12 Nisan 2024 Cuma

Oh Be Dediğim An

Sizi bilmem ama bana dünyanın en büyük nimeti nedir diye sorsanız, hiç düşünmeden tereddütsüz banyo yapmak daha doğru banyodan sonraki hayat derim.

Ne alaka? Onca nimet arasında bunu mu buldun demeyin. Elbette nimetler say say bitmez. Ama banyo yapmanın ve banyodan sonra rahatlamanın keyfi ve zevki başka. Anlatılmaz ancak yaşanır. 

Banyo ihtiyacımız olduğu zaman of daha banyo yapacağım dediğimiz ve banyo için üşendiğimiz olur.

Banyoya girdikten sonra su dökünmek, sabunlanmak, sürtünmek ayrı bir meşakkat. Hele bir de kilonuz varsa sırtın her bir tarafını elimizle ovalamak ayrı bir sıkıntı ve zorluk. 

Ne kadar üşensek de banyo bir ihtiyaç. Üşene üşene banyoya girdikten sonra iyi ki banyo yapmışım diyorsun. 

Tepeden tırnağa bir güzel suyunu dökünüyorsun. Lifin arasına sabunu koyarak baştan başlayarak vücudunun her bir tarafını defalarca sabunluyorsun. Ardından lifi bırakıp ellerinle vücudunu ovuyorsun. 

Ardından tekrar su dökünüp vücuttaki sabun köpüklerini giderip de her bir damlası para olan atık suya gönderiyorsun. Ne kadar atığa su gönderdin o kadar su ve atık parası. Kullandığın bir de 15 tonu geçiyorsa su parası katmerli gelir. Çünkü belediyeye göre zengin statüsüne geçiyorsun. 

Neyse gelelim banyoya tekrar. Sabunla iyice yumuşayan vücut gel beni ellerinle ov diyor. Tırnaklarınla vücudunu bir güzel tırmalıyorsun. Tırnaklarınla derini kaşıdıkça vücuttaki yağın yerini duruma göre kalıp kalıp kire bırakıyor. Tırnaklarını kullandıkça derinin üzerini kaplamış, vücuttan bir parça olmuş kirler çıkıyor. Teninden kir çıktıkça oh be, dünya varmış, iyi ki banyo yapmışım diyorsun. Daha da çıksın diye tırnaklarınla tüm vücudunu kazıyorsun. Vücudun kırmızı beyaz bir hal alıyor.

Duruma göre iki üç defa sabunlanıp sürtündükten sonra yeter belediyeye para kazandırdığım ve vücuduma yaptığım eziyet deyip üzerine bir su daha dökünüyorsun. Ayaklarını yıkayıp banyodan çıkıyorsun.

İşte bu an kuş gibi hafiflediğin, derinin yenilendiği andır. Artık vücudunda bir gram yağ ve kir kalmamıştır. Koku dersen zaten kalmaz. Üstelik mis gibi kokarsın. Kaşıntıdan eser de kalmaz.

Kir ve yağla beraber ağırlaşan vücut tüm kirini banyoya bıraktıktan sonra bir güzel kurulanıp üzerini giyiniyorsun. Artık senin için sevinç ve mutluluğun sınırı yoktur. Adeta yeniden doğmuş gibi oluyorsun. Vücudundaki kırgınlık ve üşengeçlik de banyoda kalmıştır. İçin içine sığmayan sevinç seni adeta uçuracak noktaya getirir. Adeta dinçleşirsin.

Hasılı banyo  böyle bir şey. Rutinden de öte bir şey bu. İnsanı dünyaya yeniden doğmuş gibi yapan şeydir. O yüzden dünyanın en büyük nimeti dense yeridir.

Bu yazıyı cuma öncesi yıkanıp bir güzel rahatladıktan sonra cumaya kadar ne yapayım derken kaleme aldım. Ezan da okunmaya başladığına göre haydi bana müsaade.

11 Nisan 2024 Perşembe

Camileri Niçin Kur'an Kurslarıyla Birleştirmiyoruz Yazıma Gelen Tepkiler (2)

Bu yazımda da “Camileri Niçin Kur’an Kurslarıyla Birleştirmiyoruz” başlıklı yazıma gelen okuyucu yorumlarına ve verdiğim cevaba yer vermeye devam ediyorum.

Bir başka okurun yazıma getirdiği eleştirisi:

“Bir sorun var doğru. Ama sorunun çözümü noktasında yapılan tespitler öznellik içeriyor. 

Camilerimiz, pandemiden sonra ciddi anlamda cemaat sıkıntısı çekiyor. Evvela camilerin doldurulması noktasında neler yapılabilir bunun tespiti yapılmalı.

Saniyen, her imam hatiplik yapabilen kuran öğretecek, din öğretimi noktasında öğretmenlik yapacak dersek, pedagojik açıdan hata ederiz. Bu işin sabrı ve yetkinliği ayrı bir uzmanlık istiyor.

