"Sert ve kaba konuşan kişilerin çoğu, muhatabı korkutmaktan ziyade içlerindeki korkuyu dindirmek için bu yola baş vururlar.
Muhalif saftaki insana söylenecek sert bir söz veya yanlış bir tavır, onu durduğu yere daha da sıkı bağlar. Sosyal medyada da buna dikkat edilmeli. Küfür, hakaret, alay vb şeyler bir müslümana yakışmaz.
Hiç bir peygamber muhataplarına bağırmamıştır. Koyu bir putperestlik içinde oldukları halde 'Ey kavmim!' diye onlara hitap etmişlerdir.
Muhatabımızın yanlışını, onu ezmenin, ifşa edip rezil etmenin bir fırsatı olarak değil, ona ulaşmanın bir kapısı olarak değerlendirmek gerekir.
İletişimi başlatan da bitiren de SÖZ'dür.
Müminin en güçlü silahı, onun hoş sözü ve güzel ahlakıdır.
'Müslüman, eliyle ve diliyle başkasına zarar vermeyendir' demiş Rasulullah(sav).
O halde, elimiz hep sıkılmış yumruk, dilimiz de sokmak için hareket halindeki yılan gibi olmamalı.
Her insan müslüman olmak için adaydır. Allah'ın temiz fıtrat üzerine yarattığı insan oğlu çevresinin yanlış etkileri sebebiyle değişir, özüne yabancılaşır. CİHAD; o insanın elinden tutmak, özüne döndermek, onu sahil-i selamete çıkaracak gemiye buyur etmektir. Müslümanlar, insanlığı kurtaracak geminin hem kaptanı hem de hizmet personeli olmalıdırlar.
Bilmeliyiz ki, el uzatamadığımız insanların akibetinden bizler de sorumlu tutulacağız.
Müslümanlar, saldırmak için değil, saldırganı engellemek için güçlü olmalıdırlar. 'CİHAD', böylesi temiz bir amaç uğruna yapılan mücadelenin adıdır. Gerisi boş bir kavgadır.
İslam dünyasında gerçek bir fikir özgürlüğü vardı. 'Sizin dininiz size, benim dinim bana' hakikati hükümferma idi. Zamanla yaygınlaşan cehalet, başka fikirlere karşı korkuyu ve peşinden de tahammülsüzlüğü doğurdu.
Aykırı fikir ve inançlardan korkmamalıyız; korktukça tehlikesi daha da artar çünkü."
* Kahta İHL'de birlikte çalışmaktan onur duyduğum saygıdeğer meslektaşım Mehmet CÖMERT'in facebook sayfasında kesik kesik paylaştığı cümlelerinin tarafımca derlenmesinden ibarettir. Sadece yazının başlığı bana aittir. Altına imzamı atıyorum. Müslümanlığı kimseye bırakmayıp geleni azarlayan, gideni azarlayan bizim mahallenin yol bilmez, yordam bilmez, samimi insanlarına ithaf olsun bu yazı... Eline sağlık Mehmet Hocam... 28.09.2016
28 Eylül 2016 Çarşamba
Hiç kimse bize itibar elbisesi giydirmeyecek öğretmenim!
Dersime girmek için ayağa kalktığımda bugün yanıma bir bayan yaklaştı. Bana "Hocam bir saniye, adınız ne idi sizin" dedi. Adımı söyledim. Sonra size bir şey göstereceğim dedi. Naylon bir poşetin içerisini açtı. İçerisinden bir merhem çıkardı. "Bu ilacın romatizma, diz ve bel ağrıları ve bel fıtığı için kullanıldığını, bunun satışını yaptığını, Konya'da bu merhemin satış temsilcisi olduğunu, elinde fazla kalmadığını, daha önce kredi kartlarına çektiğini, artık kredi kartları ile satış yapmadığını, bu işi de kredi kartı borçlarını kapatmak için yaptığını, çok ucuza vereceğini...söyledi. Sattığı ilacın fiyatını da sormadan ihtiyacım yok, teşekkür ederim dedim. "Başka tanıdıklarınız için" dedi. Yakınlarımdan isteyen olursa sizinle irtibat kurarım deyim ayrıldım.
***
Baştan söyleyeyim: Kimsenin sattığı merhemde, kazanacağı parada gözüm yok, kimseyi de ayıplamıyorum. Belki de dediği gibi ihtiyaç sahibidir. İsteyen ticaret yapar, isteyen yapmaz. Ama bu işi işinin ehli bir pazarlamacı yapsa nasıl olur? Fena olmaz sanırım. Memur görünümlü, öğretmen görünümlü kişiler yapmasa ne olur? Kıyamet mi kopar sanki?
