12 Haziran 2025 Perşembe

Reçetede Kota Uygulaması

Kullandığım tansiyon ilacı bitti. Raporlu bu ilacı yeniden yazdırmaktansa bugünlerde yüksek seyreden tansiyonumu kontrol altına almak için kurban bayramı arifesinden bir gün önce kardiyoloji doktoruna muayene oldum. EKO, EKG çektirdim, kan tahlili verdim. "Tahlil sonuçları iyi. Kalbinde sorun yok. Yalnız tansiyonun yüksek. Kullandığın ilacın dozunu yükselteceğim. Reçeteyi yazdım. Az sonra cep numarana reçete numarası gelir" dedi doktor. Teşekkür edip hastaneden ayrıldım.

Yolda zaman zaman mesajın gelip gelmediğini kontrol için cep telefonuna baktım. Mesaj bir türlü gelmedi. Belli ki bir aksilik var. Acaba nereden kaynaklanıyor.

Doktor, sonuçlarıma mesaiden sonra 18.00 sularına doğru bakmıştı. En iyisi sabah doktora mesaj atayım. Reçete numarası gelmedi diyeyim dedim.

Akşam 21.00 sularında oğlana mesaj attım. Evlat, reçete mesajı gelmedi. Acaba o hastanenin sisteminde senin numaran kayıtlı da bana gelecek mesaj sana gelmiş olabilir mi dedim. "Aynen baba. Mesaj bana gelmiş. Yoğunluktan ben de görmemişim" diyerek telefonuna gelen mesajı bana gönderdi.

Arife günü öğleden sonra resmi tatil olduğuna göre ilacımı öğleden önce almalıyım. Nasılsa eczaneler öğleye kadar açık olur dedim.

12.00 civarında evden çarşıya doğru çıktım. Nasılsa eczaneler 13.00'e kadar açık olur. Yol üzerindeki eczaneden ilacımı alayım diye eczaneye yöneldim. Kapalıydı. Benim evdeki hesap çarşıya uymadı.

Belli ki eczaneler ya o gün saat 12.00'ye kadar çalıştı ya da hiç açmadılar. Hizmeti nöbetçi eczanelere devrettiler.

Bu aşamadan sonra elim mahkum nöbetçi eczaneye gitmeye deyip çarşıya devam ettim.
Terzime uğradım. Paçasının yapılması için iki pantolon bıraktım. Birlikte bir tanıdığın cenazesine katıldık. Dönüşte, terzide biraz oyalandıktan sonra yolum üzeri yakın nöbetçi eczane listesine baktım. Kızılay'ın karşısında bir eczanenin nöbetçi olduğunu öğrendim.

Saat 17.00 suları eczaneye vardığımda içerisi tıklım tıklım idi. İlaç yüzdesi vermek isteyenler bile sıra bekliyordu. Çalışan sayısı da fazla olmasına rağmen kendisiyle ilgilenilmesini bekleyen müşteriler vardı.

Az bekledikten sonra telefonumu uzatarak şu reçeteye bakar mısın der demez, çalışan telefona bile bakmadan "Reçete alamıyoruz. Kotamız doldu" deyip başka müşteriye yöneldi.

Şaşırdım doğrusu. Reçetenin kotası da mı olur dedim kendi kendime. Bana bunu diyen çalışan 15-16 yaşlarında bir çocuk idi. Müşteri yoğunluğundan beni baştan savdı diye düşündüm. Çıkıp giderken kapıya yakın gençten bir çalışana gösterdim reçetemi. O da önceki çocuğun dediğini söyledi. "Kotamız doldu. Reçete alamıyoruz. Saat 5 oldu. Zaten 6'da kapatacağız. İlacınızın ivediliği yoksa reçetenizi alalım. İlacınızı bayram sonrası verelim" dedi. Teşekkür edip ayrıldım.

