29 Eylül 2016 Perşembe

Milli meselemiz: Eğitim ve öğretim (1) *


Yeni eğitim ve öğretim yılının başlaması sebebiyle eğitim ve öğretimdeki eksikliklere dikkat çekmek; öğrenci, veli ve öğretmenin birbirlerine karşı  beklentilerine işaret etmek için gazetemizde “Eğitim ve öğretimde nakısalar meydana gelmesin,” “Bugün okullu oldum,” “Çocuğumu çocuğunuz bilin,” ve  “Emanetiniz emanetimdir” başlıklı peşi sıra dört yazı kaleme aldım. Aynı konuda arka arkaya yazılan yazılar belki biraz sıkıcı gelebilir  ama eğitim ve öğretim bizim milli meselemiz ne de olsa.

Ülkemizde her konu uzmanına bırakılırken tıp, eğitim-öğretim ve din alanında herkesin konuştuğunu görmekteyiz. Hele bir hasta olmaya gör: Şu doktor iyi, şu kötü, ameliyat ol veya olma, şu şu otu şöyle kaynatacaksın...gibi tavsiyelere muhatap olursun. Hem de ücretsiz muayene... Eğitim ve öğretim alanında: Eğitim şöyle olmalı, öğretmenler iyi değil, şu kadar tatil yapılıyor, durmadan para istiyorlar, okullar temiz değil, zaten müdür de iyi değil, ben öğretmen olsam bundan daha iyi yaparım... gibi nutuk ve serzenişlerin sayısı belli değil. Hepimiz eğitimin uzmanıyız görünürde. Din alanında örnek vermeye gerek yok, bu konuda da hepimiz allame-i cihanız  zaten...

Devlet-millet, anne-babalar, eğitimciler geçmişte olmadığı kadar öğretime önem verdiğimiz bir süreci yaşıyoruz. Hepimizin ortak görüşü eğitimde sıkıntıların olduğudur. Bunun farkında olan devlet okulları fiziki olarak iyileştirmek, derslik ihtiyacını gidermek ayrıca okulların temizlik, kırtasiye, yakıt, su ve hizmetli sorununu çözmek için kesenin ağzını açtı nice zamandır. Teknik alt yapıda gözle görülür iyileştirmeler yaptı. Sistem değişikliğine giderek haftalık ders saatlerini artırdı. Derslerin öğretim programlarını ve sınav sistemini değiştirdi. Atamalarla yöneticilerini yeniledi. Vatandaş da çocuğunun iyi bir eğitim ve öğretim alabilmesi için saçını süpürge etmektedir. Eğitimin içinde olan-olmayan herkesteki ortak kanaat eğitim ve öğretim iyi değil, iyileştirilmesi lazım. Gördüğüm kadarıyla herkesin güzel temennileri ve beklentileri var. Fakat nedense bu kadar bileşenlerin önem verdiği  bir eğitim ve öğretimden maalesef istenildiği kadar verim  alınamamaktadır.

Toplumda yine bir furyadır gidiyor. Herkes bulunduğu yerde kendisini bulunmaz Hint kumaşı sanıyor. Kendisini vazgeçilmez görüyor. Söze “Ne iş yapıyor ki” diye başlayarak hep başka meslek erbabını kötülüyor.  Ne devlet adına iş yapan yetkililer kendini sorguluyor, ne vatandaş kendisini hesaba çekiyor, ne de öğretmen ve okul yöneticisi nerede eksiklik yapıyoruz şeklinde bir öz eleştiri yapıyor. Hep kendimizi temize çıkarıp başkasını suçlamaya çalışıyoruz. Hiç birimiz burnundan kıl aldırmıyor. Halbuki bir yerde başarı-başarısızlık varsa suçu tek tarafa yıkmaktan ziyade eğitim ve öğretimin içinde ve dışında tüm paydaşların az veya çok olumlu-olumsuz bir etkisi/katkısı vardır. Başarının sahibi çoktur. Fakat başarısızlığın sahipleneni maalesef yoktur. Toplum olarak başarısızlığa kılıf bulmada, gerekçe hazırlamada ve suçlu bulmada yine üstümüze yoktur. Mazeret bulma sadece o an için egomuzu tatmin eder. Başkasını ikna ettik derken aslında kendimizi kandırıp topu taca atıyoruz. Yukarıdan aşağıya bir suçlama, aşağıdan yukarıya bir suçlamadır gidiyor hep. Keşke suçlama ve eleştiriyle birlikte başarı gelseydi gam yemezdim gerçekten. Suçladığımız insanların onurlarıyla oynarız. Onuru incinen insandan hiçbir zaman verim beklenemez. Suçlanan insan hata üstüne hata yapmaya devam eder.