***
Haydi bu işi yapıyorsun sayın öğretmenim! Madem sana müşteri lazım. Ben bu kurumda göreve başlayalı tamı tamına 2 ay oldu. Haydi yaz dönemiydi görmediniz. Bayramdan önce 7 gün o okulda birlikte mesleki çalışma yaptık. Haydi seminer döneminde il dışından seminer alan yabancılar vardı, beni tanıyamadınız. Okul açıldıktan sonra bugün 8.gün. Ben o okula 8 gündür gidip geliyorum. Derslere girip çıkıyorum. Öğretmenler odasında karşı karşıya geliyoruz. Bir defa başınızı kaldırıp "Hoş geldiniz, nereden geldiniz, branşınız ne idi" diye sorup bir aşınalığımız olsaydı, olmaz mıydı sayın hocam. Bu işi kaç yıldır yapıyorsunuz bilmiyorum ama gördüğüm kadarıyla hala acemiliğiniz devam ediyor. Benim bildiğim pazarlamacı kaz gelecek yerden tavuğu esirgemez. Önceden alt yapısını oluşturur, alttan girer, üstten çıkar, satmaya çalışır. Biz de ihtiyacımız olmasa da en azından bir tane alırız. Kullanmasak da, yaptığın içimize sinmese de hatır için yaparız bunu zaman zaman. Görgü, dışarıdan gelen bir yabancıyı ilk gördüğünüzde hoş geldin demek ile başlar.
Siz yanıma yaklaşıp adımı sorduğunuzda ne yalan söyleyeyim aklıma ne geldi biliyor musun? Merak ediyorsan anlatayım: Okula geldiğim andan itibaren okulun idarecileri dahil bu okulda hoş geldin diyen meslektaşımın sayısı bir elin parmaklarını geçmedi. 80-100 kadar öğretmenin arasından 8-10 kadar kişi yaptı bu medenice hareketi. Siz bana yaklaşınca ne yalan söyleyeyim: Bir kaç gündür okulda bir yabancı görüyorum, galiba bu adam bir öğretmen. Kaç gün boyunca ayıp ettim. En azından bir hoş geldin diyeyim diyeceksin sandım. Ya da bir tanıdığımdan selam getirmiş olmalı diye düşündüm. Ama ne yazık ki böyle bir şey olmadı. İnsanlık denen şeyin maalesef mektebi yok, pazarda da satılmıyor. Eğitim yuvasında bile biz bunu öğrenemediysek nerede öğreneceğiz bir düşün istersen. Bana hoş geldin demediğin için bir eksiklik hissetmiyorum, diyenlerde de bir eksilme meydana gelmedi bilesin. Ama sana tavsiyem iyi satıcı olacaksan önce nezaket, kibarlığı elden bırakmayacaksın ve adabı muâşerat ve protokol kurallarını iyi bileceksin, satıcılıkta iletişim yollarını iyi kullanacaksın. Ayrıca bir tercihte bulunacaksın. Ya öğretmenlik ya da pazarlamacılık. Atalarımızın sözünü hiç duymadın mı? Bir koltukta iki karpuz gitmez diye. Yine tereciye tere satmak gibi olmasın ama "Bir şemsiye tamircisi, yazmış olduğu şiirleri incelemesi için
Shakespeare'e gönderdiğinde, ünlü yazarın cevabı:
- Dostum siz şemsiye yapın, hep şemsiye yapın, sadece şemsiye yapın.." olur. Siz de bir tercihte bulunun ya öğretmenlik yapın, ya da tüm ağrılara iyi gelecek ucuz ilacın pazarlamasını yapın. Hem milletin ağrıları dinerse hayır dualarını da alırsınız emin olun.
Ayrıca haddim değil ama. Bu kadar kredi kartı ya da kredi borcunu niye yaptın, yarın öğrencilere ayağını yorganına göre uzat diye nasıl söyleyeceksin. Bayan olarak bu işi yaptığınıza göre kocanızın da bir işi vardır mutlaka. Siz çift maaşla geçinemeyip ekstreden krem satışı yapıyorsanız bu ülkede işi olmayan, işi olup da asgari ücretle çalışan, maaşını düzenli alamayan, evine tek maaş girenler ne yapacak sayın öğretmenim. Biraz empati yapalım lütfen! Yok ben daha fazla kazanmak için bu işi yapıyorum diyorsan insanoğlunun bir vadi dolusu altını olsa ikinci vadiyi ister, onun gözünü ancak toprak doyururmuş öğretmenim!
Kusura bakma! Derdim sen değilsin. Senin gibi böyle ikinci iş yapan binlercesi var maalesef. Bu yapılanlar bizde itibar zedelenmesine sebebiyet verir. Dünyada hiç kimse, kimseye itibar elbisesi giydirmez. İnsanlar kendi itibarını kendi kazanır ve kendine yakışanı yapar.
Hoş bulduk öğretmenim! Sana iyi satışlar... Bol kazançlar. İnşallah bu satışın esas işini aksatmaz. 28/09/2016
***
Baştan söyleyeyim: Kimsenin sattığı merhemde, kazanacağı parada gözüm yok, kimseyi de ayıplamıyorum. Belki de dediği gibi ihtiyaç sahibidir. İsteyen ticaret yapar, isteyen yapmaz. Ama bu işi işinin ehli bir pazarlamacı yapsa nasıl olur? Fena olmaz sanırım. Memur görünümlü, öğretmen görünümlü kişiler yapmasa ne olur? Kıyamet mi kopar sanki?
***
Haydi bu işi yapıyorsun sayın öğretmenim! Madem sana müşteri lazım. Ben bu kurumda göreve başlayalı tamı tamına 2 ay oldu. Haydi yaz dönemiydi görmediniz. Bayramdan önce 7 gün o okulda birlikte mesleki çalışma yaptık. Haydi seminer döneminde il dışından seminer alan yabancılar vardı, beni tanıyamadınız. Okul açıldıktan sonra bugün 8.gün. Ben o okula 8 gündür gidip geliyorum. Derslere girip çıkıyorum. Öğretmenler odasında karşı karşıya geliyoruz. Bir defa başınızı kaldırıp "Hoş geldiniz, nereden geldiniz, branşınız ne idi" diye sorup bir aşınalığımız olsaydı, olmaz mıydı sayın hocam. Bu işi kaç yıldır yapıyorsunuz bilmiyorum ama gördüğüm kadarıyla hala acemiliğiniz devam ediyor. Benim bildiğim pazarlamacı kaz gelecek yerden tavuğu esirgemez. Önceden alt yapısını oluşturur, alttan girer, üstten çıkar, satmaya çalışır. Biz de ihtiyacımız olmasa da en azından bir tane alırız. Kullanmasak da, yaptığın içimize sinmese de hatır için yaparız bunu zaman zaman. Görgü, dışarıdan gelen bir yabancıyı ilk gördüğünüzde hoş geldin demek ile başlar.
Siz yanıma yaklaşıp adımı sorduğunuzda ne yalan söyleyeyim aklıma ne geldi biliyor musun? Merak ediyorsan anlatayım: Okula geldiğim andan itibaren okulun idarecileri dahil bu okulda hoş geldin diyen meslektaşımın sayısı bir elin parmaklarını geçmedi. 80-100 kadar öğretmenin arasından 8-10 kadar kişi yaptı bu medenice hareketi. Siz bana yaklaşınca ne yalan söyleyeyim: Bir kaç gündür okulda bir yabancı görüyorum, galiba bu adam bir öğretmen. Kaç gün boyunca ayıp ettim. En azından bir hoş geldin diyeyim diyeceksin sandım. Ya da bir tanıdığımdan selam getirmiş olmalı diye düşündüm. Ama ne yazık ki böyle bir şey olmadı. İnsanlık denen şeyin maalesef mektebi yok, pazarda da satılmıyor. Eğitim yuvasında bile biz bunu öğrenemediysek nerede öğreneceğiz bir düşün istersen. Bana hoş geldin demediğin için bir eksiklik hissetmiyorum, diyenlerde de bir eksilme meydana gelmedi bilesin. Ama sana tavsiyem iyi satıcı olacaksan önce nezaket, kibarlığı elden bırakmayacaksın ve adabı muâşerat ve protokol kurallarını iyi bileceksin, satıcılıkta iletişim yollarını iyi kullanacaksın. Ayrıca bir tercihte bulunacaksın. Ya öğretmenlik ya da pazarlamacılık. Atalarımızın sözünü hiç duymadın mı? Bir koltukta iki karpuz gitmez diye. Yine tereciye tere satmak gibi olmasın ama "Bir şemsiye tamircisi, yazmış olduğu şiirleri incelemesi için
Shakespeare'e gönderdiğinde, ünlü yazarın cevabı:
- Dostum siz şemsiye yapın, hep şemsiye yapın, sadece şemsiye yapın.." olur. Siz de bir tercihte bulunun ya öğretmenlik yapın, ya da tüm ağrılara iyi gelecek ucuz ilacın pazarlamasını yapın. Hem milletin ağrıları dinerse hayır dualarını da alırsınız emin olun.
Ayrıca haddim değil ama. Bu kadar kredi kartı ya da kredi borcunu niye yaptın, yarın öğrencilere ayağını yorganına göre uzat diye nasıl söyleyeceksin. Bayan olarak bu işi yaptığınıza göre kocanızın da bir işi vardır mutlaka. Siz çift maaşla geçinemeyip ekstreden krem satışı yapıyorsanız bu ülkede işi olmayan, işi olup da asgari ücretle çalışan, maaşını düzenli alamayan, evine tek maaş girenler ne yapacak sayın öğretmenim. Biraz empati yapalım lütfen! Yok ben daha fazla kazanmak için bu işi yapıyorum diyorsan insanoğlunun bir vadi dolusu altını olsa ikinci vadiyi ister, onun gözünü ancak toprak doyururmuş öğretmenim!
Kusura bakma! Derdim sen değilsin. Senin gibi böyle ikinci iş yapan binlercesi var maalesef. Bu yapılanlar bizde itibar zedelenmesine sebebiyet verir. Dünyada hiç kimse, kimseye itibar elbisesi giydirmez. İnsanlar kendi itibarını kendi kazanır ve kendine yakışanı yapar.
Hoş bulduk öğretmenim! Sana iyi satışlar... Bol kazançlar. İnşallah bu satışın esas işini aksatmaz. 28/09/2016
Vodafone'a açık mektup
Avea
görünümlü Vodafone olan faturalı bir hattım var. Tarifemin adı “Esnek tarife” sanırım. Toplamda her ay 26.60 TL gibi bir ödeme
yapmakta idim son iki aya gelinceye kadar. Ağustos ayı fatura bedeli: 54.50
geldi. Olabilir belki telefon ya da internet aşımı yapmış olabilirim dedi.
