13 Ocak 2025 Pazartesi

Enflasyonlu Hayatın Kazanan ve Kaybedenleri

Enflasyonlu hayatın kazananları:
Devlettir. Devlet çok yönlü kazanır. Devletin kazancı vergidir. Yüksek vergi koyar. Vergi koyarken kriteri, yaşanan enflasyona göre vergi koymaktır. İşçi, memur, emekli gibi sabit gelirliye ise hedeflediğini enflasyona göre zam vererek hem vergiden kazanır hem de sabit gelirliye zam verirken kazanır. Sabit gelirliye zam veren devletin daha doğrusu devleti yöneten hükümet yetkilileri, işçi ve memurunu bugüne kadar enflasyona ezdirmemiştir, yine ezdirmeyecektir. Hedeflenen enflasyon tutmazsa enflasyon farkını altı ay sonra yansıtmakta. Bu da sabit gelirlinin hakkını bir altı ay geç vermek demektir ki burada da devlet kazanır. Çünkü bu, kişinin borcunu zamanında değil de altı ay geç ödemesi gibidir ki paranın pul olması ve alım gücünün düşmesi sebebiyle sabit gelirli zarara uğrarken devlet yine kazanmış oluyor.
Esnaf kazanır. Çünkü esnaf enflasyondan etkilenmez. Aldığı ürüne zam geldikçe tereklerdeki ürünün etiketini günceller. Mesela bir ürünü üç liraya alıp beş liraya satacak iken aldığı ürün yerinde 5 liraya çıkmışsa, üç liraya aldığı ürünü sekiz liraya satmış olur. Böylece hem alırken kazanır hem de satarken. (Esnaf buna mecbur. Böyle yapmazsa yani aldığı fiyattan satarsa, sattığı malı yerine koyamaz.)
İthalatçı kazanır. Ürününü döviz bazında kaça almışsa, üzerine kârını koyarak satışa sunar.
İmalatçı kazanır. Aldığı ham maddeye zam geldikçe gelen zammı ekler. (Girdi maliyetleri söz konusu.)
Fabrikasyon üretimi yapanlar kazanır. Bunlar da girdi maliyetleri yükseldi demek suretiyle ilaveten zam yaparlar. (Girdi maliyetleri)
Bir diğer kazananı, evi ve dükkanı olup kiraya veren ev ve iş sahipleridir. Bunların çoğu çok insafsızdır. (Piyasa)
Kısaca enflasyonlu hayatın kazananı (devlet, üretici, imalatçı, ihracatçı vs.) çoktur. Çoğu zaman maliyetinin üzerinde zam yaparlar. Çünkü piyasa oynaktır. Yerine koyamam düşüncesi olur. Bir de daha fazla kazanma hırsı ortaya çıkar. Tüketici de sürekli zamma alıştığı için nasılsa tepki gelmez diye düşünür.
Enflasyonlu hayatın kaybedeni, işçi, memur, emekli, asgari ücretli gibi sabit gelirli kişilerdir. Bunlar TÜİK enflasyonuna göre zam alır. Bu da piyasa enflasyonunun altında bir orandır. Verilen zam oranı enflasyonun altında kaldığında, verilecek enflasyon farkını da 6 ay geç almak suretiyle enflasyon farkından da zarar eder.
Enflasyonlu hayatın bir diğer kaybedeni ise tüm tüketicilerdir. Bunlar her ürünü yüksek ve zamlı fiyattan almak zorunda.
Bir diğer kaybeden ise kirada oturanlardır. Bunların kirası her yıl çok yüksek artış gösterir. Kiracının o evde oturması ev sahibinin insafına kalmıştır. İstenen kira artışına yanaşmayan bir şekilde taciz edilerek evden çıkarılır.
Şu var ki kazananı ve kaybedeni olsa da enflasyonlu hayat eve ve bacaya bastırılacak bir şey değildir. Toplumda ne ahlak bırakır ne vicdan. İnsanı insanlıktan çıkarır. Şeytan görsün enflasyonun kendisini diyeceğim ama bizim ülkemizi çok sevdiğinden hiç gitmiyor bizden. Başımızın belası olarak içimizde hayatına devam ediyor. Ne diyelim, sebep olanlar sağ olsun.

