20 Eylül 2018 Perşembe

Kamuda Tasarruf Hemen ve Her Zaman! ***

TL’nin dolar karşısında aşırı değer kaybetmesinin ardından her türlü ürüne orantısız zam geldi. Girdi maliyetleri artan da zam yaptı, artmayan da. Kimi zorunlu fiyat ayarlaması yaparken kimi de fırsat bu fırsat deyip fırsatçılığını konuşturdu. Piyasa yapılan bu zamlarla kalır mı? Temenni ederim ki bu şekilde kalsın, hatta düşsün. Ama ürünlerin fiyatlarının daha da artacağı şeklinde bir kanaatim var. Orta ve dar gelirli bu zamların altından nasıl kalkar, evin bütçesini nasıl çevirir bilemem.

Gördüğüm bizi iyi günler beklemiyor. Hâlbuki 8-10 yıldır ürünlerin fiyatları artmamış, cebimiz para görmüş, alım gücümüz artmıştı. Paramız değerli olunca yeni ihtiyaçlar belirlemiştik kendimize. Öylesine almaya alışmıştık ki almazsak olmaz noktasına gelmiştik.

Ekonomimizin kırılganlığına dış saldırı da eklenince piyasa birden allak bullak oldu. Olan oldu artık. Bundan sonra ne yapabiliriz? Zira ölümden başka her şeye çare bulunur. İlk aklıma gelen kemerleri sıkmak… Zaruri ihtiyaçların dışında alavere yapmamak, tüketimlerimizi yeniden gözden geçirmek, gerekli bulmadığımız bazı alacaklardan vazgeçmek. Yani ayağımızı yorganımıza göre uzatma zamanı artık! Vatandaş olarak biz bunu yapacağız. Başka da bir çare görünmüyor.

Sanırım devlet de tasarruf yapmayı düşünüyor bugünlerde. Hazine ve Ekonomi Bakanı “Kamuda tasarruf tedbirlerine başladık” derken Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Kamuda her alanda tasarruf yapacağız” açıklamasını yaptı. Bana göre hem Bakanın hem de Cumhurbaşkanının bu açıklamaları gecikmiş birer açıklama. Ta işin başından beri tasarruf yapmalıydık. Ki dinimiz bunu emrediyor: “Saçıp savuranları şeytanın kardeşleri” olarak adlandırır Kur’an. Ama biz ne yaptık? Uhdemizde olan malların bize Allah tarafından emanet edildiğini unuttuk: Saçtık savurduk. Hatta israf bu yapılan dendiğinde “Kime ne, para benim değil mi, istediğim şekilde harcarım” bile dedik. Elimizdeki olanı hoyratça kullandık. Nihayet sıfırı tükettik, bıçak kemiğe dayandı. Şimdi tasarruf edeceğiz, kısacağız diyoruz.

Merak ediyorum bu tüketim çılgınlığı bize kimden miras kaldı? Haydi dine mesafeliyiz. Bu yüzden Kur’an’ın söylediğini kulak ardı ediyoruz. Atalarımız asırlar önce “Sakla samanı, gelir zamanı” demiş. Keşke atalarımızı bari dikkate alsaydık. Ama biz şeytanın kardeşi olmayı tercih ettik bilerek veya bilmeyerek. Şeytanın peşine takılarak bugüne kadar kim ihya olmuş ki biz ihya olacağız hâlbuki?

Tasarruf güzel elbet! Bakanın ve Cumhurbaşkanının açıklamaları gecikmiş de olsa yerinde! Keşke bu tasarruf sıfırı tüketmediğimiz zaman; elimizde bol para olduğu, alım gücümüzün iyi olduğu zamanlarda da uygulansaydı daha iyi olmaz mıydı? Bugün tasarruf edeceğiz. Neyle tasarruf edeceğiz. Benim bildiğim tasarruf varken yapılır. Zaten deniz bitmiş, kum görünmüş, hatta kum da bitmiş. Ama zararın neresinden dönülürse kardır. Sadece ekonomik darboğazda iken değil, her zaman tasarruf etmeyi prensip haline getirip uygulamalıyız.

Millet şu ya da bu şekilde tasarrufunu yapar, yapacak da. Ama devletin şimdi ve her zaman tasarruf etme gibi bir mecburiyeti var. Çünkü devletin en altından en tepe noktasına varıncaya kadar tüm kamu kurum ve kuruluşları -eğer yapıyorlarsa- israf bataklığından sıyrılmalı, bir daha mı tövbe demeli. Olur-olmaz yere harcama yapma, etkinlik ve organizasyon yapma yoluna gitmemeli. Bin düşünüp bir iş yapmalı. “Bu para benim kendi öz param olsaydı bu işi yapar mıydım” demeli. Özellikle sahasında tek olan ve savurganlığın alasını yapan ve her yaptığını kılıfına uyduran belediyelerin kulağı çekilmeli. (Tasarruf edilecek bir diğer alan da kamu makam araçları.) 

