25 Nisan 2024 Perşembe

Kızlık Soyadı

Kızların, evlenmeden önceki ailesinin soyadını kullanmaya başlaması son yıllarda iyice yaygınlaştı. Kızlar böylece nikahla birlikte evinden çıkıp yuva kurmak için gittiği eve soyadını da resmen götürür oldu. Aynı zamanda tüm resmi işlerde bekarken kullandığı soyadını, eşinin soyadıyla birlikte kullanmakta. Çünkü soyadı adından bir parça olmuş oldu. 

Bazıları da evlendikten sonra aile soyadını bırakarak eşinin soyadını almaya devam ediyor.

Bazılarının, ailesinin soyadını kullanma özlemi vardır, kullanabilir. Bunun önünde bir engel yok. Yalnız ailenin soyadını kullanmanın bazı sakınca ve külfetinin olduğunu düşünüyorum.

Hem kendi ailesinin hem de eşinin soyadıyla beraber kadının ismi daha da uzun oluyor. Adıyla soyadıyla iki olan ismi eşinin soyadıyla üçe çıkmış oluyor. Çoğu kızlarda olduğu gibi kızın iki ismi varsa iki soyadı ile birlikte dört isme çıkıyor. Bu da ismi uzatıyor. Halbuki isim ve soy ismin kısa olmasında fayda var. 

Uzun ve çift isimler her zaman her yerde çoğu zaman kullanılmıyor. Biri kullanılıp diğeri sadece hüviyette yer kaplıyor. Yarışmalara çift isimle çıkan yarışmacılara hangi ismini tercih ediyorsun sorusu soruluyor. Yarışmacı da iki isminden birini tercih ettiğini söylüyor. 

Hitaplarda isimlerden biri pek kullanılmıyor. 

Aile büyüklerini memnun etmek adına konan çift isimlerin bazısı, birbirine uyumlu iken bazısında hiç uyum yoktur. Aynı şekilde iki soyadı taşıyan bazı kadınların bu soyadlarında uyum dikkat çekerken bazıları, ben yan yana gelmem dercesine sırıtıyor. 

Diyelim ki gülünü seven dikenine katlanır. İki isim ve iki soyadı taşıyacak kızımız. Yalnız burada bir risk var. Çünkü bizde annenin kızlık soyadı banka ve GS operatörlerinde bir güvenlik sorusu olarak karşımıza çıkıyor. Adıyla ve kendi soyadıyla tanınan bir kadının çocukları için bu soyadı ifşa olmuş oluyor. Bir banka bu kadının çocuğuna telefon açıp "Güvenliğiniz için annenizin kızlık soyadının birinci ve dördüncü harflerini söyler misiniz" dediğinde, herkesçe malum soyadın bu harflerini söylemeye gerek yok. Bu durumda dolandırıcılara gün doğabilir. Belki de bu riskten dolayı banka ve GSM operatörleri annelik kızlık soyadını güvenlik sorusu olarak sormayı bırakıp başka güvenlik sorusu bulmak zorunda kalacaklar. 

İşin içine biraz da yarı şaka yarı ciddi mizah ve hayatın gerçeği katalım. Sahi bir insan ismi uzayacağı ve kızlık soyadını afişe etmek suretiyle çocuklarına sorulacak güvenlik sorusunu niçin tehlikeye atar? Aile soyadını alanların niyetini bilmemekle beraber tasası bana düştü. Üzerine biraz kafa yorayım. Zaten işim de yoktu. Hem böylece vakit geçmiş olur.

Kadın erkeğe şöyle mesajlar vermek istiyor olabilir mi?

Beni alabilirsin ama soyadımla beraber gelirim.

İleride -Allah göstermesin- ayrılırsak, bil ki soyadım hazır. Senin soyadına kalmadım. Yoluma yalnız devam ederken sondaki senin soyadını silip yoluma devam ederim.

Belki aile olup hayatımızı birleştirebiliriz ama soyadlarımız her daim yan yana ve ayrı duracak.

Benim soyadım seni yener.

Baba ocağını terk edip sana geliyorum ama evde baskın unsur ben olacağım. Hep benim dediğim olacak. Bu soyadım da bunun göstergesidir. Senin kulağına küpe olsun.

Sanma ki soyadsız kaldım. Aha gözün görsün.

Daha neler neler...

24 Nisan 2024 Çarşamba

Yapmazdım (2)

Bir zamanlar eleştirdiklerimi fazlasıyla bir bir yapmazdım. Sözümde dururdum. 

Ülkeyi bankamatik memurlarıyla doldurmazdım. Hepsini faydalı olabileceği bir yerde istihdam ederek onlardan faydalanırdım. 

Diplomaside diplomatik bir dil kullanır, dilime kemik koyar, devletler arası ilişkilerde gerilimi yükseltmez, kazan kazan politikası uygulardım. 

Rakiplerimi hor görmez, onları eleştirirken güzel ve nazik bir üslup kullanırdım. 

Bu can, bu ten türü en son söylemem gereken sözleri ilk başta söylemezdim. 

Yol yürürken dini söylemlerden özellikle kaçınırdım. Nassı emellerime alet etmezdim. 

Kazanmak için her yolu, her kişiyle yol yürümeyi mubah görmezdim. 

İyiyken söz söylemediklerim, yolunu ayırdığında geçmiş hukuku gözetirdim. Karşıma rakip çıksa dahi onları eleştirirken saygıyı elden bırakmazdım. Öküz öldükten sonra ortaklık bozulur sözünü boşa çıkarırdım. 