Yeniden nöbetçi eczane listesine baktım. Muhacir Pazarı civarında bir eczane daha nöbetçi idi. Adımlarımı sıklaştırarak ikinci nöbetçi eczaneye geldim. Burada fazla müşteri yoktu. Tek tük gelen müşteriler vardı.

Reçeteyi gösterdim. Çalışan tüm raflara baktı benim tek kalemden ibaret ilacı bulmak için. İçerideki diğer çalışanlara sordu. Bulamadı. Öğleden önce bu ilaçtan üç tane istemiştik. Geldi mi, geldi de verdik mi bir bakın. Çünkü sistemde bu ilaçtan üç tane gözüküyor. Acaba düşmedik mi? Şu depodan gelen açılmamış paketlerin içine bakın dedi. Kendi de baktı. "Maalesef yok" dedi. Buraya da teşekkür ederek oradan ayrıldım.

Eczane çalışanının tek tek raflara bakarak ilacı aramasına şaşırdım. Çünkü bugüne kadar hangi eczaneden ilaç almışsa, istediğim ilacı almak için gözü kapalı rafa yöneldiğini görmüştüm. Belli ki nöbetleri yoğun geçiyor. Yorgunluktan mayışmışlar.

Çıkışta tekrar nöbetçi eczane listesine baktım. Oturduğum mahallede iki tane eczane daha nöbetçi idi.

Adımlarımı sıklaştırarak üçüncü eczaneye 17.50'de vardım. Bu eczane müşteri bekler durumdaydı. Reçeteyi uzatmadan tereklerde ilacıma göz gezdirdim. İlacımı görünce sevindim. Çünkü üçüncü eczane ile birlikte ayaklarına karasular inmişti. İlacımın olmasına sevindim ama ya bu eczanenin de reçete kotası dolmuşsa, vay halime dedim. Çünkü işin yoksa kotası dolmayan ve ilacımın olduğu nöbetçi eczane ara dur.

Oturan görevliye reçetem var deyip telefonumdaki mesajı gösterdim. TC'mi söyledim. Telefonumdaki reçete numarasını girerek yerinden kalktı. "Coveram 10*10 neredeydi" deyip raflara bakmaya başladı. Sağ tarafında deyince, bir kutu alıp "Amca, ilacı kullanınca ilacı hemen gördün" dedi. İlacımı aldım. Teşekkür edip çıktım.

Şükür ki üçüncü nöbetçi eczaneden ilacımı alabildim. Buradan da kotamız doldu. Reçete alamıyoruz" sözünü duyacağım diye endişelenmiştim. Şayet böyle olsaydı, Konya kazan, ben kepçe tüm nöbetçi eczaneleri dolaşacaktım.

Siz siz olun, resmi tatil günlerinde -biliyorum elimizde değil ama- hasta olmayın. Daha önce muayene olduğunuz halde ilacı almak için benim gibi işi ağırdan almayın. İşinizi nöbetçi eczaneye bırakmayın. Maazallah o kadar yol gidip ilacınızı bulamayabilirsiniz. Bulsanız bile kotaya takılabilirsiniz. Mağdur olmamak, gittiğiniz eczaneden geri dönmemek için niyete aldığınız eczaneye telefon edip alacağınız ilacın olup olmadığını, varsa kotalarının dolup dolmadığını öğrenmenizde fayda var.

Gelelim reçetede kota uygulamasına. Nöbetçi eczane ararken İnternete girip "reçetede kota" yazıp aratmıştım. Olur mu böyle şey, ilaçta kota mı olur, bunlar benim aklımla dalga geçiyor diye düşündüğüm kota uygulamasının doğru olduğunu gördüm. Zonguldak Eczane Odasının Web sayfasında şu açıklamaya rastladım: "Aylık kotalı karşılanacak reçeteler için bu reçeteleri karşılamak isteyen eczanelere odamız tarafından bir kota belirlenmiş olup, eczane kotası dolana kadar kendisine gelen reçeteyi karşılayabilecek, kotası dolduktan sonra reçeteyi kotası dolmayan başka bir eczaneye yönlendirilecek; bunun takibini sistemden yapabilecektir".

