30 Ocak 2019 Çarşamba

Siyasilerimiz Bu Ülkeyi Vatandaş Kadar Düşünmüyor ***


—Şu siyasilerin çalışmalarına bak! Gece gündüz demeyip durmadan koşturuyorlar. Herkes bunlar gibi çalışsa bu ülkenin çözülmedik sorunu kalmaz. 
—Ne yapıyorlar da?
—Baksana! Belediye Başkan adaylarını belirlemek için toplantı üzerine toplantı yapıyorlar. Bir şehre hizmet edecek en iyi belediye başkanını tespit için kılı kırk yarıyorlar. Bir belediye daha fazla kazanmak için gerekirse ittifak içinde yer alıyorlar. Memleket için yanıp tutuşuyorlar.
—Evet!
—Bu kadar açıklamama tek kelimeyle evet dedin. Gününde mi değilsin, yoksa açıklamamdan hoşnut mu olmadın?
—Aynı görüşte değilim. Keşke açıkladığınız gibi olsaydı.
—Sebep?
—Açıkçası siyasilerin çok memleketi düşündüklerini sanmıyorum. Hepsi demeyeyim ama çoğu kendi ikballeri peşinde. Tüm çabaları da bundan ibaret. Yani memlekete hizmet, öncelikleri değil.
—Katılmıyorum bu görüşünüze. Bana bir örnek verebilir misin memleketi düşünmediklerine dair?
—Örnek çok. Ben sana en yakın bir örnek vereyim. Biz en son seçimi ne zaman yapmıştık? 
—24 Haziran 2018'de.
—Süresinden önce erken genel seçim yaptık değil mi?
—Evet…
—Şimdi yeni bir seçime daha gidiyoruz, değil mi? Bu sefer mahalli idareler seçimi. Erkene alınan genel seçimle şimdi yapacağımız seçim arasında ne kadar süre var?
—9 ay var  iki seçim arasında.
—Bu iki seçim birleştirilemez miydi?
—Olurdu ama böyle düşündü Meclisimiz. Nereye varmak istiyorsun?
—Seçim demek sınıf başkanı seçmek değil, bir maliyet ister. Hem de büyük maliyet. 
—Ama seçimler demokrasinin bir gereği. Masraf olacak diye seçim yapmayacak mıyız?
—Elbette yapılacak. Seçimsiz olmaz. Benim demek istediğim siyasilerimiz kendi çıkarları kadar ülkeyi düşünselerdi, bu iki seçimi birleştirirler ve memleket dokuz ay arayla iki seçim masrafı yapmaz ve bu işten en az masrafla kurtulurdu.
—Ama ikisi ayrı seçim!
—Olsun, fark etmez. Muhtarlık ve belediye başkanları için iki sandık daha fazla konurdu. İki seçimi yaptıktan sonra ülke önüne bakar, ülkenin çözüm bekleyen sorunlarına neşter vurulurdu. Seçim dediğin sandık gününden ibaret değil ki! Bunun için bir süreç lazım. Biz geçen Nisan ayından bu Mart sonuna kadar seçimle uğraşıyoruz. 
—Doğru söylüyorsun. Fakat partilerin kendi parası değil mi seçimde harcadıkları?
—Değil maalesef. Yüzde üç ve üzeri oy alan siyasi partiler, aldıkları oy oranlarına göre her seçimde hazineden seçim yardımı alırlar. Yani seçim atmosferinde harcanan para senin, benim, bu milletin öp öz parasıdır. İnan seçimde harcadıkları kendi paraları olsa masraftan kaçınmak için iki seçimi birleştirirlerdi.
—Haklısın.
—Başka örnek ister misin?
—Hayır, sadece bu örnek bile siyasilerin kendi çıkarlarının, memleketin çıkarından daha önce geldiğini göstermektedir.

***21/02/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.


Öğretmenim! Niye Ders İşliyorsun?

