11 Eylül 2018 Salı

Bisiklet Sürücüleri

Dört tekerlekli araçlara oranla iki tekerlekli bisiklet sürmeyi, işimize bisikletle gidip gelmek sağlığımız açısından, hava ve gürültü kirliliğine sebebiyet vermemesi yönünden,  ulaşım giderlerini sıfıra düşürmesi bakımından  tercih etmek, hatta kitleleri buna özendirmek lazım.

Bazı insanlar görürüm her türlü işini-gücünü, gezip tozmasını, işine gidip gelmeyi bisikleti marifetiyle yerine getiriyor. Ama bisiklet kullanmak demek trafik kurallarını iplememek anlamına gelmemeli. Nedense dört tekerlekli araç sürüşümüzdeki aymazlığımızı ayniyle bisiklet sürmede de sürdürüyoruz. 

Yaya veya sürücü olarak kaldırım veya yolda seyretmeye gör; farklı farklı bisiklet sürücü tipiyle karşılaşırsın. Hangisinin ne tür bir refleks göstereceğini kestirmen mümkün değil. Kimi çok nizami bir şekilde trafik kurallarına riayet ediyor. Bisiklet yolu yoksa yolun sağından pedal çeviriyor, kırmızı ışıkta duruyor, yeşil ışıkta hareket ediyor, yayayı gördü mü duruyor veya yavaşlıyor. Kimi hiç kural tanımıyor. Kimi yolları bırakıp kaldırımlarda bisiklet sürüyor. Sen de ben yayayım. Benim için en güvenli yürüyüş yoludur diyorsun. Acı acı çalan bir zil sesiyle kendine geliyorsun hemen. Ne oluyor demeye kalmadan yanından geçip gidiyor. Kimi dolmuş veya otobüs indi-bindi yapmak için durduğu zaman yolcunun inip bineceği yerden yayalara aldırmadan geçip gidiyor. İnsanımız çarpılmaktan kıl payı kurtuluyor. Araç trafiğine kapalı yollar vardır. Kendi halinde yürüyorsun. Yine bir zil sesi ve ardından gelen bisikletçiye yol veriyorsun. Beklemediğin bir yerde kulağına çalan zil sesi ürkütmüyor değil.

Merak ediyorum bu bisikletler ve sürücüleri yaya trafiğine mi tabi yoksa araç trafiğine mi bağlı? Her yerin hakimi benim der gibi yollarda onlar, kaldırımda onlar, ters yolda onlar, araç trafiğine kapalı yerde onlar, canının istediği yere girip çıkan onlar. Yeter ki istesin. 

Bisiklet sürme/kullanma özendirilmeli. Eyvallah! Ama bisikletçi de kurallara uyacak mı uymayacak m? Bunun kararını vermeli. Aman sende! Koca koca araçlar kural tanımıyor ki bunlar tanısın dediğinizi duyar gibiyim. Buna da maalesef eyvallah! Desenize üzümün üzüme baka baka karardığı gibi biz de birbirimize bakarak kararıyoruz. Buna da eyvallah! 

Zam Yapan Esnafa Niye Kızıyoruz ki?

TL'nin dolar karşısında aşırı değer kaybetmesi nedeniyle esnaf sattığı ürünlere zam yaptı.

Sen misin zam yapan? Kızan köpüren, hakaret eden gırla gidiyor özellikle sosyal medyada. Firma ismi verilerek boykot çağrısı yapılıyor, şerefsiz/şerefsizlik deniyor.

Zam iyi bir şey mi? Değil elbet! Savunulacak ve övülecek bir şey değil. Fakat enflasyonun olduğu, girdi maliyetlerinin arttığı dönemlerde hoşumuza gitmese de bütçemize dokunsa da cebimizi yaksa da zam kaçınılmazdır. Çünkü bu durum yürüttüğümüz ekonominin olmazsa olmazıdır. Üstelik bu zammı devlet de koyuyor. Herhalde devlet bu zamları yaparken çeşitlilik olsun diye yapmıyor. Ekonominin bir gerçekliğidir bu. Devletin zam yapmak zorunda kaldığı bir ortamda özel sektöre ait firmalar niçin yapmasın? O zaman kimse esnafın yaptığı zamma aşırı tepki vermesin. 

