31 Ocak 2019 Perşembe

Var mı Bu Veliyi Eğitecek Olan? (1)

Günümüzde öğretmenlerin yaptığı yazılıların ve verdikleri ders içi etkinlik puanlarının öğrenci, veli ve merkezi sınavlar nezdinde pek bir değeri yok. Daha doğrusu notun/puanın bir önemi yok. Bunda sınıfta kalmamanın ve verilen notların, merkezi sınavlarda katkı yapmamasının etkisi büyüktür. Verilen notlar sadece öğrencinin teşekkür ve takdir almasında önemli. Başka da bir anlam ifade etmiyor. 

Öğretmenlerin verdiği bu notların, çocuğun geleceğinde bir etkisi olmamasına rağmen bazı velilerin okul ortamına gelip çocukları adına not istediklerini görünce “Çocuğundan önce bu veliyi eğitmek lazım” diyesi geliyor insanın. Not dilenirken edebini takınıp haddini bilse eh diyeceğim.

27 yıllık öğretmenlik hayatımda sayıları az olmakla beraber öyle veliler gördüm ki “Bu veliye göre bu çocuk, çok çok iyi” dediğim oldu çoğu zaman. Öğretmenleri en fazla uğraştıranlar da maalesef öğretmen velilerdir. Güya öğretmenleri en iyi anlamaları gereken kesim! İnsanı üzen de meslektaşının bile kendisini anlamaması. İşin garibi çocuklarını koruma adına bu tip velilerin  bu yaptıkları, meslektaşlarını üzse de en büyük zararı kendi çocuklarına vermektedirler. Tecrübeyle sabittir bu.

Size bir meslektaşımın karne haftası bir öğretmen veli ile aralarında geçen diyalogdan kısaca bahsetmek istiyorum: 6.sınıflara giren öğretmen, sene başında öğrencilerine, sınıf içi etkinlik puanını ne şekilde vereceğini açıklar: “Üç tane sınıf içi etkinlik puanı vereceğim. İki tanesini sizin sınıf içi performansınıza göre diğer bir tanesini de performansınızı ölçmek için test usulü iki tane daha sınav yapacağım. Bu iki sınavın ortalaması ne ise onu, diğer sınıf içi etkinlik puanı olarak vereceğim” der. Amacı hem öğrencileri çalışmaya sevk etmek, hem yüksek puan almalarını sağlamak, hem de yaptığı bu sınavlar vereceği sınıf içi etkinlik puanı için birer dayanak olsun. 

Girdiği dört sınıfın toplam öğrenci sayısı 170 civarındadır. Her birine sene başında koyduğu bu karar gereği puanlarını verir. Hiçbir veli ve öğrenciden itiraz yok.

Karne haftası, kendisi de öğretmen olan bir öğrencisinin velisi çıkagelir. Veli isyanlarda. Durdurabilene, sakinleştirebilene aşk olsun! Çünkü veli, öğretmenin verdiği bir sınıf içi etkinlik puanından şikâyetçidir. Önce sınıf öğretmenine gider. Sınıf öğretmeninin yönlendirmesiyle veli, ders öğretmeniyle görüşür. Öğrenci sınavlardan 100 ve 95 almış, sınıf içi etkinlik puanı olarak öğretmen 100, 100 vermiş, üçüncüsüne ise öğrencinin ilave sınavlardan aldığı 90 ve 95'in ortalamasını aldıktan sonra öğretmen, tek puan olarak girmiş sisteme. Öğretmen, bu puanları ne şekilde verdiğini bir de veliye anlatmış. Ama veli ikna olmadığı gibi öğretmenden sınıf içi etkinlik puanını yüze çıkarmasını ister. Öğretmen, böyle bir şey yapmasının diğer öğrencilere haksızlık olacağını söylemesine rağmen veli, "Çocuğunun başarılı bir çocuk olduğunu, bu ayrıcalığı hak ettiğini, şayet bu puanı 100'e tamamlamazsa müdüre çıkıp oradan düzelttireceğini, bu işlerin böyle yapıldığını, düzeltmezse okuldan çocuğunu alacağını, çünkü çocuğunun okuldan nefret eder hale geldiğini..." bir bir  sıralar. Daha başka şeyler de söyler. Çünkü densizliğin sınırı yoktur. Bunu ancak edep ve haya engeller. O da eksikse söyler, karşısında genç bir bayan olduğuna aldırmadan...