Devlet, vatandaş, öğretmen, yönetici, öğrenci kim olursak olalım, iyi bir eğitim ve öğretim bekleyen hepimiz ilk önce  taşın altına elimizi koyarak bulunduğumuz mevkideki sorumluluğumuzu vicdani sorumluluk çerçevesinde  en iyi şekilde ifa edelim. Kendimiz yaptığımız işi düzgün yapalım, birbirimize güvenelim, gizli ajanda taşımayalım, öğretim için gösterdiğimiz gayretin birazını da hep ihmal ettiğimiz eğitime verelim.  Eğitim sistemi üzerinde sonuç almadan sık sık değişiklik yapmayalım.  İyi arayan, iyinin peşinde olan herkes aynaya bakarak ilk önce kendimiz iyi olalım. (Bir sonraki yazımda -fırsat bulursam- eğitim ve öğretimde çözüm önerilerine değinmek istiyorum.)

* 01/10/2016 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Perdenin Cemaziyel Evvelini Hatırlayanınız Var mı?



Resimde eski perde örneklerini görebilirsiniz. Yeni nesil pek bilmez.

●Masrafsız, aileye yük getirmeyen, kullanışlı bir perdedir.
●Perdenin en boy uzunluğu pencere büyüklüğü kadardır.
●Perdeyi açmak için özel kurs görmek gerekmez. 7'den 70'e açabilir. Günde istenildiği kadar  aç-kapa yapılabilir.
●Yıkamak ve ütülemek aileye sıkıntı vermez.
●Dışarı bakmak-seyretmek istenildiğinde perdeyi kaldırıp rahatça bakılabilir.
●Pencerenin iki tarafına çakılmış iki çiviye takılır. Takması da kolaydır.
●Perde fazla kalın değildir. Pencere açıldığı zaman rüzgarla birlikte perde havalanarak içeriye serinlik verir.
●Perdeyi açınca çiviye, pencere üstüne kolayca konur. Ya da bağlanır.

Şimdiki perdelere gelince ne sen sor ne de ben söyleyeyim.
●Masrafın üst limiti yoktur.
●Eni ve boyu duvardan duvarı kaplar. Tavan-taban perdedir.
●Açılması, çıkarılması, takılması işkencedir. Kazara yıkanacaksa ya da takılacaksa mutlaka merdiven gerekir.
●İstediğin tarafa perde açılmaz.
●Her istediğin zaman perdeyi açamazsın. Çünkü ayrı bir tören gerekir. Açmaya uğraşmaktansa karanlıkta ve sıcak ortamda oturma genelde tercih edilir.
●Duvardan serinlik gelir ama asla perde bölgesinden esinti gelmez. Biraz serinlik gelsin diye pencereyi acarsan perdeden hic esinti geçemez. En iyisi isilik olmak dersin.

Sonuç: İnsanlık yokluk içerisinde kolay, pratik, kullanışlı ve hesaplı bir çözüm bulmuş. Şimdi ise insanımız varlık içerisinde sıkıntı çekmek için çaba sarfediyor.







İyi çaba sarfetmeler. 29/09/2015

28 Eylül 2016 Çarşamba

"Onlarla en güzel şekilde mücadele et!"... Vusulsüzlüğümüz usulsüzlüğümüzdendir *

"Sert ve kaba konuşan kişilerin çoğu, muhatabı korkutmaktan ziyade içlerindeki korkuyu dindirmek için bu yola baş vururlar.