Eylül ayı bedeli : 68.59 TL geldi. Galiba
limiti aştım yine diyerek fatura detay bilgilerine baktım. Her herhangi bir
aşım göremedim.
Müşteri
hizmetlerine bağlanmak istedim. Ne mümkün efendim! Karşına elektronik bir
ses çıkıyor: Aradığınız numara ile işlem
yapmak istiyorsanız: 1’i, başka bir numara için işlem yapmak istiyorsanız 2’yi,
tuşlayınız. Tuşlayınca karşınıza kampanyalar hakkında bilgi almak istiyorsanız
şu numarayı, faturayı ödediyseniz bu numarayı, faturanızı açtırmak istiyorsanız
şunu, güncel fatura bilgilerinizi öğrenmek için bunu... şeklinde ardı arkası
kesilmeyen yerlere sizi yönlendirmeye çalışıyor. Karşına bir türlü müşteri
hizmetleri çıkmıyor. Tüm numaraları tek tek tuşlasanız bile size hemen bir
uyarı geliyor: Yanlış rakam tuşladınız diye. Haklarını yemeyelim aradığımız 542
hattın ücretli olduğu uyarısını yapıyor. Hatta isterseniz 7000’i arayarak sesli
yanıt sistemimizden ücretsiz faydalanabilirsiniz uyarısı da yapılmaktadır. 7000’i
çeviriyorsun faturanın güncel bilgilerini sayıp döküyor sana. Kapatıyorsun
ardından Vodafone’dan bir mesaj geliyor. Sesli yanıt sistemimizle aldığınız
cevaplar sizin için yeterli oldu mu, sıfırdan 10’a kadar puan verip yanıtlar
mısınız diye. Web sayfalarına girdim. “Vodafone
destek” ismiyle oluşturdukları Twitter adreslerine “Size ulaşamıyorum, benim fatura ile ilgili
bir derdim var, lütfen yardımcı olur musunuz” diye tweet gönderdim. Bana “Fatura kalem detaylarınızı Online Self
Servis üzerinden kontrol edebilirsiniz. vftr.co/online ^GB” şeklinde bir bilgi geldi. Kendilerine fatura detaylarında bir şey gözükmüyor
şeklinde tekrar yazdım. Bana “Bizesosyalmedyadestek.vodafone.com.tr/LeadForm/index… adresinden ulaşabilir misiniz? ^BZ” şeklinde bir mesaj geldi.
Dedikleri adresten istedikleri forma numaramı ve derdimi anlatan bir yazı daha
gönderdim. “Sosyal Medya Destek Formu ile göndediğiniz form tarafımıza
ulaşmıştır, bu formu kullandığınız için teşekkür ederiz. Kısa zamanda sizinle
irtibata geçilecek” açıklaması geldi sayfama. Bu formu doldurarak kaç defa göndermişsem de ne arayan
oldu ne de soran.
Üşenmedim çarşıdaki Vodafone bayisine girdim.
Bu numarama bakabilir misin, bu yüksek faturanın derdi nedir diye. Sağ olsun
biri baktı: “İçerik servis ücreti” ödüyorsun, iptal ettirmez isen her ay gelir,
bunu da ancak müşteri hzmetleri yapar” dedi. Çıkınca tekrar ücretli olan
müşteri hizmetlerini aradım. Dakikası 60 kuruşmuş. Sudan ucuz. Ama nafile. Yine
rakamlarla boğdu beni. Müşteri hizmetlerine bağlanamadan tekrar kapattım. Yolda
giderken bakkal dükkanından daha fazla olan bir başka servisine uğradım. “Kardeş müşteri hizmetlerne
bağlanabilmem için hangi numara ya da numaraları tuşlamam lazım” diye. Müşteri
hizmetlerine hangi numara ile bağlanılacağını bilmeyen acemi olduğu belli olan
eleman yardımcı olmaya çalıştı. İçerideki bir bilene sordu. Bilmem telefon yönlendirir:
1-3-5, veya 1-3-8 olabilir, ben bilmem dedi yanındaki kaşarlanmış olan.
Eve gelip tekrar “Sosyal medya destek formuna”
yazdım yazdım gönderdim. Maalesef geri dönen olmadı. 54.50’dan sonra 68.59’u da
ödedim. Güncel faturamın daha ortasına geldim, fatura bedelim 38.50 gösteriyor.
Oturup üşenmedim 150 sayfadan fazla detay olan faturamın hepsini tek tek
inceledim:
Tarih Tür Numara/İsim Açıklama Sure Ücret
13/09/2016 Diğer 6670 cellenity Yurt içi - 14.00 TL yazıyor
Kim olmuş, nasıl olmuş bilmem ama 6670
cellenity’e üye olmuşum. Ne işe yarar bilmem. İnternete girince gazete haberlerini
okumaktan başka da bir iş yapmam... İnternetten bir araştırdım. Grup oluşturup
grubuna kısa mesaj gönderiliyormuş. İşin garibi tarifem dahilindeki 4000
mesajımdan 3-4 tane göndermişim. Başka yere üye olarak mesaj göndermeyi ne
yapayım ben.
