21 Aralık 2015 Pazartesi
Patates deyip geçme!
Bir zamanların kara gün dostu altın, zaman zaman inişli çıkışlı bir seyir izledi. Tıpkı altın gibi toprak altından çıkartılan bu asrın bir mahsulü daha var. Bu gün mü iner yarın mı, yazın mı iner , kışın mı derken 2-3 yıldır hiç istikrarını ve yükselişini bozmadan mahsullerin efendisi olmaya devam ediyor.
Ne'den mi bahsediyorum. Tabiiki gumpürden namı diğer patatesten. Bu gidişle anneler kızını evlendirirken mehir bedeli olarak damattan patates isteyecek.TEFE ve TÜFE 'de patatese göre belirlenecek. Borç veren parasını patates fiyatına endeksleyecek. Bunu niye mi anlattım.
Ben de sonunda paraya kıydım, biraz patates aldım. 13/05/2015
***
PATATES DEYİP GEÇME...
Çiftçi kardeş! Gel sen önümüzdeki yıl bol miktarda patates ek. Niye dersen; Piyasa, arz-talebe göre oluşuyor. Zaman zaman bazı ürünlerin fiyatı inip çıkıyor. Fiyatı yaz kış inmeyen ve hatta yükselen ve yükselmeye devam eden tek ürün, patatestir. Bu ülkede altın bile inişli çıkışlı bir seyİr izledi ama patates iki yıldır şampiyonluğu ve istikrarı kimseye vermedi. Eskiden büyükler herhangi bir şeyin fiyatını yüksek bulduklarında "altın mı alıyon " derlerdi. Bu gidişle bundan sonra "Patates mi alıyorsun be" denecek. Gelin inat etmeyin. Yeminli misiniz patates ekmemeye? Yemininiz varsa bozun yemininizi, oruç borcunuzu ben tutayım. 10/04/2015
Facebook paylaşımları...
-Kardeş! Bakıyorum da yaptığın facebook paylaşımların hep başkasına ait. Senin kendi fikrin, görüşün yok mu? Hatta hep kes-kopyala- yapıştır yapıyorsun.
-Bilim adamı olmaya kadar verdim.
-Başkasının cümlelerini paylaşarak bilim adamı kim olmuş ki?
-Başkasının cümle ve fikirlerini paylaşmayan bilim adamımız mı var sanki. İsmi ve derleme kendisine ait.
-Hep mi böyle?
-Belki istisnası vardır.
-Başka işin yok mu senin?
-Benim işim bu.
-Küçük Ayasofya Camiine imam olaydın bari.
-Hay aklınla bin yaşa, düşünmüyor değilim. Bekri Mustafa'nın halefi olurum böylece.
-Git işine. Allah senin hayrını versin, ne diyeyim. 13/05/2015
Mayıs ayında pikniğe gideceksen...
Mayıs ayında pikniğe gideceksen;
★Önce meteorolojiden hava raporlarına bak
★Hava durumu yağışlı göstermesine rağmen illa gideceğim diyorsan,
★Şemsiye al.
★Yağmur başlayınca yağmurdan korunacak bir sığınağın yanında piknik yap.
★Ben hava raporuna bakmadan, şemsiye almadan, sığınacak bir yer bulmadan, güneşe aldanarak pikniğe gideceğim diyorsan,
★Pikniğe zamanında git, işini acele yap.
★Yok acele etmeyeceğim diyorsan Rabbim sana önce bir çisenti gönderir. Bu uyarı atışıdır. Sonra hava kapanır, sonra gürler, sonra hafif bir rüzgar eser. Sen hâlâ ben keyf çatacağım diyor ve önce mangal ardından semaverde çay içeceğim diyorsan;
★Hava durumu yağışlı göstermesine rağmen illa gideceğim diyorsan,
★Şemsiye al.
★Yağmur başlayınca yağmurdan korunacak bir sığınağın yanında piknik yap.
★Ben hava raporuna bakmadan, şemsiye almadan, sığınacak bir yer bulmadan, güneşe aldanarak pikniğe gideceğim diyorsan,
★Pikniğe zamanında git, işini acele yap.
★Yok acele etmeyeceğim diyorsan Rabbim sana önce bir çisenti gönderir. Bu uyarı atışıdır. Sonra hava kapanır, sonra gürler, sonra hafif bir rüzgar eser. Sen hâlâ ben keyf çatacağım diyor ve önce mangal ardından semaverde çay içeceğim diyorsan;
Adam gibi ıslanacaksın ve şikayetçi olmayacaksın, bir daha da bu pikniği unutmayacaksın... Bu da sana ibret olsun... 17/05/2015
Facebook nedir?
Facebook nedir?
Ne değil ki, çorba...Her şeyin olduğu yerdir:
◆ Günümüzün magazin ve paparazzi sayfası,
◆ Baba ile evladın, öğrenci ile öğretmenin, patronla çalışanının, karı ile kocanın, kişinin okul, kurum, kuruluş, STK'lar ile arkadaş olduğu yer,
◆ 18 yaş altı çocuk ve gençlerin e-posta almak ve face üyesi olmak için yaşlarını sahtece büyük gösterdikleri, belki de yalana başvurduklarının ilk belgeli yeri,
◆ Fotoğraf paylaşım sayfası,
◆ Ciddi yazıların okunmadığı, alıcısının olmadığı yer. Okumadığımızın belgesi,
◆ Hastalığın, mutluluğun, sevincin ve kederin cümle aleme duyurulduğu, karşılığında da beğeni- yorum -paylaş seçenekleriyle daraltılan bir alan.
◆ Genç, yaşlı, 7'den 70'e boş ve hoşça vaktin geçirildiği oyalama alanı,
◆ Eskiden karşılaşıldığında "Yediğin içtiğin senin olsun, gördüğünü anlat" denirdi. Şimdi kişiyi görmeden nerede, kiminle, ne yediği, nereyi gezdiğinin bilindiği yer,
◆ Doğum günlerinin kutlandığı, hastalıklara geçmiş olsun, vefatlara başın sağ olsun, söz kesme, nişan ve evliliklere hayırlı olsun dendiği, zaman zaman vefatların beğenildiği, beğen-yorum ve paylaşım arttıkça sanal mutluluğun olduğu yer, (Bir zaman gelecek cenazeler de sanal olarak kaldırılacak )
◆ Kurum, kuruluş vb grup kurarak bulunduğu muhitte çalışanlara karşı yaptığının cümle aleme duyurulduğu ve "beğen", "katıl" diye manevi baskının yapıldığı, reklamın kötüsü olmaz denilen yer.
◆ Sanal arkadaşın bolluğu ile gururlanıldığı yer, sanal arkadaşların yıllar sonra karşılaşıp tanıştıklarında ismini duyunca, "Yav biz seninle face'de arkadaşız" denilen yer,
◆ İlanı aşkların yapıldığı yer,
◆ Aileler kız istemeye giderken kız adayını, kız evi; damat adayını araştırmak için konu, komşuya, çalıştığı yere, okuluna sorardı : "Nasıl biri" diye. Şimdilerde ailelerin -yorulmadan-face vasıtasıyla adayların cemaziyel evvelini tespit ettikleri yer,
◆Eskiden insanlar kıyafetleriyle karşılanır, fikirleriyle uğurlanırdı. Şimdilerde ise, insanların kirli çamaşırlarının döküldüğü; hangi fikirde, düşüncesi ne, kimin nesi, hırlı mı, hırsız mı, partisi ne, kısaca CV'sinin bonusuyla birlikte öğrenildiği yer,
◆ Bazı insanların da kimin ne olduğunu, kimin kimi beğendiğini, kim kime , ne şekilde yorum yaptığını, neyi paylaştığını not etmekle görevlendirildiği, hoşlanmadıkları paylaşımı beğenen kendilerinden olana da "nasıl beğenirsin o adamın paylaşımını" diye haber gönderildiği, paylaşanın ve beğenenin kara listeye alındığı yer,
◆ Kısaca, gerçek hayatta paylaşamadıklarımızın sanal olarak paylaşıldığı yer...
"Zülfi yâr'a dokunulmuşsa affola" der meczup 20/05/2015
◆ Baba ile evladın, öğrenci ile öğretmenin, patronla çalışanının, karı ile kocanın, kişinin okul, kurum, kuruluş, STK'lar ile arkadaş olduğu yer,
◆ 18 yaş altı çocuk ve gençlerin e-posta almak ve face üyesi olmak için yaşlarını sahtece büyük gösterdikleri, belki de yalana başvurduklarının ilk belgeli yeri,
◆ Fotoğraf paylaşım sayfası,
◆ Ciddi yazıların okunmadığı, alıcısının olmadığı yer. Okumadığımızın belgesi,
◆ Hastalığın, mutluluğun, sevincin ve kederin cümle aleme duyurulduğu, karşılığında da beğeni- yorum -paylaş seçenekleriyle daraltılan bir alan.
◆ Genç, yaşlı, 7'den 70'e boş ve hoşça vaktin geçirildiği oyalama alanı,
◆ Eskiden karşılaşıldığında "Yediğin içtiğin senin olsun, gördüğünü anlat" denirdi. Şimdi kişiyi görmeden nerede, kiminle, ne yediği, nereyi gezdiğinin bilindiği yer,
◆ Doğum günlerinin kutlandığı, hastalıklara geçmiş olsun, vefatlara başın sağ olsun, söz kesme, nişan ve evliliklere hayırlı olsun dendiği, zaman zaman vefatların beğenildiği, beğen-yorum ve paylaşım arttıkça sanal mutluluğun olduğu yer, (Bir zaman gelecek cenazeler de sanal olarak kaldırılacak )
◆ Kurum, kuruluş vb grup kurarak bulunduğu muhitte çalışanlara karşı yaptığının cümle aleme duyurulduğu ve "beğen", "katıl" diye manevi baskının yapıldığı, reklamın kötüsü olmaz denilen yer.
◆ Sanal arkadaşın bolluğu ile gururlanıldığı yer, sanal arkadaşların yıllar sonra karşılaşıp tanıştıklarında ismini duyunca, "Yav biz seninle face'de arkadaşız" denilen yer,
◆ İlanı aşkların yapıldığı yer,
◆ Aileler kız istemeye giderken kız adayını, kız evi; damat adayını araştırmak için konu, komşuya, çalıştığı yere, okuluna sorardı : "Nasıl biri" diye. Şimdilerde ailelerin -yorulmadan-face vasıtasıyla adayların cemaziyel evvelini tespit ettikleri yer,
◆Eskiden insanlar kıyafetleriyle karşılanır, fikirleriyle uğurlanırdı. Şimdilerde ise, insanların kirli çamaşırlarının döküldüğü; hangi fikirde, düşüncesi ne, kimin nesi, hırlı mı, hırsız mı, partisi ne, kısaca CV'sinin bonusuyla birlikte öğrenildiği yer,
◆ Bazı insanların da kimin ne olduğunu, kimin kimi beğendiğini, kim kime , ne şekilde yorum yaptığını, neyi paylaştığını not etmekle görevlendirildiği, hoşlanmadıkları paylaşımı beğenen kendilerinden olana da "nasıl beğenirsin o adamın paylaşımını" diye haber gönderildiği, paylaşanın ve beğenenin kara listeye alındığı yer,
◆ Kısaca, gerçek hayatta paylaşamadıklarımızın sanal olarak paylaşıldığı yer...
"Zülfi yâr'a dokunulmuşsa affola" der meczup 20/05/2015
Dış kadro sevk almayı hatırlayanınız var mı?
-Baba! Sana bir soru sorabilir miyim?
-Zor olmasın.
-Bu yaşına gelene dek hayatta en zorlandığın ve zor olan neydi sence?
-Hasta sevk kağıdı almaktı.
-Nasıl! Lütfen, anlatır mısın?
-Yaramı depreştirme.
-İyi de sevk kalkmadı mı? Sonra sevkin neresi zor.
-Kalktı kalkmasına, sana şaka gibi gelir ama 94-95'li yıllardı. Adıyaman'da çalışırken yaz tatilimi geçirmek üzere Konya'ya gelmiştim. Yaz biterken o zaman 4-5 yaşlarında olan ağabeyinin gözünde bir kızarıklık meydana gelmişti. Göz bu, şakası olmaz dedim. Aldım ağabeyini yanıma, tuttum il milli eğitimin yolunu. Dediler ki hangi ilçe sınırında oturuyorsan sevki oradan alacaksın. Ver elini Meram Milli Eğitim Müdürlüğüne. Önce hazır matbu bir dilekçe verdiler 100 kuruş karşılığında. Bilgileri doldurdum. Sevkimi memurlar hazırladılar. Havale yaptırmak ve sevki imzalaması için şube müdürünün odasına girdim.
-Sağlık karnesini göster. (Kırtasiyeciden alınan kopçalı bir karne,15 yaşın altındakilere foto yapıştırılmaz. Gözlük yazma dışında hiçbir yerde de kullanılmaz.)
-Hocam, karne çalıştığım yerde kalmış.
-O zaman imzalayamam.
-Öğretmen kimliğimi göstereyim.
-Olmaz.
-Bir kaç gün sonra görev yerime gideceğim, karnenin fotokopisini göndereyim.
-Olmaz.
-Niye olmaz?
-Bu çocuğun senin olduğunu nereden bileyim.
Ağabeyinin başındaki şapkayı çıkardım, dedim ki:
-Hocam, şu çocuğun saçına bak, bu çocuk Konya'da kaybolsa 'bu çocuk senin diye bana getirirler' dedim.
Adam bir bana bir de ağabeyine baktı, devletin resmi asık yüzünü bıraktı ve güldü, güldü, güldü... Sonra sevki imzaladı.
-İlk defa insanlardan farklı saça sahip olmanın faydasını gördüm. Eğer orada o zaman abin değil de sen olsaydın sittin sene o sevki alamazdım.
-Bitti mi, sonra?
-Bitmedi, sonra Sağlık eğitim merkezine gittik, orada biraz sıra bekledikten sonra ikinci basamak hastaneye sevk yaptırdık.
-Sonra?
-Sonra akşam oldu eve geldik, ertesi gün erkenden güneş doğmadan hastanenin yolunu tuttuk erkenden sıra kapmak için.
-Randevu yok muydu?
-Randevu yoktu erken gidebilirsen belki muayene olabilirdik.
-Sıra alabildiniz mi?
-Saat 08:00'de görevli geldi, ismimizi yazdırdık. 10.00'a kadar doktorun gelmesini beklemeye koyulduk.
-Kaçıncı sırayı almıştınız?
-Araya girecekleri saymazsak 45.sıra.
-Muayene olabildiniz mi?
-Öğleye güç bela muayene olabildik.
-Rahatlamışsınızdır artık.
-İlk iki badireyi atlattık, sonra eczaneye gittik ilaç almak için.
-Sonra ilacı hemen almışsınızdır.
-İlaçları aldık almasına da,ilaçların % 100 parasını verdim. Faturasını aldım, gidince okuluma faturayı vereceğim, ödenek gelirse okulumuz faturayı yapacak, mal müdürlüğüne gidip paramın % 80'ini geri alacağım.
-Niye % 20'ini vermiyor musunuz.
-Evlat, bundan 20 yıl önce dış kadro sevk, dış kadro ilaç alma diye bir şey vardı. Sen bunları hiç görmedin. Aynı ilin farklı ilçesine bile gitsen durum bu idi, bürokrasi hantal mı hantal idi. İlaçlar da şimdiki gibi uygun fiyat değildi, fiyatlar epey de yüksekti. Bereket ben Konya Merkezden sevk almıştım. Bir arkadaşım da Seydişehir'den sevk almak için gittiğinde kendisine "Kaymakamdan sevki havale yaptıracaksın demişler", Kaymakama doğru yöneldiğinde görevli, "Ceket ve kravatın yok bu şekilde kaymakam kabul etmez" demiş. Arkadaş sevki yaptıramadan çıkar, çünkü durumu acildir eşi doğum yapacaktır. Sevk gecikince Konya'ya gelmek de gecikir, sonra ne mi oldu? Çocuk Konya-Seydişehir arası bir ağacın altında dünyaya gelir.
-Şimdi anladım, gerçekten de lüzumsuz şeyler varmış. Bereket şimdi böyle şeyler yok.
-Zor olmasın.
-Bu yaşına gelene dek hayatta en zorlandığın ve zor olan neydi sence?
-Hasta sevk kağıdı almaktı.
-Nasıl! Lütfen, anlatır mısın?
-Yaramı depreştirme.
-İyi de sevk kalkmadı mı? Sonra sevkin neresi zor.
-Kalktı kalkmasına, sana şaka gibi gelir ama 94-95'li yıllardı. Adıyaman'da çalışırken yaz tatilimi geçirmek üzere Konya'ya gelmiştim. Yaz biterken o zaman 4-5 yaşlarında olan ağabeyinin gözünde bir kızarıklık meydana gelmişti. Göz bu, şakası olmaz dedim. Aldım ağabeyini yanıma, tuttum il milli eğitimin yolunu. Dediler ki hangi ilçe sınırında oturuyorsan sevki oradan alacaksın. Ver elini Meram Milli Eğitim Müdürlüğüne. Önce hazır matbu bir dilekçe verdiler 100 kuruş karşılığında. Bilgileri doldurdum. Sevkimi memurlar hazırladılar. Havale yaptırmak ve sevki imzalaması için şube müdürünün odasına girdim.
-Sağlık karnesini göster. (Kırtasiyeciden alınan kopçalı bir karne,15 yaşın altındakilere foto yapıştırılmaz. Gözlük yazma dışında hiçbir yerde de kullanılmaz.)
-Hocam, karne çalıştığım yerde kalmış.
-O zaman imzalayamam.
-Öğretmen kimliğimi göstereyim.
-Olmaz.
-Bir kaç gün sonra görev yerime gideceğim, karnenin fotokopisini göndereyim.
-Olmaz.
-Niye olmaz?
-Bu çocuğun senin olduğunu nereden bileyim.
Ağabeyinin başındaki şapkayı çıkardım, dedim ki:
-Hocam, şu çocuğun saçına bak, bu çocuk Konya'da kaybolsa 'bu çocuk senin diye bana getirirler' dedim.
Adam bir bana bir de ağabeyine baktı, devletin resmi asık yüzünü bıraktı ve güldü, güldü, güldü... Sonra sevki imzaladı.
-İlk defa insanlardan farklı saça sahip olmanın faydasını gördüm. Eğer orada o zaman abin değil de sen olsaydın sittin sene o sevki alamazdım.
-Bitti mi, sonra?
-Bitmedi, sonra Sağlık eğitim merkezine gittik, orada biraz sıra bekledikten sonra ikinci basamak hastaneye sevk yaptırdık.
-Sonra?
-Sonra akşam oldu eve geldik, ertesi gün erkenden güneş doğmadan hastanenin yolunu tuttuk erkenden sıra kapmak için.
-Randevu yok muydu?
-Randevu yoktu erken gidebilirsen belki muayene olabilirdik.
-Sıra alabildiniz mi?
-Saat 08:00'de görevli geldi, ismimizi yazdırdık. 10.00'a kadar doktorun gelmesini beklemeye koyulduk.
-Kaçıncı sırayı almıştınız?
-Araya girecekleri saymazsak 45.sıra.
-Muayene olabildiniz mi?
-Öğleye güç bela muayene olabildik.
-Rahatlamışsınızdır artık.
-İlk iki badireyi atlattık, sonra eczaneye gittik ilaç almak için.
-Sonra ilacı hemen almışsınızdır.
-İlaçları aldık almasına da,ilaçların % 100 parasını verdim. Faturasını aldım, gidince okuluma faturayı vereceğim, ödenek gelirse okulumuz faturayı yapacak, mal müdürlüğüne gidip paramın % 80'ini geri alacağım.
-Niye % 20'ini vermiyor musunuz.
