4 Haziran 2023 Pazar

Mercedes ile Murat'ın Yarışı


Mercedes ile Murat iki ayrı araba markasıdır. 

Her ikisi de insanın ayağını yerden kesme özelliği var. 

Birine zengin biner. Diğerine ise fakir. 

Zengin Mercedes'i alırken pek zorlanmaz. Fakir ise Murat'ı almak için dişinden, kovuğundan artırarak alır. 

Kısaca kimin zengin kimin fakir olduğu arabalarından belli olur. 

Hasılı zenginin ligi ayrı fakirin ligi ayrıdır. 

Buna rağmen 

Mercedes ile Murat her beş yılda bir yarışa sokulur. 

Aslında yarışın kazananı bellidir ama yerleşmiş kural olunca mutlaka bu yarış yapılmalıdır. 

Yarışın favorisi hep Mercedes olsa da Murat hep kaybettiğine bakmaz. Yenilen güreşçi güreşe doymaz misali alternatifi kimseye bırakmaz, her defasında Mercedes'in karşısına rakip olarak çıkar. 

Hep kazanan, birinciliği kimseye kaptırmamak için yarışa dört elle sarılır. Hep kaybeden de rakibinin aracının yıpranmasına, teknik bir arıza da olsa aracın yolda arızalanmasına umut bağlar. Bu sefer olacak der.

Öyle bir hava verilir ki yarış ülkenin tek gündemi haline gelir. 

Meydan Mercedesci ve Muratcı taraflarla dolar taşar.

Her iki tarafın seyircisi de yarışa bilenir iyice.

Yarış bir günlük olsa da yarışın gündemi günler, haftalar, aylar hatta yılları bulur.

Heyecan doruktadır. 

Umut ve endişe zirve yapar.

Mercedes ve Murat kendi çapında çalışmasını yapar.

Yarış günü gelir çatar.

Seyirci, yarışın sonunu öğrenmek için ekrana kilitlenir.

Ve sonuçlar açıklanır. Yarışı yine Mercedes kazanmıştır. 

Mercedes’in sahibi balkona çıkarak kazanılmış bir zaferin konuşmasını yapar. Murat’ın sahibi ise benden bu kadar, etim ne, budum ne, adım Hıdır, elimden gelen budur demez, mağlubiyete kılıf bulur ve daha önce ezberlediği şiirini okur. Kendinde hiç suç bulmaz, bir sonraki mağlubiyet için ben yine bu yarışa varım diyerek yerini korur.

Bu bildik ve sonucu değişmeyen yarış bu ülkede bir oyun olarak sürekli oynanır. Bu oyunun araçları bellidir, kaptanları bellidir, seyirci ve taraftarları bellidir, yarışın sonucu da sürpriz olmayacak şekilde hep bellidir.

Ne kazanan benden bu kadar deyip meydanı kimseye bırakır ne de kaybeden aracı ve kaptanı değiştireyim der.

Bu, böyle gelmiş, böyle gider.

Kazanan hayatından memnun, kaybeden de.

Kazanan ve kaybedenin taraftarları da... 

Dindarlık ve Dinbazlık

Dindarlık halk nezdinde istenen ve takdir gören bir şey iken dinbazlık tasvip edilmez. Çünkü;

Dindarlıkta samimiyet var iken dinbazlıkta dinin ticareti yapılır.

Dindarlıkta Allah'ın rızasını gözetme varken dinbazlıkta dinin istismarını yapmak için derviş görünümüne bürünme vardır. Buna kuzu postuna girmiş kurt dense yeridir. 

Dindarlıkta reklama yer yok iken dinbazlık hep reklam kokar.

Dindarlıkta Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak murat edilirken dinbazlıkta maddi kazanç, kar, makam ve mevki edinme, şöhret olma hedeflenir.

Dindarlıkta kişinin içi ve dışı birdir. Riyadan çekinir. Dinbazlıkta ise dışı yeşil, içi kırmızıdır. Bir nevi münafıklıktır yapılan.

Dindarlıkta ahiret mutluluğu hedeflenirken dinbazlıkta bu dünya mutluluğu hedeflenir.

Dindarlık hal ehli iken dinbazlık laf ehlidir.

Dindarlıkta ahlak merkezli bir yaşam tarzı esas alınırken dinbazlıkta hokkabazlıktır hedeflenir.

