7 Kasım 2024 Perşembe

Zorunlu Emeklilik Yaşına Neşter

Kendisini daha önce ismen bilirdim. Teşehhüt miktarı da olsa çalışma imkanı buldum. İlerlemiş yaşına rağmen ne konuştuğunu bilen, büyükle büyük, küçükle küçük, hal hatır bilen, herkes ve her kesimle iletişim kuran, herkes nazarında saygınlığı ve ağırlığı olan, kişilik ve kimliğinden ödün vermeden düşüncesini paylaşan, bulunduğu ortamda sözü dinlenen, nazik, kibar ve bir İstanbul beyefendisi olarak tanıdım kendisini. 
Daha fazla çalışamadım. Çünkü 65 yaş haddinden zorunlu emekli oldu. 
Emekli olmasına rağmen bizden geçti diyen biri değil. Çoğu gençlere taş çıkartan cinsten dinç biri. 
Gel gör ki kanun dinçliğe ve kişinin verimine bakmıyor. Yaşı doldu mu güle güle diyor. 
Çok fazla hukukum olmasa da teşehhüt miktarı çalışma şerefine nail oldum kendisiyle. 
Emekli olmasının ardından bir ay geçmemişti ki kuruma uğradı bugün. Kapının önünde bankın üzerinde yüzümüzü güneşe vererek lafladık biraz. 
Kısa bir zaman diliminde sağdan soldan konuştuk. Derin tecrübesinden müstefit oldum. 
Ne yapıyorsun, bir meşguliyetin var mı dedim. Şimdilik yok ama çalışma düşüncem var. Sanayiden teklif var. Herhalde değerlendireceğim dedi. Hem boş durmamış olurum hem de maddi olarak katkı olsun istiyorum. Çünkü 70 bin lira alırken 32 bine düştü maaşım. Hala başka şehirde üniversite 3.sınıfta okuyan çocuğum var. Gelirimde yüzde elli düşüş oldu. Şükür atadan kalma evim barkım var ama her şey ev ile bitmiyor. Daha bu çocuk okulu bitirip onu baş göz edeceğim şeklinde bir şeyler söyledi. 
İş tamamen maddi boyuttan ibaret olmasa da hayatı çalışarak geçenler için emeklilik zor. Çünkü vakit geçirmek mesele. Sonra emekli olunca kişinin geliri niye bu kadar düşer? Bu kişi yiyip içmeyecek mi, gezip dolaşmayacak mı? Eşine, dostuna izzet ve ikramda bulunmayacak mı? Niçin kıt kanaat geçinmek durumunda kalsın? Ki çoğu memur, geç evlendiği için emekli olduğunda daha küçük çocuğu olabiliyor, yukarıda bahsettiğim gibi çocuğu okuyabiliyor. 
Daha mı çalışacak, yerini açsın, başkası çalışsın denebilir burada. Buna derim ki geriden gelenlere yer açması için kişilerin emekli olmasıyla genç işsizliği çözüm mümkün değil. Çünkü her alan ve sektörde o kadar çok bekleyen var. 
Bir diğer husus ömrün uzadığı günümüzde emekli olmak ve emekli sayısının artması devletin sırtında bir kambur. Sayısı normalin üzerinde olduğu için devlet emekliye yeterince maaş veremiyor. Çünkü evler hem emekliye hem de yerine çalışacak olana maaş vermek zorunda kalıyor. 
Bence emekli için üst yaş sınırı belirlemenin bir gereği yok. Kişi verimli oldukça varsın çalışmaya devam etsin. Ama göz görmez, işini aksatır, kulak duymaz, merdivenden inip çıkamaz, işine hakim olamaz noktaya gelen için de emeklilik şart.
Emeklilik yaşı geldiği halde vücudu dinç ve verimli olanlar için pekala kişinin isteği doğrultusunda her sektör, istekliye özel birer yıllık çalışma onayı verebilir. 
Yok, 65’i dolduran köşesine çekilmeli denirse, o zaman ülkede 65’ini dolduran hiç kimse hiçbir alanda çalıştırılmamalı. Mesela ülke yönetimi diyebileceğimiz siyasi alanda da 65’ini dolduran kimseye yer olmamalı. Çünkü 65’ini dolduran öğretmen ve memurdan esirgediğimiz çalışmayı ülke yönetenlerden esirgemiyoruz. En azından bu çelişki giderilmeli. 