Muhalif saftaki insana söylenecek sert bir söz veya yanlış bir tavır, onu durduğu yere daha da sıkı bağlar. Sosyal medyada da buna dikkat edilmeli. Küfür, hakaret, alay vb şeyler bir müslümana yakışmaz.

Hiç bir peygamber muhataplarına bağırmamıştır. Koyu bir putperestlik içinde oldukları halde 'Ey kavmim!' diye onlara hitap etmişlerdir.

Muhatabımızın yanlışını, onu ezmenin, ifşa edip rezil etmenin bir fırsatı olarak değil, ona ulaşmanın bir kapısı olarak değerlendirmek gerekir.

İletişimi başlatan da bitiren de SÖZ'dür.

Müminin en güçlü silahı, onun hoş sözü ve güzel ahlakıdır.

'Müslüman, eliyle ve diliyle başkasına zarar vermeyendir' demiş Rasulullah(sav).

O halde, elimiz hep sıkılmış yumruk, dilimiz de sokmak için hareket halindeki yılan gibi olmamalı.

Her insan müslüman olmak için adaydır. Allah'ın temiz fıtrat üzerine  yarattığı insan oğlu çevresinin yanlış etkileri sebebiyle değişir, özüne yabancılaşır. CİHAD; o insanın elinden tutmak, özüne döndermek, onu sahil-i selamete çıkaracak gemiye buyur etmektir. Müslümanlar, insanlığı kurtaracak geminin hem kaptanı hem de hizmet personeli olmalıdırlar.

Bilmeliyiz ki, el uzatamadığımız insanların akibetinden bizler de sorumlu tutulacağız.

Müslümanlar, saldırmak için değil, saldırganı engellemek için güçlü olmalıdırlar. 'CİHAD', böylesi temiz bir amaç uğruna yapılan mücadelenin adıdır. Gerisi boş bir kavgadır.

İslam dünyasında gerçek bir fikir özgürlüğü vardı. 'Sizin dininiz size, benim dinim bana' hakikati hükümferma idi. Zamanla yaygınlaşan cehalet, başka fikirlere karşı korkuyu ve peşinden de tahammülsüzlüğü doğurdu.

Aykırı fikir ve inançlardan korkmamalıyız; korktukça tehlikesi daha da artar çünkü."

* Kahta İHL'de birlikte çalışmaktan onur duyduğum saygıdeğer meslektaşım Mehmet CÖMERT'in facebook sayfasında kesik kesik paylaştığı cümlelerinin tarafımca derlenmesinden ibarettir. Sadece yazının başlığı bana aittir. Altına imzamı atıyorum. Müslümanlığı kimseye bırakmayıp geleni azarlayan, gideni azarlayan bizim mahallenin yol bilmez, yordam bilmez, samimi insanlarına ithaf olsun bu yazı... Eline sağlık Mehmet Hocam... 28.09.2016

Hiç kimse bize itibar elbisesi giydirmeyecek öğretmenim!

