15 Haziran 2025 Pazar

Sıra Bizde mi?

İsrail için potansiyel tehlike olan ülkeler; Mısır, Suriye, Lübnan, Libya ve İran idi. Geçmiş zaman kipi kullandım. Çünkü bir zamanlar böyle idi.

Bu potansiyel tehlike bertaraf edilmeliydi.

Haritalar değişmeliydi.

Bölgedeki ülkeler kendi iç sorunlarıyla uğraşmalıydı.

Dünya için değer ifade eden petrol ve doğal gaz yatakları, sevk ve idaresi kontrol altına alınmalıydı. Daha doğrusu petrole çökülmeliydi.

İç kargaşa çıkarılmalıydı.

Yönetimler değişmeliydi.

Bölgede bir istikrarsızlık hakim olmalıydı.

Bunun için Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) devreye sokuldu.

Önce Irak yerle bir edildi. ABD tarafından işgal edildi. Saddam'ın güçlü ordusu, devlet başkanlarını korumak için kılını kıpırdatmadı. Ülkeyi işgalden kurtarmak için tek kurşun atmadı. Bugün Irak fiili olarak ikiye bölünmüş durumda ve etkisiz bir devlet. Değil İsrail'e potansiyel tehlike olmak. Kendini koruyacak gücü yok.

Arap Baharı ile birlikte Mısır'a operasyon yapıldı. Mısır eski gücünden ve İsrail'e potansiyel tehlike olmaktan uzaklaşsa da bir darbe ile belli ki ülkesini bölünmekten kurtardı.
Libya diye bir devlet kalmadı dense yeridir. Haberlerde bile yer almıyor. İkiye mi bölündü, üçe mi bilmiyoruz. Ülkenin istikrara kavuşması zor görünüyor. Kendi içişleriyle uğraşmaktan dışarıya zamanları kalmıyor. Kaddafi'yi ve ülkeyi bölünmekten kurtarmak için Libya ordusu da kılını kıpırdatmadı.

Sıra Suriye'ye geldi. İç karışıklığı birden bitirmediler. 2011'de başlayan iç karışıklık 2024'e kadar sürdü, daha doğrusu sürdürüldü. Ne zamanki Suriye'ye ne yapacaklarını aralarında anlaştılar. Rusya ve İran destekli Esed yönetiminin ipi çekildi. Önce Rusya ve İran'a desteğinizi çekin dendi. Esed'in güçlü ordusu da ülkelerini savunmak için Irak ordusu gibi tek kurşun atmadı. Suriye'de Esed sonrası geçici bir hükümet kurulsa da Suriye'nin ülkesinin yeniden imar etmesi ve istikrara kavuşması da çok zor.

BOP'çular Irak, Mısır ve Libya ile yetinmediler. Çünkü yapacak daha çok işleri vardı. Adım adım hedeflerine ulaşmaları gerekiyordu. Bunun için birileri sularını bulandırmalıydı.

Suriye'de son noktayı koymadan önce imdada 7 Ekim Hamas saldırısı yetişti. İsrail sen misin bana saldıran dedi. Gazze'yi yerle bir etti. Hamas hareket edemez noktaya getirilince, İsrail Gazze nasılsa garanti deyip Hamas'a destek veren Lübnan Hizbullah'ına yöneldi. Hizbullah'ın ne kadar üst düzey komuta kademesi varsa nokta atış suikastla öldürdü. Bu suikastlarda çağrı cihazını silah olarak kullandı.

Lübnan Hizbullah'ına diz çöktürünce İran'a yöneldi. Hamas Lideri İsmail Haniye'yi İran’da iken vurdu. Farklı zamanlarda İran'a saldırarak İran'ın gücünü iki defa test etti. İran ise bu saldırılara karşı İsrail'e füze göndererek cevap verdim deyip geçiştirdi.