Sanırım bu kota uygulaması 2012 yılında uygulamaya konmuş. O zamandan bu zamana da uygulanıyor. Bu kota uygulaması ile ayak altında herkesin uğrak yeri olmayan, yani daha az ciro yapan eczaneler korunmak ve desteklenmek istenmekte. Eczacılar arasında bir meslek dayanışması anlayacağınız.

İyi, hoş, güzel. Mesleki dayanışmaya kimsenin sözü olamaz. Ancak gıpta edilir. Yalnız bu meslek dayanışması ve birbirlerini koruma, hastayı mağdur etmemesi lazım. Vatandaş hasta hasta şu eczane, bu eczane, kotası dolmayan eczane mi arayacak? Madem bu uygulama devam ediyor. Eczacılar birbirlerini koruyup kollayacak. Pekala kotası dolan eczane, kotası dolmayan eczaneye reçete bilgisini vererek ilacı o eczaneden getirtebilir. Kotası dolmayan eczacı da bu işi seve seve yapar diye düşünüyorum. Çünkü her eczanenin küçük çalışanı var. Pekala mobilete atlayıp ilacı getirebilir.

Reçete kotasından dolayı bugüne kadar kaç hasta mağdur oldu bilmiyorum. Velev ki bir kişi mağdur olsun. Niye mağdur olsun? (Bu arada benim için eczane eczane dolaşmak mağduriyet sayılmaz. Çünkü bu vesileyle yürümüş olurum. Bunu da antrparantez hatırlatırım. Ki bu sayede hepsi eczane için olmasa da o gün 16.430 adım atmışım.)

Başıma yeni geldiği için reçetede uygulanan bu kotadan 2025 yılında haberdar oldum. Bu kota, 2012 yılından beri uyguladığına göre öyle zannediyorum, binlerce vatandaş bu kota uygulamasına takılmıştır. Bu mağduriyet bugüne kadar niçin gündeme gelmedi, anlamış değilim.

Eczanelerde uygulanan garip bulduğum bu kota uygulaması, düşünün ki okullarda uygulansın. Sınavsız öğrenci alan bir okul müdürü kontenjanımız doldu. Alamıyoruz desin. Kıyamet kopar. Hatta 222 sayılı kanunda bir sınıftaki öğrenci sayısı 40'ı geçemez denmesine rağmen bazı okullarda sınıf mevcutları kırkın üzerindedir. Hiçbir okul müdürü kırkın üzerinde öğrenci alamam. Ben kanunu uygulayacağım diyemez. Derse, başına ne geleceğini kestirmek mümkün değil. Bilin ki o okul müdürünü ben bile kurtaramam.

Bir hastanenin acili, hastamız çok. Şu sayıdan sonraki hastalar başka hastanelere gitsin, onları muayene edemeyeceğiz desin. Bakın o hastane yetkililerinin başına neler gelir.

Hasılı, garip bulduğum ve anlam veremediğim bu reçetede kota uygulamasının, hastayı mağdur etmeyecek, hastayı eczane eczane dolaştırmayacak, hastaya kolaylık olacak şekilde uygulanmasında büyük yarar görüyorum.

11 Haziran 2025 Çarşamba

Trafik Işıkları

Çoğu illerin kavşaklarında bulunan trafik ışıklarında, diğer ışığa geçmek için kaç saniye kaldığı yazılı.

Konya'da ise trafik ışıklarının olduğu hiçbir ışıkta ışığın süresi yazmıyor. Sanki geçmişte kısa bir süre ışıklarda saniye bilgisi vardı. Sonra ne hikmetse kaldırıldı.

Diğer illerin kavşak lambalarda süre varken Konya'da olmaması garip değil mi?