—Çocuğum! Bak ders anlatıyorum, lütfen dersi dinler misin? Sonra nerede senin defter, kitabın?
—Evde kaldı, getirmedim.
—O zaman arkadaşının kitabından takip et. Anlatılanları da bir kağıda not al, eve varınca geçersin.
—Dersi dinlemek istemiyorum.
—Niçin?
—Sıkılıyorum. Dışarı çıkıp top oynasak olmaz mı? Ya da film izlesek.
—Ders ne olacak? Sonra sen bu okula niçin geliyorsun?
—Hep ders ders ders...
—Başka ne yapacaktık?
—Ben ders işlemek istemiyorum.
—Dersi dinlemezsen merkezi sınavlarda başarılı olamazsın.
—Niye başarılı olmayayım ki? Ben kendime güveniyorum.
—Dersi dinlemeden, çalışmadan bir de kendine güveniyorsun. Evladım! Bu işler çalışmadan olur mu? Milyonlarca insan çalıştığı halde başaramıyor. Sen nasıl başaracaksın?
—Ben başaracağım. Öğrenciler boşuna ders dinleyip sınava hazırlanıyorlar.
—Başka ne yapacaklardı?
—Anlamıyorum sizi ve ders çalışan öğrencileri. Sınav sistemi değişti. Bundan sonra ders çalışmaya gerek yok bence.
—Oğlum! Biz de seni anlamıyoruz. Bu ülkede nice sınav sistemleri değişti ama değişmeyen tek şey öğrencilerin çalışması. Değişirse değişsin. Bu işler çalışmadan olur mu?
—Bu sınav sisteminin diğerlerinden bir farkı var: Sorunun içinde cevabı olacak. Formül mü lazım? O da olacak. Bilgi mi lazım? Soruda o da olacak. Yani o soruyu cevaplamam için ne gerekiyorsa o sorunun içinde hepsi olacak. Bakan böyle dedi. Duymadınız mı? Bu durumda sınavlara önceden hazırlığa gerek yok.
—Tamam söyledi, duyduk. Ama?
—Öğretmenim! Hala ama diyorsunuz.  Soruda her şey varsa çalışmaya, dersi dinlemeye hatta okullara gerek var mı? Bırakın çocukluğumuzu yaşayalım.
—Oğlum! Kafanda hiçbir bilgi olmayacak mı?
—Ne gerek var? Hepsi var orada zaten.
—Allah'ım bana sabır ver, aklıma mukayyet ol.
—Öğretmenim! Hiç boşuna sinirlenme! Durum aynen böyle ve ben doğru yoldayım.
—Oğlum! İyi de okula niye geliyorsun o zaman?
—Ailem zorlamasa gelmem aslında. Ama annem babam çalışıyor. Evde gün boyu bir başıma oturamam ya. Sıkılırım. Anlatabildim mi?
—Gayet iyi anlaşıldı evlat! Sen bu düşüncede olmaya devam et. Ben de dört gözle senin sınava gitmeni ve sonuçların açıklanmasını bekliyorum.
—Öğretmenim, bir şey sorabilir miyim? Madem beni anladınız. Bu durumda benim defter, kitap getirmeme gerek var mı?
—Biz ne dersek boş nasılsa. Sen istediğin şekilde derse gelmeye devam et. Senden tek istediğim, biz diğer arkadaşlarınla ders işlerken gürültü yapmaman.

Bu Suçluları Ne Yapalım?

—Efendim! Suç yönünden ne bitek ülkeymişiz böyle! Maden bulmuş gibi deşeledikçe suçlu çıkıyor. Biz bu suçluları ne yapalım?
—Sallandırın gitsin!
—Ah keşke! Ama idam yasak! Öldüremiyoruz ki! Aslında çözüm o.
—Hapse atın, Güneş yüzü görmesin.
—Olurdu da hapishanelerimiz tıka basa dolu. Yüzde yüzün üzerinde bir kapasiteyle çalışıyoruz.
—O zaman ölmekten ve içeriye girmekten beter yapın, yani sürüm sürüm süründürün.
—Nasıl?
—Suçlu, kamuda çalışıyorsa görevine son verin, özel sektörde çalışmasına izin vermeyin, çalıştıranı yakın takibe alın, yurt dışına gitmesine izin vermeyin. Suçluya telefon açanı dinlemeye alın, yardım edenin ensesinde pişin.
—Faydası olur mu?
—Olmaz olur mu? Bu yöntem ölmekten beter yapar onu. Bu durum onun için ha ölmüş, ha yaşamış. Hatta ölmek isterse ölmesine de izin vermemek lazım. Yaşamalı ki her gün ölmeli.
—Bu çok insafsızca bir muamele olmaz mı? Bunları kazanmaya çalışsak.
—Suç işlemeselerdi efendim! Bunlara merhamet etsek merhamet maraz doğurur. Bırak bunları kazanmaya çalışmayı; düşüyorum, ölüyorum,  imdat deseler bile bırak kurtarmayı, tutunduğu yerden elini bırakması için bir de tekme vurmak lazım.
—Yani yaşamasınlar...
—Evet yaşamasınlar. Bugün nefes alıyorlarsa hallerine şükretsinler, bir de idamın kalktığına. Aslında dinlemeden kellesini almak lazım.
—Pişman olsalar da mı?
—Onu zamanında suç işlemezken düşüneceklerdi. İşledikten sonra pişmanlık neye yarar? Sonra ne belli pişman oldukları?
—Pişmanlığa sıcak bakmıyorsun?
—Evet.
—Ama Hz Adem de hata yaptı. Duyduğu pişmanlık sonucu Allah onu affetmekle kalmadı, ardından onu peygamber tayin etti.
—O ayrı. Sonra herkes Adem gibi olsa sorun olmaz zaten.
—Yanlış düşünüyorsun. Hadiste peygamber "Günahından tevbe eden hiç günah işlememiş gibidir" der. Allah Fatır süresinde "Her suç işleyeni Allah yok etmiş olsaydı yeryüzünde hiçbir canlı kalmazdı" buyurur. Dinin bu konuda görüşü bu iken bize ne oluyor da bu kadar acımasız olabiliyoruz...