Ana içeriğe atla

Sanki Seni Özleyen Var Okul! **


Okullar açıldı, açılacak. Eli kulağında. Hoş geldi, safa geldi! İstemediği insanın burnunun dibinde biter derler. İyi de kim istiyor bu okulların açılmasını? Anne-babalar, evde pinekleyen öğretmenden bıkıp usanan eş; servisçi, kantinci, okul forması satacak firma ve okul öğrencilerine yardımcı kaynak satacak firmalar ve okul eşyası satarak geçimini sağlayan esnaf. Var mı başkası? Okulların açılmasını isteyenleri sayıyorum. Toru topu 7 kişi.

Öğrenci istiyor mu? Hayır. Öğretmen? Hayır. Okul müdürü istiyor mu? Hayır. Ya yardımcıları? Onlar da hayır. Okulun hizmetlisi? O da istemez. Milli Eğitim Müdürleri? Sanmam. MEB Bakanı ve bünyesinde görev yapan yöneticileri? Onların da isteyeceğini zannetmiyorum. Okulların bulunduğu mahalle sakinleri de istemez. Çünkü sabahtan akşama çalan zilden ve öğrencilerin sesinden mahalle sakinlerinin çok memnun olacaklarını düşünmüyorum.

Gördüğünüz gibi okul zilinin çalmasını istemeyen pek çok. Hatta saymakla bitmez. Şöyle ne güzel gidiyordu hayat! Sabah erken kalkma derdi yoktu, ortalık sessiz mi sessizdi. Okullardan vukuat haberleri gelmiyordu. Ne öğrenci/veli öğretmeni dövdü ne de öğretmen öğrenciyi. Servisçilerin kavgası olmadı. Koşuşturma yoktu. Hır-gür yoktu. Velinin okul masrafı gibi bir derdi yoktu. Hiçbir veli tatil döneminde okulu basmadı. Sabahın karanlığında hiçbir öğrenci okula yetişeceğim telaşına kapılmadı, bilgi edinmeye gelen şikayetler azaldı. Sınav kaygısı oluşmadı öğrencilerde. Öğretmen sınıfı susturup konu anlatacağım çabası içerisine girmedi. Okulların elektrik, su ve doğalgazı kullanılmadı. Veli çocuğuna servis ve harçlık ayarlama yoluna gitmedi. Anneler sabah erken kalkıp çocuğuna kahvaltı hazırlayacağım zahmetine girmedi. 

Gördüğünüz gibi okulsuz hayatta huzur var, sükunet var; kargaşa, telaş ve stres yok. Amaç insanın özellikle geleceğimiz dediğimiz çocukları mutlu etmek değil mi? Çocuklar bu hallerinden memnunlar. Birkaç kesim memnun olacak diye milyonlarca öğrencinin huzurunu bozmaya, rahatını kaçırmaya hakkınız var mı? Nereden bulduk bu hakkı? Bırakın çocuklar hallerinden memnun. Niye rahatsız oluyorsunuz? İnsaf! Yaz boyunca okullardan gelen bir şikayet oldu mu? Amaç sorunsuz bir eğitim ise buyurun size sorunu olmayan bir eğitim. Eğer amacınız kargaşa, kaos ise ziller çalınca göreceğiz. Haydi açtınız, okulların açılmasına sevindiniz, herkes okullu oldu. Ne geçecek elinize? Okulları açmakla insanları allameyi cihan mı yapacaksınız? Amerika kıtasını mı keşfettireceksiniz? Zaten Amerika keşfedildi. Uzaya mı çıkaracaksınız? Çıkıldı zaten. Ne istersiniz? Çocukları dört duvar arasına koymakla elinize ne geçecek? O kadar istiyorsanız öğrenmenin yaşı yok, geçin sıralara oturun. Öğrenci ve öğretmen “yerimizi kapmışsınız, burası bizim mi” diyecek? Girin sınıflara tepe tepe kullanın. Elinizden alan var sanki! Aklınızı başınıza alın. Gelin bu sevdadan vazgeçin. Ayrıca bugüne kadar herkes okudu, okullar açıldı da tüm dertlerimize derman mı oldu? 

Okullar hayatı öğretmiyor, çocuk ve gençleri hayattan uzaklaştırıyor. Çocuk hayattan kopuk bir şekilde okuya okuya okuldan sonra hayatın içine girince apışıp kalıyor. Gelin gençlerimizi hayattan kopararak onlara kötülük yapmayalım.  Onları rahat bırakalım. Onlara önce hayatı öğretelim. Hele bu ekonomik darboğazda okulların kapalı kalması ülkenin hayrınadır. Çünkü okul demek masraf demektir, sıkıntıları ve maliyetleri daha da büyütmek demektir. Benden söylemesi... 

Korkunun ecele faydası yok maalesef. İstenmese de okullar açıldı ve açılacak. O zaman yeni eğitim ve öğretimimiz hayırlı olsun demek düşer bize ve herkese…

** 15/09/2018 tarihinde kahtasoz.com adresinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

  1. Mübarek bu okullar öğrenciye zulüm olsada , bir çoklarının stresi bitecek , gençlik değil ömürler kurtarolacak

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde