21 Eylül 2018 Cuma

Eğitim ve Öğretimimiz Bir Kıpırdasın İsteniyorsa... **

Velisinden öğrencisine, öğretmeninden müdürüne, milli eğitimin taşra teşkilatından merkez teşkilatına, muhalefetinden iktidarına, esnafından eğitimle hiç alakası olmayan kesimlere varıncaya kadar bu ülkede eğitim ve öğretimimizden memnun olan yok. Hepimizi şu ya da bu şekilde ilgilendiren veya etkileyen maarifimizden herkes şikayetçi. İlgili-ilgisiz herkes eğitim ve öğretimin içinde bulunduğu durumu eleştirirken taraflardan kimse kendi üzerine toz kondurmuyor. Kenara çekilip veryansın etmeyi iyi beceriyoruz. Yani kendimizi temize çıkararak başkasına atış yapıyoruz. Hiç iyi yönü yok mu günümüz eğitim ve öğretiminin denirse deve gibi olduğu konusunda hepimiz hemfikiriz. İşin garibi maarif davamıza olumsuz bakmanın da ötesine geçtik. Karamsarız artık. Zira umutlarımız tükendi iyice. Ne yapacağız bu durumda? Bu işin altından nasıl kalkacağız?

Eğitim ve öğretimin içindeki ve dışındaki iç ve dış paydaşların mevcut maarifimize bakış açılarını değiştirmedikleri müddetçe, taraflar “Acaba bu işte benim de payım var mı” diye sorgulamadıkça, birbirimizi suçlamayı bırakmadıkça bırakın eğitim ve öğretimi düze çıkarmayı hepimiz altında kalmaya devam ederiz. Kimse kusura bakmasın, bu kadar olumsuz bakanın olduğu bir ortamdan iyi bir eğitim ve öğretim çıkmadığı gibi bugünkü günümüzden daha da kötüye gideriz.

Eğitim ve öğretimi öğrencisi, velisi, öğretmeni, okul yöneticisi, taşra ve merkez teşkilatıyla bir takım oyununa benzetirsek –ki takım oyunudur- takımda görev alan herkesin bir görevi vardır. Takımda herkes kendisine verilen görevi yerine getirirse takım başarılı olur. Biri ihmal ederse takım geri düşer. Futbol maçını gözümüzün önüne getirelim. Kalecisinden defansına, liberosundan orta saha oyuncusuna, santraforundan teknik heyetine, hakeminden kulüp yöneticilerine varıncaya kadar her birinin bir görevi vardır. Hangisi görevini ihmal ederse takımda bir aksama meydana gelir ve maçın kaybedilmesi şaşırtıcı olmaz. Aynı durumu eğitim ve öğretim camiası için de düşünmek lazım. Her başarısızlık öğretmenin üzerine yıkılır ve sürekli öğretmen suçlanırsa velisine, öğrencisine, üst ve alt yöneticilere ses edilmezse sürekli suçlanan bir öğretmen başarılı olamaz. Başarılı olsa da kimse takdir etmez.

Teknik direktör iyi, oyuncular kötüyse; oyuncular iyi teknik direktör kötüyse bu takım bir müddet bireysel başarı gösterir. Ardından yavaş yavaş gerisin geriye gider. Yine takım oyununda bir tarafta bir aksama meydana gelmişse diğer taraflardan destek gelir. Ne halin varsa gör denmez. Çünkü bu bir takım oyunudur.

O zaman eğer eğitim ve öğretimi düze çıksın, eğitim ve öğretimimiz kıpırdasın isteniyorsa öncelikle takımdaki tüm oyuncular görevini bilmeli ve birbirine güvenmeli. Bu konuda taraflar birbirine açık çek vermeli. Güvenin ardından kimin görevini yapıp yapmadığını MEB, denetim vasıtasıyla ve alacağı geri dönütlerle masaya yatırmalı. Görevini bihakkın yerine getireni ödüllendirmeli, yerine getirmeyeni bir iki uyarıdan sonra cezalandırma yoluna gitmeli. Futboldaki kurallar nasıl acımasız ise aynıyla burada da uygulanabilir. Görevini ihmal eden, faullü davrananı önce sözlü uyarır. Olmadı mı sarı, ardından kırmızı kart ile oyun dışı eder.

Haydin eğitim ve öğretimimiz biraz kıpırdasın isteniyorsa takım oyunundaki kuralları aynen burada da uygulayalım. İnanın yatalak durumdaki eğitim ve öğretimimiz kıpırdadığı gibi yürümeye ve koşmaya başlar.

