18 Aralık 2025 Perşembe

Soğuk Suyla Abdest Olmaz mı?

Konya Büyükşehir Belediyesinin şehrin belli bölgelerinde hizmete koyduğu umum tuvaletleri önemli bir işlev görüyor.

Umum tuvaletlerde ihtiyaç olan her şey düşünülmüş. Çoğunda lavabo dışında abdest alma yerleri bile var. Sıvı sabun da eksik değil. Temizliği ise 10 numara. İçin rahat bir şekilde girip ihtiyacını giderebiliyorsun.

Tüm bu hizmet için hiçbir ücret alınmıyor. Bazıları kızacak ama maliyetini karşılayacak şekilde ücret alınmasını daha uygun buluyorum. Çünkü belediye temizlik malzemesi, su ve görevli için masraf yapıyor. Sadece WC.lerden değil, tüm bedava hizmetlerden maliyeti alınmalı. Bu maliyeti de kim kullanıyorsa onlar karşılamalı.

Toplu taşımaların yaşlılar için devletin, umum tuvaletler de belediyenin tasarrufu. Bu beni aşar.

Ben esas sadede geleyim. Belediye WC’lerden maliyet ücretini almasını istesem de çarşıya çıktıkça bu tuvaletlerin müdavimlerindenim. Belediye, “Kardeşim sana da iyilik yaramıyor. O halde gör gününü. Aha paralı yaptım” dese, tuvalete az para ödemem. Ondan sonra da kendim ettim kendim buldum türküsünü söyler dururum.

Bir esnaf ziyaretinden sonra Aziziye’ye doğru giderken orada bulunan tuvalete defi hacet için girdim. Hemen sağ tarafta abdest almak için yapılmış şadırvanın üstündeki aynanın üzerine yapıştırılmış uyarı dikkatimi çekti. “Sıcak suyu abdest dışında kullanmayınız” uyarısıydı bu. Hem de üç ayrı kağıda yazılıp aynaya yapıştırılmış.

Daha önce birkaç defa daha gitmişliğim var bu WC’ye. Uyarı ilk mi kondu, daha önce de vardı da ben mi görmedim bilmiyorum.

İhtiyacımı giderdikten sonra lavaboda elimi yıkarken acaba sıcak su var mı diye baktım. Lavaboların sıcak suyu kesikti. İlla sıcak su arayan biri değilim. Su ve sıvı sabun benim için yeterli.

Yalnız illa sıcak su kullanacaksa tuvalet lavabolarında olmalı. Çünkü WC sonrası kullanım daha elzem. Buralarda olmayıp da şadırvanda sıcak suyun olması bana garip geldi. Bir de şadırvanda abdest almanın dışında sıcak su ne için kullanılabilir? Sıcak su vermişsen, buraya gelen elini, yüzünü ve temizliğini de yapar, abdestini de alır. Herhalde banyo yapacak değil. Eğer amacı dışında kullanılıyorsa umum yerde sıcak suyun ne işi var? Abdestini sıcak su ile abdest alacak olan işyerinde ya da evinde kullansın sıcak suyunu.

Tamam, vatandaşa hizmet güzel de sıcak suyuna kadar hizmet fazla.

Ayrıca abdest sıcak su dışında soğuk suyla caiz olmaz mı? Abdest alan biraz üşüsün. Sevabı da fazlaca olur.

“Abdest suyu dışında sıcak su kullanmayınız” uyarısını astıran belediye mi, orada çalışan görevlinin işgüzarlığa mı yoksa o bölgede esnaf olan birinin marifeti mi? Aynı uyarı diğer belediye WC.lerine de yapıştırılmış mı, bilmiyorum. Ama bilinsin ki şık olmamış.

17 Aralık 2025 Çarşamba

Utanmıyoruz Artık

Bir fıkra ile başlayayım bu yazıma.

Çocuğun biri yatağına işermiş. Her işeyişinde de utanırmış.

Ailesi doktora götürmüş tedavi etsin diye.

Doktor, tahlil ve tetkik sonucu kullansın diye reçete yazar. Sonuçları görmek için gün verir.

Doktor ne kadar ilaç değiştirdiyse de çocuğun işemesine çözüm bulamaz.

Sonuçta doktor pes eder. Son olarak çocuğa, “Çocuğum, sen bir de okulunun rehber öğretmenine git. Durumunu ona anlat” önerisinde bulunur.

Aylar sonra doktor tedavi edemediği bu çocukla karşılaşır. Nasıl olduğunu sorar. İyiyim der çocuk. Nasıl iyileştin deyince, çocuk, “Ben iyileşmedim. Yatağıma yine işemeye devam ediyorum. Fakat utanmıyorum artık” diye cevap verir ve yoluna devam eder.