Demem odur ki kamuda tasarruf yapılacaksa önce belediyelerden başlanmalı. Çünkü ellerindeki kamu malıdır. Bizde kamu malı yetim malı demektir. Hatırlatmak için söyleyeyim. Nisa 4.ayet mealinde, “"Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler hiç şüphesiz karınlarına ancak ateş doldurmuş olurlar. Zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir." buyrulur. Eğer yetkililer emanet olarak verilen imkânları yerinde kullanmamışlarsa vay hallerine! Eğer dendiği gibi kamu malı, yetim malı ise yine vay hallerine!

*** 25/09/2018 tarihinde Pusula gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

19 Eylül 2018 Çarşamba

Baba! Harçlığımı Artırır mısın? *

—Baba! Harçlığımı artırır mısın?
—Ne artırması, nereden çıktı bu?
—Ortalığı görmüyor musun? Kantinden aldığım her şeyin fiyatı uçmuş. 
—Eee!
—Harçlığıma zam yapmanı istiyorum.
—Benim maaşıma artış mı oldu da sana zam yapacağım?
—Ben onu, bunu bilmem. Zam istiyorum. Verdiğin yetmiyor artık.
—Ben ne yapabilirim ki? Almadan vermek Allah'a mahsustur.
—Ben anlatamadım herhalde.
—Seni iyi anlıyorum evlat. Üstelik haklısın da.
—Eee o zaman?
—Ama alacağın yok.
—Niye, madem haklıyım?
—Evlat yok ki vereyim. Devlet bana, ben sana…
—O zaman ben ne yapacağım?
—Tasarruf yapacaksın.
—Can boğazdan gelir diyen sen değil misin? Nasıl tasarruf edeceğim? Hiç yemeyeyim mi?
—Yiyeceksin evlat. Ama şu da lazım, bunu da alacağım, ondan canım çekti demeyeceksin artık. Yani iyi bir hesap-kitap yapacaksın.
—Nasıl yapacağım bunu?
—Günlük harcaman gereken miktar ne ise o kadar harcamayı, ona göre alışveriş yapmayı deneyeceksin.
—.Benim günlük harçlığım 6 TL. Bir köfte ekmek 6.50, 0.5 lt su 1, simit 1.25, ayran 1, tost 4 lira olmuş. Nasıl çıkacağım bu işin içinden?
—Bre köftehor oğlum! Bu demektir ki köfte yemeyeceksin. Onun yerine alternatiflerine yöneleceksin. Mesela tost yiyebilirsin. Köfte yemeyince yanında ayran hatta su da alabilirsin. Ya da bir simit, bir tost yiyebilirsin. Su ya da ayran almazsan daha da paran kalır ertesi güne.
—Pekiyi ben hiç köfte yemeyecek miyim?
--- Hesap yaparsan her zaman yiyemesen de bazı günler köfte ekmek yiyebilirsin. Bazı günler tostla, bazı günler simitle geçiştirir, artan paranla ertesi günü köfte ekmek alabilirsin.
---Yanında içecek? Kuru kuruya boğazdan nasıl geçecek?
---İçmeyiver be evlat! Baktın boğazdan geçmiyor. Şebeke suyuna dayanacaksın. Hatta kana kana iç. Senden para isteyen mi var?
--Harçlık konusunda bu söylediğin son sözün mü?
---Maalesef evlat!
--- Bu demektir ki ayağımı yorganıma göre uzatacağım.
---Ha bu söylediğini ilk başta deseydin de bu harçlık meselesini bu kadar uzatmasaydık olmaz mıydı?
---Israr birçok şeyi halleder diye düşünmüştüm. Desene beni zor günler bekliyor.
---Sadece seni değil evlat! Milleti zor günler bekliyor. Her şey olmuş ateş pahası. Allah bundan geri koymasın. Bugünlerimizi aratmasın. Altından kalkamayacağımız yük vermesin. Sen haline şükret!
---Ben odama geçiyorum, diyeceğin var mı?
---Canının sağlığı evlat! Ama baktın olmadı, evden azık da götürebilirsin.
---İyi olur baba! Fiyatların bu derece anormal artışından dolayı alasım gelmiyor zaten.
---O zaman annene müracaat!

* 26/09/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Girizgâh ***


Yolum Pusula’ya düştü. Bundan sonra salı ve perşembe günleri olmak üzere haftada iki gün bu gazetede arzı endam edeceğim Allah izin verirse. Size şimdiden sabırlar dilerim.