Irak, Mısır, Libya, Lübnan, Suriye dizayn edildikten sonra geriye tam darbe vuracak bir tek İran kalmıştı. Ona da 13 Haziran 2025'de 200 uçakla saldırarak büyük çaplı bir operasyon başlattı. İran hem tepeden hem içten büyük darbe yedi. Ne kadar üst düzey komutanı varsa nokta atış öldürüldü. Bilim adamları hakeza.

Tüm bu içeriden ve yukarıdan saldırılara karşı İran'ın, elinde Telaviv'e füze atmaktan başka elinden bir şey gelmiyor.

Bu savaşta İran yalnız iken İsrail'in arkasında başta ABD olmak üzere İngiltere, Fransa ve Almanya var. İsrail aynı zamanda Irak, Ürdün, belki de Suriye üstlerini ve havaalanlarını kullanıyor.

Bu İsrail-İran savaşı ne zaman biter? İran için ne düşünülüyor? Bunları bilmemiz mümkün değil. Önceki eserlerine bakılırsa İran için rejim değişikliği, iç karışıklık, bölünme ve istikrarsızlık kapıda demektir.

Bu savaşın sonu nasıl olur? İran'ın varlık gösterebilmesi mümkün değil. Kullanılan bu teknolojiye yıllardır ambargo uygulanan İran dayanamadığı gibi Türkiye dahil bölgede hiçbir ülke dayanamaz. Öyle görünüyor ki diğer ülkeler BOP planına boyun eğmişse İran da boyun eğecek. Ama gönüllü ama gönülsüz.

Görünen o ki İsrail'in savaşa dair yaptıkları eski savaşlardan çok farklı. Artık kaba kuvvete dayalı, at sırtında savaş kazanma, güçlü ordu bulundurma dönemleri sona ermiş. Yeni ve farklı teknolojiler kullanıyor. Öldürülmesini istediği kişileri nokta atış suikastla öldürüyor. Çağrı cihazını bile silah olarak kullanıyorsa, yarın bir başkasına neyi kullanır, bunu şimdiden kestirmek mümkün değil. Her türlü istihbarat zaten ellerinde.

Kısaca İsrail eliyle tüm bölge bir başta öbür başa dizayn edildi. Arkasında ABD olduğu müddetçe İsrail'i durduracak bölgede bir devlet ve güç yok. Halihazırda İsrail'den rahat ve huzurlu bir devlet yok. Çünkü kendisini potansiyel tehdit edecek devlet kalmadı.

(İnternethaber) 
Peki, İsrail İran'dan sonra köşesine çekilecek mi? Çekilmeyecek. Çünkü İran'dan sonra sarı öküz hesabı sırada Türkiye var.

Hasılı Büyük Ortadoğu Projesi ABD destekli İsrail eliyle hız kesmeden devam ediyor.

İsrail'i durdurmanın tek yolu, onun kullandığı teknolojiye sahip olmaktan geçiyor. Bu da bizde var mı? Sanmıyorum.

Sözün özü, tahta silah ve tahta kılıçlarla cihat dönemi sona erdi. Devir, düşmanın silahıyla silahlanın sözü gereği günümüz teknolojisine uygun savaşlara kendimizi hazırlamamız gerek. Bir de hamaset ve slogandan uzak durmak lazım. Değilse bölgedeki komşu ülkelerin başına gelen bizim için de kaçınılmazdır.

14 Haziran 2025 Cumartesi

Güle Oynaya mı, Ağlaya Sızlaya mı?

"Konya Büyükşehir Belediyesi Konya İl Müftülüğü paydaşlığında gerçekleştirilen, "Güle oynaya camiye gel" projesi kapsamında, 1 Ocak 2016-31 Aralık 2016 tarihleri arasında doğan ve başvuru yaptığı camide 30 Haziran-18 Ağustos tarihleri arasında en az kırk gün sabah namazına gelen çocuklara, bisiklet hediye edilecek"
.

Başvurular 13-23 Haziran tarihleri arasında İnternet üzerinden yapılacak.