** 23/09/2018 tarihinde kahtasoz.com adresinde yayımlanmıştır.

20 Eylül 2018 Perşembe

Öğlencilikten Dert Yanmamak Lazımmış!

Milli Eğitim Bakanlığının hayata geçirmek isteyip de bir türlü uygulamaya koyamadığı hedeflerinden birisi de öğretim şeklidir. Bazı yerlerde normal öğretim yapılmaya geçilse de nüfusun kalabalık olduğu illerin çoğunda halen sabahçılık ve öğrencilik şeklinde öğretim yapılıyor. 

Öğrencinin kalabalık olduğu bir muhitte görev yapıyorsanız ya sabahçısın, ya da öğlenci. Normal olmayan bu iki devrenin avantaj ve dezavantajları var. Sabah erken kalkma var. Sabahın köründe okulun yolunu tutacaksın. Moralin bozulsa da öğle olunca keyfin yerine geliyor. İşin gücün varsa halledebiliyorsun. Öğlenci isen sabah erken kalkma derdin olmayınca gece yatmıyor, sabah da kalkmıyorsun. Yatıyorsun epey. Kalkıyorsun, dersinin başlama vakti öğleyi beklemeye koyuluyorsun. Oturup kalkıp saate bakıyorsun. Vakit bir türlü geçmiyor. Otururken avarelikten yoruluyorsun. Nihayet vakit geliyor, okulun yolunu tutuyorsun. Sen merdivenleri tırmanırken dersini bitiren öğretmenlerin merdivenden inişini görünce "Sen gelirken biz gidiyorduk" der gibi baktıklarını hissediyorsun. Moralin bozuk bir şekilde ayakların geri geri gider gibi merdivenleri çıkarken bazılarının "Siz daha yeni mi geliyorsunuz? Biz bitirdik, gidiyoruz" demeleri yok mu? Bu da işin tuzu biberi oluyor. 

İçinden "Öğlencilik pineklemektir" diyor ve derslere girmeye başlıyorsun. Tek tesellin 5.6.sınıflarla ben ne yapacağım endişenin derslere girdikçe yersiz olduğunu anlıyorsun. Bir bakmışsın ki akşam yedi olmuş. Akşamın karanlığında tüm gününü bitirmiş bir şekilde yorgun-argın evinin yolunu tutuyorsun. Bu durumda tek tesellin sabah erken kalkma yok. 

Erken kalkma derdi olmasa da evde öğlenin olmasını beklemek zor oluyor deyip dururken sağ olsun Bakanlık imdadıma yetişti. On günlüğüne bir kurs ayarlamış içinde benim de olduğum öğlenci öğretmenlere. Sanki devlet "Belki normal öğretime sizi geçiremedim. Öğrencileri okula getiremesem de siz öğretmenleri pekala getirebilirim. Siz yeter ki isteyin" der gibi geldi bana. Gönderilen mesaj yetmediği gibi bugün bir de "Aman unutma, haberim yoktu" deyip gelmemezlik yapmayayım dercesine ıslak imzam alındı bugün. 

Hasılı önümüzdeki iki hafta boyunca terörden etkilenmiş çocuklar adına açılan kursa devam edeceğim. Sabah 09.00, akşam 19.00 arası okuldayım. Yani normal öğretimden de öte tam gün eğitim yapacağım. Artık okul vakti gelsin diye evde pineklemeyeceğim, uyuşuk uyuşuk oturmayacağım. Bana düşen böyle bir planlamayı yapan yetkililerimize teşekkür etmek, dualarımda onları unutmamak ve ne muratları varsa Rabbim versin demek.



Hizmetli ve Memurlardan Mürettep Bir Tören

2008 veya 2009 yılları olsa gerek. Okul müdürüyüm. Günlük Konya’dan gidiş-geliş yapıyorum. Tüm Türkiye’de olduğu gibi çalıştığım ilçede de çelenk töreni var.  

Yönetmelikte yeri var mı bilmiyorum ama protokolde yerimiz olmasa da tüm çelenk törenlerine katılımımız zorunlu. Hele bir de küçük bir ilçede görev yapıyorsanız törene gelmeniz farz gibi bir şey.

Bazı çelenk törenlerinde hiç görevimiz olmamasına rağmen dolgu malzemesi görevi görür okul müdürleri. 