Ne mi yazacağım? Başta toplumsal konular olmak üzere siyasi, ekonomi, dini, eğitim, ahlak, görgü kuralları vb alanlarda Allah ne verdiyse dağarcığım el verdiği müddetçe yazıp çizeceğim. Yani neyi dert ediniyorsam onu!

Nasıl bir üslupla yazacağım? Yazmak için oturduğum zaman o anki haleti ruhiyem ne ise o şekilde yazacağım. Yazılarımda bazen mizahın izi olur, bazen hicvin. Bazen düz yazarım, bazen tersinden. Bazen kızar, bazen överim. Eleştirel bakarım genelde. Yapıcı bir eleştiri benimkisi! Kimsenin şahsıyla işim olmaz. Lügatimde hakarete yer yoktur. Hadiseleri kendi doğru bildiğim prensiplerim çerçevesinde tenkit ederim. Bir hareket, bir davranış bana hoş gelmişse över; hoşlanmamışsam yerer, doğrusu şöyle olmalıdır derim. Yumuşak bir üslupla elbette! İcraatı kimin yaptığı önemli değil. Asla şahsileştirmem. Zira kişilerle değil benim işim. Sizden de yapıcı eleştiriler bekliyorum, öneri ve tavsiyelerinizi de.

Yazıp çizerken hata yapmayacak mıyım? Ne mümkün hata yapmamak! İnsan olup da hatasız kul olur mu? Bazen istemeyerek kalp kırmış olabilirim, bazen yanlış bir düşünce sarf edebilirim, bazen kendimi tam ifade edemeyişimden yanlış anlaşılabilirim. Bakış açım yanlış olabilir. Daha önce değindiğim bir meseleye yarın bir başka açıdan bakabilirim, Bunu çelişki gibi görebilirsiniz. Bu da doğaldır. Çünkü yazarken yeni şeyler öğreniyoruz.

Yazım ve imla kurallarında yanlış yapabilirim. Türkçe yazıp çizip de hata yapmamak mümkün mü? Türkçemiz ile yazıp çizmek, gerekli noktalamayı koymak zor mu zor! Bazen değme Türkçeciler bile çıkamıyor işin içinden. Bakmayın siz çoğumuzun benim Türkçem iyi dediğine. Sağ olsun TDK kural üstüne kural, kural içinde kural koymuş. Hasılı “Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler” misali benim gibi yazı yazmaya kalkanın hata üstüne hata yapmaması da mümkün değil. Bunu da baştan söyleyeyim. Hele bir de yazıyı kimi zaman cep telefonu marifetiyle yazmaya kalkınca T9’un azizliğine uğramak da var. Duygu ve düşüncelerimi terennüm ederken yapacağım hatalarda olduğu gibi yazım ve imla yanlışlarında da sizin engin hoşgörünüze sığınırım, olur biter. Bu durumda tek yapacağınız ya sabır çekmek. Girizgâhta değindim. Ya da kötü komşu mal sahibi yapar misali oturacaksınız klavyenin başına, bir köşede yazmaya başlayacaksınız.

Niyetim gündeme dair güncel konuları da sıcağı sıcağına ele almak. Ama takdir edersiniz ki haftada iki gün yazacağım. Saat başı gündemin değiştiği ülkemizde bizim gündeme dair yazdığımız köşe yazısı bir bakmışsın ki gündemden düşüveriyor. Yani bayatlayıveriyor. Bu da bu işin cilvesi! Ama eğer Konya’da yaşıyorsanız biz Konyalılar günlük yediğimiz taze ekmeğin bayatını dini bayramlarda bol miktarda yiyoruz. Başka da elimizden bir şey gelmez.

Herhangi bir tarafın tarafı değilim. Ama asla tarafsız biri değilim. Niyetim -dürüst biri olmasam da- en azından “Bu işin doğrusu bana göre şöyle olmalıdır” demek. Kutuplaşmanın zirve yaptığı günümüzde bir şeyin doğrusunu söylemenin özellikle fanatik derecesinde tarafgir olanların yanında pek bir yeri yok. Bunu biliyorum. Zaten o tiplerin gözüne girme gibi bir düşüncem de yok, kimseye yaranma gibi bir niyetimin olmadığı gibi. Allah doğruluktan ayırmasın hiçbirimizi. Kınayanın kınamasına aldırmadan doğru olanı yazmayı, yazdığımız doğrularla yaşamayı nasip etsin. Allah utandırmasın! Pusulamızı şaşırtmasın!
Barbaros ULU
*** 20/09/2018 tarihinde Pusula gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.