Dindarlıkta övgülere estağfurullah, keşke öyle olabilsem denirken, dinbazlıkta bir hakkın teslim edilmesi beklenir. Dinbazı daima öveceksin.

Dindarlık Hak ve halk nezdinde geçer akçe iken dinbazlık siyaset ve ticarette çıkar elde etmek için geçer akçedir.

Dindarlıkta dini değerler yaşanırken dinbazlıkta dini değerler emellerine alet etmek için kullanılır.

Dindarlıkta Allah korkusu varken dinbazlıkta Allah korkusu yoktur.

Dindarlıkta dince kutsal sayılan şeyler her şeyin üstünde iken dinbazlıkta kullanılıp atılan bir metadır.

Dindarlıkta mubahın bir sınırı varken dinbazlıkta hedefe ulaşmak için her yol mubahtır.

Dindarlık dine değer katarken dinbazlık dini ve dince kutsal sayılan değerlerin değerini düşürür.

Dindarlık etrafına güven verirken dinbazlıkta güven için din kisvesine sığınılır.

Dindarlık yaşantısıyla dine değer katarken dinbazlıkta dinden beslenme vardır.

Dindarlıkta reklama ihtiyaç yok iken dinbazlıkta her şey reklamdır.

Dindarlıkta bu dünya için örnek olmak var iken dinbazlıkta günü kurtarma, vaziyeti idare etme vardır. 

Hasılı dindarlık yaşam tarzıdır. Dinbazlık ise din tacirliğidir. Tacir dini tekeline alır. Getirisi olduğu müddetçe satmaya devam eder. 

Not: Dindarlık ile kastım, bedenen ve ruhen önce insan olmuş, insani değerleri önemseyen, dini vecibelerini yerine getiren, etrafına güven veren, dinden nemalanmayan ve kaba ham sofra olmayan kişidir. 

Oturmuş Devlet Kültürü

Şu bir gerçek ki ülkemizin oturmuş bir devlet kültürü yoktur. Şayet oturmuş bir devlet kültürümüz olsaydı;

Seçimler bu kadar gerilimli geçmezdi. 

Durmadan seçim konuşmazdık. 

Kutuplaşmazdık. 

Seçim için birbirimizi kırıp dökmezdik.

Korku siyaseti olmazdı. 

Seçime katılım çok yüksek olmazdı.

Seçilecek olan kurtarıcı görülmezdi. 

Kimse, kimsenin elinden ülkeyi kurtarmaya ve ülkeyi kaçırmaya çalışmazdı.

Algı siyaseti olmazdı. 

Sahada ve hayatın her alanında etik kurallar hakim olurdu.

Kim seçilirse seçilsin, kimse ihya olacağım/yok olacağım endişesi taşımazdı. Çünkü oturmuş ve tıkırında işleyen bir devlet sistemi olduğu için kimse hak etmeden bir yere geleceğim hayali kurmazdı. Aynı şekilde işini ve makamını kaybetme endişesi taşımasına gerek duymazdı. 

Halktan destek göremeyeceği için hiçbir siyasi ortamı germeye kalkmazdı, ağzını bozmazdı, belden aşağı vurmazdı, seçimi ölüm kalım görmezdi.

İşe alım ve atamalarda yönetmelik sürekli değişmezdi. Şartı tutan işe alınırdı. Kadrolaşma olmazdı. 

Seçim demokrasinin bir gereği olarak yapılır, sandık her şey olarak görülmezdi.

Seçimi kaybeden istifasını verir, köşesine çekilirdi. Yerine çakılıp kalmazdı. Partisi, yerine bir başkasını seçerdi. Halk yeni yüzle tanışırdı.

İktidar veya muhalefet herhangi bir siyasi hakkında; bir şayia, bir ihmal ortaya çıkarsa, kimse bu durumu savunmaz, istifa yolu seçilirdi.

Ne kadar başarılı olursa olsun, kimse bulunmaz Hint kumaşı olarak görülmezdi.

Siyaset bir meslek gibi doğumdan ölüme devam etmezdi.

Tabanı olmayan ve varlık gösteremeyen partilere yer olmazdı.

Sonuçta kim kazanırsa kazansın, kim kaybederse kaybetsin, seçim öncesinde de seçim sonrasında da ülkede barış ortamı bozulmazdı...