13 Haziran 2023 Salı

Bazılarının Misyonu

Efendim, bulunduğunuz makam ve statünün taliplisi çokken karşına kimse çıkmayıp olağanüstü bir ortamda bu makama geldiniz. Daha doğrusu getirildiniz. Sizi getirmek için makamı işgal eden, bir şekilde gönderildi. Değilse, top atılsa onu kimse kaldıramazdı yerinden, kimse onu yerinden edemezdi, tıpkı şu anda kimsenin seni yerinden edemediği gibi. Şaşırdığım o kutsal göreve niçin kimse talip olmadı? Siz düşünmediğiniz halde niçin bu makamdasınız?

Gelmem gerekiyordu. Geldim. Makamı işgal eden duayen gönderilmesi gerekiyordu. Gönderildi. Beni kimse yerimden edemez. Ben bile. O göreve başkası talip olamazdı. O yüzden herkes haddini bildi. Ben istemiyorum dedim. Yan cebime koyun dedim ve o gündür, bugündür buradayım.

O gündür, bugündür yerinizde olduğunuzu biliyorum. Zira ya karşına aday çıkmadı. Çıktı ise de hep siz kazandınız.

Kazanırım. Çünkü o süreçte çok çalıştım. Aşağıdan yukarıya hepsini ben atadım.

Sizi çok seviyor olmalılar.

Tam öyle değil de öyle diyelim. Onları ben getirdim. Onları ancak ben götürürüm. Onlar ben burada olduğum için oradalar. Ben yoksam, onlar da yoklar. Bunu bildikleri için uslu duruyorlar. Yani kazan kazan durumu. Bir maraz çıkaran olursa, kapının dışında bulur kendisini. Öyle güçlüyüm ki bugün değme karizma liderler gelse, karşımda tutunamaz.

Atatürk gelse de mi?

Maalesef öyle.

Efendim, yeriniz sağlam. Bunu çok iyi biliyoruz. İç rekabette başarıda kimse elinize su dökemez. Anlamadığım, ezeli rakibinize karşı sayısını bilemediğim kadar hep kaybettiniz. Ama hala yerinizdesiniz. Sana niye kimse başarılı olamadın. Çekil artık köşene demez? Diyelim ki cesaret gösterip kimse sana bunu telaffuz edemedi. Rakibinin karşısında hep yenile yenile utanmıyor musun? Niçin benimle olmuyor demiyorsun?

Bu işleri çocuk oyuncağı sanırsın. Öyle değil. Bekara avrat boşamak kolay tabi. Kimse bana çekil diyemez. Ben de başarısız oldum, çekileyim diyemem. Utanmaya gelince, bu yola ilk çıktığımda her yenilgi sonrası utanıyordum. Artık utanmıyorum. Rolümü tam iyi oynayamadığım yıllar o yıllar. Sonra anladım ki aslında utanmam gereken bir durum yok ortada. Çünkü ben görevimi yapıyorum. İçeride yeneceğim. Dışarıda hep yenileceğim.

Rol derken?

Misyon adamıyım efendim. İçeride hep galip dışarıda ise hep mağlup. Buna kendi evinde puan kaybetmeyen ama deplasmanda hep kaybeden diyelim.

Misyon derken?

Beni zamanında buraya oturtanlar git derse, işte o zaman giderim. Başka türlü beni hiçbir güç yenemez. Dışa karşı hep mağlup oluşum, görevimi hakkıyla yerine getirdiğim anlamına gelir. Zira ben rakibimi kazandırmak için buradayım. Hep o kazandığına göre niye mağlup sayılıyorum? Ben zaten ona çalışmıyor muyum? İşte beni üzen de burası. Benim için esas mağlubiyet, kendimin kazanmasıdır. Benim buradaki görevim, alternatif görünüp ama alternatif olamamak, rakibimi yenecek bir alternatifin önüne takoz olmak. Kısaca oyunumu ve rolümü iyi oynuyorum. Beni üzen diğer şey, hep rakibimi kazandırmama rağmen sayemde hep kazanan rakibimin beni hedef tahtasına oturtması. Aynı şekilde rakibimin taraftarlarının hep bana kızması. Buna nankörlük, kadir kıymet bilmezlik denir. İnan, benim onlara yaptığım iyiliği babaları yapmaz onlara. Bunu bilseler, sayende kazanıyoruz derler ve heykelimi dikerler. Heyhat ki heyhat...