Uzattım uzatmasına. Ne bulunmaz Hint Kumaşı
imiş bu firma. Ulaşabilirsen aşk olsun. Ödediğim yüksek meblağa mı üzüleyim,
ulaşamadığıma mı, ya da ne işe yaradığını bilmediğim 6670 cellenity’e mi
bilemedim gitti. Beni tanıyanlar sosyal medyadaki paylaşımlarımı takip edenler
bilir. Yazılarımda yer, şahıs ve kişilere yer vermem. Hep olayları bir prensip
çerçevesinde eleştiririm. Vodafone’nin sosyal medya destek formuna: “Benimle
lütfen iletişime geçin, yoksa sosyal medyada bu mağduriyetimi kaleme alacağım” dedimse de
yine tık yok. Ciddi firmalar hep der ya: Memnuniyetinizi dostlarınıza
şikayetinizi bize bildirin” diye. Ben kendilerine anlatmak istedim. Ama olmadı.
Mecbur kaldım burada yazmaya.
Sayın firma! İsmini değiştirerek satın aldığınız
bu GSM operatörünün sahibi bir zamanlar siyasete atılmış, mitingine gelenlere
dürüm ve kontör dağıtan ve miting meydanına
getirdiği sanatçılara şarkı söylettirerek propoganda yapan biri idi. Yabana atılmaz,
hatırı sayılır bir oy oranına ulaşmıştı. Sonradan ortaya çıktı ki bu şahıs,
aynı hattı kopyalayarak insanlara satmış, sattığından daha az bir gelir
göstererek devletten vergi kaçırmış biri olarak lanse edildi medyada. Bizde eskiler: Bir insan yedisinde ne ise
yetmişinde de o olur.. Kırk yıllık kani olur mu yani... Bir insanın mayası
bozuksa ondan her şey beklenir...” derlerdi.
Ben bu görüşlere tam katılmasam da
sizin bu yaptığınızı ve aymazlığınızı görünce ister istemez bu GSM
operatörünün eski sahibi aklıma geldi. Acaba aslına mı çekti diye... Şunu bil
ki, son üç ayda ödediğim meblağ ne beni öldürür, ne de sizi ondurur. Firmalar
itibarları ile uzun ömürlü olurlar. Sosyal medyaya baktığım zaman firmanız
hakkında yazılmış binlerce olumsuz mesaj görebilirsiniz, eğer görmek
isterseniz.
Sahi sizi arayan size niçin ulaşamaz? 542’li
müşteri hizmetleri hattınız niçin ücretli? Tarifemiz dahilinde her yöne
ücretsiz konuşabiliyor iken sizin hattınızın özelliği nedir? Bulunmaz Hint
Kumaşı mısınız? Yoksa her arayan mağdurdan bıktınız da acaba aramasınlar diye
mi düşünüyorsunuz? Yaptığınız hizmetten utanıyor musunuz? Haydi ücretinden
geçtim. Niçin müşteri hizmetlerinden birine bağlanılamıyor. Elektronik bantla insanları
avutuyorsunuz. Yoksa bu ülkede milyonlarca
telefon müşterisi var. Her sezonda vurduğumuz kişi sayısı bize yeter
diye mi düşünüyorsunuz? Tabela renginizin kırmızı olması: Dikkat tehlike
anlamına geliyor da biz mi bilmiyorduk yoksa? Lütfen sosyal medyada açmış olduğunuz ve bir
işe yaramayan “Sosyal medya destek formu”nun
adını “Sosyal medya köstek formu” olarak değiştirin daha iyi... Ya da hiç gölge
etmeyin...
Bu açık mektubumdan sonra şahsımla iletişim
kurarsanız, ilgi ve alakanızı yine bu sayfadan duyurmak isterim...28/09/2016
27 Eylül 2016 Salı
Bir başkadır benim memleketimin insanı
Çıkrıkçılar içindeki umum tuvalete girdim. Göründüğü kadarıyla epey
müşterisi var. Kapıların önünde sıra bekleyenler var. Boş bir kapının önünde
beklemeye koyuldum. Sırasını beklediğim kapı hafifçe oynadı. Galiba içeride
kimse yok, kapı rüzgardan oynadı. Boşu boşuna beklemeyeyim diyerek kapıya
hafifçe vurdum içeride kimse var mı diye. Kapıya keşke vurmasaydım. İçeriden 75
yaşlarında bir amca çıktı: Çok sıkıştın galiba? Allah Allah şuna bak ya"
dedi. Cevabımı beklemeden homurdanarak yürüdü gitti.
***
Aydınlık Evler semtinden aracımla 60-70 hızla İstanbul Yoluna doğru hareket
halindeyim. Yolun karşı tarafından gelmekte olan 70-80 yaşlarında 5-6 kişi
ellerini kaldırdı "Dur" diye. Anormal bir durum var galiba. Belki
kaza oldu, belki araç lazım diye düşünürken durdum. Durduğum yerde yaya geçidi
varmış. Aracın içerisinden özür diler gibi elimi göğsüme koydum, kusura
bakmayın diye elimi kaldırdım. Buyurun geçin dedim. Yaşlı amcaların hepsi
geçmeye başladı. Bir tanesi; eliyle- koluyla bana işaret etmeye başladı. Elini
yere doğru götürüp yaya geçidini gösteriyor, sonra baş parmağıyla işaret
parmağını yuvarlak yapıp gözüne götürüyor. Ağzı da durmuyor. Tekrar elimi
kaldırıp özür diliyorum. Ama nafile amca yine bildik hareketlerini yapmaya
devam ediyor.
***
Derse girdim. Yerlere kağıt atılmış, duvarlarda yazı var. İşi temizliğe ve
sınıf ortamını temiz kullanmaya getirdim. Ardından hangi birimiz evindeki
masayı karalar ve oturduğu yere kağıt atar dedim. Sınıfın geneli atmayız dedi.
Bir tanesi: Ben ders çalıştığım yere atıyorum dedi. Niye atıyorsun, kim
temizleyecek deyince, temizleyen var: annem ve ablam cevabını verdi. Bu
yaptığın doğru değil, önüne kül tablası koysan da onun içine bari atsan dedim.
Kağıdı buruşturma işiyle kim uğraşacak dedi. Geriye kalan kısmında ders geçmek
bilmedi ilk defa. Zil ile beraber kendimi attım dışarıya. Ertesi hafta katta
nöbetçiyim. Teneffüste sınıfına girip adını öğrenmek istedim. Hangi çocuk
dediler. Hani evinde yere kağıt atan çocuk vardı ya, o dedim. İsmini öğrendim
ne işe yarayacaksa. Az sonra teneffüsünü yapıp gelen öğrenci yanıma geldi.
Adımı sormuşsun niye diye. Hiç öğrenmek istedim dedim. Öğrenip de ne
yapacaksınız dedi. Tanışmak istedim dedim. Tanışınca ne olacak dedi. Tanışmak
iyidir dediysem de beni disipline verecek misin dedi. Hayır dedim. uzaklaştı
gitti. Nereden de sordum adını. Niye temizlikten bahsetti isem. Çocuk atsın
dursun evine. Hatta evi kağıttan çöp yığını hale gelse. Sonra gidip adını niye
soruyorsun bre mübarek. O abla, o anne olduğu müddetçe anlayacağınız bu çocuk
daha başka neler yapar kim bilir. Ben mi şimdilik şükür kurtuldum.
***
İstanbul'da
bir metrobüste bir yolcu ile şoför arasında tartışma yaşandığı, şoförün
kafasına şemsiyeyle vurulduğu, aracın kontrolden yola girdiği, çift
katlı bir halk otobüsüne çarptığı, 3 aracı da altına aldığı, meydana gelen bu
şemsiye kazasından 11 kişinin yaralı olarak kurtarıldığı
belirtiliyor. 27/09/2016
25 Eylül 2016 Pazar
Kisme yok mu?
Hava muhalefeti olmasına rağmen bir dağcı arkadaşlarıyla birlikte dağa tırmanır. Ayaklarının kaymasıyla birlikte beraber tırmandığı tüm arkadaşları bir bir düşer ve ölür. Kalan son dağcı kayarak yuvarlanırken ince bir dala tutunur. Dal kırıldı kırılacak. Ölümü burnunda hisseden dağcı avazı çıktığı kadar bağırır: "Kisme yok mu? Kisme yok mu? Kisme yok mu?" diye.
Gaipten: "Ver kulum elini" şeklinde bir ses verir. Daha da sesini yükselten dağcı: "Başka kisme yok mu? Başka kisme yok mu" diye var gücüyle bağırmaya devam eder.
Not: 1- Fıkrayı anlatan "Kisme yok mu" şeklinde anlattığı için orjinaline dokunulmamıştır. Doğrusu "Kimse yok mu" şeklinde olmalıdır.
2- Dal kırıldı mı, kırılmadı mı, adam düşüp öldü mü bilinmemektedir.
3. Fıkra Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi yıllık planı düzenlenirken istenen yardımdan sonra kaleme alınmıştır. 25/09/2016
Gaipten: "Ver kulum elini" şeklinde bir ses verir. Daha da sesini yükselten dağcı: "Başka kisme yok mu? Başka kisme yok mu" diye var gücüyle bağırmaya devam eder.
Not: 1- Fıkrayı anlatan "Kisme yok mu" şeklinde anlattığı için orjinaline dokunulmamıştır. Doğrusu "Kimse yok mu" şeklinde olmalıdır.
2- Dal kırıldı mı, kırılmadı mı, adam düşüp öldü mü bilinmemektedir.
3. Fıkra Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi yıllık planı düzenlenirken istenen yardımdan sonra kaleme alınmıştır. 25/09/2016
Emanetiniz emanetimizdir *
2016-2017 öğretim yılı geçen hafta
başladı. Çocuklarımız okullu oldu. Çocuklarınız ve siz veliler ilk
günden tatlı bir telaş ve heyecan içerisinde idi. Çoğunuz ilk haftadan
servis, okul elbisesi ve kırtasiye ihtiyaçlarını gidermek için çaba sarf etmeye
başladı bile. Çünkü Eylül ayı eğitim ve öğretimin başladığı yani masraf ayı.
İnşallah bu yolda yapılan harcamalar boşa gitmez.