6 Kasım 2024 Çarşamba

Trump Ne Ara Dostumuz Oldu?

Trump'ın bu ikinci başkanlığı gösterdi ki birçok ülkede olduğu gibi ABD'de de kaht-ı rical sıkıntısı yaşanıyor. Çünkü ABD halkı, mevcut başkan Biden'in başkanlığını ve Demokratların yeni başkan adayı Harris'i görünce yeniden Trump dedi.

Şimdi ABD ve dünya II. Trump dönemine hazırlanıyor.

Trump'ın ikinci dönemi ne getirir ne götürür, bunu zaman gösterecek.

Şu var ki ilk başkanlığı döneminde aklımda kaldığı kadarıyla Trump; kaba, saba, diplomatik teamülleri hiçe sayan, ben yaptım oldu diyen, herkese meydan okuyan, sosyal medya üzerinden ayar veren biriydi. Kısaca yeni versiyon ABD kovboyuydu.

Bu kovboyluğu ile sonuç aldı. Başkaları gibi boşa  kürek çekmedi.

Trump'ın yeniden seçilmesi bizim lehimize mi olur, aleyhimize mi bilmiyorum. Kanaatim, ilk dönemi ülkemiz için pek hayırlı olmadı. Bu döneminde de hayır beklemiyorum.

Burada Trump'ı anlatacak değilim. Bu yazıyı yazmaya beni iten, "Dostum Trump'ı tebrik ediyorum" sözünün birinci elden ifade edilmesi.

İşin tebrikinde değilim. Elbette seçim kazanan biri, sevilsin veya sevilmesin,  diğer ülkeler tarafından tebrik edilir. 

Benim garibime giden, "Dostum" denmesi. Pekala Sayın Trump'ı tebrik ediyorum denebilirdi. "Dostum ne alaka? Trump ne ara dostumuz oldu?  Daha doğrusu devletler arası ilişkilerde dostum diye bir hitap olabilir mi?

Diyelim ki bu Trump bir" dost". 

Peki, bu Trump değil miydi Rahip Brunson olayında bu ülkeyi ekonomik yönden batırmaya kalkan? 

Trump'ın bu tehdidi ile 2018 yılında paramız pul olmaya başlamadı mı? 

Bugünkü ekonomik buhranın müsebbibi Trump'ın fitili ateşlemesi değil miydi? 

Bu Trump değil miydi diplomatik teamülleri bir tarafa bırakarak "Aptallık yapma" hakareti içeren bir mektup gönderen ve bu ülkenin Cumhurbaşkanı'na hakaret eden? 

Bu Trump değil miydi, ABD büyükelçiliğini Kudüs'e taşıyan ve Kudüs'ün İsrail'in başkenti olduğunu resmen imzalayan? 

Bu Trump değil miydi Golan Tepelerini İsrail'in kullanımına izin veren? 

Bu Trump değil miydi İsrail'in hep arkasında olan, Yahudi lobisinin isteklerini emir telakki eden, İsrail'e hizmeti önemseyen, İsrail'i koruyup kollayan, tüm bunları bir ibadet aşkıyla yapan?  

Bu Trump, İsrail ve Netenyahu'nun en büyük dostu değil miydi? 

Bu Trump değil miydi İsrail'in yayılmacılığının arkasındaki en büyük destekçi? 

Netenyahu'nun ve İsrail yönetiminin Gazze'ye uyguladığı soykırımdan dolayı ülke olarak birinci elden biz İsrail'e tepki göstermiyor muyuz? 

Biz değil miydik onlara "one minute" ve "dünya beşten büyük" diyen? 

Bu durumda Trump hem Netenyahu'nun bizim nasıl dostu oluyor?

Sahi Trump ne ara bizim dostumuz oldu? 

Dostluk denilen şey bu kadar basit bir şey mi? 

İnanın, benim akıl ve havsalam bunu almıyor. 

Temenni ederim ki "Dostum Trump" bir dil sürçmesi olsun. 

Temenni ederim ki "Dostum Trump" Bir ironi içersin. 

Temenni ederim ki "Dostum Trump" nitelemesi sözde olsun. 

Ötesi beni incitir. 

4 Kasım 2024 Pazartesi

Cuma Vaazı ve Hutbesinden

Okul dönüşü cuma namazını kılmak için daha önce hiç içinde namaz kılmadığım bir camiye gitmeye niyet ettim. 

Ezanın okunmasına 3-4 dakika varken girdim içeriye. 

