali sorulurdu, ya da çoluk çocuk var mı diye. medeni halini soramadığın kişilerin eline bakılır. Eğer elinde yüzük varsa "evli' ya da 'nişanlı' şeklinde bir kanaate sahip olunurdu. Daha önce elinde yüzüğü olmayan birinin elinde yüzük görülünce tanıdıkları hayırlı olsun, kim bu talihli denirdi. Şimdi ise sanal alemde ilan ediliyor: İlişkisi var falanla şeklinde.

İşin garibi  kişinin profiline tam bakmasan bile kullanıcı profilinde bir değişiklik yaptığı zaman "Falan kimse ilişki durumunu var-yok şeklinde değiştirdi" diye bildirim de geliyor. Bizim kendi aramızda yaptığımız dedikodu ve laf taşımayı facebook sanal olarak yapıyor. bazılarının profili borsa gibi anlık, günlük değişiyor. Bugün birini buluyor, hemen ilişkisi var şekline döndürüyor, akşama ayrılıyor, ilişkisi yok'a dönüşüyor.

Yaşadığım yaşadığım kadar. Geldim gidiyorum. Yetişme tarzıma göre belki de çağın dışında kaldım. Bu yaşıma kadar bir çok gelişmelere şahit oldum. Hepsini kabullendim ama sosyal olaylardaki kültür ve değer yozlaşmasını bir türlü özümseyemedim. Bu şekilde ilişkiler tıpkı günümüz evlilik-boşanmalar gibi günübirlik değişiyor.

Sözün özü, kadın ve erkeğin helalinden biri ile sözlenmesi, nişanlanması, evlenmesi kadar doğal bir şey yok. Günümüzde sanal alemde 'İlişkisi var' şeklinde ifade edilmekten ziyade ele yüzük takılması bana daha şık geliyor vesselam. 03/12/2016

2 Aralık 2016 Cuma

Konya'yı temaşa

İstanbul yedi tepe üzerine kurulu biliyorsunuz.  Hani Yahya Kemal Beyatlı, 'Aziz İstanbul' isimli şiirinde: "Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!" diyordu ya. Hangi tepesine çıkarsanız İstanbul'u seyredebilirsiniz.

Konya dümdüz ova. İstanbul gibi şehri seyr için Akyokuş gibi bir seçeneğin dışında Konya'yı temaşa etmek mümkün değil herhangi bir tepeden. Bu temaşa zevk ve özlemimi bugün bir vesileyle çıktığım Kombassan gökdeleninin 23.katında giderdim. Dümdüz ovaya ve şehre tepeden nazar ettim. Fena değilmiş tepeden bakmak. Binalar ve yollar bir insicam halinde yukarıdan daha düzgün gözüküyor. Göz zevkini bozan tek şey diğer binalardan daha yüksek katlı yapılmış bazı binalardır. İskelet görüntüsü veren bu heyula binalar olmasa şehir daha bir güzel görünürdü.

Bu da, bu yüksek kat verenlerin ayıbı. Ne Diyelim? Benim aldığım seyir zevkini almak isteyeniniz olup da gökdelene çıkma imkanınız yoksa Akyokuş tepesine çıkarak seyir zevkinizi giderebilirsiniz.  02.12.2016