Okullar açılmadan önce şu okul, bu okul derken kararınızı
verdiniz. Umarım kararınız isabetli olmuştur. İnşallah ilk gün sizde ve
çocuğunuzda gördüğümüz bu heyecan sezon boyu devam eder. Heyecan devam etmeli
ki geleceğe umutla bakabilelim. Eğer kafanızda bu okul iyi değil, öğretmenleri de iyi ders anlatamıyor, çocuğum çok
zeki, sınıfını-okulunu değiştirmem lazım ikilemi varsa önce bu yargıdan
kurtulmaya çalışalım. Yoksa çocuğunuzun yıl boyunca çektiği sıkıntı ve sizin
yaptığınız masraf yanınıza kar kalır. Çünkü bu olumsuz bakış açısının size ve
çocuğunuza hiç faydası olamaz.
Okulları okul yapan birinci faktör öğrencinin kendisidir.
Başarıda rehberlik ve disiplin yönüyle öğretmen ve yönetimin katkısı % 10-20,
arkadaş ve çevrenin katkısı % 10, geriye kalan % 60 ise öğrencinin
kendi gayret ve çabasıdır. Şundan emin olun ki biz iyi bir terziyiz. Yeter ki
elbise olmaya aday kumaş bulabilelim. Çok zeki öğrenci istemiyoruz. Öğrenci
eksikliğinin ne olduğunu, nereden-nasıl giderebileceğini bilebilsin.
Ardından düzen ve tertip içerisinde bilinçli bir şekilde çalışabilsin. Başarı
için elimizde sihirli deynek yoktur. Ama çabamız vardır. Başarılı olmaması için
hiç bir sebep yoktur. Çocuğunuz
başarılı olursa en az sizin kadar biz de gurur duyarız, başarısız olduğu zaman
da yine en az sizin kadar üzüntü duyarız.
Öğrencimizin başarabilmesi için her şeyden önce
sizin ve çocuğunuzun yapması gereken vecibeleri vardır. Öğrenci kahvaltıyı
evinden yaparak okula zamanında gönderilmelidir. Ders dinleme gayreti
içerisinde olmalıdır, ödevini zamanında yapmalıdır, verimli ders çalışma
yöntemini kendisi tespit etmelidir, bilmiyorsa okulun rehber öğretmeninden
yardım almalıdır, ders çalışmak için günlük bir plan dahilinde hareket
etmelidir, gördüğü dersi evinde tekrar etmeli, ertesi günün ders konularına göz
atarak gelmelidir. Her akşam yarım saatten az olmamak şartıyla roman, hikaye
türü kitap okuması sağlanmalıdır, gerekirse o esnada aile bireyleri olarak siz
de seviyenize uygun bir kitap okumalısınız. Cebine yeterince harçlık
konulmalıdır. Çocuklar; bu çağın cep telefonu, sanal alem, tv ve dijital
oyunlarından denetimli serbestlik çerçevesinde -fazla olmamak şartıyla-
yeterince faydalandırılmalıdır. Öğrenciye alınan cep telefonları iletişim
amaçlı olmalı, çok fonksiyonlu olmamalı, velilerimiz saçlarını süpürge
ettikleri çocuklarını aşırı korumacılıktan kaçınmalıdır. Maalesef bu çağın en
önemli hastalığıdır aşırı korumacılık. Zira bu tavır çocuğu önce
şımarıklığa, ardından hazır yiyiciliğe ve başarısızlığa itmektedir. Çocuğun her
istediği alınmamalıdır. Çabuk doyuma ulaşır, mutlu da olamaz. İstekleri
bitmez, belki de hayatınız boyunca sırtınızdan inmez. Hep
çekersiniz. Çocuklarınıza gücü nispetinde sorumluluk vermenizde fayda vardır.
Çocuğunuzun okul, ev ve öğretmenle ilgili bir sıkıntısı
olursa soruna çözüm aramak için -veli toplantıları dışında- okula
gelerek -yangına körükle gitmeden- okul ve öğretmenlerle birebir
görüşmenizde fayda vardır. İlk başta hemen soluğu "Bilgi Edinme",
"Alo 147" gibi yerlerde almayalım. Eğer sorun okulda iletişim yoluyla
çözülmezse hak aramak için sonra okul dışı yollara tevessül edilmelidir. Dersin
ahengini, huzurunu bozan çocuğunuza karşı her türlü nasihat, uyarı,
ikaz yollarını denedikten sonra öğretmenin çocuğunuza uygulayacağı eğitim amaçlı
yaptırımının karşısında değil yanında olmanızda fayda vardır.
Öğretmen olarak bizler sorumluluğumuzun
farkındayız. Çocuğunuz çocuğumuz, emanetiniz emanetimiz, derdiniz
derdimiz, hedefiniz hedefimizdir. Yeter ki iletişim ve
empatiyi elden bırakmayalım, bize inanın ve güvenin. İlk
haftalarda bizden, ya da bizim dışımızdan kaynaklanan bazı aksaklıklar
olabilir. Bu, asla sizin moralinizi bozmasın. Çocuğunuzun iyi bir eğitim ve
öğretim alması için gayret etmekte olduğunuzun bilincindeyiz. İçiniz rahat olsun.
