2 Nisan 2025 Çarşamba

Boykot Furyası *

Bir boykot furyasıdır gidiyor. Kim, kimi, niçin boykot ettiğini de anlamış değilim.

Olup bitenden tek anladığım, boykot adı altında suni gündem oluşturuyor birileri. Bir milli üretim, yabancı üretimdir gidiyor. Kayıkçı kavgası yapıyorlar. Rol kapmaya çalışıyorlar. Birileri kıvılcımı atıyor, diğerleri ateşe dönüştürüyor. Tüm hesap bunu nasıl lehimize tahvil ederiz çabası. Başka da bir anlamı olduğunu sanmıyorum.

Bir kaşık suda fırtına koparıldığına göre boykotun vatandaş nezdinde bir karşılığı var mı?

Gördüğüm kadarıyla bir avuç trol dışında boykota kulak veren de yok, destek veren de.

Bakmayın seslerinin çok çıktığına.

Vatandaşın boykot diye bir gündemi yok. Olamaz da. Çünkü vatandaşın derdi geçim derdidir. Geçim derdi ile uğraşan ise ayağını yorganına göre uzatma hesabı yapar. Bütçesine göre alışverişini yapar. Günlerini bu ay şunu alayım, bunu almayayım hesabıyla geçirir.

Bir diğer husus yerli olsun, yabancı olsun, bu ülkede üretilen, vatandaşın hizmetine sunulan hangi ürün olursa olsun, boykot listesinde adının bile geçmemesi lazım. Çünkü bu ürünler bu ülkede üretiliyor, buralarda bizim insanımız çalışıyor ve evine ekmek götürüyor. Şu ürünü ya da ürünleri boykot çağrısı yersiz bir çağrıdır. Kendimizle çelişen bir durumdur. Gerçi çelişme denince bu ülke akla gelir. Çelişmeyen yönümüz mü var sanki.

Üstelik bugüne kadar boykot edilip de iflas bayrağını çeken bir firma bilmiyorum. Şayet iflas etmiş olsaydı, bu ülkede üretilen Yahudi menşeli ürünlerin şimdilerde hiç esemesi okunmaması gerekirdi. Çünkü bildim bileli bu ülke insanı İsrail ürünlerini boykot eder ama bir şey var ki hepsi dimdik ayakta. Hala gözde ve aranan ürün hepsi. O yüzden her türlü boykot beyhude çabadan ibarettir. Ya gündem değiştirmek ya kamuoyunu kanalize etmek ya da hiçbir şey yapamıyoruz, bari boykot yapalım da dostlar alışverişte görsün murat ediliyor olsa gerek.

Ayrıca bu ülkede üretimine devletin izin ve onay verdiği bir ürünü boykot etmeyi çok etik bulmuyorum. Çünkü bu ürünü boykottan ziyade devlet o işletmenin izin ve onayını sonlandırır, olur biter. Sonuç alan boykot olduğu için en güzel boykot olur. Devletin izin ve onay verdiği firmayı boykot bataklıkta sivrisinek avlamaya benzer.

Haydi yabancı ürünleri boykot halkın gazını almak ve onları oyalamak için bir ihtiyaç diyelim. Yerli ürünleri boykotu hiç anlamıyorum. Halktan kopuk, zamanın ruhuna yabancı bir tasarruf.

Bir diğer husus, her boykot reklamın kötüsü olmaz sözünde olduğu gibi firmaların ürünlerini bedava reklam etmektir. Çünkü boy boy listeler bir nevi reklamdır. Birilerine inat vatandaş gider alır.

Bir diğer husus, her boykot aynı zamanda bir ürünü kara listeye almaktır. Firmalara itibar suikastıdır. Buna da kimsenin hakkı yoktur.

Benim için boykot ne anlam ifade eder? Bir zamanlar özellikle Yahudi ürünlerine karşı almama hassasiyetim vardı. Baktım ki her boykot o ürünü daha da güçlendiriyor. Faydadan hali değildir. Faydası olmayan deliğe ikinci, beşinci kez girmekten, hepsinden de farklı sonuç beklemekten kendi adıma gına geldi.

Şimdi ne yapıyorum? Alacağım ürün ihtiyaç mı? Hangi marka üründen daha fazla yararlanıyor ve ihtiyacımı gideriyorum? Yerli ve yabancı ürünün kalitesini karşılaştırıyorum. Aynı kalite ise yerli ürünü tercih ediyorum. Düşük kalite yerli ürünü almıyorum. Gerekirse yabancı kaliteyi tercih ediyorum. Fiyatına da bakıyorum. İşime ve bütçeme hangisi uygunsa onu alıyorum. Ne yerli ürün babamın oğlu ne de yabancı ürün. Hoş, biri babamın oğlu da olsa fark etmez. Çünkü kimse karnımı doyurmuyor.

O yüzden gidin boykot kavganızı ötede yapın. Halkı kayıkçı kavganıza alet etmeyin. Suni gündem oluşturarak halkı oyalamayın ve kutuplaştırmayın. Çünkü her kutuplaştırma adımı toplumda nefret tohumları eker. Bu halkı seviyorsanız, yapmayın bunu. Sevmiyorsanız, kim tutar sizi. Kalıbınızın ve meşrebinizin gereğini yapın.

*04.04.2025 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Yaşlılık Başa Bela

Her yaşın ayrı bir güzelliği var dense de eve bacaya bastırılmayacak yaş grubu yaşlılık devresidir.

Çünkü bu yaş grubunda tüm organlar iflasın eşiğinde.

Dişler dökülür. Yeni taktırdığın orijinal dişin yerini tutmaz.

Kabızlık sorunu ayrılmaz bir hastalığın olur.

Kilo sorunun başlı başına bela.