Nice meslek dersi öğretmeninin vaaz vermekten uzak durması, hutbe irat etmekten hatta namaz kıldırmaktan çekinmesi gibi diyeyim siz anlayın.

Bir de bir imam nasıl olur da bayanlara, 4-6 yaş gibi ayrı bir alan olan çocuklara kuran öğretebilsin?

Camiiler ve Kuran kursları farklı görevleri olan ayrı ayrı yapılardır. Aynı kurum içinde olmuş olmaları aynı vazifeyi yaptıkları anlamına gelmez. Emniyet ve Jandarma kurumları gibi…” (Ramazan Uyar)

Bu eleştirel yoruma verdiğim cevap:

Ramazan Uyar kardeş, eğitim ve öğretim sosyal bir ihtiyaç. Sosyal olaylarda tek doğru olmaz. Birden fazla doğru vardır. Önerim bir projeye dönüştürülebilir. Motamot aynı olacak diye bir şey yok. Bu yazı bir sorunu ele alıyor.

Getirilen öneriler ufuk açıcı olarak görülebilir. Özellikle cami ve Kur'an kursunun ortak mekan olmasını savunuyorum. Allah'ın evinde Kur'an öğretilmesi kadar doğal bir şey olmaz. Mekan birliği Ashabı suffeyi günümüzde diriltmek demektir.

Bahsettiğin sorunlar aşılabilir. Öğrencisi çok olan kurslar müstakil binada eğitim görebilir. 4-6 yaş öğrencileri için de ayrı bina düşünülebilir. Bu proje özellikle öğrencisi az olan kurslar için uygulanabilir.

Cami görevlileri de İHL ve ilahiyat mezunu. Pekala birbirlerinin görevini yerine getirebilir. Meslek dersleri öğretmenleri tıpkı ders verme gibi vaaz da verebilir. İlk başta acemilik elbette olur. Ama zamanla atlatılır. Büyük kurslarda son yıllara gelinceye kadar cami imamları çocuk okutuyordu. Bence her cami imam ve müezzini aynı zamanda kurs hocalığı yapabilir.

4-6 yaş öğrencilerine öğretici olanlar için istisnalar kaideyi bozmamakla beraber İHL ve ilahiyat mezunu olmayı yeterli görmüyorum. Buralar için anaokulu veya ilkokul sınıf öğretmeni seviyesinde ilahiyata benzer fakülteler açılmalı. Bu okullardan mezun olanlar bu çocuklara öğreticilik yapmalı. Ki ilkokul, ortaokul ve lise din kültürü öğretmenleri de her kademe seviyesinde ayrı ayrı branşlaşmalı. Çünkü çocuğun seviyesine inmek önemli.

İmamların kurs hocalığı yapması konusuna tekrar dönersek, verim olmaz derseniz pekala ayrı kurs hocaları çocukları camilerde okutabilir. Böylece mekan birliği sağlanmış olur. Bayanlara bayan hoca, erkeklere erkek hoca ayarlanabilir.

Bu konu proje haline gelirse camilerin cemaati de artacaktır. Çünkü küçük ve büyükler öğle ve ikindi namazlarında yan yana saf tutacaktır.

Pandemiyle birlikte cemaatin azaldığı, tek başına sebep olmasa gerek. Keşke dediğiniz gibi olsa. Bu konu araştırılmaya değer. Zira toplum hiç olmadığı kadar dine mesafeli.

Camileri Niçin Kur'an Kurslarıyla Birleştirmiyoruz Yazıma Gelen Tepkiler (1)

“Camileri Niçin Kur’an Kursları ile Birleştirmiyoruz” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Bu yazıyla, cemaat yönünden garip kalmış camileri yine öğrenci eksikliği çeken kursları aynı çatı altında birleştirmeyi, ayrı ayrı bina, ayrı ayrı görevli atama, cami ve kursların ısınmasında tasarruf edilmesini kastetmiştim. Bu yazımı bir arkadaş sosyal medyasında paylaşmış. Yazının üzerine de kendi yorumunu eklemiş. Bu yazımda bu yazıma gösterilen tepkilerin bir kısmına ve verdiğim cevaplara yer vereceğim.

Ramazan  abim, çuvaldızı kendimize batırarak ülkemizdeki israfın sebeplerinden birini çok güzel tarif etmiş ve buna karşı nasıl bir önlem alınacağını da açıklamış.

Lütfen, "Sadece camilerimiz ve Kur'ân kurslarımız mı israfa sebep oluyor? İsrafa sebep olan başka şeyler yok mu?" diyerek karşı çıkmayın. Siz de kendinize göre tespit ettiğiniz başka israf kanallarını yazın.