Hata ve yanlışlarımız olabilir. Hangi birimiz hata yapmayız ki. Önemli olan her
hatadan dersler çıkarabilmektir. Her meslek grubunda olduğu gibi bizim içimizde
de işinin ehli olmayan ve işini savsaklayan meslektaşlarımız olabilir. Her
konuda olduğu gibi bu konuda da bir empati yapalım. Başarı ve başarısızlık tek
taraflı değildir. Paydaşların her birinin az veya çok olumlu-olumsuz katkısı
vardır. Önemli olan hatada ısrar etmemektir.
Eğitim ve öğretim uzun soluklu bir süreçtir, kısa zamanda
sonuç alınamaz. Her şeyden önce sabırlı olmak ve birbirimize tahammül
göstermekte fayda vardır. Çocuklarımızın vatana, millete hizmet edecek birer
nefer olmaları temennisiyle yeni eğitim ve öğretim yılımız hepimize hayırlı
olsun... 24/09/2016
* 28/09/2016 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
* 28/09/2016 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
22 Eylül 2016 Perşembe
Usta dediğin böyle olur
Bir zamanların bağlatmak için aylarca sıra beklendiği ev telefonları neredeyse tarih oldu. Telefon makineleri ya atıldı ya da evin zula bir yerine kaldırıldı. Evlere döşenen telefon tesisatları da atıl durumda bekliyor. Artık gündemimizden düşmeyecek şekilde cep telefonları girdi hayatımıza hem de yediden yetmişe. Bir taraftan kolaylık diğer taraftan başımızın belası. Bu da ayrı bir yazı konusu.
Eve internet bağlatmam gerekiyor, ilgili firma ile görüştüm. Sözleşme imzalandı. İki gün içerisinde randevu vermek için bizimle irtibat kurulacağı belirtildi. İki gün içerisinde alt yapısını sağlamakla yükümlü firmanın elemanları geldi. Dışarıdan bağlantıyı yaptılar. Ardından anlaşma yaptığımız firmanın elemanı geldi. Bağlantıyı kurmak için evin içindeki telefon hatlarını inceledi. Birini açtı, diğerini kapattı. Evin her yerindeki tüm telefon prizleri kontrol edildi. Bir türlü hattın ana merkezine ulaşamadı. "Ben içerideki hattın ana merkezini bulamadım. Bunu bulsa bulsa elektrikçi bulur. Siz bir elektrikçi bulun, elektrikçi hattı bulur, bulamasa da dışarıdan kablo çeker" dedi gitti.
Elektrikçi buldum, fakat merdiveni yokmuş, 4 metreyi aşan bir merdiven buldum 2 gün sonra. elektrikçi geldi. Evin içine, olmadı dışına baktı nafile. Hattın ana merkezini maalesef o da bulamadı. İstersen dışarıdan kablo çekelim ama yanımda matkabım ve kablom yok, kablo alırsan yarın çekelim diyerek ayrıldı. Her ne kadar ana merkezi bulamasa da emek sarf etti. Kendisine de servis ücreti ödedim. Kapıya kadar uğurladım.
İnternet firmasıyla anlaşma imzalayalı 7 gün oldu. Evimize internet gelmese de en azından anlaşmamız var. Tek mutluluk kaynağımız bu idi. 7.gün firmanın bir başka elemanı geldi. "Elektrikçi nerelere baktı, bir de ben bakayım, belki bulurum" dedi. Aman kalsın kardeş, siz en iyisi pencereden kabloyu geçirip bağlayın dedim. Sağ olsun. Dışarıdan bağlantıyı yaptı, pencereden daha önce elektrik kablosu için matkapla açılmış yerden kabloyu geçirip evime internetin gelmesini sağladı. Değdi mi, değmedi mi bilmiyorum ama evimizde internetimiz var artık.
İkinci bir mutluluk kaynağım da evin telefon hattını döşeyen arkadaşa oldu tabii. Helal olsun adama. Telefon kablolarını kim döşer? Bilmem, elektrikçi bulur dediklerine göre sanırım bu telefon hatlarını döşeyenler de onlar olmalı. Tanımıyorum ama gıyabında takdir ettim adamı. Koca evde hattın ana merkezini nereye saklamış, gerçekten hayran kaldım. adam gerçek bir usta. Boşuna söylememiş eskiler: "Ustanın iyisi işin püf noktasını öğretmez" diye. Ustam emeğinin karşılığını almış, başka canlar yakmak için rızkının peşinde olmalı şimdi. Ama izi hiç kaybolmadı maşallah. Kaç kişi gelip gitmişse onun ustalığının püf noktasını tespit edemedi. Her gelenin açması, kapatması esnasında meydana gelen döküntüleri temizlemek de bize kaldı.
Anlayacağınız böyle derin ustaların yeteneklerini bulabilmek için geriden gelen çıraklar daha kaç fırın ekmeği yiyecekler? Bunu da zaman gösterecek. Belki de ülkenin hala ayakta kalmasının sebebi bu derin ustalardır, kim bilir? Hayır dualarımız seninle be kardeş! Yatağında rahat uyu. 22/09/2016
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)