Dersime girmek için ayağa kalktığımda bugün yanıma bir bayan yaklaştı. Bana "Hocam bir saniye, adınız ne idi sizin" dedi. Adımı söyledim. Sonra size bir şey göstereceğim dedi. Naylon bir poşetin içerisini açtı. İçerisinden  bir merhem çıkardı. "Bu ilacın romatizma, diz ve bel ağrıları  ve bel fıtığı için kullanıldığını, bunun satışını yaptığını, Konya'da bu merhemin satış temsilcisi olduğunu, elinde fazla kalmadığını, daha önce kredi kartlarına çektiğini, artık kredi kartları ile satış yapmadığını, bu işi de kredi kartı borçlarını kapatmak için yaptığını, çok ucuza vereceğini...söyledi. Sattığı ilacın fiyatını da sormadan ihtiyacım yok, teşekkür ederim dedim. "Başka tanıdıklarınız için" dedi. Yakınlarımdan isteyen olursa sizinle irtibat kurarım deyim ayrıldım.
***
Baştan söyleyeyim: Kimsenin sattığı merhemde, kazanacağı parada gözüm yok, kimseyi de ayıplamıyorum. Belki de dediği gibi ihtiyaç sahibidir. İsteyen ticaret yapar, isteyen yapmaz. Ama bu işi işinin ehli  bir pazarlamacı yapsa nasıl olur? Fena olmaz sanırım. Memur görünümlü, öğretmen görünümlü kişiler yapmasa ne olur? Kıyamet mi kopar sanki?
***
Haydi bu işi yapıyorsun sayın öğretmenim! Madem sana müşteri lazım. Ben bu kurumda göreve başlayalı tamı tamına 2 ay oldu. Haydi yaz dönemiydi görmediniz. Bayramdan önce 7 gün o okulda birlikte mesleki çalışma yaptık. Haydi seminer döneminde il dışından seminer alan yabancılar vardı, beni tanıyamadınız. Okul açıldıktan sonra bugün 8.gün. Ben o okula 8 gündür gidip geliyorum. Derslere girip çıkıyorum. Öğretmenler odasında karşı karşıya geliyoruz. Bir defa başınızı kaldırıp "Hoş geldiniz, nereden geldiniz, branşınız ne idi" diye sorup bir aşınalığımız olsaydı, olmaz mıydı sayın hocam. Bu işi kaç yıldır yapıyorsunuz bilmiyorum ama gördüğüm kadarıyla hala acemiliğiniz devam ediyor. Benim bildiğim pazarlamacı kaz gelecek yerden tavuğu esirgemez. Önceden alt  yapısını oluşturur, alttan girer, üstten çıkar, satmaya çalışır. Biz de ihtiyacımız olmasa da en azından bir tane alırız. Kullanmasak da, yaptığın içimize sinmese de  hatır için yaparız bunu zaman zaman.  Görgü, dışarıdan gelen bir yabancıyı ilk gördüğünüzde hoş geldin demek ile başlar.

Siz yanıma yaklaşıp adımı sorduğunuzda ne yalan söyleyeyim aklıma ne geldi biliyor musun? Merak ediyorsan anlatayım: Okula geldiğim andan itibaren okulun idarecileri dahil bu okulda hoş geldin diyen meslektaşımın sayısı bir elin parmaklarını geçmedi. 80-100 kadar öğretmenin arasından 8-10 kadar kişi yaptı bu medenice hareketi. Siz bana yaklaşınca ne yalan söyleyeyim: Bir kaç gündür okulda bir yabancı görüyorum, galiba bu adam bir öğretmen. Kaç gün boyunca ayıp ettim. En azından bir hoş geldin diyeyim diyeceksin sandım. Ya da bir tanıdığımdan selam getirmiş olmalı diye düşündüm. Ama ne yazık ki böyle bir şey olmadı. İnsanlık denen şeyin maalesef mektebi yok, pazarda da satılmıyor. Eğitim yuvasında bile biz bunu öğrenemediysek nerede öğreneceğiz bir düşün istersen. Bana hoş geldin demediğin için bir eksiklik hissetmiyorum, diyenlerde de bir eksilme meydana gelmedi bilesin. Ama sana tavsiyem iyi satıcı olacaksan önce nezaket, kibarlığı elden bırakmayacaksın ve adabı muâşerat ve protokol kurallarını iyi bileceksin, satıcılıkta iletişim yollarını iyi kullanacaksın. Ayrıca bir tercihte bulunacaksın. Ya öğretmenlik ya da pazarlamacılık. Atalarımızın sözünü hiç duymadın mı? Bir koltukta iki karpuz gitmez diye. Yine tereciye tere satmak gibi olmasın ama "Bir şemsiye tamircisi, yazmış olduğu şiirleri incelemesi için
Shakespeare'e gönderdiğinde, ünlü yazarın cevabı:
- Dostum siz şemsiye yapın, hep şemsiye yapın, sadece şemsiye yapın.." olur. Siz de bir tercihte bulunun ya öğretmenlik yapın, ya da tüm ağrılara iyi gelecek ucuz ilacın pazarlamasını yapın. Hem milletin ağrıları dinerse hayır dualarını da alırsınız emin olun.