Büyükşehir Belediyesi başlattığı bu proje ile "Evlatlarımızı cami ve İbadetle tanıştırarak ibadet alışkanlıklarını küçük yaşlarda kazandırmayı" amaçlamaktadır.

Belediyenin bu projesi 2018 yılından beri her yaz döneminde uygulanmakta.

İlk başladığı yıl yanlış hatırlamıyorsam 7-14 yaş aracılığındaki çocukları kapsamıştı bu proje. Sonraki yıllarda ve bu yıl, 9 yaşındaki çocuklara yönelik bir uygulama.

2018 yılından beri bu proje kapsamında 91 bin bisiklet dağıtılmış. Bu seneki hedefin 100 bini geçmek olduğu belirtilmekte.

Projeye dair bu kısa bilgilendirmenin ardından, 2018 yılından itibaren uygulanmakta olan bu projeye dair kendi görüşümü belirtmek istiyorum.

Kampanya için kırk gün süresinin belirlenmesiyle, bundan muradın, bir işi kırk gün boyunca yapanın o işi bırakamayacağı ve devamlı olacağı düşünülmüş. Buna eyvallah.

Yine aynı şekilde dokuz yaşındaki çocukların seçilmesi ise Hz Muhammed'in "Çocuklarınızı yedi yaşına geldiği zaman namaza başlatın. Dokuz yaşına geldikleri halde namaza başlamadılarsa..." sözüyle, çocukları küçük yaşta namaza alıştırma gözetilmiş.

Proje ile çocuklarımıza ibadet alışkanlığı kazandırmak amaçlandığına göre 2018 yılından beri uygulanmakta olan bu projede başarıya ulaşıldığına dair elde bir veri var mı? Mesela 40 gün boyunca sabah namazına gelip bisiklet almaya hak kazanan kaç çocuk namaza devam ediyor? İmamlardan ve camiye devam eden cemaatten duyduğumuza göre bisiklet hediyesinin ardından camiye devam eden çocuk yok. Durum bu iken niçin bu projede ısrar ediliyor? Aynı yöntemi yedi yıldır uygulayarak farklı sonuç beklemek ne derece doğru?

Belediye ve İl Müftülüğü, sabah namazı dışında bir başka projeye imza atmayı düşünmüyor mu? Niçin sadece namaz niçin sadece sabah namazı niçin sadece bisiklet? Niçin kitap okuma alışkanlığına yönelik bir projeye öncülük edilmez? Mesela 40 gün boyunca Konya'daki kütüphanelere gelip günde bir saat kitap okuyan çocuklara hediye kampanyası yapılabilir. Çünkü bu toplumun cami ve namaz ihmali dışında okuma sorunu da var. Kitap okuma projesi mutlaka düşünülüp hayata geçirilmeli.

Diyelim ki namaz önceliğimiz. Ağaç yaş iken eğilir misali çocuklarımızı önce namaza başlatalım. İyi, güzel de niçin sabah namazı? Mübarekler, sabah namazı dediğiniz namaz, kişiye hele çocuğa en zor gelen namaz. Gecelerin kısa olduğu, herkeste uyku probleminin olduğu, kişinin uykuyu alamadığı bir mevsim. Amacımız çocuğu namaza başlatmak mı? Çocuğa illallah dedirtmek mi? Bu ne demek biliyor musunuz? Sen misin bisiklet isteyen? Gör o zaman Hanya'yı Konya'yı demek. Madem çocuklarımızı namaza başlatacağız. En kolay vakitlerden başlatmak daha pedagojik olmaz mı? Mesela öğle, ikindi ve akşam namazına çocuk bir başına gidebilir. Caminin etrafında veya mahallesinde oyun oynayan çocuk ezanı duyar duymaz oynamayı bırakır, koşar abdest alır, namaza gider. Hem de güle oynaya yapar bunu. Gördüğünüz gibi bir vakit yerine üç vakit namaz kıldırabiliriz çocuklara. Çocuklar bu vakitlerde kıldığı namazda zorlanmaz. Çocuk bu üç vakit camiye gitmek için anne, baba, ağabey ve ablaya ihtiyaç hissetmez. Uyku problemi olmaz. Halbuki sabah namazı öyle mi? Bir defa sabahın köründe, zifiri karanlıkta hiçbir çocuk yanında aileden biri olmadan camiye gidemez. Gitse de aile salmaz.