Lambalarda süre yazılı olsa ne olur, olmasa ne olur, kırmızı ise bekleyeceğiz, yeşil ise geçeceğiz diyebilirsiniz. Ben ise lambalarda sürenin yazılı olmasına tarafım. Çünkü sürücü kavşağa gelirken ışığın kırmızı olduğunu görünce, kaç saniye sonra yeşile döneceğini bilir. Aynı şekilde yeşilin yandığını görünce süreye göre kendini ayarlar. Hatta gaza biraz yüklenip yeşilde geçer. Yeşilin bitmesine birkaç saniye kaldığını görünce, nasılsa geçemem diyerek lambada durur.

Lambalarda süre yazmayınca, kavşağa yaklaşırken ışığın yeşil olduğunu gören sürücü, yeşilin ne zaman biteceğini bilmediği için gaza yüklenmek suretiyle yeşilde geçmeye kalkar ama çoğu sürücü önce sarı, ardından kırmızı da geçmek zorunda kalabiliyor. Çünkü tam kavşağa geldiğinde kırmızı yansa bile frene basamaz. O hızla ani fren kazaya sebebiyet verir. Kazara güç bela durmaya kalksa bile ardından kaptırıp gelen sürücünün arkadan vurmaması çok zor. O yüzden lambalarda mutlaka süre olmalı. Sürücü de süreye göre kendini ayarlamalı.

Lambalarda süre olması, olası kazaları önleyeceğini düşünüyorum. Sürenin olmaması da kazalara davetiye çıkarmaktadır.

Hepimizin bildiği gibi aşırı hız ve hız limitine riayet etmemenin sonucu, direksiyon hakimiyetini sağlayamadığı için olan kazaların yanında, kavşaklarda olan çarpma ve çarpışma kazaları da azımsanamayacak kadar çoktur. Bu kazalarda hızını alamadığı için kırmızıda geçen ile kendisine yeşil yanan diğer sürücünün burun buruna çarpışması eksik olmuyor bu ülkede.

Trafik lambalarında süre belirtilmesi, kırmızıda geçme riskini de ortadan kaldıracağı için sürücü kırmızıda geçme cezası yemediği gibi kavşak kazalarını da minimuma inecektir.

Sinyalizyon işlerine bildiğim kadarıyla belediye bakıyor. Konya Büyükşehir Belediyesi de diğer illerde olan süre ayrıntısına kavşak lambalarında mutlaka yer vermeli. Bu iş emniyetten bitecekse, Konya emniyeti de üzerine düşeni yapmalı.

Lastik Tamiri

Bayram ziyaretine gelen çocuklarımla bayramlaştık. Kahvaltımızı yaptık. Başka akrabaları da ziyaret edelim diye çıktılar.

Arabalarına binip gitmediler bir türlü.

Ne hayır diye arkalarından indim. Bir tanesinin arabasının arka sağ tekeri inmiş. Jant yere değmiş. Baktım pompa yardımıyla şişiriyorlar. 

Bu teker patlak. Stepneyi takın dedim. "Kim uğraşacak. Nasılsa yaptırılacak. Biraz şişirip bir lastikçiye kadar gidelim" dediler.

Yakındaki bir petrolde bulunan lastikçiye götürüp yama yaptırmışlar. 

Cam girmiş tekere. 

Bayram bayram, bayrak kazığı yedim dedi oğlan. Kaç verdin dedim. 350 lira imiş. Fazla değil mi diye sordum. Bizim ücretimiz böyle dedi. İşimin görüldüğüne baktım. Yalnız bu ücret fazla dedi. 

Kaç yıldır lastik yaptırmadım ama bana da fazla geldi dedim. İnternete girerek bu işin piyasasını öğrenmek istedim. Önüme Ankara Sanayi Odasının azami fiyat listesi düştü. Binek arabaya ait üç ayrı fiyat var. Fitil 400, yama 600, mantar yama 800 TL yazıyor. Öncelikle fiyat listesini belirleyip herkesin görebileceği şekilde dijital ortamda yayınlayan Ankara Sanayi Odasını tebrik etmek lazım. Belirlenen fiyat uçuk kaçık olsa da kendisine bağlı olan esnafa bu fiyattan yüksek alamazsın tavsiyesini yapmış. 