Ayrıca haddim değil ama. Bu kadar kredi kartı ya da kredi borcunu niye yaptın, yarın öğrencilere ayağını yorganına göre uzat diye nasıl söyleyeceksin. Bayan olarak bu işi yaptığınıza göre kocanızın da bir işi vardır mutlaka. Siz çift maaşla geçinemeyip ekstreden krem satışı yapıyorsanız bu ülkede işi olmayan, işi olup da asgari ücretle çalışan, maaşını düzenli alamayan,  evine tek maaş girenler ne yapacak sayın öğretmenim. Biraz empati yapalım lütfen! Yok ben daha fazla kazanmak için bu işi yapıyorum diyorsan insanoğlunun bir vadi dolusu altını olsa ikinci vadiyi ister, onun gözünü ancak toprak doyururmuş öğretmenim!

Kusura bakma! Derdim sen değilsin. Senin gibi böyle ikinci iş yapan binlercesi var maalesef. Bu yapılanlar bizde itibar zedelenmesine sebebiyet verir. Dünyada hiç kimse, kimseye itibar elbisesi giydirmez. İnsanlar kendi itibarını kendi kazanır ve kendine yakışanı yapar.

Hoş bulduk öğretmenim! Sana iyi satışlar... Bol kazançlar. İnşallah bu satışın esas işini aksatmaz. 28/09/2016


Vodafone'a açık mektup

Avea görünümlü Vodafone olan faturalı bir hattım var. Tarifemin adı “Esnek tarife” sanırım.  Toplamda her ay 26.60 TL gibi bir ödeme yapmakta idim son iki aya gelinceye kadar. Ağustos ayı fatura bedeli: 54.50 geldi. Olabilir belki telefon ya da internet aşımı yapmış olabilirim dedi. Eylül ayı bedeli : 68.59 TL geldi.  Galiba limiti aştım yine diyerek fatura detay bilgilerine baktım. Her herhangi bir aşım göremedim.

Müşteri hizmetlerine bağlanmak istedim. Ne mümkün efendim! Karşına elektronik bir ses  çıkıyor: Aradığınız numara ile işlem yapmak istiyorsanız: 1’i, başka bir numara için işlem yapmak istiyorsanız 2’yi, tuşlayınız. Tuşlayınca karşınıza kampanyalar hakkında bilgi almak istiyorsanız şu numarayı, faturayı ödediyseniz bu numarayı, faturanızı açtırmak istiyorsanız şunu, güncel fatura bilgilerinizi öğrenmek için bunu... şeklinde ardı arkası kesilmeyen yerlere sizi yönlendirmeye çalışıyor. Karşına bir türlü müşteri hizmetleri çıkmıyor. Tüm numaraları tek tek tuşlasanız bile size hemen bir uyarı geliyor: Yanlış rakam tuşladınız diye. Haklarını yemeyelim aradığımız 542 hattın ücretli olduğu uyarısını yapıyor. Hatta isterseniz 7000’i arayarak sesli yanıt sistemimizden ücretsiz faydalanabilirsiniz uyarısı da yapılmaktadır. 7000’i çeviriyorsun faturanın güncel bilgilerini sayıp döküyor sana. Kapatıyorsun ardından Vodafone’dan bir mesaj geliyor. Sesli yanıt sistemimizle aldığınız cevaplar sizin için yeterli oldu mu, sıfırdan 10’a kadar puan verip yanıtlar mısınız diye. Web sayfalarına girdim.  “Vodafone destek” ismiyle oluşturdukları Twitter adreslerine  “Size ulaşamıyorum, benim fatura ile ilgili bir derdim var, lütfen yardımcı olur musunuz” diye tweet gönderdim. Bana “Fatura kalem detaylarınızı Online Self Servis üzerinden kontrol edebilirsiniz. vftr.co/online ^GB” şeklinde bir bilgi geldi. Kendilerine  fatura detaylarında bir şey gözükmüyor şeklinde tekrar yazdım. Bana “Bizesosyalmedyadestek.vodafone.com.tr/LeadForm/index… adresinden ulaşabilir misiniz? ^BZ” şeklinde bir mesaj geldi. Dedikleri adresten istedikleri forma numaramı ve derdimi anlatan bir yazı daha gönderdim. “Sosyal Medya Destek Formu ile göndediğiniz form tarafımıza ulaşmıştır, bu formu kullandığınız için teşekkür ederiz. Kısa zamanda sizinle irtibata geçilecek” açıklaması geldi sayfama. Bu formu  doldurarak kaç defa göndermişsem de ne arayan oldu ne de soran.  