Yapılan zamlara kızacaksak fırsatçılık yapanlara kızalım, girdi maliyetlerinin üstünde fırsat bu fırsat deyip fahiş fiyat belirleyenlere tepki gösterelim. Biz tepki gösterirken devlet de görevini yapsın, denetimlerini yapsın. Ederinden fazla fiyat biçenlere  dünyayı dar etsin. Hatta esnaf ve firmalara ürünlerinize zam yapacaksanız şu aralıkta bir zam yapabilirsiniz desin. Nasılsa iğneden ipliğe her ürünümüz dolara endeksli. TL dolar karşısında ne kadar değer kaybetmişse o kadar zam açıklaması yapabilir. Hükümeti dinlemeyip fazlaca fiyat bindirenlerin üzerine denetimler yoluyla binsin. Öyle binsin ki balyoz gibi binsin. Eğer bu puslu havada kurdu kendi haline yani vicdanına bırakırsan biliyorsunuz kurt, koyun haklamaktan pek zevk alır. İşte devlet böyle günlerde dişini gösterir, göstermelidir de.

Konu ürünlere yapılan zamlardan açılınca bir zam türüne daha değinmek istiyorum. Sattığı ürün kurdan etkilenmemesi gereken yerli bir ürüne zam yapıldığı zaman da aşırı tepki gösteriyoruz. Sen de mi Brütüs diyoruz. Bu konuda şunu unutmamak lazımdır ki yüzde yüz yerli olan bir ürün bile nakliyeyi gerekçe göstererek zam yapabiliyor. Çünkü akar yakıta gelen zam maalesef her ürünü etkiliyor. Burada da makul zam yapan esnafa kızmamak gerek.

Gelen zamlarda gözardı etmememiz gereken bir durum da yapılan zamların bir kısmı psikolojiktir. Her ürüne zam gelmeye başlayınca esnaf, "Arkadaş! Kiram arttı, doğalgaz ve elektriğe zam geldi. Ürünümü eski fiyattan alamam/alamıyorum" deyip zammı yapıştırıyor. Bazı işletmeler de benim sattığım ürünle falan ürün arasında eskiden şu kadar fark vardı. Şimdi şu kadar açıldı. Mecburen bende yapmak zorundayım deyip ürününe zam yapıyor.

Hasılı şartlar gereği makul zam olmalıdır. Hatta maliyetlerin aşırı arttığı ortamlarda büyük işletmeler maliyeti aynen zam olarak yansıtacağı yerde biraz da kendisi elde edeceği kardan fedakarlık yapma yoluna gitmelidir. Dün yüzde otuz kazanıyorsa bugün yüzde yirmi kazanmalıdır. Yine zamlı hayatta isterim ki gelen zamların aynı oranda tüm kesimlerin faydalanması. Mesela domates pahalandıysa aynı oranda çiftçi de bu kardan nasiplenmeli. Yine işletmeler girdileri gerekçe göstererek zamma sarılıyor ama nedense çalıştırdığı elemanının maaşını artırmayı düşünmüyor.

Diyeceğim sadece kendimize Müslüman olmayalım. Kendimizi düşündüğümüzün onda biri kadar da başkasını düşünelim. Zamlardan olumlu olumsuz her kesim etkilenmelidir.

10 Eylül 2018 Pazartesi

Sanki Seni Özleyen Var Okul! **

Okullar açıldı, açılacak. Eli kulağında. Hoş geldi, safa geldi! İstemediği insanın burnunun dibinde biter derler. İyi de kim istiyor bu okulların açılmasını? Anne-babalar, evde pinekleyen öğretmenden bıkıp usanan eş; servisçi, kantinci, okul forması satacak firma ve okul öğrencilerine yardımcı kaynak satacak firmalar ve okul eşyası satarak geçimini sağlayan esnaf. Var mı başkası? Okulların açılmasını isteyenleri sayıyorum. Toru topu 7 kişi.