Çalıştığı okula bu sene il dışından gelen idealist öğretmen, terbiye sınırlarını aşan bu velinin konuşmasına çok üzülür. Çünkü böyle bir olayla daha önce  hiç karşılaşmamıştır. Kendisinden bu olayı yazı konusu edineceğim, bana olayı kısaca aktarabilir misin, dediğimde olayın üzerinden üç hafta geçmesine rağmen hala olayın etkisinden kurtulamadığını sezdim. Ne edersiniz ki sapı bizden. Sapı bizden olan böyle yaparsa varın siz öbür velileri düşünün diyeceğim ama diğer veliler bu tiplerden çok ehven.

İyi ki verdiğimiz notların merkezi sınavlarda bir etkisi yok. Şayet etkisi olsaydı belki de bu veli, yedi puan için kavga bile ederdi. 

Bence, öğrenciden önce bu tür velileri eğitmek lazım. Var mı bu veliyi eğitecek olan? Kendisine güvenen çıksın ortaya! 

30 Ocak 2019 Çarşamba

Siyasilerimiz Bu Ülkeyi Vatandaş Kadar Düşünmüyor ***


—Şu siyasilerin çalışmalarına bak! Gece gündüz demeyip durmadan koşturuyorlar. Herkes bunlar gibi çalışsa bu ülkenin çözülmedik sorunu kalmaz. 
—Ne yapıyorlar da?
—Baksana! Belediye Başkan adaylarını belirlemek için toplantı üzerine toplantı yapıyorlar. Bir şehre hizmet edecek en iyi belediye başkanını tespit için kılı kırk yarıyorlar. Bir belediye daha fazla kazanmak için gerekirse ittifak içinde yer alıyorlar. Memleket için yanıp tutuşuyorlar.
—Evet!
—Bu kadar açıklamama tek kelimeyle evet dedin. Gününde mi değilsin, yoksa açıklamamdan hoşnut mu olmadın?
—Aynı görüşte değilim. Keşke açıkladığınız gibi olsaydı.
—Sebep?
—Açıkçası siyasilerin çok memleketi düşündüklerini sanmıyorum. Hepsi demeyeyim ama çoğu kendi ikballeri peşinde. Tüm çabaları da bundan ibaret. Yani memlekete hizmet, öncelikleri değil.
—Katılmıyorum bu görüşünüze. Bana bir örnek verebilir misin memleketi düşünmediklerine dair?
—Örnek çok. Ben sana en yakın bir örnek vereyim. Biz en son seçimi ne zaman yapmıştık? 
—24 Haziran 2018'de.
—Süresinden önce erken genel seçim yaptık değil mi?
—Evet…
—Şimdi yeni bir seçime daha gidiyoruz, değil mi? Bu sefer mahalli idareler seçimi. Erkene alınan genel seçimle şimdi yapacağımız seçim arasında ne kadar süre var?
—9 ay var  iki seçim arasında.
—Bu iki seçim birleştirilemez miydi?
—Olurdu ama böyle düşündü Meclisimiz. Nereye varmak istiyorsun?
—Seçim demek sınıf başkanı seçmek değil, bir maliyet ister. Hem de büyük maliyet. 
—Ama seçimler demokrasinin bir gereği. Masraf olacak diye seçim yapmayacak mıyız?
—Elbette yapılacak. Seçimsiz olmaz. Benim demek istediğim siyasilerimiz kendi çıkarları kadar ülkeyi düşünselerdi, bu iki seçimi birleştirirler ve memleket dokuz ay arayla iki seçim masrafı yapmaz ve bu işten en az masrafla kurtulurdu.
—Ama ikisi ayrı seçim!
—Olsun, fark etmez. Muhtarlık ve belediye başkanları için iki sandık daha fazla konurdu. İki seçimi yaptıktan sonra ülke önüne bakar, ülkenin çözüm bekleyen sorunlarına neşter vurulurdu. Seçim dediğin sandık gününden ibaret değil ki! Bunun için bir süreç lazım. Biz geçen Nisan ayından bu Mart sonuna kadar seçimle uğraşıyoruz. 
—Doğru söylüyorsun. Fakat partilerin kendi parası değil mi seçimde harcadıkları?
—Değil maalesef. Yüzde üç ve üzeri oy alan siyasi partiler, aldıkları oy oranlarına göre her seçimde hazineden seçim yardımı alırlar. Yani seçim atmosferinde harcanan para senin, benim, bu milletin öp öz parasıdır. İnan seçimde harcadıkları kendi paraları olsa masraftan kaçınmak için iki seçimi birleştirirlerdi.
—Haklısın.
—Başka örnek ister misin?
—Hayır, sadece bu örnek bile siyasilerin kendi çıkarlarının, memleketin çıkarından daha önce geldiğini göstermektedir.