Okulların rehber öğretmenleri alınganlık göstermesin. Adı üzerinde fıkra.

Fıkra da olsa hisse çıkarmak lazım. Çünkü nasıl ki kıssalardan hisse alınsın diye hikayeler anlatılıyorsa fıkralar da güldürürken düşündürsün diye anlatılır.

Gelin bir beyin jimnastiği yapalım. Bu fıkradan bir şeyler çıkarmaya çalışalım.

Rehber öğretmenler, doktorların tedavi edemediği çocuktaki utanma duygusunu yok edip rahatlattıkları için pekala “Biz neymişiz be abi” diyebilirler. Hatta doktorun parayla tedavi edemediği sorunu biz parasız çözdük diye övünebilirler de.

İşin şakası bir tarafa. Tıpkı yatağına işemeye devam eden çocuğun utanmayı terk ettiği gibi bizler de utanmıyoruz artık.

Nasıl ki her şeye şok geçire geçire şok geçirmez olduysak, utana utana, utanmayı da bıraktık.

Eskiden yüz kızartıcı bir şey yapan toplum içine çıkamaz, çıkarsa da başı öne eğik dolaşırdı. Bir müddet sonra ikamet ettiği mahalleyi hatta şehri terk ederek kendisini tanımayan insanlar içerisinde kendisine yeni bir hayat kurmaya çalışırdı. Çünkü suçlu da olsa utanma duygusu vardı. Şimdilerde her türlü yüz kızartıcı eyleme imza atanların yüzü kızarmıyor, kimse onları ayıplamıyor. Hatta helal olsun, ben olsam ben de yaparım deme noktasına geldik.

İçimizde insani bir duygu olan utanmayı hala devam ettiren istisnalar olsa da büyük çoğunluk yüz kızartıcı şeylere tepki bile göstermiyor. Hatta savunuyor. İstisnaları olmakla beraber dün ak dediğine bugün kara diyen, tükürdüğünü yalayan, sık sık U dönüşü yapan siyasetçimiz de utanmıyor, şöhret sahibi iken kırdığı yumurta kırkı geçen de utanmıyor. Sureti haktan görünüp gizli gizli her haltı işleyen de utanmıyor. İkili, üçlü ilişkileri itiraf ederken de utanmıyor. Çalıp çırpan da utanmıyor. Engellilere dağıtılması gereken parayı dağıtmış gibi göstererek cebe indiren de utanmıyor. Çalıştığı yerin parasını boşaltan da utanmıyor. İhalelerden komisyon alan da utanmıyor, fahiş fiyata satan esnaf da utanmıyor. Şimdi böylelerine çok realist davranıyor, bu işi biliyor diyoruz.

Utanma duygusu imandandır sözü de sözde kalmış. Üzüm üzüme baka baka kararır sözü gereğince birbirimize bakarak utanmamayı öğrendik. Utanmayı unutanlar ise ne yapsa yeridir. Çünkü utanmıyorsan dilediğini yapmanın önünde hiçbir engel yok. Kişi Allah’tan korkmuyor, kuldan da utanmıyorsa niye utansın, niye her haltı işlemesin değil mi? Nasılsa ne tepki var ne ses çıkaran. Haliyle herkes işini çıkarmaya bakıyor. Herkes üç maymuna oynuyor.

İnsani bir duygu olan utanmayı yeniden kazanmak istiyorsak, kimsenin yaptığı yanına kâr kalmamalı. Ayıplanmalı, mahalle baskısı uygulanmalı, dışlanmalı, demokratik tepki gösterilmeli. Kırıp döken, zarara uğratan, çalıp çırpan misliyle ödemeli, cezasını en ağır şekilde çekmeli. Kısaca utanmayı bırakanlara had bildirilmeli. Çünkü utanmazlık kokuşmuşluk demektir. Bu kokuşmuşluğun önüne geçilmezse, bu utanmazlık kokusu memleketin her bir yerini kaplar.

Dededen Toruna Faiz Mirası *

Ekonomiden anlamam. Bütçeden anladığım ev bütçemden ibaret. Ev bütçemi yönetirken de ayağımı yorganıma göre uzatırım. Boyumdan büyük borca girmem. Eşim dostum bende sonsuz kredin var, ne zaman verirsen ver, işin görülsün dese bile kolay kolay borç almam.

Ev alacağım zaman borca girmemek için 30 yıllık birikimimle 28 yıllık eski bir ev aldım. Karşılığı olan çok az bir borca girdim. Bu borcun da bir ehemmiyeti yoktu.

Bankadan biraz kredi çekeyim de varsın sıfır ev satın alayım diye düşünmedim.

Ödeme imkanım olsa bile borçtan pek korkarım. Borcumu son kuruşuna kadar ödeyinceye kadar huzursuz olurum.