Çocuğu namaza başlatmak ve ona ödül olarak bisiklet vermek için seçilen bu sabah namazı, matematiğe yeni başlayan, daha çarpım tablosu ve dört işlemi bilmeyen çocuğa trigonometri ve karekök öğretmeye benzer. Halbuki matematik ve diğer derslerde kolaydan zora doğru bir seyir izlenir. Pedagojiye uygun olan da budur.

Tüm bunlardan geçtim. Projenin başlığı olarak seçilen "Güle oynaya sabah namazına gel" sloganına gelelim. Büyükler bile sabah namazına giderken yarı uykulu gider. Yani güle oynaya camiye gitmez. Değil ki dokuz yaşındaki ana kuzusu bir çocuk güle oynaya sabah namazına gitsin. Olsa olsa anne babası güç bela uykudan uyandırır. Yarı uykulu camiye gider. Yani camiye giderken güle oynaya gitmez. Gitse gitse ağlaya sızlaya gider. Bu tespitime, geçmişte bisiklet projesine katılan torununu sabah namazına götüren bir dede hak verdi: "Torunum camide başını dizime koydu. Uyumaya başladı. Ayıp olur, kalk diye uyandırdım" dedi. Kısaca namaza özellikle sabah namazına güle oynaya gidilmez. Öğle, ikindi ve akşam namazları için belki güle oynaya düşünülebilir.

Verilen hediyeye gelince. Bisiklet kullanmayı yaygınlaştırmak için güzel bir hediye. Konya bisiklet sürmeye de en uygun şehirlerden biri.

Bisikletlerin sponsoru büyük bir ihtimalle Büyükşehir Belediyesi. Belediye de projeye dahil olan çocuk sayısı kadar bisiklet temin etmek zorunda. Bunu temin için öyle zannediyorum, bisikletleri ihale ile almaktadır. En uygun teklifi verenden satın almakta. Eğer böyle ise satıştan sadece bir veya birkaç firma faydalanır. Halbuki şehirde toptan ve perakende bisiklet satışı yapan çok sayıda satıcı vardır. Bu satıştan tüm esnafın faydalanmasında yarar görüyorum. Bunun için ihalede en uygun teklif verilen bisiklet fiyatı ailenin hesabına yatırılabilir ya da bisiklet çeki vererek bu kampanyaya katılan ne kadar esnaf varsa vatandaş dilediğinden bisiklet alabilir. Böylece şehirdeki tüm bisiklet sektörü gözetilmiş olur.

Bir diğer husus, binlerce bisiklet belediyeye ek maliyet getirir. Bu sponsorluğu, belediyenin üstlenmesinden ziyade başka STK'ler, dernekler ve yardım kuruluşları üstlenebilir. Konya Müftülüğü Bisikletlerin temini için cuma namazı sonrası yardım sergisi açabilir. Hayırseverlerden yardım toplanabilir. İsterim ki kamu bu işe sponsor olmasın. Kamu, kurum ve kuruluşları, kaynaklarını belediyenin asli görevlerine ayırabilir.

Bu konuda daha önce birkaç defa yazı yazmıştım. Yılda bir bu proje tekrar gündeme gelince yeniden ele almak istedim. Niyetim, pişmiş aşa su katmak değil. Temenni ederim ki proje başarılı olur, amaçlanan hedefe ulaşılır.

12 Haziran 2025 Perşembe

Bankamatik Memurluğu Caiz mi?

Türkiye'de geçmişten günümüze şöyle böyle değil, baya bankamatik memuru var. Sayısını bilmiyoruz.