Kaybettikten sonra nerede hata yaptık arayışına girmekten ziyade hata ve yanlışı ilk kendimde arardım. Önce kendi hatalarımı söyler, sonra teşkilatı bir incelemeye tabi tutardım. Bu incelemeyi de teşkilatlardan değil, teşkilatın işleyişini iyi bilen, onları 7/24 izleyen sessiz çoğunluğa sorardım. Hata ve yanlışta kastı olanların, yolsuzluk ve haksızlığa bulaşmışların gözünün yaşına bakmazdım. 

Metal yorgunu gerekçesiyle bazı belediye başkanlarını kamuoyu nezdinde istifaya çağırmazdım. Kendimde de bu yorgunluk olabilir mi diye kendime bakardım. Paraşütle bu illere başkan adayı belirlemezdim. Başkanlığı alamayan adayı mahalli idarelerden sorumlu bakanlığa getirmezdim. 2019 seçimlerini ağzına yüzüne bulaştırarak gülünç duruma düşen birine ne vekillik verirdim ne de seçim işlerinden sorumlu genel başkan yardımcısı yapardım. 

Yok haritamda "Siz kendinize bakın. Kendimizi düzeltin. Şayet siz doğru yolda iseniz başkasının sapıklığı size zarar veremez" ayetini düstur edinirdim. Öyle ya. Ben doğru yolda isem Allah verdiği nimeti çekmezdi. 

İzahı mümkün olmayan emlak zengini adayları belediye başkanlığına aday göstermezdim. 

Ülke yönetiminde ve ekonomide maceraya yönelmezdim. İşi bilenlerle çalışmayı yeğlerdim. Bağımsız kurumların işleyişine karışmazdım.

20 yılın sonunda bu ülkeyi enflasyona ve hayat pahalılığına duçar etmezdim. Bu konuda ülkeyi dünyanın dördüncü ülkesi yapmazdım.

Yaptıkları ve yapmadıklarımla, söz ve eylemlerimle ekonominin temeline incir dikmezdim.

Paramızın itibarını korur, yabancı para karşısında pul olmasına izin vermezdim.

Başta kendim olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarında israfa izin vermezdim. Tasarruftan itibar olmaz demezdim.

Ne oldum değil, ne olacağım derdim.

Sabah akşam oradan oraya koşmaz, olur olmaz her yerde konuşmaz, dinlenmeye zaman ayırırdım...

Gördüğünüz gibi ülke benim gibi bekara bırakılamayacak kadar önemlidir. İyi ki ülke benim elimde değil. 

Yapmazdım (1)

Herhangi bir olumsuzlukta, ben olsam şöyle yapardım, böyle yapmazdım der durur birileri. Bu tipler için "Bekara avrat boşamak kolaydır" sözü söylenir. Bu söz ise sorumlu bir makamda olmayan kişilerin herhangi bir olumsuz durumda olur olmaz şeyler söylemesi üzerine kullanılan bir deyimdir.

Normalde bir konuda işin uzmanları konuşması gerekirken millet olarak her konuda söz söyleriz. Ben de bu milletin bir ferdi olarak bu yazımda bekarlık kontenjanımı kullanacağım. Başlıyorum. 

Ben olsam;

17-25 Aralıkta adı yolsuzlukla anılan bakanları Yüce divana gönderirdim. Şeriatın kestiği parmak acımaz derdim. Ucu kime dokunsun deyip sonucun takipçisi olurdum. Bunun için kendime güvenirdim.

Siyasi hayatıma mal olsa da EYT'yi çıkarmazdım.

Bugün bir anlamı kalmayan ve devletin sırtına büyük bir yük olan muhtarlık müessesesini kaldırırdım. 

2-3 dönem görev yaptıktan sonra yaptığım işi tadında ve zirvede bırakırdım. Tökezleyinceye kadar devam etmezdim. Kazandıkça hubris sendromuna yakalanma riskine karşın tevazuuyu elden bırakmaz, köşeme çekilir ve kubbede hoş bir seda bırakırdım. 

Bir zamanlar olduğu gibi kendimi eşitler arasında birinci görürdüm. Yola çıktıklarımı bir bir ekarte etmezdim. 

Çalışma arkadaşlarımı emir eri insanlardan değil, bir zamanlar olduğu gibi kalite insanlardan seçerdim. 

Lügatımda buyruğun yeri olmaz, istişareye önem verirdim. 

U dönüşü yapmazdım. Yaparsam da daha önceki yolum yanlışmış, vaz geçtim, doğrusu bu imiş derdim. 

Bana öneri getirmeyen, yanlış tasarrufumda beni eleştirmeyen çalışma arkadaşlarımla vakit kaybetmeden düşman başına deyip yollarımı ayırırdım. 

FETÖ ile mücadele ederken "İbadet kesimine dokunmayacağım" sözümün arkasında durur, onlara dokunmazdım. 

Tökezleyip düştükten sonra nerede hata yaptık demezdim. Bunu zirvedeyken yapardım. Bir zamanlar hepsi karşımda benim rakibim iken onları tek başıma geçerken ittifakla zoraki kazandığım zamanlarda özellikle sorgulardım. 

Ömer arayışına girmez, kendim Ömer olurdum. 

En güçlü olduğum zamanlarda tüm yetkileri üzerimde toplayacağım yerde yetki ve sorumluluğu paylaşırdım. Giderken, kişiye bağlı bir devlet yönetimi değil de tüm kurum ve kurallarıyla tıkırında işleyen kurumsallaşmış bir devlet bırakırdım. Bir devlet kültürü oluştururdum. (Devam edecek)