Öğrenci istiyor mu? Hayır. Öğretmen? Hayır. Okul müdürü istiyor mu? Hayır. Ya yardımcıları? Onlar da hayır. Okulun hizmetlisi? O da istemez. Milli Eğitim Müdürleri? Sanmam. MEB Bakanı ve bünyesinde görev yapan yöneticileri? Onların da isteyeceğini zannetmiyorum. Okulların bulunduğu mahalle sakinleri de istemez. Çünkü sabahtan akşama çalan zilden ve öğrencilerin sesinden mahalle sakinlerinin çok memnun olacaklarını düşünmüyorum.

Gördüğünüz gibi okul zilinin çalmasını istemeyen pek çok. Hatta saymakla bitmez. Şöyle ne güzel gidiyordu hayat! Sabah erken kalkma derdi yoktu, ortalık sessiz mi sessizdi. Okullardan vukuat haberleri gelmiyordu. Ne öğrenci/veli öğretmeni dövdü ne de öğretmen öğrenciyi. Servisçilerin kavgası olmadı. Koşuşturma yoktu. Hır-gür yoktu. Velinin okul masrafı gibi bir derdi yoktu. Hiçbir veli tatil döneminde okulu basmadı. Sabahın karanlığında hiçbir öğrenci okula yetişeceğim telaşına kapılmadı, bilgi edinmeye gelen şikayetler azaldı. Sınav kaygısı oluşmadı öğrencilerde. Öğretmen sınıfı susturup konu anlatacağım çabası içerisine girmedi. Okulların elektrik, su ve doğalgazı kullanılmadı. Veli çocuğuna servis ve harçlık ayarlama yoluna gitmedi. Anneler sabah erken kalkıp çocuğuna kahvaltı hazırlayacağım zahmetine girmedi. 

Gördüğünüz gibi okulsuz hayatta huzur var, sükunet var; kargaşa, telaş ve stres yok. Amaç insanın özellikle geleceğimiz dediğimiz çocukları mutlu etmek değil mi? Çocuklar bu hallerinden memnunlar. Birkaç kesim memnun olacak diye milyonlarca öğrencinin huzurunu bozmaya, rahatını kaçırmaya hakkınız var mı? Nereden bulduk bu hakkı? Bırakın çocuklar hallerinden memnun. Niye rahatsız oluyorsunuz? İnsaf! Yaz boyunca okullardan gelen bir şikayet oldu mu? Amaç sorunsuz bir eğitim ise buyurun size sorunu olmayan bir eğitim. Eğer amacınız kargaşa, kaos ise ziller çalınca göreceğiz. Haydi açtınız, okulların açılmasına sevindiniz, herkes okullu oldu. Ne geçecek elinize? Okulları açmakla insanları allameyi cihan mı yapacaksınız? Amerika kıtasını mı keşfettireceksiniz? Zaten Amerika keşfedildi. Uzaya mı çıkaracaksınız? Çıkıldı zaten. Ne istersiniz? Çocukları dört duvar arasına koymakla elinize ne geçecek? O kadar istiyorsanız öğrenmenin yaşı yok, geçin sıralara oturun. Öğrenci ve öğretmen “yerimizi kapmışsınız, burası bizim mi” diyecek? Girin sınıflara tepe tepe kullanın. Elinizden alan var sanki! Aklınızı başınıza alın. Gelin bu sevdadan vazgeçin. Ayrıca bugüne kadar herkes okudu, okullar açıldı da tüm dertlerimize derman mı oldu? 

Okullar hayatı öğretmiyor, çocuk ve gençleri hayattan uzaklaştırıyor. Çocuk hayattan kopuk bir şekilde okuya okuya okuldan sonra hayatın içine girince apışıp kalıyor. Gelin gençlerimizi hayattan kopararak onlara kötülük yapmayalım.  Onları rahat bırakalım. Onlara önce hayatı öğretelim. Hele bu ekonomik darboğazda okulların kapalı kalması ülkenin hayrınadır. Çünkü okul demek masraf demektir, sıkıntıları ve maliyetleri daha da büyütmek demektir. Benden söylemesi... 

Korkunun ecele faydası yok maalesef. İstenmese de okullar açıldı ve açılacak. O zaman yeni eğitim ve öğretimimiz hayırlı olsun demek düşer bize ve herkese…

** 15/09/2018 tarihinde kahtasoz.com adresinde yayımlanmıştır.