4 Ekim 2025 Cumartesi

Yazılarıma Dair

2015 yılından beri kendi halimde bu alemde yazar çizer, yazdıklarımın bir kısmını da paylaşırım.

Yazdıklarımı çalakalem, cep telefonu marifetiyle yazarım. Ele aldığım konuyu kendi penceremden değerlendiririm. Yazarken yazının başı, ortası ve sonu ne olacak diye düşünmem. İçimden geldiği gibi yazarım.

Bir konuyu enine boyuna ele almaya çalışırım. Yazılarım bu yüzden uzundur. Kırmadan, dökmeden, yumuşak bir üslupla bu konuda ne düşündüğümü anlık irdelemeye çalışırım.

Yine yazılarımı evimde uzun otururken ya da bir çay ocağında çayımı yudumlarken yazarım. Yazarken bu ele aldığım konu konusunda bir başkası, özellikle taraflar ne düşünüyor, ne tür bir açıklama yapmış demem. Önce birileri yazsın, sonra ben yazayım demem. Hiçbir zaman birilerinin tarafı olmadım. Olayları değerlendirirken tarafgir gözüyle ele almam. Çünkü kimsenin borazanı değilim.

Yazdıklarım konusunda bu yazdığım, benim görüşüm doğru. Bunun aksi bir doğru olamaz iddiasında hiç olmadım. Bugün kendimce doğru kabul ettiğim bir görüşü yarın terk edebilirim. Çünkü zamanla duygular ve bakış açısı değişebilir.

Ortaya koyduğum görüş konusunda tu kaka yapılacağımı, mimleneceğimi de bilirim. Buna rağmen ele alır, paylaşırım. Bunu yaparken başkası ne der, beni ayıplarlar, dışlarlar, başıma şunlar gelir demem. Çünkü doğru ya da yanlış bir görüş ortaya koyuyorum. En azından kendi mahsulüm.

Görüşüm isabet de eder, isabet etmez de.

Yazarken genelde eleştirel yazarım. Eleştiri konusu yaparken birilerine şirin görünme gibi bir niyeti hiç taşımadım. Eğer böyle bir niyetim olsaydı, gücün yanında yer alır, onlara göz kırarım. Çünkü gücün imkanları daha çoktur. Zayıf halkaya göz kırpmak şirin gözükmek değildir. Ki zayıf halkaya şirin gözükmek gibi bir düşüncem hiç olmadı. Üstelik kendine hayrı olmayan zayıf halkanın başkasına zerre faydası dokunmaz.

Kısaca bu konuda ben böyle düşünüyorum derim. Dert edindiklerimi ele alırım.

Paylaşımlarım beğeni rekorları kırsın diye bir beklentim yok. Ben böyle düşünüyorum, benim gibi düşünen var mı demek isterim. Okuyan ister beğenir ister beğenmez. Kimse her paylaşılan beğenecek diye bir şey yok.

Okuyan için de görüşüme katılacak diye bir durum söz konusu değil. Hatta görüşüme katılmadığını, bu konuda kendisinin şöyle düşündüğünü ifade edebilsin. Çünkü farklı görüş ve düşünceler insanın ufkunu açar, yazıya katkı sağlar.

Yine yazarken kırmadan, dökmeden ve muhatabın görüşüne saygı gösterir şekilde güzel bir üslupla yazsın. Suçlayıcı ve belden aşağı vurmasın. Niyet okumasın. Kastetmediğin anlamlar çıkarmasın, yazılarıma ön yargılı ve peşin hükümle yaklaşmasın. Beni düzeltmeye kalkmasın. Her yazımdan nem kapmasın. Sayfamda birilerini savunmasın, birilerinin temsilcisi rolünü üstlenmesin. Birilerinin şakşakçılığını yapmasın. Sen nasıl böyle düşünürsün demesin. Ayıplamaya kalkmasın. Birilerine göz kırpıp, onların nasıl yılmaz savunucusu olduğunu göstermeye kalkmasın. Kendine baht devşirmeye kalkmasın. Kendi görüşünü serdetsin. Birilerinin pişirip servis ettiği görüşü kendi mahsulü imiş gibi bayat bilgileri taze diye sunmasın. Sureti haktan görünmeyi bıraksın. Kafasını kumdan çıkarsın. Gülünç duruma düşmekten kaçınsın. Kısaca kendisi olsun. Bunlara riayet ettiği takdirde istediğini yazsın. Bundan da memnuniyet duyarım. Değilse hele üslubuna dikkat etmeyecekse, yazılarımdan da uzak kalsın, benden de. Çünkü güzel üslup olmazsa olmazımdır ve kırmızı çizgimdir.