Görünen o ki Konya'daki lastik tamir ücreti de Ankara'yı aratmıyor. Ankara Sanayi Odasının belirleyip ilan ettiği listenin bir benzerini de Konya Lastikçiler veya Sanayi Odasının sitesinde görmek istedim. Maalesef göremedim. Şeffaflık adına böyle bir listeye ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Çünkü lastik tamiri sonrası esnafın istediği rakamı uçuk kaçık bulan bir vatandaş en azından hemen ilgili odanın sitesine girerek fiyatlara bakar. Tamircinin istediği ücretin makul olup olmadığını sıcağı sıcağına öğrenmiş olur. Görünen o ki Konya'daki ilgili odalar buna ihtiyaç hissetmemiş. Belirledikleri bir fiyat listesi varsa da oda ile esnaf arasında sır olmalı. 

Ankara yama ücretini ve Konya odalarının fiyat listesine dijital ortamda yer vermemesini bırakıp bayramda alınan yama ücretine gelelim. Bayram sonrası bir esnaf ziyaretime, bir yama ücreti 350 lira olur mu dedim. Söylediğim fiyata şaşırdı. "İki, üç gün önce 200 liraya yaptırdım. Çok yüksek almış" dedi. 

Görünen o ki diğer alım, satım, tamir vs.'de olduğu gibi lastik tamirinde de oturmuş bir piyasa fiyatı yok. Esnaf zaman, mekan ve müşterinin mesleğine göre fiyat çekiyor. Meslek ne alaka demeyin. Alakası şu: Tamirci, oğlana ne iş yaptığını sormuş. O da mesleğini söylemiş. Tamir sonrası aldığı fiyatı düşününce oğlanın kazancına göre fiyat istemiş olabilir. Bu benim oğlanın zannı. Zannın ne derece doğru olduğunu en iyi esnaf bilir. 

Garip olan, oturmuş piyasa olmayınca aynı mevkide biri 200'e bu işi yaparken diğeri 350 çekiyor. 

Belki de alınan 350 lira yama ücreti normal olabilir. 200'e yapan bu işi azamiden ziyade alt limitten yapmış olabilir. Yalnız arada bu kadar uçurum olmamalı. 

Lastiği çıkarma, patlağı bulma, yama yapma, şişirme, belki de tekrar balans yapma, lastiği tekrar takıp vidaları sıkma, tozu, toprağı, yağı, emeği gibi işlemleri düşününce alınan 350 lira az bile diye düşünebiliriz. Elbette burada bir emek var. Emeğin karşılığı da alınmalı. Yalnız alınan 350 lira altı sıfırı atılmamış paramızla 350 milyon demektir. Neredeyse iki büyük paramız tutarı bu yama ücretini düşününce paramızın pul olduğu söylemi, söylemden çıkıp gerçek olmuş.

Bir yama ücreti bile bu fiyata gelmişse vay halimize. Biz bu enflasyon belasından kurtulmadıkça bu hayat pahalılığı belimizi bükmeye devam edecek. Oturmuş bir piyasa fiyatı da olmayınca bu ortam insanımızda ne ahlak bırakır ne vicdan ne insaf ne de Allah korkusu. Her zaman başımıza gelmeyen böylesi durumlarda önce şaşırıp şok geçireceğiz. Ardından tıpış tıpış bu fahiş bedeli ödeyeceğiz. Sonra da vay benim ülkem deyip hayıflanacağız. Her zaman olduğu gibi yine esnada kızacağız. Esnafa kızalım kızmaya da biraz da bu puslu havayı oluşturanlara ve bu puslu havayı dağıtmayanlara ya da dağıtamayanlara bir çift sözümüz olsun.