Birlikte gidiş geliş yaptığımız arkadaşların her biri, kimi çelenk törenine gelemeyeceğiz diye kimi resmi, kimi gayri resmi izin aldı. Ben de izin alma yoluna gidersem olmaz, şık olmaz. Bari ben geleyim dedim. İsteksiz de olsa geleceğim ama nasıl? Çünkü normal bir günde değil törenimiz: Pazar günü. Hafta içi olsa problem değil. Ekiple birlikte altımızda özel araba 50 km’lik mesafeyi tek vasıtayla birden alırız. Neyse niyete aldım Pazar günü aktarmalı da olsa katılacağım törene. En az üç aktarma yapacağım.

Pazar günü herkes evinde yatarken ben çıktım yola. İlk önce toplu ulaşım marifetiyle çarşıya geldim. Çarşıdan tramvaya binerek otogara gittim. Baktım, bizim ilçenin dolmuşunun dolması için biraz beklememiz lazım. Ama ben vakitle yarışıyorum. Gecikmeye gelmez. Ne yapayım derken ilçe minibüsümüzün yanında, ilçemizin ilerisinde bir ilçeye taşımacılık yapan bir başka dolmuş var. Kalktı kalkacak. En iyisi buna bineyim. Yol üzerinde iner, ondan sonra geri kalan yedi km için Allah kerim. Hiç olmazsa hayatımda hiç yapmadığım otostop yaparım dedim. 

İlçemiz kadar olan hatta daha büyüğü olan belde de indim. Gelip geçen araba yok. Sabahın köründe bir de pazar günü kim olsun. Aklından zoru olmalı insanın kapalı pazar günü. Baktım, otostop yapmak için beklemeye zaman yok. Çünkü tören beklemez. Hemen önümde ticari bir taksi belirdi. Atladım ona. Tören başlarken yetiştim. Hemen hazır ol vaziyetine geçtim.

Kaymakam çelengi koyar koymaz ardından söylenen İstiklal Marşı ile tören birkaç dakika içinde sona erdi. Sağıma soluma baktım, tanıdık kimler var diye. Ne de olsa 11 tane merkez okul var. Mutlaka o okullardan müdürler katılmıştır dedim. Maalesef hiçbir okul müdürünü göremedim. Kimi okulları müdürün yardımcısı, kimini memuru, kimini de hizmetlisi temsil etmek için törendeki yerini almış. Töreni zorunlu tutan, katılmadığın zaman veryansın eden asıl görevi bir okulda şef olan ilçe milli eğitim müdürü de yoktu törende. 

Tören bitti herkes dağılırken ilçe milli eğitimde görevli hizmetlinin yanına yaklaştım. Hal-hatırdan sonra nerede seninki dedim. “Bilmem Hocam! Ben gelemeyeceğim. Benim yerime sen katil. Okul müdürlerinden de gelmeyenleri not et dedi bana. Ben herkesi geldi derim, kimseyi jurnalleyemem” dedi. Görüşmek üzere deyip vedalaştım.

Dört vasıta değiştirerek geldiğim çelenk töreninden 5 dakika içinde geri gitmek için ayrıldım. Konya otogarına kendimi attırmak için dolmuşa bindim. Ardından üç vasıta değiştirerek evime geldim. Üzerime vazife olmayan görevimi yapmıştım. Ama içimde görevini yapmış bir insanın rahat ve huzuru yoktu. Çünkü törende okul müdürü ve kurum müdürleri namına kimse yoktu. Gelmeyeni asıp kesen görevlendirme şef de yoktu. O da hizmetlisini görevlendirmişti. Yani ilçe milli eğitim müdürlüğünü kendisi değil, şube müdürleri değil, şefi değil, hizmetlisi temsil etmişti. Hem de iki görev birden vermişti hizmetliye. Bir temsil bir de jurnalcilik görevi. Hasılı katıldığım bu çelenk töreni ağırlıklı olarak hizmetlilerinden mürettep bir çelenk töreni idi.

Gazilerimiz bizim için yaralanmış, yaralandıktan sonra tedavi görmüşler ve yıllar sonra kendilerini anmak için Gaziler Günü tahsis edilmiş, yaşayan gazilerimiz protokolde yerlerini almış ve acıları geçmiş bir şekilde bizi izlerken bize de onları anmak düştü. Aradan yıllar geçmiş, unutmuştum bu çelenk törenini. Ama dağarcığımın bir köşesinde yer edinmiş ki televizyonlarda bugün “Gaziler Günü” anıldı denilince eski katıldığım bugün aklıma geldi. Ne diyelim, “Gazilerimizi hayırla yad ediyorum, eksik olmasınlar! İşi bilip işe gitmeyen ve kendi işini başkasına özellikle hizmetlilerine havale eden okul müdürlerinin ve ilçe milli eğitim müdürünün de "Gaziler Günü" kutlu olsun!