Beni kabul eden böyle kabul etsin. Zira ben buyum. Yazılarımla kimseyi etkileme gibi bir düşüncemin ve niyetimin olmadığı bilinsin. Bıraksınlar da yazılarımla sayfama içimi dökeyim.

Bana ayar vermeye çalışanlar ne yapsınlar? Bu ayarı sayfamda vermektense kendi sayfalarını kullansınlar. Sayfalarında istediklerini yazıp çizsinler. Bu görüşlerinden dolayı zerre rahatsız olmam.

Antalya Sebzesi Niçin Yerli Kabul Edilmiyor?

Ne zaman pazar ya da markete, domates, patlıcan türü sebze almaya gitsem, gitmeden önce hanım, aman yerli al diye sıkı sıkıya tembih eder. Oymuş, gözüm hep yerli de olur.

Marketteki etiketleri tek tek okurum. Yeterli görmez, bu yerli mi diye çalışana sorarım.

Pazara gidersem, pazarın dışındakilerden alırım. Çünkü onların sattıkları kendi bahçelerinin olurmuş.

Yerliyi bulunca biraz pahalıya alırım ama verdiğim paraya acımam. Çünkü milliyetçi duygularım kabarır. Antalyalı kazanacağına benim toprağımın insanı kazansın derim.

Yerli ürün alma konusunda tüm cesaretimi toplayıp hanımla birkaç defa tartışmışlığım bile var. Yahu hanım, Antalya dediğin bizim toprağımız. Aha şurası. Üstelik Konyaaltı diye bir ilçesi de var. Buna rağmen Antalya’dan gelen ürün niçin yerli kabul edilmiyor derim. Derim ama dediğimle kalırım. Çünkü ardından bana dünyanın lafını sayar da sayar. Bunca lafın ardından gidip daha fazla ödeyerek Konya’nın mahallelerinde yetiştirilen ürünlerden alırım.

Garibime giden, ta Antalya’dan gelen ürün Konya’da yetiştirilen üründen daha ucuz. Halbuki uzaktan gelen daha pahalı olmalı değil mi? Çünkü yerli ürünle yerli olmayan Antalya ürünü arasında en azından nakliye farkı olmalı.

Neyse anlamadığım bir şeyler var. Anlamadığım bu şeyler için aile saadeti bozulmasın diye daha fazla para ödeyerek yerli almaya devam ettim. Ömrüm el verirse yine yerli olandan almaya devam edeceğim. Ucuz diye yerli olmayan Antalya ürünü almayacağım.

Ben böyle kendi halimde evimle mücadele ederken nihayet imdadıma Kaan motorları yetişti. Öyle ya % 100 yerli ve milli olan Kaan uçaklarının beyni yani motoru ABD menşeli imiş. Motor, bizi hasım kabul eden, bizimle mücadele yasası bile çıkaran ABD’den ise buna rağmen bu uçak yerli ve milli kabul ediliyorsa, benim ülkemin sınırları içindeki kendi toprağımız Antalya’daki yetişen ürünler Konya’da niçin yüzde 100 yerli ve milli kabul edilmiyor?

Bunu öğrendiğim daha iyi oldu. Bundan sonra pazar alışverişine giderken hanımın karşısına daha güçlü çıkacağım. Behey kadın! Boşuna yıllardır bana karşı çıkmış. Yerli ürün yerli dedin durdun. Bana daha fazla para ödeterek yerli aldırttın. Yerli değil diye Antalya ürünlerine rezerv koydun. Belli ki bilmiyorsun bu işi. Baksana, Kaan uçağına kullandığımız ABD motoru bile yabancı kabul edilmiyor. Yüzde yüz yerli ve de milli kabul ediliyor. Değil ki Antalya ürünleri yerli ve milli olmasın. Senin bu Antalya’ya karşı düşmanlığın nereden kaynaklanıyor? Yoksa Antalya, bizi hasımlarıyla mücadele edecek bir yasa çıkardı da benim mi haberim yok? Farz et ki böyle bir yasa çıkardı. Unutma ki bu yasa bile dostluğa engel değil, pekala onların patlıcan ve domatesini yerli diye alabilmeliyim diyeceğim. Bakalım bana yerli ve milli olmayan konusunda bugüne kadar ahkam kesen hanım ne diyecek? İkna edebilirsem, ilk haklı çıkmam olacak. O zaman deme keyfime gitsin.