12 Haziran 2023 Pazartesi

Hıdırdır Adım

Sosyal medyayı, yazdığım yazıları paylaşmak için kullanırım. Paylaşımlarımda mizah vardır, hiciv vardır, dokundurma vardır, eleştirel bakış açısı vardır.

İçime sinmeyen bir hareket, tavır, tasarruf ve konuşma, yazılarımda eleştiri olarak kendini gösterir. Sadece yazılarımda değil, hayatın içinde de bu türden olumsuzluklara sözlü tepki gösteririm. Tepki vermediğim zaman vicdan azabı duyarım. Söylemeliyim derim.

Eleştiri yaparken kişi tercihi yapma, birilerini koruyup kollama, birilerini görmezlikten gelme vb. mizacım yoktur. Bu işi yapmadaki niyetim, eleştirinin kişi, kurum ve zihniyetleri mükemmelliğe götürdüğüne olan inancımdır.

Kırıp dökmeden, insan onurunu koruyarak yaptığım eleştirilerde önceliğim; içinden çıktığım, aynı iklimi teneffüs ettiğim, aynı kaynaktan beslendiğim, huyu ve suyu bana benzeyen, aynı yağmurda ıslandığım, kendimi kendilerinden sandığım, savunduklarımızı dava olarak gördüğüm kişi, kesim ve mahallemdir. Çünkü bunlar babamın oğlu olmasa da benim ailemdir. Üstelik babamın oğlunu çok severim. Çünkü kardeşimdir. Zamanında beraber üzülüp beraber sevindiğim kişidir. Babamın oğlunu sevmem, onu eleştirmeyeceğim anlamına gelmez. Çünkü sevgi böyle bir şeydir. Kim kardeşinin kötü olmasını ister. Kardeş dediğin iyi şeyler yaparsa, kimin kardeşi derim ve omuzlarım kabarır. Kötü bir şey yaparsa, üzülürüm.

Bir üzüntüm de kardeşimi evin dışından birinin eleştirmesidir. O yüzden yanlışından dolayı kardeşimi yani babamın oğlunu kol kırılır, yen içeride kalır misali hatasından vazgeçirmeye çalışırım. Bu yaptığın yanlış derim. Kardeşim söz dinler ve hatasından vazgeçerse, ona sevgim bir kat daha artar. Onu savunmaya ve uçan kuştan korumaya çalışırım. Ama kardeşim hata üzerine hata yapar, uyarılara aldırmaz, kırdığı yumurta kırkı geçer, yanlış yapmayı alışkanlık haline getirir, burnunun dikine gider, bu yanlışlarından dolayı mağduriyetler oluşuyor, hoşnutsuzluk alıp başını gidiyor... Kardeşimin bu gidişatından sağır sultan haberdar ise yağmurdan beraber ıslandığım bu kardeşim benim eleştiri oklarıma muhatap olur. Kol kırılsın, yen içinde kalsın demem. İçime atmam, serzenişimi dile getiririm. Eleştirmekle de kalmam. Öneriler getirerek yol da gösteririm. Ne de olsa bizden biri, aynı ailenin evlatlarıyız demem. Çünkü düzeltme evin içinde başlar. Ayrıca dost acı söyler yüze söyler.

Bu kişi değil babamın oğlu, kendi oğlum da olsa tavrım değişmez. Kazara oğlum, komşunun çocuğuyla kavga etse, ortalığı teskin etmek için bir ona bir buna tokat atacaksam, ilk tokadı oğluma atarım. Oğluma tokat atmam, onu sevmediğim, ondan nefret ettiğim anlamına gelmez. Bu durum sadece babamın oğlu için değil, babam için de böyle, annem için de böyle, kendim için de böyle. Oturup kendimi konuşsam, saatlerce eleştiririm kendimi.