***21/02/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.


Öğretmenim! Niye Ders İşliyorsun?

—Çocuğum! Bak ders anlatıyorum, lütfen dersi dinler misin? Sonra nerede senin defter, kitabın?
—Evde kaldı, getirmedim.
—O zaman arkadaşının kitabından takip et. Anlatılanları da bir kağıda not al, eve varınca geçersin.
—Dersi dinlemek istemiyorum.
—Niçin?
—Sıkılıyorum. Dışarı çıkıp top oynasak olmaz mı? Ya da film izlesek.
—Ders ne olacak? Sonra sen bu okula niçin geliyorsun?
—Hep ders ders ders...
—Başka ne yapacaktık?
—Ben ders işlemek istemiyorum.
—Dersi dinlemezsen merkezi sınavlarda başarılı olamazsın.
—Niye başarılı olmayayım ki? Ben kendime güveniyorum.
—Dersi dinlemeden, çalışmadan bir de kendine güveniyorsun. Evladım! Bu işler çalışmadan olur mu? Milyonlarca insan çalıştığı halde başaramıyor. Sen nasıl başaracaksın?
—Ben başaracağım. Öğrenciler boşuna ders dinleyip sınava hazırlanıyorlar.
—Başka ne yapacaklardı?
—Anlamıyorum sizi ve ders çalışan öğrencileri. Sınav sistemi değişti. Bundan sonra ders çalışmaya gerek yok bence.
—Oğlum! Biz de seni anlamıyoruz. Bu ülkede nice sınav sistemleri değişti ama değişmeyen tek şey öğrencilerin çalışması. Değişirse değişsin. Bu işler çalışmadan olur mu?
—Bu sınav sisteminin diğerlerinden bir farkı var: Sorunun içinde cevabı olacak. Formül mü lazım? O da olacak. Bilgi mi lazım? Soruda o da olacak. Yani o soruyu cevaplamam için ne gerekiyorsa o sorunun içinde hepsi olacak. Bakan böyle dedi. Duymadınız mı? Bu durumda sınavlara önceden hazırlığa gerek yok.
—Tamam söyledi, duyduk. Ama?
—Öğretmenim! Hala ama diyorsunuz.  Soruda her şey varsa çalışmaya, dersi dinlemeye hatta okullara gerek var mı? Bırakın çocukluğumuzu yaşayalım.
—Oğlum! Kafanda hiçbir bilgi olmayacak mı?
—Ne gerek var? Hepsi var orada zaten.
—Allah'ım bana sabır ver, aklıma mukayyet ol.
—Öğretmenim! Hiç boşuna sinirlenme! Durum aynen böyle ve ben doğru yoldayım.
—Oğlum! İyi de okula niye geliyorsun o zaman?
—Ailem zorlamasa gelmem aslında. Ama annem babam çalışıyor. Evde gün boyu bir başıma oturamam ya. Sıkılırım. Anlatabildim mi?
—Gayet iyi anlaşıldı evlat! Sen bu düşüncede olmaya devam et. Ben de dört gözle senin sınava gitmeni ve sonuçların açıklanmasını bekliyorum.
—Öğretmenim, bir şey sorabilir miyim? Madem beni anladınız. Bu durumda benim defter, kitap getirmeme gerek var mı?
—Biz ne dersek boş nasılsa. Sen istediğin şekilde derse gelmeye devam et. Senden tek istediğim, biz diğer arkadaşlarınla ders işlerken gürültü yapmaman.