3 Ekim 2025 Cuma

Esnaflık Bu Olmasa Gerek

"Bugün bir ihtiyaç için çarşıya çıktım. Bu ürün için bir arkadaşım beni buraya yönlendirdi. Kendisi bir kaç gün önce 1250₺'ye almış.

Aynı ürünü almaya gittiğimde bana, "1000 ₺ olur" dedi. Ben de yine de bir araştırma yapayım dedim ancak aynı ürünü bulamadım.

Tekrar aynı yere gittiğimde onun yerinde bir hanım duruyordu. Oranın ortağıymış sonra öğrendim. "700 ₺ olur !" dedi. Ben bir fiyat vermedim ve 'Son fiyat mı?" deyince, "Tamam 500 ₺ olur" dedi.

Derken diğer ortağı bey geldi. Ortağının verdiği 500 ₺'yi duyunca, "Ortağım yanlış hesaplamış" sözünü söyleyince, ürünü geri verdim. Hanım satıcı "Siz ona bakmayın. Fiyatta yanlışlık falan yok. Allah bereket versin % 40-50 de kâr ettik. Hayırlı olsun" dedi.

Ben diyorum bu şehirde özellikle de ticaret yapan erkeklerde bulunan Y kromozomlarında bir sıkıntı var...". (Selçuk Karaman)

Bu alışveriş Selçuk Karaman'ın başından geçmiş. Paylaşımından aldım.

Selçuk Karaman tanınmış bir yazar. Kendisini tanımayanlar için hakkında üç beş kelam edeyim. Sayın Karaman, sağ beyin üzerine epeydir kafa yoran, bu konuda uzmanlaşmış, bu alanda çoğu kimseye destek veren, Sağ Beyin üzerine bir kitap da yazan, aynı zamanda insanlara faydalı olmak için sosyal medyayı da kullanan biri. Her paylaşımı toplumsal yaralar üzerine.

Sayın Karaman, şehir yazmamış ama kendisi Konya'da ikamet ettiğine göre kuvvetle muhtemel ki başından geçen bu alışveriş Konya esnafıyla ilgili.

Yazarın paylaşım zamanlaması da manidar. Çünkü dürüstlük, güvenilirlik ve kaliteli mal satışı yönünden Konya esnafı, yapılan bir araştırmaya göre, esnafı en güvenilir şehir çıktı bugünlerde. Manidarlık da bu yönüyle.

Selçuk Bey'in başından geçen bu alışveriş elbette tüm Konya esnafına mal edilemez. Ama bir örnek de olsa böyle esnafların Konya'da bol miktarda olduğu da bir gerçek.

Çoğumuzun başından geçen farklı farklı alışveriş örnekleri vardır. Bu konuda insanımıza bir dokunsak, inanın bin ah işitiriz.

Böyle esnaflık olmaz. Böyleleri olsa olsa esnafların yüz karası olur. Bu alavere olsa olsa dalavere olur.

Yeniden hikayeye dönersek, aynı esnaf aynı ürünü bir başkasına 1250 liraya satarken, bir başkasına aynı ürünü 500'e veriyor. Bu rakamın içinde de yüzde 40-50 kâr dikkat dikkat çekiyor.

Bir diğer husus, aynı işyerinde ortaklardan ya da baba-oğuldan biri farklı fiyat veriyor, diğeri farklı. Belli ki bu tip esnaf tutturabildiğine fiyat veriyor.

Zaten müşteri olarak bir ürün ya da mal almak için birkaç yere fiyat sorup piyasayı öğrenmeye çalışıyoruz.

Tek kelimeyle esnaflar içinde bu fırsatçı ve çürük esnaflar olduğu müddetçe müşteri gözünde esnaflar, güven bunalımı yaşamaya devam edecektir.