Üşenmedim çarşıdaki Vodafone bayisine girdim. Bu numarama bakabilir misin, bu yüksek faturanın derdi nedir diye. Sağ olsun biri baktı: “İçerik servis ücreti” ödüyorsun, iptal ettirmez isen her ay gelir, bunu da ancak müşteri hzmetleri yapar” dedi. Çıkınca tekrar ücretli olan müşteri hizmetlerini aradım. Dakikası 60 kuruşmuş. Sudan ucuz. Ama nafile. Yine rakamlarla boğdu beni. Müşteri hizmetlerine bağlanamadan tekrar kapattım. Yolda giderken bakkal dükkanından daha fazla olan bir başka servisine  uğradım. “Kardeş müşteri hizmetlerne bağlanabilmem için hangi numara ya da numaraları tuşlamam lazım” diye. Müşteri hizmetlerine hangi numara ile bağlanılacağını bilmeyen acemi olduğu belli olan eleman yardımcı olmaya çalıştı. İçerideki  bir bilene sordu. Bilmem telefon yönlendirir: 1-3-5, veya 1-3-8 olabilir, ben bilmem dedi yanındaki kaşarlanmış olan.

Eve gelip tekrar “Sosyal medya destek formuna” yazdım yazdım gönderdim. Maalesef geri dönen olmadı. 54.50’dan sonra 68.59’u da ödedim. Güncel faturamın daha ortasına geldim, fatura bedelim 38.50 gösteriyor. Oturup üşenmedim 150 sayfadan fazla detay olan faturamın hepsini tek tek inceledim:
Tarih        Tür    Numara/İsim       Açıklama     Sure    Ücret
13/09/2016 Diğer  6670 cellenity     Yurt içi        -    14.00 TL  yazıyor

Kim olmuş, nasıl olmuş bilmem ama 6670 cellenity’e üye olmuşum. Ne işe yarar bilmem. İnternete girince gazete haberlerini okumaktan başka da bir iş yapmam... İnternetten bir araştırdım. Grup oluşturup grubuna kısa mesaj gönderiliyormuş. İşin garibi tarifem dahilindeki 4000 mesajımdan 3-4 tane göndermişim. Başka yere üye olarak mesaj göndermeyi ne yapayım ben.

Uzattım uzatmasına. Ne bulunmaz Hint Kumaşı imiş bu firma. Ulaşabilirsen aşk olsun. Ödediğim yüksek meblağa mı üzüleyim, ulaşamadığıma mı, ya da ne işe yaradığını bilmediğim 6670 cellenity’e mi bilemedim gitti. Beni tanıyanlar sosyal medyadaki paylaşımlarımı takip edenler bilir. Yazılarımda yer, şahıs ve kişilere yer vermem. Hep olayları bir prensip çerçevesinde eleştiririm. Vodafone’nin sosyal medya destek formuna: “Benimle lütfen iletişime geçin, yoksa sosyal medyada  bu mağduriyetimi kaleme alacağım” dedimse de yine tık yok. Ciddi firmalar hep der ya: Memnuniyetinizi dostlarınıza şikayetinizi bize bildirin” diye. Ben kendilerine anlatmak istedim. Ama olmadı. Mecbur kaldım burada yazmaya.