Mesela konserlere harcanan devletin paralarını, muhtarlara ödenen asgarî ücret ve sigorta giderlerini, ayrıca muhtarlık binasının tüm masraflarını, Külliye ve makam odaları başta olmak üzere devlete ait binalardaki lüks ve şatafatı, basit bir okul müdürü odasının saray yavrusu gibi olmasını falan ekleyin ama bu yazıda anlatılanlara da lütfen karşı çıkmayın. Çünkü kendisi de hafızlık eğitimi alıp tamamlamış olan bu yazının sahibinin dinî gayretinin itiraz edeceklerin tamamından daha yüksek olacağına kefilim”. (Rıza Bozdağ)

“Ramazan Yüce her ne kadar hafız olsa da olaya hem yüzeysel yaklaşmış hem de kurs ve camilerin işleyişini hiç bilmediği aşikar. Bu tespitlerdeki eksikliklerin nedeni  yazıya konu ettiği bir kurs veya camideki uygulamayı tüm Türkiye’deki isleyişin aynı olduğunu zannettiğinden kaynaklanıyor. Örnek olarak verdiği ve ayakkabılıkta namaz kılınıyor dediği uygulamanın kendisi de yazısında tasarruf demiş bunu niye eleştiriyor ki? Ayrıca ayakkabılık dediği yerler ya imam odası ya da kütüphanelerdir ve sadece sabah namazlarında kullanılır. Tamam belirtilen konularda isleyişlerde bazı eksiklikler olabilir ama bu herkesin ulu orta tam bir bilgi sahibi olmadan tartışmaya açması gerçekçi olmayacaktır, burada olduğu gibi ben de yazdım anlayışında olacaktır. (Mehmet Keser)

Mehmet Bey’in eleştirisine verdiğim cevap:

Mehmet Bey! Yazdığım yazıya getirdiğim öneriler kendime ait görüşlerdir. Tek doğru budur iddiasında değilim. Eleştirin için teşekkür ederim. Ben konu edindim. Siz de anladığım kadarıyla işleyişin içinden biri olduğunuz için eleştiri getiriyorsunuz. Aksayan yönlerinin olacağını belirtiyorsunuz. Ben dışarıdan gören biriyim. Bu vesileyle fikir teatisinde bulunmuş oluyoruz. Bu konuyu laf olsun ve yazmış olmuş olmak için yazmadım. Dert edindiğim için ele aldım. Benim getirdiğim bu önerilere, camiler Mescidi Nebi işlevine kavuşacak. Çok amaçlı kullanılacak. Allah'ın evi ile Kur'an ve çocuklarımız iç içe olacak. Her şeyden öte ısınma problemi ve sorunu çözülmüş olacak. Camilerimiz sabahtan akşama ısı problemi çekmeyecek. Tasarruf sağlanacak. Ayrı ayrı yerlere kurs binası dikilmeyecek. Tek ısınmayla hem kurs öğrencileri hem de cami cemaati ısınmış olacak. Elbette eğitim için masraftan kaçınılmaz ama tasarruf bizlerin en önceliği olmalı ve küçümsenmemeli. Ecdadımız her büyük caminin yanına hamam yaparak hamamda 24 saat sıcak su olduğu için bu sıcak suyu caminin altından geçirerek camilerin ısınmasını sağlamıştır. Günümüzde niçin böyle bir şey düşünmeyelim. Ayrıca başka camileri bilmem ama benim namaz kıldığım camilerin mahfili ayakkabılık. Üstelik sadece sabah namazında değil, cuma hariç tüm vakit babaları kış mevsiminde burada kılınıyor. Neden böyle bir yer seçilmiş. Cemaat az ve ısınma problemini aşmak ve masrafı azaltmak için yapılıyor. Her ısınma masrafı için de boş kalan cumalarda sergi açılıyor. Bir diğer husus, cami ve Kur'an kursu mekan birliğinde camiler aktif olarak kullanıldığında ve buralarda cami görevlileri ders verdiğinde toplumun büyük bir kısmında bu imamlar ne iş yapıyor. Bunların mesaisi ne kadar gibi eleştirilerin de önüne geçilmiş olacağını düşünüyorum.

“Ramazan Yüce! Öncelikle bu kadar güzel üslubunuz ve davranışınızdan dolayı tebrik ve teşekkür ederim. Bunu sosyal medyada kaybolan bir davranış olduğu için söylüyorum.

Ortaya koyduğunuz konu, zaman mekan yer olarak farklılık gösteren bir konu olduğu için herkesin yaklaşım biçimi, dünya görüşüne göre değişeceğinden dolayı farklı bakış açıları olması kaçınılmazdır. Aslında bu konuda müftülükler gereksiz lüzumsuz işlerle uğraşmak yerine hem üzerlerine atılmak istenen suçlamaları ortadan kaldırmak ve hem de doğru davranışları bulmak adına özellikle diyanet camiası dışından katılımlarla sempozyumlar ve seminerler düzenleyebilir. Tekrar teşekkür ediyorum kolaylıklar iyi bayramlar”. (Eleştirisine verdiğim cevaba binaen Mehmet Keser Bey’in cevabı)

(Okuyucudan gelen tepkiye devam edeceğim.)