-Evlat, bundan 20 yıl önce dış kadro sevk, dış kadro ilaç alma diye bir şey vardı. Sen bunları hiç görmedin. Aynı ilin farklı ilçesine bile gitsen durum bu idi, bürokrasi hantal mı hantal idi. İlaçlar da şimdiki gibi uygun fiyat değildi, fiyatlar epey de yüksekti. Bereket ben Konya Merkezden sevk almıştım. Bir arkadaşım da Seydişehir'den sevk almak için gittiğinde kendisine "Kaymakamdan sevki havale yaptıracaksın demişler", Kaymakama doğru yöneldiğinde görevli, "Ceket ve kravatın yok bu şekilde kaymakam kabul etmez" demiş. Arkadaş sevki yaptıramadan çıkar, çünkü durumu acildir eşi doğum yapacaktır. Sevk gecikince Konya'ya gelmek de gecikir, sonra ne mi oldu? Çocuk Konya-Seydişehir arası bir ağacın altında dünyaya gelir.
-Şimdi anladım, gerçekten de lüzumsuz şeyler varmış. Bereket şimdi böyle şeyler yok.
22/05/2015
Emekli olunca
Allah izin verir emekli olursam ne iş yaparım diyordum. İşim hazır artık: Bahçe otlarının temizlenmesi...
Bugün apartmanın otlarını temizlerken bir teyze geldi.
-Kaça yapan?
-100 TL teyze.
-Nasıl çalışın?
-08.00-17.00 arası çalışırım.
-Bizimki az da,
-Olsun teyze 1 saatte çalışsam, 8 saatte çalışsam 100 TL'nizi alırım.
Baktım teyze ciddi, ben de ciddiliğimi emeklilik sonrasına saklayayım dedim. 23/05/2015
-Kaça yapan?
-100 TL teyze.
-Nasıl çalışın?
-08.00-17.00 arası çalışırım.
-Bizimki az da,
-Olsun teyze 1 saatte çalışsam, 8 saatte çalışsam 100 TL'nizi alırım.
Baktım teyze ciddi, ben de ciddiliğimi emeklilik sonrasına saklayayım dedim. 23/05/2015
Bir huzur evi sakini
BİR HUZUR EVİ SAKİNİ
Şehir içi toplu taşıma ile giderken otobüsün içinde dolaşa dolaşa yanıma yaşlı bir amca oturdu. Her halinden bir soru soracak ama sorusuna cevap alacak kimseyi bulamadı anlaşılan. Az sayıdaki yolcuların da kulaklarında kulaklık var, hepsi müzik dinliyor. Soru sorduğunda da sanki sağır ve dilsiz gibi bir tavır sergiliyorlar.
-Selamün aleyküm
-Aleyküm selam
-Kırıkçıya gidiyorum, biliyor musun yerini?
-Bilmem amca,
-Buralı değil misin?
-Değilim.
-Ben huzur evinde kalıyorum da.
-Çocuk yok mu?
-Var, 6 tane, evli hepsi
-Eşin?
-Onunla ayrıldık.
-Kırıkçıda ne işin var.
-Ayaklarımı göstereceğim, çok ağrıyor da. Doktor ameliyat dedi.Yatarsam bana kim bakacak. Kırıkçıyı çok övdüler, ona gidip göstereceğim.
-Çocuklarınla görüşün mü,gelirler mi?
-Gelmezler, ben peşlerinden ziyaretlerine gittim, kabul etmediler, telefon açıyorum, telefonuma cevap vermiyorlar. Komşularını araya koydum, yine kabul etmediler.
-Para veriyor musun huzur evine?
-450 TL veriyorum, benimki özel oda. Daha ucuza kalanlar var.
-Kaç kişi kalıyor huzur evinde 400 kişi.
-Rahatın, huzurun nasıl?
-Böylesi rahat ve huzur nasıl bulunulacaksa.
-Sosyal güvencen var mı?
-Var, ben Ilgın lisesinde hizmetli idim. 88 yılında emekli oldum.
-Kaç para emekli maaşı alıyorsun?
-1.400,00 TL.
-Mezuniyetin ne?
-İlkokul.
-Kaç yaşındasın?
-85
-Çocuklarını özlemiyor musun?
-Özlenmez mi? Hele bir kızımı ilkokul öğretmeni ile evlendirdim, ne kadar sevinmiştim bir bilsen.
-Allah yardımcın olsun, şifa versin.
Otobüs kaptanına kırıkçının yerini sordum, yerini gösterdi, amca orada indi.