Gençten biri vaaz veriyordu. Genç dedim ise bana göre genç. 35-40 yaşlarında biri. 

Hitabeti de güzel hatibin. 

Daha önce neden bahsetti bilmem. Girdiğim andan itibaren isimlerden bahsediyordu. 

"Adını soruyorum. Samet diyor. Bir defa Samet ismi konmaz. Çünkü Samet Allah'ın ismi. İhtiyaçsız demek. Halbuki sen ihtiyaçsız mısın? O yüzden isim verirken dikkat etmek lazım. İlla Samet ismi konacaksa başına abd getirilmeli ve Abdüssamet konmalı. 

Aynı şekilde Rahim ismi veriliyor. Rahim de cennette Müslümanlara merhamet edecek demektir. Bu da Allah'ın bir ismi. Bu da verilemez çocuklara. Abdürrahim şeklinde isim verilmeli. 

Bunlar önemli hususlar. Basite almamak lazım" dedi. 

Hatip ezana rağmen konuşmaya devam etti. Hatta ezan bitti, konuşmayı da bitirmedi. Keşke ezan başlar başlamaz bitirseydi. 

Nihayet son nefeste kelimeyi şehadet getirterek son noktayı koydu. 

İlk sünnetin ardından hutbe ye, az önce vaaz veren çıktı. Belli ki caminin imamı.

Hutbeyi irat ettikten sonra bir konuyu izah edeceğim dedi. Başladı konuşmaya: Zuhri ahir kaldırılmadı. Salgın dolayısıyla tesbih öne alındı. Zuhri ahir ve vaktin sünnetini kılmak isteyenler için cami açık. Her yerinde kılabilirler. Bunu dışarıda konuşup iftira ediyor ve gıybet yapıyorsunuz. Niye gelip sormuyorsunuz. Biz din namına yeni şeyler ihdas etmiyoruz. İlk sünnet, iki rekat farz, hutbe ve ardından son sünneti kılıyor ve tesbihatı yapıyoruz. Tesbihattan herkes faydalansın istiyoruz. Bir de son sünneti kılmadan çıkanlar için şunu söyleyeyim. Sevabı hak edip sonucunu almadan gidiyor bunlar. Yapmayın dedi.

İmam, zuhri ahir kaldırılmadı dese de bal gibi kaldırıldı. Pandemiden beri kişilerin kendi inisiyatifine bırakıldı. İsteyen kılar isteyen kılmaz. Öyle zannediyorum, çoğunluk kılmıyor.

İyi ki Diyanet bu inisiyatifi aldı. Ki bana göre kılınmaması gereken bir namaz zuhri ahir. Pandemi de çok önce kaldırılmalıydı. Çünkü şüphe üzerine ihtiyat gözetilerek yeni bir namaz ihdas edilemez.

Samet ve Rahim isimlerinin konmasına gelince, imam ne derse desin, piyasada hem Samet hem de Rahim ismi var. Aile başına abd eklese bile toplum çoğu zaman baştaki abd kısmını söylemiyor.

Allah'a ait bu isimlerin abd eklenmeden konmasında sakınca var mı? Çoğunluk caiz değil derken, Nurettin Yıldız, konmasında bir sakınca yok. Yalnız konması tercih edilmez diyerek farklı bir fetva veriyor. Bu konuda ben de Nurettin Hoca gibi düşünüyorum. Çünkü Samet ismini alan veya bu ismi veren kimse, bu kişi Allah gibi kimseye muhtaç olmasın anlamında vermiyor. Belki de namerde muhtaç olmasın, kendi kendine yetinsin anlamında bu ismi veriyor. Bence Allah'a ait bu isimleri verirken Allah'ın subuti sıfatları gibi düşünmek lazım. Malumunuz subuti sıfatlar Allah'ta sınırsız, kullarında sınırlı derecede olan sıfatlardır. Mesela Allah’ın işitme sıfatı var, insanın da. Allah’ın işitmesi sınırsız, kulun işitmesi ise sınırlıdır. Samet de Allah için sınırsız ihtiyaçsız, kul için sınırlı ihtiyaçsızlık gibi düşünmek gerek.

Çoğunluk caiz değil derken az sayıdaki kişinin bu isimleri koymada bir sakınca görmemesi, bu demektir ki bu fetvada ittifak yok. İttifakın olmadığı hususlarda cami kürsüsünde kesin fetva gibi yasak koymak çok doğru olmasa gerek.