Ayaklar vücudu çekmez. Ha düştüm düşeceğim derken düşer bir tarafını kırarsın.

Hareketsizlikten bir köşede esaret yaşarsın. Bir yere gidemezsin. Merdiven inemez ve çıkamazsın. İki adımda hışmış kalırsın.

Fazla su içemezsin. Çünkü tuvaletin gelir.

Kilo sorunundan taharetini doğru dürüst yapamazsın.

Göz pek görmez.

Kulak ağır duyar.

Tansiyon, şeker, nefes darlığı vs. tüm hastalıklar bir bir sökün eder.

Günlük sabah, öğle akşam önüne bir poşet ilaç yanı başında durur. Saati geleni atar durursun. Ne ile yarayacaksa artık.

Kireçlenme dolayısıyla vücudunun her bir yeri üzerinden kamyon geçmiş gibi ağrır. Ağrılarımı geçirecek diye ağrı kesici krem sürer durursun.

Tüm bu hastalıklarla cebelleşirken, iyileşeceğim diye bir sürü hapa bağımlı hale gelmenin ardından kör kötü işini yaparken bir de bakıma muhtaç hale gelir, bir başkasına muhtaç olursan, geri kalan hayat çekilmez olur. Yaşayan bir ölü olursun.

Ben bu hale düşecek biri miydim, ben bakıma muhtaç hale gelecek miydim derken sevdiklerine yük olmanın mahcubiyetini yaşamaya başlarsın.

Hele bir de sevdiklerinin ne zaman ölecek diye gözünün içine baktığını hissedersen, vay haline. İşte o zaman kara toprak daha iyi dersin.

Ne edersin ki nasıl ki doğarken kimse sana sormadı. Ölürken de sormuyor. Öleyim dersin, ölemezsin. Sürünür durursun bir vakte kadar.

Yine bu hastalıklarla mücadele dönemi yaşlılığı yaşayınca dünyanın boş olduğunu, bir anlamı olmadığını, safi çile ve eziyet olduğunu anlıyorsun ama anladığınla kalıyorsun. Bir gerçek var ki düşe kalka bu yaşlılık çekilecek. Ta ki vücut benden bu kadar deyinceye kadar.

Öldü ile Geberdi

Gündelik hayatta hem öldü hem geberdi fiilleri kullanılır. Kullandığımız bu kelimelerin anlamlarını bir hatırlayalım.

Ölmek: 1.Yaşamaz olmak, hayatı sona etmek, can vermek; cavlamak. II. Gitmek, göçmek, gümbürdemek, kakırdamak, kıkırdamak, yürümek, zıbarmak, cartayı çekmek, zartayı çekmek, mortlamak.

2. Solmak.

3.Bazı sebeplerle çok sıkıntı çekmek (mecaz).

4.Değerini, geçerliliğini, gücünü yitirmek, kullanılmamak.

Gebermek: 1. (Argoda) sevilmeyen biri için ölmek. 2. Bir kimseye aşırı ilgi ve istek duymak.

Ölmek ve gebermek fiillerinin dışında ölenler için "hakka yürüdü", "hak vaki oldu" deyimleri ile "kaybettik” fiili de kullanılır.

Gördüğümüz gibi hem ölmek hem gebermek fiilleri biri argo olmak üzere aynı anlamlara gelmekte.

Her ne kadar aynı anlama gelse de hangisini kullanırsak kullanalım, ölümün yüzü soğuktur. Pek temenni edilmez.

Her ikisi de haber anlamı taşır.

Yalnız öldü fiili ile geberdi fiili kullanılırken bu fiili kişiden kişiye farklı kullanırız. Mesela sevdiklerimiz için kaybettik, öldü derken sevmediklerimiz için geberdi fiilinin kullanıldığını görüyoruz.

Ölmek ve gebermek aynı sonuca çıkmasına rağmen öldü fiili kulağa daha hoş gelirken gebermek fiili çok itici gelmekte. Çünkü bu fiil hem argo hem nefret dilini içinde barındırıyor. Bir kişi hakkında içte biriktirilen kin ve intikam duygusunun dışa vurumu söz konusu.

Öldü fiili gibi herkese kullanılabilecek ve aynı anlama gelen nötr bir fiil varken argo geberdi fiilini tercih etmek hiç olacak şey değil. Olsa olsa bir akıl tutulması, birinin ölümüne sevinmek, zil takıp oynamak ve kavganın fitilini ateşlemek gibi bir şey.

Ölen her kim olursa olsun, nazarımızda değeri olsun veya olmasın her ölenin sevenleri vardır. Ölene saygı göstermek istemesek bile sevenleri saygıyı hak ediyor olabilir. Mesela ata ne kadar kötü olursa olsun, hangi evlat babası için geberdi fiilinin basında yer almasını ister? Öyle zannediyorum, kimse istemez.

Sonuç olarak, mahalleleri ayırıp kutuplaştığımız gibi bunu ölüme kadar götürmeyelim. Empati yapalım. Argo tabir kullanmaktan kaçınalım. Cenaze yakınlarını incitmeyelim. Verdiği zararlardan dolayı ölüye sevineceksek bu sevinci içimizde tutalım. Dışa açık etmeyelim. Rahmet de dilemeyelim. Cenazesini de kılmayalım. Bırakalım her mahalle cenazesine karşı son görevini vakur bir şekilde yerine getirsin. Birbirleriyle acılarını paylaşsın. Biz sessiz kalalım. Kavgamızı sıcağı sıcağına daha cenaze kalkmadan devam ettirmeyelim. Unutmayalım ki yorgan gider, kavga biterse, bir insan öldü mü, onunla ilgili kavga da biter. Edep, ahlak, etik, örf ve âdet bunu gerektirir.

Sahi, nereye gömdük bu edep ve ahlakı ve de insanlığımızı?