Halk arasında bankamatik memuru dense de aslında resmiyette kimse bankamatik memuru değil.

Hele bu mesleği icra edenlerin hiçbiri memur değil. Hepsi bir zaman müdürlük yapmış. Vekaleten başladıkları bu görevleri zamanla asalete dönüşmüş. Sonra birileri bunlara kızağa çekerek yerine bir başkasını yönetici atamış. Yeni atadığını da bir süre sonra alıp yerine bir başkasını oturtmuş.

İşte bu kızağa çekilenlere halk bankamatik memuru diyor. Bu tip kızağa çekilenler maaş ve özlük haklarını almaya devam ediyor. Adları da kah uzman kah araştırmacı oluyor. Neyin uzmanı ya da neyi araştırıyor demeyin. Atandıkları kadro adı böyle. Yoksa herhangi bir şeyin uzmanlığını ya da bir şeyin araştırmasını yapmıyorlar.

Bunları maaş ve diğer özlük hakları hesaplarına yatar. Bunlar da ihtiyaç oldukça maaşlarını kullanırlar.

Yerleri, yurtları yoktur. Mesai kavramları da yoktur. Kendilerine neredesiniz, gelin biraz çalışın diyen de olmaz.

Mesai kavramları ve ayrıldıkları kuruma herhangi bir sorumlulukları da olmadığı için bunlar çarşı, pazar, köy, kasaba, tatil merkezleri dolaşır dururlar. Yani 7/24, 365 gün boşlar.

Otur, halk, gel, git denmeyen bu kişiler, emeklilik öncesi emeklilik yaşarlar. Emeklilikten tek farkı emekli maaşı almamaları, çalışan gibi maaş almaları.

Araştırmacı ya da uzman olduktan sonra bunların tek yaptığı, bir uzmanın deyimiyle şöyle: “Şu kadar yıl kamuya hizmet ettik. Bundan sonra karıya hizmet ediyoruz” şeklindedir.

Halkımız bankamatik memuru dediği bu kızağa çekilmiş kişileri görse, bir güzel hoşbeş yapıyor, nerede, ne iş yaptığını soruyor. Görevini söyleyince oh ne güzel diyor. Bankamatik memuru yanlarından gidince başlıyorlar bunların arkasından konuşmaya: "Bunların aldığı caiz mi? Kesinlikle caiz değil, iş yapmadan para almak caiz olmaz" şeklinde kendi aralarında konuşup duruyor.

Kızağa çekilmek suretiyle uzman ya da araştırmacı kadrosuna alınıp herhangi bir görevi ve mesaisi olmayan bu tip yöneticilerin aldıkları maaş caiz mi, değil mi? Bunun üzerinde hiç durmayacağım. Çünkü bu sorunun muhatabı bu tip bankamatik memurları değil, onları kızağa alanlardır. Çünkü bunları bankamatik memuru yapan onlardır. Bunlara maaş ve özlük haklarını vermeye devam edenlerdir. Bunları alanında herhangi bir işte istihdam etmeyip çalışan bir kişi gibi maaş vermeye devam edenlerdir. Bunlardan ve tecrübesinden yararlanmayanlardır. Kısaca bu işin asıl suçluları, bir müddet yöneticilikten sonra bunlara araştırmacı ya da uzman adı altında bir kadro istihdam edenlerdir. Eğer birilerine kızılacaksa eğer birilerine hesap sorulacaksa eğer caiz mi denecekse bunun suçlusu insan kaynağını yerinde kullanmayanlardır. Devletin parasını çarçur edenlerdir.

İnsanları önce yönetici yapıp sonra beğenmedim deyip kızağa çekerek onları bankamatik memuru yapmaktansa, yöneticiliğe getirilecek kişiyi yönetici yapmadan önce "Yöneticilik üzerinden bir şekilde alınırsa asli görevine dönersin" denmelidir. Böylece piyasada bankamatik memuru kalmaz.