Amcanın sorularına cevap veren yoluna devam ederken düşünmeye başladı:
-Bizim durumumuz nasıl olacak,nesil nereye gidiyor. İleride bu evlerin sayısı ne kadar olur? Aileler parçalanıyor, çocuklarımızı çocuk yuvası vb yerlere atıyoruz, büyüyoruz huzur evlerine atılıyoruz. Attıkça atıyoruz. Küçüğü atıyoruz, büyüğü atıyoruz. Evet atıcılık bizim ata sporumuz. Ama o, ok atıcılığı. Evlat ve ata atıcılığı değil. Problemi atarak kurtuluyoruz. Aslında problemlerimizi yumak halinde kar topu gibi sarmalıyoruz. Problemin kendimizde olduğunu bir bilsek…
Sahi nereye gidiyoruz, bu gidiş nereye, hayra alamet mi? Bu olsa olsa cinnet halidir vesselam. 26/05/2015
Şehir içi toplu taşıma ile giderken otobüsün içinde dolaşa dolaşa yanıma yaşlı bir amca oturdu. Her halinden bir soru soracak ama sorusuna cevap alacak kimseyi bulamadı anlaşılan. Az sayıdaki yolcuların da kulaklarında kulaklık var, hepsi müzik dinliyor. Soru sorduğunda da sanki sağır ve dilsiz gibi bir tavır sergiliyorlar.
-Selamün aleyküm
-Aleyküm selam
-Kırıkçıya gidiyorum, biliyor musun yerini?
-Bilmem amca,
-Buralı değil misin?
-Değilim.
-Ben huzur evinde kalıyorum da.
-Çocuk yok mu?
-Var, 6 tane, evli hepsi
-Eşin?
-Onunla ayrıldık.
-Kırıkçıda ne işin var.
-Ayaklarımı göstereceğim, çok ağrıyor da. Doktor ameliyat dedi.Yatarsam bana kim bakacak. Kırıkçıyı çok övdüler, ona gidip göstereceğim.
-Çocuklarınla görüşün mü,gelirler mi?
-Gelmezler, ben peşlerinden ziyaretlerine gittim, kabul etmediler, telefon açıyorum, telefonuma cevap vermiyorlar. Komşularını araya koydum, yine kabul etmediler.
-Para veriyor musun huzur evine?
-450 TL veriyorum, benimki özel oda. Daha ucuza kalanlar var.
-Kaç kişi kalıyor huzur evinde 400 kişi.
-Rahatın, huzurun nasıl?
-Böylesi rahat ve huzur nasıl bulunulacaksa.
-Sosyal güvencen var mı?
-Var, ben Ilgın lisesinde hizmetli idim. 88 yılında emekli oldum.
-Kaç para emekli maaşı alıyorsun?
-1.400,00 TL.
-Mezuniyetin ne?
-İlkokul.
-Kaç yaşındasın?
-85
-Çocuklarını özlemiyor musun?
-Özlenmez mi? Hele bir kızımı ilkokul öğretmeni ile evlendirdim, ne kadar sevinmiştim bir bilsen.
-Allah yardımcın olsun, şifa versin.
Otobüs kaptanına kırıkçının yerini sordum, yerini gösterdi, amca orada indi.
Amcanın sorularına cevap veren yoluna devam ederken düşünmeye başladı:
-Bizim durumumuz nasıl olacak,nesil nereye gidiyor. İleride bu evlerin sayısı ne kadar olur? Aileler parçalanıyor, çocuklarımızı çocuk yuvası vb yerlere atıyoruz, büyüyoruz huzur evlerine atılıyoruz. Attıkça atıyoruz. Küçüğü atıyoruz, büyüğü atıyoruz. Evet atıcılık bizim ata sporumuz. Ama o, ok atıcılığı. Evlat ve ata atıcılığı değil. Problemi atarak kurtuluyoruz. Aslında problemlerimizi yumak halinde kar topu gibi sarmalıyoruz. Problemin kendimizde olduğunu bir bilsek…
Sahi nereye gidiyoruz, bu gidiş nereye, hayra alamet mi? Bu olsa olsa cinnet halidir vesselam. 26/05/2015
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)