Sayın firma! İsmini değiştirerek satın aldığınız bu GSM operatörünün sahibi bir zamanlar siyasete atılmış, mitingine gelenlere dürüm  ve kontör dağıtan ve miting meydanına getirdiği sanatçılara şarkı söylettirerek  propoganda yapan biri idi. Yabana atılmaz, hatırı sayılır bir oy oranına ulaşmıştı. Sonradan ortaya çıktı ki bu şahıs, aynı hattı kopyalayarak insanlara satmış, sattığından daha az bir gelir göstererek devletten vergi kaçırmış biri olarak lanse edildi medyada.  Bizde eskiler: Bir insan yedisinde ne ise yetmişinde de o olur.. Kırk yıllık kani olur mu yani... Bir insanın mayası bozuksa ondan her şey beklenir...” derlerdi.  Ben bu görüşlere tam katılmasam da  sizin bu yaptığınızı ve aymazlığınızı görünce ister istemez bu GSM operatörünün eski sahibi aklıma geldi. Acaba aslına mı çekti diye... Şunu bil ki, son üç ayda ödediğim meblağ ne beni öldürür, ne de sizi ondurur. Firmalar itibarları ile uzun ömürlü olurlar. Sosyal medyaya baktığım zaman firmanız hakkında yazılmış binlerce olumsuz mesaj görebilirsiniz, eğer görmek isterseniz.

Sahi sizi arayan size niçin ulaşamaz? 542’li müşteri hizmetleri hattınız niçin ücretli? Tarifemiz dahilinde her yöne ücretsiz konuşabiliyor iken sizin hattınızın özelliği nedir? Bulunmaz Hint Kumaşı mısınız? Yoksa her arayan mağdurdan bıktınız da acaba aramasınlar diye mi düşünüyorsunuz? Yaptığınız hizmetten utanıyor musunuz? Haydi ücretinden geçtim. Niçin müşteri hizmetlerinden birine bağlanılamıyor. Elektronik bantla insanları avutuyorsunuz. Yoksa bu ülkede milyonlarca  telefon müşterisi var. Her sezonda vurduğumuz kişi sayısı bize yeter diye mi düşünüyorsunuz? Tabela renginizin kırmızı olması: Dikkat tehlike anlamına geliyor da biz mi bilmiyorduk yoksa?  Lütfen sosyal medyada açmış olduğunuz ve bir işe yaramayan  “Sosyal medya destek formu”nun adını “Sosyal medya köstek formu” olarak değiştirin daha iyi... Ya da hiç gölge etmeyin...

Bu açık mektubumdan sonra şahsımla iletişim kurarsanız, ilgi ve alakanızı yine bu sayfadan duyurmak isterim...28/09/2016