Hayat felsefem haline gelen bu tavrıma geri dönütler olumlu mu? Hayır. Sözlerim tepki çekiyor mu? Çekiyor. Bana kızıyorlar mı? Kızıyorlar. Dışlıyorlar mı? Evet. Çizik atıyorlar mı? Evet. Yanımdan uzaklaşıyorlar mı? Uzaklaşıyorlar. Bana mesafe konuyor mu? Evet. Eleştiriyorsun da eline ne geçiyor diyen var mı? Var elbet. Çok değişti, çok savruldu diye düşünen var mı? Vardır mutlaka. Bu yönüm bana zarar olarak dönüyor mu? Dönmez olur mu? Tüm bunlardan dolayı zaman zaman üzülüyor muyum? Elbette üzülüyorum. Yalnız kendimi anlatamıyorum, beni anlamıyorlar diye huylu huyumdan vaz mı geçeceğim. Ne yapayım ben buyum. Adım Hıdır, elimden gelen budur.

Herkes beni anlasın, herkes beni desteklesin diye bir beklentim yok. Tüm bu dediklerimden, ben doğru yoldayım. Bir ben doğruyum gibi bir düşüncem hiç olmadı, olmayacak da. Başkasından tek istediğim, tavrım ve gittiğim yol hoşlarına gitmese de saygı. Başka da bir isteğim yok. Teşbihte hata olmazsa, benim dinim bana, onlarınki onlara.

Bembeyaz sayfalara derdimi ve içimi dökmektir tüm yaptığım. Bu konuda ben böyle düşünüyorum. Bu durumlardan ben hoşnut değilim, cümle alem duysun, beni böyle bilsin diyorum. Bugüne kadar böyle geldim, böyle gideceğim. Allah izin verdiği müddetçe de bu yolun yolcusuyum. Bu yolum birilerini üzermiş, şimşekleri üzerime çekerim demem. Alıcısı olmasa da birilerinin hoşuna gitmese de bu yol üzereyim. Bu yol üzere kendi doğrularımı ifade etmeye çalışacağım. 

Yeni Sanayi Mektebi

MEB, sekiz yıllık kesintisiz eğitimin dumura uğrattığı eskinin çıraklık eğitim merkezlerini, MESEM (Mesleki Eğitim Merkezi) adı altında yeniden diriltmek, canlandırmak, sanayi ve iş yerlerinin çırak ve kalfa ihtiyacını gidermek için kaç yıldır uğraş verdi. Buralara öğrenci çekmek için teşvik üstüne teşvik verdi. Bu proje karşılık gördü ve başarılı oldu. Çünkü MESEM sayesinde bugün çoğu iş yerleri ve sanayi çıraksız kalmadı. Çocuklarımız küçük yaşta kollarına altın bileziğini takmak için kollarını sıvadı.

Milli Eğitim Bakanlığı, MESEM’le de yetinmeyip büyüklere de el attı. 2020 yılında yayımladığı bir yazı ile Diploma Telafi Programını uygulamaya koydu. MESEM, ortaokulu bitirmiş, lise seviyesindeki öğrencilere hitap ederken diploma telafi programı, daha önce kalfalık ve ustalık almış büyüklere yönelik bir uygulama.

Bu programa, kalfalık ve ustalık belgesine sahip olan ortaokul mezunları, herhangi bir lisede okurken okulu yarım bırakıp tasdikname alanlar, açık liselerde okumakta olanlar, 12 sınıfta okumakta olan MESEM öğrencileri ve diğer lise mezunları öğrenci olarak kabul ediliyor.

Mesleki teknik lise bünyesinde açılan bu diploma telafi programını bitirenler, meslek lisesi diploması almaya hak kazanıyor, daha önce bir lise bitirenler ise bu liseden sonra ikinci bir lise yani meslek lisesi diploması elde ediyor. Tek yapacakları, gördükleri derslerden ve fark derslerden başarılı olmak ve devamsızlıktan kalmamak.

Eğitim ve öğretim, çoğu alanda istenilen seviyeden çok uzak olsa da Bakanlığın, MESEM’in ardından Diploma Telafi Programı adıyla uygulamaya koyduğu projeyi takdire şayan ve çok isabetli bir adım olarak gördüğümü söylemeliyim.

MEB’in büyüklere yönelik uygulamaya koyduğu bu Diploma Telafi Programı öğrencileriyle Fethi Sekin Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinde müşerref oldum. Bu yıl bu projenin üçüncü mezunları olan öğrencileriyle tanıştım. Gündüz işte patron veya işçi, akşam ise okulda öğrenci olan bu eli öpülesi emekçilerin yaş aralığı 25-60 arası. Beşikten mezara ilim dedikleri bu olsa gerek.