Burada bir de anekdot anlatayım. İdareci iken bütçe daire başkanı birkaç defa Zoom üzerinden yöneticilerle toplantı yapmıştı. Toplantıda elektrik, su, doğal gaz faturaları konuşuldu. Hangi il ve ilçe, faturaları zamanında girerek cezaya düşmemiş, hangileri sisteme geç girerek ceza ve faize düşmüş diye tek tek inceledi. Arkadaşlar, bir kuruş da olsa faiz ödemeyeceğiz. Lütfen faturaları zamanında girelim. Devleti zarara uğratmaya hiçbirimizin hakkı yok demişti.

Bir de devlet bütçesine bakalım.

2026 yılı genel bütçe gelir tutarı 16 trilyon 82 milyar 32 milyon 487 bin lira olarak düzenlenmiş.

2026 bütçesine sosyal yardım miktarı olarak 917 milyar lira ayrılmış.

2025 yılında 2 trilyon 53 milyar olan faiz ödemesi, 2026 bütçesine 2 trilyon 742 milyar liraya çıkarılmış.

Bütçeden anlamam desem de 2026 yılında ödenecek faiz tutarı dikkatimi çekti. 3 trilyona yakın faiz ödenecek ne demek? Neredeyse bütçenin beşte biri ile faiz ödenecek. Haybeye giden para bu.

Bütçenin çok detayını bilmiyorum. Zaten detaylar insanı boğar. Çok detaya inince moral daha fazla bozulur.

Şu var ki bildim bileli denk bütçe yapamadık. Yani gelirimiz kadar gider harcayamadık. (Yanlış hatırlamıyorsam, 11 aylık ömrü olan Refah Yol hükümeti zamanında denk bütçe yapıldı. Bunun da sonuçlarını göremeden hükümet düşmüştü). Her yıl artırılarak alınan vergiler ve trafik cezalarından ibaret bütçemiz yeterli gelmiyor. Üzerini borçlanıyoruz. Bir taraftan borçlanırken diğer taraftan önceden alınan borçların faizini ödüyoruz. Hazine ve Maliye Bakanının açıklamasına göre aldığımız borcun faizini de ödeyememişiz. Borcun faizini ödemek için de borçlanmışız.

Görüyorum ki aldığımız borcun ana parası duruyor. Bu ana para sürekli doğuruyor. Bize düşen ise dün, bugün, yarın faiz ödemek.

Burada devlet bütçesi ev bütçesine benzemez. Her ülke borçlanıyor denebilir. Elbette ev bütçesiyle devlet bütçesi kıyaslanamaz bile. Yalnız ayağını yorganına göre uzat atasözü herhalde sadece ev bütçesi için söylenmemiştir. Pekala devlet de bütçe hazırlarken bu atasözünün gereğini yapacaktır. Ama yapmıyor. En kolay yolu seçiyor. Durmadan borçlanıyor.

İyi de borç borç, faiz faiz nereye kadar? Bu milletin işi gücü yok, faiz mi ödeyecek?

Borç yiyen kesesinden yer, borç yiğidin kamçısıdır diyeceğim ama borcu alan yiğidin kendisi ödemiyor bunu. Borç almayanların üzerine boca ediliyor. Bu demektir ki kıyamet kopuncaya kadar dededen babaya, babadan evlada, evlattan toruna, devrediyor bu faiz mirası. Halbuki bizde devlet de babadır. Bildiğimiz aile babaları rahat etsinler diye çocuklarına mal bırakırken devlet baba ise vereselerine müteselsilen borç bırakıyor. Nasıl babaya artık.

Hasılı küçük bir evin bütçesini yöneten ailelerin çoğu, ayağını yorganına göre uzatarak borçlanmazken, işin içinde faiz var, hem günah hem de ömrüm boyunca faiz mi ödeyeceğim diye borç yükünün altına girmekten kaçınırken, devletin bütçeden sorumlu daire başkanı bir kuruş da olsa gecikmiş faturalardan dolayı faiz ödemeyelim, devleti zarara uğratmayalım derken aynı hassasiyeti devlet bütçesini hazırlayanlardan ve yönetenlerden de bekliyoruz. Yoksa, harcamasınlar. Bu millet yoktan anlar, kemer de sıkar. Yeter ki devlet bütçesine bir düzen getirilsin.

Devlet hiç borçlanmasın mı? Gerekirse hiç borçlanmasın. İlla borçlanacaksa gelir getirici iş ve projeler ve acil durumlar için borçlansın. Öyle personel giderleri vs. gibi sebeplerle borç yükünün altına girmesin. Devleti, milleti, ülkeyi zarara uğratmasın.

*18.12.2025 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.