27 Eylül 2016 Salı

Bir başkadır benim memleketimin insanı

Çıkrıkçılar içindeki umum tuvalete girdim. Göründüğü kadarıyla epey müşterisi var. Kapıların önünde sıra bekleyenler var. Boş bir kapının önünde beklemeye koyuldum. Sırasını beklediğim kapı hafifçe oynadı. Galiba içeride kimse yok, kapı rüzgardan oynadı. Boşu boşuna beklemeyeyim diyerek kapıya hafifçe vurdum içeride kimse var mı diye. Kapıya keşke vurmasaydım. İçeriden 75 yaşlarında bir amca çıktı: Çok sıkıştın galiba? Allah Allah şuna bak ya" dedi. Cevabımı beklemeden homurdanarak yürüdü gitti.
***
Aydınlık Evler semtinden aracımla 60-70 hızla İstanbul Yoluna doğru hareket halindeyim. Yolun karşı tarafından gelmekte olan 70-80 yaşlarında 5-6 kişi ellerini kaldırdı "Dur" diye. Anormal bir durum var galiba. Belki kaza oldu, belki araç lazım diye düşünürken durdum. Durduğum yerde yaya geçidi varmış. Aracın içerisinden özür diler gibi elimi göğsüme koydum, kusura bakmayın diye elimi kaldırdım. Buyurun geçin dedim. Yaşlı amcaların hepsi geçmeye başladı. Bir tanesi; eliyle- koluyla bana işaret etmeye başladı. Elini yere doğru götürüp yaya geçidini gösteriyor, sonra baş parmağıyla işaret parmağını yuvarlak yapıp gözüne götürüyor. Ağzı da durmuyor. Tekrar elimi kaldırıp özür diliyorum. Ama nafile amca yine bildik hareketlerini yapmaya devam ediyor.
***
Derse girdim. Yerlere kağıt atılmış, duvarlarda yazı var. İşi temizliğe ve sınıf ortamını temiz kullanmaya getirdim. Ardından hangi birimiz evindeki masayı karalar ve oturduğu yere kağıt atar dedim. Sınıfın geneli atmayız dedi. Bir tanesi: Ben ders çalıştığım yere atıyorum dedi. Niye atıyorsun, kim temizleyecek deyince, temizleyen var: annem ve ablam cevabını verdi. Bu yaptığın doğru değil, önüne kül tablası koysan da onun içine bari atsan dedim. Kağıdı buruşturma işiyle kim uğraşacak dedi. Geriye kalan kısmında ders geçmek bilmedi ilk defa. Zil ile beraber kendimi attım dışarıya. Ertesi hafta katta nöbetçiyim. Teneffüste sınıfına girip adını öğrenmek istedim. Hangi çocuk dediler. Hani evinde yere kağıt atan çocuk vardı ya, o dedim. İsmini öğrendim ne işe yarayacaksa. Az sonra teneffüsünü yapıp gelen öğrenci yanıma geldi. Adımı sormuşsun niye diye. Hiç öğrenmek istedim dedim. Öğrenip de ne yapacaksınız dedi. Tanışmak istedim dedim. Tanışınca ne olacak dedi. Tanışmak iyidir dediysem de beni disipline verecek misin dedi. Hayır dedim. uzaklaştı gitti. Nereden de sordum adını. Niye temizlikten bahsetti isem. Çocuk atsın dursun evine. Hatta evi kağıttan çöp yığını hale gelse. Sonra gidip adını niye soruyorsun bre mübarek. O abla, o anne olduğu müddetçe anlayacağınız bu çocuk daha başka neler yapar kim bilir. Ben mi şimdilik şükür kurtuldum. 
*** 

İstanbul'da bir metrobüste bir yolcu ile şoför arasında tartışma yaşandığı, şoförün kafasına şemsiyeyle vurulduğu, aracın kontrolden yola girdiği,  çift katlı bir halk otobüsüne çarptığı, 3 aracı da altına aldığı, meydana gelen bu şemsiye kazasından 11 kişinin yaralı olarak kurtarıldığı belirtiliyor.  27/09/2016

25 Eylül 2016 Pazar

Kisme yok mu?

 Hava muhalefeti olmasına rağmen bir dağcı arkadaşlarıyla birlikte dağa tırmanır. Ayaklarının kaymasıyla birlikte beraber tırmandığı tüm arkadaşları bir bir düşer ve ölür. Kalan son dağcı kayarak yuvarlanırken ince bir dala tutunur. Dal kırıldı kırılacak. Ölümü burnunda hisseden dağcı avazı çıktığı kadar bağırır: "Kisme yok mu? Kisme yok mu? Kisme yok mu?" diye.

Gaipten: "Ver kulum elini" şeklinde bir ses verir. Daha da sesini yükselten dağcı: "Başka kisme yok mu? Başka kisme yok mu" diye var gücüyle bağırmaya devam eder.

Not: 1- Fıkrayı anlatan "Kisme yok mu" şeklinde anlattığı için orjinaline dokunulmamıştır. Doğrusu "Kimse yok mu" şeklinde olmalıdır.
       2- Dal kırıldı mı, kırılmadı mı, adam düşüp öldü mü bilinmemektedir.
       3. Fıkra Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi yıllık planı düzenlenirken istenen yardımdan sonra kaleme alınmıştır. 25/09/2016