Elleri öpülesi diyorum. Zira fazlasıyla hak ettiler. Hepsinin yüzünde bir aşk bir şevk ve mezun olma mutluluğu vardı. Mezun olmayı da hak ettiler. Bu yaşta azim ve gayretin elinden hiçbir şeyin onları geri bırakmadığını herkese göstermiş oldular. Gündüz işte bittik, yorgun ve argınız demediler. Akşam da koşa koşa okulun yolunu tuttular. 18.00-22.00 arası derse iştahla katıldılar.

Her biri işinde kendini ispatlamış ve elinin emeğini yiyen bu kişiler kalfalık ve ustalığın ardından başarı hanelerine meslek lisesi diploması da eklemiş oldular. Onlara gıpta ettim. Azim ve gayretlerine şapka çıkardım. Onların bu gayret ve çabası, öyle zannediyorum, okumamak ve başarılı olmamak için kakalama okullarına giden çocuklarına örnek olacak ve onları kamçılayacaktır.

Bunca öğretmenlik hayatımda değişik okul türlerinde çalıştım. Fethi Sekin MTAL’yi tercih ederken de öğretmenlik serüvenim de daha önce hiç çalışmadığım meslek lisesinde çalışayım. Bir de o ortamı göreyim düşüncesindeydim. Gündüz MESEM’leri, akşam büyükleri gördüm. Farklı bir öğrenci profili idi benim için. Hele büyüklerin bu yaşta bizden geçti demeyip bu işe dört elle sarılmaları okumanın yaşı yok sözünü bir kez daha hatırlattı bana.

İş arasında okumayı sevdikleri gibi okulu ve okul ortamını da çok sevdiler. Okulu evleri bildiler. Zamanında değişik sebeplerle okumamanın pişmanlığını bu şekilde gecikmiş de olsa gidermiş oldular. İş tecrübelerine yeni bilgiler kazandırdılar. Değişik iş kollarından gelen farklı insanlarla aynı sırayı paylaşıp aynı havayı teneffüs ettiler. Çabuk kaynaşıp yeni dostlar edinmiş oldular. Bu ortamın sağlanmasında ve okul ortamını evleri bilmesinde onlara bu imkanı sunan ve okulu sevdiren okul yönetiminin, özellikle okulu ikinci evi haline getiren müdür yardımcısının ve derslerine giren öğretmenlerinin payı büyük. Onlar da büyük bir teşekkürü hak ediyor. 

Giderayak organize olup okul yönetiminin her alanda her zaman destek vermesiyle mezuniyet töreni yapıp kep bile giydiler. Heyecan ve mutluluk yüzlerinden okunuyordu. Maşallah tuttuklarını koparıyorlar. İsteyince oluyor demek ki.

Mezun ettiğimiz öğrenciler meslek lisesi diploması almakla da yetinmeyecekler. Hazır gayrete gelmişken üniversite okuyayım diyerek çoğu üniversite sınavına müracaat etti. İnşallah onları üniversiteyi kazanmış ve mezun olmuş olarak görürüz.

Hayatın içinde hayat okulunu okuyarak elinin emeğini kazanan, görmüş geçirmiş bu kişileri hiç unutmayacağım. Gönlümde ayrı bir yerleri olacak. Hepsi hayatın cenderesinden geçmiş, hasbi, içten insanlar. Hepsinin yolu açık olsun.

Bu arada böyle bir ihtiyacı görüp eskinin akşam okulu gibi bu iş insanlarımızın, Diploma Telafi Programı adı altında okumasına imkan veren, bunu yürürlüğe koyarak onların ihtiyacını gideren MEB bir teşekkürü hak ediyor. Başlatılan bu programla ilgili bir öneride bulunmak isterim. Başarıyla yürüyen bu telafi programının adı, II. Abdülhamit zamanında uygulamaya konan sanayi mektepleri projesine çok benziyor. Halihazırda bu mektepler, bugün ismiyle yaşatılmıyor. Bu okulların işlevini bugün mesleki ve teknik Anadolu liseleri gideriyor olsa da Diploma Telafi Programı adı altında başlatılan bu programa, Diploma Telafi Programı değil de “Yeni Sanayi Mektebi” dense, sanayi mektebi ismi yaşatılmış olur.