12 Ocak 2025 Pazar

Konya Gar Otoparkı

Bu fotoğrafı ortasından çektim. Arkamda da sağlı sollu yola park edilmiş bir o kadar araç var.
Burada düğün mü var demeyin. Olsa olsa cenaze olabilir demeyin. Saatlik bir etkinlik vardır burada hiç demeyin.
Burası Konya Gar'ının Havzan girişindeki cadde.
Orada İstasyona ait büyükçe bir park var. Bu park varken niye yola park edilmiş demeyin.
Doğrudur. Orada büyük bir park var. Ama bu park, halihazırda araç trafiğine kapatıldı. Araç girmesin diye kapısına kocaman bir kilit vuruldu.
Bu müsait park kapatılınca; yolcu almak, yolcu göndermek isteyenler; İstanbul, Ankara ve Eskişehir'e günübirlik gidip gelenler ise araçlarını yol üzeri iki taraflı park etmek zorunda kaldı.
Aracımı parka koyarım diye gelenler şaşırıyor, gelip geçenler şaşırıyor.
Geçici bir durum mu bu? Hayır.
Parkta çalışma mı yapılıyor? Hayır.
Bu park başka bir amaçla mı kullanılacak? Hayır.
O değil, bu değil. O zaman önemli bir ihtiyacı gideren bu park niçin kapatıldı? Öğrendiğimize göre belki de yüz araçlık büyük park güvenlik amaçlı kapatılmış. Bomba konur endişesiyle emniyet uyarmış. Bu parka ya eleman koyacaksınız ya güvenlik kamerası döşeyeceksiniz ya da boşaltılacak demiş.
İstasyon müdürlüğü de çareyi parkı boşaltmada bulmuş, kapısına bir kilit vurmuş. Bundan sonra koca park atıl bir şekilde bomboş bekletilecek.
Gelen onca araç ise mecburen yol boyu park edilecek.
Bu dar cadde işlek bir cadde. Resimde göründüğü gibi iki taraflı araç konduğuna göre bu demektir ki karşıdan araç gelirken araçlar birbirine yol vermek zorunda.
Bu problem kısa zamanda çözülmezse, Gar yönetimi geri adım atmazsa, emniyet bomba tehlikesi tedbirinden vazgeçmezse, bundan sonra bu yol bu şekilde araç yığını haline gelecek. Park edecek yer bulamayan Gar yolcusu, civardaki meskûn mahallin önüne, daracık sokaklara aracını koymak zorunda kalacak. Yolcu indirecek araç sahibi ise tek şerit olarak işleyen yolda durarak yolcusunun indirmek zorunda kalacak. O yolcusunun indirirken arkasındaki araçlar durmak zorunda kalacak.
Teröristler gelip bu parkta bomba patlatabilir mi? Bu ülkenin terörden epey ağzı yandığına göre parkta bomba patlatmak ihtimal dahilinde. Sadece burada değil, her yerde bu bombalar patlatılabilir. Yalnız bomba patlatılma ihtimali var diye tedbir amaçlı parkı boşaltmak çözüm değil, olsa olsa olmayan yeni bir problem üretmektir.
Yetkililerin tepki çeken bu kararlarını yeniden gözden geçirmelerinde fayda görüyorum.

Bu Kadar Nefret Niye?

Esed rejiminin devrilmesinin ardından birkaç arkadaş bir yerde oturuyoruz.

Çaylarımızı yudumlarken daha önce tanış olmadığımız bazı kişiler de oturmamıza eşlik etti.

Ortak arkadaş onlarla bizi tanıştırdı.

Laf döndü dolaştı zalim Esed'in dikta yönetiminin sona ermesine.

Hepimiz seviniyoruz haliyle.

Zaten üzerine fetih hutbesi de okuduk ve dinledik.

Sevinen sadece biz değiliz. Suriyeliler sevindi günlerce. Meydanlara toplanıp sevinç gösterileri bile yaptılar.

Az sonra sevinenler ikiye ayrıldı.

Bir grup Esed rejiminin yıkılması elbette sevindirici. Sevinelim sevinmeye. Ama HTŞ önderliğindeki Şam'ı HTŞ mi yönetecek yoksa HTŞ'nin arkasında başka bir güç mü var? Esed'in yıkılması gerekiyordu ama yerine ne konacak türünden endişelerini dile getirdi.

Sonradan bize dahil olanlardan biri söze karıştı: Şimdi bunları konuşmanın zamanı mı? Ne gerek var bu endişeleri dile getirmeye? Yarın ne olacaksa olsun. Ki iyi şeylerin olmayacağını, orta yerde bir belirsizliğin olduğunu ben de kabul ediyorum. Gün bugün sevinme günü. Bırakın keyfini yaşayalım. Boş verin yarını dedi.

Böyle konuşan kimsenin şaka yapıp yapmadığını test etmeye çalıştım.

Dedim ki bugüne kadar hep ilk sevindik. Sonrası bizim için tufan oldu. Bunda da öyle bir durum olmasın endişesi bizimki.

Kabul ediyorum. Nasılsa elimizden bir şey gelmeyecek. O yüzden bugünün tadını çıkaralım dedi.

Gördüm ki adam konuşmasında ciddi idi. Nasıl bir kafa yapısıysa artık.

Baktık ki adam endişeleri dile getirmekten hoşnut değil. Bırakıverdik olası senaryoları anlatmaya. Hoş, anlatmaya kalksak bile bizi susturmaya çalıştı.

Bu diyaloğu unutmaya çalıştım ise de adamın olası yarınları düşünmemesi garibime gitti.

Belli ki günlük yaşayan biri idi. İşin garibi bu kafa yapısında tek değildi. Çünkü bu toplumda tıpkı onun gibi düşünen yani günlük düşünen, başta sevinip sonra üzülen o kadar çok insanımız var ki dile getirdiğin endişelerden nefret ediyor. Bunlara saha sonra demiştim desen de bundan da nefret ediyorlar.

Böyleleri için George Orwell'in şu sözünü hatırlamamak mümkün değil: "Bir toplum gerçeklerden ne kadar uzaklaşırsa, gerçeği söyleyenlerden o kadar nefret eder”. George Orwell

Evet, farklı fikir ve görüş serdedenlere bir nefretimiz söz konusu bizim. Bu demektir ki bu toplumun çoğunluğu gerçeklerden uzaklaşmış, gerçekle yüzleşmek istemiyor. Nefreti de bundan.

Halbuki kuşku, endişe ve senaryolar çıkar veya çıkmaz. Temenni ederiz ki endişeler çıkmasın. İlk sevindiğimiz gibi sonra da sevinelim. Endişeler gerçekleşmezse yine hep beraber sevinelim. Şükür ki endişelerimiz yersizmiş diyelim. Şayet endişeler gerçek olursa, işin bu yönü de vardı. Şükür ki zamanında tedbirimizi aldık diyelim.